Giriş
Sultan II. Selim’in Mimar Sinan’a 1568-1574 yılları arasında yaptırdığı Selimiye Külliyesi, Edirne şehrinin merkezinde Kavak Meydanı olarak adlandırılan yüksek bir tepeye konumlanmıştır. Külliye mevcut planıyla cami, Dârü’l-kurrâ Medresesi, Dârü’l-hadis olarak adlandırılan medrese, Sıbyan Mektebi ve arastadan oluşmaktadır. Vaziyet planına göre Selimiye Camii, kuzey-güney doğrultuda uzanan dikdörtgen avlunun merkezinde bulunmaktadır. Caminin güneybatı köşesinde Dârü’l-kurrâ, güneydoğu köşesinde Dârü’l-hadis, batısında ise muvakkithâne, arasta ve mektep yer almaktadır (Şekil 1). Arastanın mimarı tartışmalı olmakla beraber avluya set oluşturan doğudaki dükkân sıralarının Mimar Sinan’ın, üst örtüsüyle beraber batıdaki dükkânlar ile Dua Kubbesi’nin ise Mimar Davud’un yapısı olduğu kabul edilmektedir[1] .
Arşiv kayıtları, günümüzde olduğu gibi Osmanlı döneminde de tamir ve onarıma muhtaç olan yapılara gerekli müdahalelerin uygulandığını göstermektedir[3] . Belgelere göre bu tür tamir ve onarımlar bir sistem dahilinde yürütülmektedir. Bir tamir faaliyetinin gerçekleşmesi için öncelikle şehrin kadısı, vakıf mütevellisi ya da nazırı veya halktan kimseler tarafından onarım talebinde bulunulması gerekmekteydi. Talebin Divanca kabulü hâlinde tamir öncesi keşif raporu (Keşf-i Evvel Defteri) hazırlanması için kadıya emir gönderilir, rapor hazırlanıp onaylandıktan sonra tamir faaliyetlerine başlanırdı. Onarım faaliyetleri bittikten sonra ise ikinci bir keşif raporu (Keşf-i Sânî Defteri) düzenlenir ve gerekli incelemelerin ardından tamir işlemi tamamlanmış olurdu[4] .
Bu çalışmada bir sultan yapısı olan Edirne Selimiye Külliyesi’nin 1761-1762 yıllarında geçirmiş olduğu geniş ve kapsamlı tamir ele alınmıştır. Konuyla ilgili tespit edilen belgeler yukarıda anlatılan safhaların neredeyse tamamını içermesi açısından oldukça mühimdir. Eksik olan tek aşama tamir talebinin kim ya da kimlerden gelmiş olduğudur.
Osmanlı’nın ikinci başkenti Edirne, II. Mustafa’nın tahttan indirilmesine sebep olan Edirne Vakası’nın (1703) ardından eski ihtişamını kaybetmeye başladı[5] . Bunda, III. Ahmet döneminden (1703-1730) itibaren sultanların Edirne’de yaşamayı terk etmesinin olduğu kadar deprem, yangın, savaş gibi felaketlerin üst üste gelmesi de etkili oldu[6] . III. Ahmet, Edirne Vak‘ası’nın ardından 1717’ye (H. 1130) kadar Edirne’ye gitmeyi sürdürdü. Bu tarihten III. Mustafa’nın 1768/1769’daki (H. 1182) gidişine kadar geçen süre boyunca hiçbir Osmanlı sultanı şehre ve Edirne Sarayı’na uğramadı[7] . Bunun sonucu olarak Edirne Sarayı yavaş yavaş harap olmaya başladı. Arşiv belgeleri sarayın bu dönemde birçok defa tamir edildiğini göstermektedir[8] . En kapsamlı tamirler ise 1752 Edirne Depremi’nin ardından, III. Mustafa tarafından (1757-1774) gerçekleştirildi[9] .
I. Mahmut’un (1730-1754) saltanatının son yıllarında meydana gelen bu şiddetli depremin (19 Ramazan 1165/31 Temmuz 1752) ardından şehirdeki birçok yapı için tamir ve onarım çalışması başlatıldı[10]. Zengin vakıfları olan cami ve külliyeler, vakıf gelirleriyle onarılırken diğerleri hayırseverlerin yardımı veya kurşun örtülerin satılmasından elde edilen gelirlerle tamir edilmiş; onarımı yapılmayan veya yarım kalan binaların tamiri ise -Üç Şerefeli Cami örneğinde olduğu gibi- III. Mustafa’nın desteğiyle gerçekleştirilmişti[11]. Bu depremde, Selimiye Camii ve Külliyesi de zarar görmüş, tamirinin yapılması için 16 Mart 1753’te Keşf-i Evvel Defteri hazırlanmıştı[12]. Akabinde yürütülen tamir ve onarımların ne zaman sona erdiği ise belli değildir. Öte yandan başta cami olmak üzere Selimiye Külliyesi’nin birçok yapısı kısa bir süre sonra 1761 yılında yeni bir tamir sürecine girmiştir. Kadıya gönderilen keşif emrinde tamirin sebebi, kurşun örtü ve derzlerden sızan suyun yapılara zarar vermesi ve bazı dükkanların önündeki saçakların insanların ölümüne yol açması şeklinde açıklanmıştır. Külliye yapılarının kısa süre içinde yeniden tamire ihtiyaç duyması, depremin ardından gerçekleştirilen onarımların aciliyeti bulunan hasarlarla sınırlı tutulmasının bir sonucu olmalıdır[13]. Bunun en büyük sebebi şüphesiz depremin sebebiyet verdiği sosyal ve ekonomik sıkıntılardı.
Külliyenin kısa süre içerisinde kapsamlı bir onarıma girmesi ile Osmanlı yönetiminin III. Mustafa’yla beraber Edirne’ye yeniden teveccüh göstermesi arasında bir ilişki var mıdır? Böyle bir ilişkinin kurulmasını sağlayacak herhangi bir belge tespit edilememiştir. Bununla beraber tamir faaliyetlerinin hızlıca tamamlanması, bu teveccühün bir neticesi olabilir.
Çalışmaya kaynaklık eden belgelerden Keşf-i Evvel Defteri ve keşif emri, 167 Numaralı Edirne Şer‘iyye Sicil Defteri içerisinde yer almaktadır[14]. Keşf-i Sânî Defteri ve diğer belgeler ise Devlet Arşivleri Başkanlığı Osmanlı Arşivi Kataloğundaki bir dosyada bulunmaktadır[15]. Bu belge ve defterlerden hareketle; çalışmanın ilk bölümünde keşif defterleri ve ikincisinde tamir faaliyetleri ele alınmıştır. Makalenin sınırlarını aşacağından dolayı keşiflerdeki malzeme ve işçilik maliyet hesaplarına ise girilmemiştir. Diğer taraftan hesaplama usûlünü kısaca açıklamak defterlerin anlaşılmasını kolaylaştıracaktır. Öncelikle yapı elemanlarının niteliğine göre adet, uzunluk, alan veya ağırlık cinsinden ölçümleri yapılmış, ardından birim fiyat üzerinden toplam maliyet çıkarılmıştır. Örneğin mihrap üstünde bulunan nakışlı alçı pencerelerin toplam alan ölçüsü 52 zira‘ ve birim fiyatı 480 akçe olarak hesaplanmış ve pencerelerin toplam maliyeti 52x480=24960 akçe olarak belirlenmiştir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için keşif defterlerinin transkripsiyonları ile asılları çalışmanın sonuna eklenmiştir. Transkripsiyonlu metinler belgelerin sayfa düzenine uygun bir şekilde tablo içinde verilmiştir. Ayrıca işaretlenmesi mümkün olan müdahaleler, Selimiye Camii’nin planı üzerinden gösterilmiştir. Yeri tam olarak belirtilmeyen kısmî onarımların gösterimi de diğerleri gibi ilgili birimin tamamı işaretlenerek yapılmıştır. Böylece olası karışıklıklar önlenmeye çalışılmıştır.
1. Keşif Raporları: Keşf-i Evvel ve Keşf-i Sânî
Onarım öncesinde düzenlenen Keşf-i Evvel Defteri Edirne kadısına gönderilen ve Şer‘iyye Sicil Defteri’ne 18 Ağustos 1761 (H. 17 Muharrem 1175) tarihinde kaydedilen bir ferman gereğince düzenlenmiştir. Fermanda kadıdan
“Merhûm ve mağfûrun leh Sultân Selîm Hân-ı Sânî tâbe serâhın mahrûse-i Edirne’de vâki‘ câmi‘-i şerîfinin kubbe-i kebîri ile harem-i şerîfi kubbeleri ve minarelerinin külahları kurşunları ve câmi‘-i şerîf-i mezkûr müsekkafâtından arasta-i kebîr ve sağîr ve kapan-ı Meyve Hanı ve ittisâlinde kâin kârgîr dekâkîn ve mehâzînin puşîde kurşunları mürûr-ı ezmine ile fena bulub ve zikr olunan câmi‘-i şerîf ve arasta-i kebîr ve sağîr ve hanın derz olunacak ba‘zı mahalleri dahi derz olunmamağla berf ve bâran vukû‘unda derûnlarına nâzil ve ba‘zı sakfları dahi münhedim ve ba‘zen inhidâma mütemâil olub hatta berâ-yı mukaddem evkâf-ı mezkûre müsekkafâtından olan Nahıl Hanı hâricinde ittisâli olan dekâkînin sakfı altından bir hatun mürûr iderken bağteten bir mahall-i inhidâm ile bâis helâki olmağla zikr olunan mahallerin puşîde kurşunlarıyla iktizâ iden sakfları ta‘mîr ve tecdîd ve muhtâc-ı derz olan mahalleri dahi derz olunması” gerektiği bildirilmiş ve “ma‘rifet-i şer‘le keşf ve muâyene ve masârıfı ne mikdâra bâliğ olacağın müş‘ır defterini”
hazırlayarak göndermesi emredilmiştir[16]. İfadelere göre Selimiye Camii ile vakıf bünyesindeki diğer yapıların kurşun örtülerinin zaman içinde harap olup kar ve yağmur sularını sızdırdığı, han ve dükkânlar önündeki sakafların yıkılmaya yüz tuttuğu, hatta Nahıl Hanı’na bitişik bir dükkâna ait sakafın, altından geçmekte olan bir kadının üzerine düşerek ölümüne sebebiyet verdiği, dolayısıyla da gereken yerlerde tamir, onarım ve yenileme yapılmasının şart olduğu vurgulanarak keşif raporunun hazırlanması talep edilmiştir. Bu hükme binaen Edirne kadısı keşif yapacak heyeti oluşturmuş ve Keşf-i Evvel Defteri bu heyetçe hazırlanmıştır. Nitekim sicil defterindeki 28 Ağustos 1761 (H. 27 Muharrem 1175) tarihli kayıt keşif heyetini ve hazırlanan raporu içermektedir[17]. Kayda göre keşif heyeti keşif nâibi, hassa mimarı Mehmet Sait ve halifesi Ahmet, kurşuncu el-Hâc İbrahim ile sair ehil insanlardan oluşmuş ve tamir, onarım ve yenileme masrafı toplam 5 yük 54.960 akçe olarak tahmin edilmiştir. Konuyla ilgili başka bir belge ise söz konusu tamir masrafının nasıl karşılanacağını ortaya koymaktadır. Edirne kadısı, Edirne’de evkâf-ı Haremeyn müfettişi vekili ve Sultan Selim Camii Vakfı mütevellisine hitaben 9 Aralık 1761 (H. 12 Cemâziyelevvel 1175) tarihli fermana göre ihtiyaç duyulan 4.624,5 kuruş[18] paranın Sultan Selim Camii Vakfı’nın H. 1174 senesi mukâta’a gelirlerinden artan yıllık 6.225 kuruşluk kısımdan ödenmesi istenmiştir[19]. Tamir faaliyetlerinin, ödeneğin belirlendiği tarih itibariyle mi yoksa ilk keşfin akabinde mi başladığı konusunda ise herhangi bir kayıt yoktur.
Onarım sonrasına ait keşif raporu yani Keşf-i Sânî Defteri ise 8 Aralık 1762 (H. 21 Cemâziyelevvel 1176) tarihlidir[20]. İki sayfadan oluşan defter, Edirne Kadısı Mustafa Arslanzâde ile Evkâf-ı Haremeyni’ş-şerîfeyn müfettişi Abdülbâki Arslanzâde’nin mühürlerini taşımaktadır. Defterin ilk sayfasına düşülen kayıttan Sultan Selim Camii Vakfı mütevellisi el-Hâc İsmail Efendi marifetiyle Keşf-i Evvel Defteri doğrultusunda gerekli tamir işlerinin tamamlandığı ve tamir sonrası keşfin (keşf-i sânî) yapılması için Edirne kadısına ve Edirne’de Haremeyni’ş-şerîfeyn müfettişi vekiline ferman gönderildiği anlaşılmaktadır. Kaydın devamında Edirne kadısı, Haremeyni’ş-şerîfeyn müfettişi vekili, ayan ve eşraf, hassa mimarı Üstat Mehmet Sait ve halifeleri kurşuncubaşı el-Hâc İbrahim, taşçıbaşı ve diğer ehil kişilerden oluşan bir heyetin mütevellî-i mûmâ ileyhin ta‘mîr ve tekmîl ettiği mahalleri yegâne yegâne mesâha ve bi’t-taharrî tahmîn-i sahih ile tahmîn ve icma’ ederek Keşf-i Sânî Defteri’ni hazırladığı belirtilmiştir[21]. Bu ikinci keşfe göre Selimiye Camii ve diğer binalarda yapılan tamir, onarım ve yenileme masrafları toplam 7 yük 74.315 akçeye ulaşmıştır[22]. İki keşif bedeli arasında ortaya çıkan 2 yük 19.355 akçelik (1.828 kuruş) meblağın ise Selimiye Vakfı’nın zuhûrât akçesinden ödenmesine karar verilmiştir[23].
Belgelerden anlaşılacağı üzere keşif heyetleri toplumun farklı kesimindeki birçok ehil insandan oluşmuştur. Bunların arasında vakıf mütevellisinin yer almaması oldukça önemlidir. Böylesine sıkı bir keşif sistemiyle muhtemel israf ve yolsuzlukların önlenmesi amaçlanmış olmalıdır.
Her iki keşifte de aynı mimar ve ustalar görevlendirilmiştir. Heyetteki hassa mimarı Üstat Mehmet Sait ve halifesi Ahmet, büyük ihtimalle merkezden gönderilmişti[24]. Hassa mimarlarıyla beraber sadece kurşuncubaşının isminin zikredilmesi tamirlerin büyük oranda kurşun örtülerle ilgili olmasıyla açıklanabilir. Keşif raporları hazırlanırken tamir olunacak alanın en (arzen), boy (tûlen) ya da yükseklik (kadden) ölçüleri alınarak metraj hesaplamaları yapılmış ve maliyetler buna göre çıkartılmıştır. Bu maliyetlere işçilik ve malzeme ücretlerinin de dahil olduğu anlaşılmaktadır. Sadece bazı işçilik ücretleri ile keşiflerde görev alan mutemetlere verilen ücretler ayrı birer maliyet olarak kaydedilmiştir.
Keşif defterlerinden ilki daha genel ve karmaşık olarak düzenlenmişken ikinci defterin ayrıntılı ve düzenli olduğu görülmektedir. Her ikisi de külliyenin ana yapısı olan camiden başlayarak devam etmiştir. Camide ise ikinci defterde görüldüğü üzere mihrap nişi, başlangıç noktası olarak belirlenmiş ve keşif, merkezden çevreye doğru takip edilen bir düzende ilerlemiştir.
2. Tamir, Onarım ve Tecdit Faaliyetleri
Külliye yapılarının kurşun örtü ve sakafları ile derz onarımları üzerinden başlayan restorasyon işleri, keşif defterlerinde de belirtildiği gibi kapılardan duvar camlarına, sıvalardan nakışlara, lülelerden kenetlere kadar oldukça geniş bir çerçeveye yayılmıştır. Keşif defterinin transkripsiyonlu metni ek olarak verildiğinden dolayı, burada uygulanan müdahaleler genel değerlendirmelerle ve yer yer yapıların bugünkü durumları ile ele alındı.
a. Terimler
Defterlerdeki mimarlık terimlerinden bazılarının anlamını kısmen ya da tamamen kaybettiği ve yerlerini başka kavramlara bıraktığı görülmektedir. Bunlar alfabetik olarak; dehlîz[25] (revak), dergâh kapısı (cümle kapısı), doğrama kapı[26] (kereste parça larından oluşan kapı), sade duvar camı (sade alçı pencere), harem[27] (avlu), kafa taşı/ tahtası[28] (profilli saçak silmesi), koltuk (kubbeye geçiş öğesi), küngüre[29] (kubbenin zirve noktası), marangozkâri kapı[30] (ince işçilikli, süslü ve oymalı kapı), muallimhâne (Sıbyan Mektebi), saatçi odası (muvakkithâne), som taş[31] (yekpare, katışıksız, kesme taş), taşra harem (dış avlu), terek (dilim) ve tolos[32] (tonoz) şeklinde sıralanabilir. Ayrıca şadırvanlara takılan kurşun borular dört üzerine veya beş üzerine şeklinde tanımlanmıştır. Bu sayılar boru çaplarının ölçüsünü belirtiyor olmalıdır[33].
Tamirleri ele almadan önce metinlerde geçen ve yapılan müdahalelerin türünü ifade eden ta‘mîr, meremmât, tecdîd, mücedded ve müceddeden kelimeleri arasındaki farkları ortaya koymak gerekir. Zira müdahalelerin şekli ve boyutu yapıların özgün niteliklerinin yok olmasına sebebiyet verebilmektedir. Tamir ve meremmât kavramları bozuk, kırık ve viran bir şeyi düzeltme, onarma anlamlarına gelirken meremmât[34] daha çok yüzeysel ve küçük onarımları ifade eder. Tecdîd[35], mücedded ve müceddeden[36] kelimeleri ise yenileme, yeni olma ve tazeleme anlamlarına gelmekte olup birbirlerinin yerine geçebilen eş anlamlı kelimelerdir. Nitekim bunlar metinde de sıkça birbirlerinin yerine kullanılmışlardır. Örneğin kurşun boru, kurşun sakaf ve doğrama kapıların yenilenme durumu hem mücedded hem de müceddeden kelimeleri ile ifade edilmiştir. Aynı şekilde sıva, badana ve nakışlar için bazen tecdîd bazen de müceddeden sözcükleri kullanılmıştır.
Öte yandan defterde kurşun örtülerin tamir ve yenilenme işlemleri zevb ve ferş tabirleri ile belirtilmiştir. Her ikisi de Arapça kökenli olan kelimelerden zevb erimek, çözünmek gibi anlamlar taşırken ferş kaplamak, döşemek manalarına gelmektedir[37]. Anlaşıldığı kadarıyla örtü sistemi üzerindeki kurşun levhaların sökülüp duruma göre eritilerek yeniden şekillendirilme işlemi zevb, tamir edilen ya da baştan üretilen kurşun levhaların tekrar serilmesi ferş olarak tanımlanmıştır.
b. Müdahaleler
Daha önce belirtildiği üzere hem onarımların son durumunu aktarması hem de ayrıntılı ve düzenli oluşu sebebiyle restorasyon faaliyetleri Keşf-i Sânî Defteri temel alınarak incelendi. Yapıların ele alınış sıralaması da deftere göre oluşturuldu.
Keşif, külliyenin ana yapısı olan camiden başlayarak devam etmektedir. Caminin iç kısmına yapılan müdahaleleri sıva, badana ve nakışlarla kimi camların tamir edilmesi ya da yenilenmesi şeklinde özetlemek mümkündür. Buna göre mihrap bölümü ile kıble duvarındaki renkli ve nakışlı alçı pencere (elvan cam ile münakkaş) camları ile bazı kubbe camları yenileriyle değiştirilmiş, bir kısmı da tamir edilmiştir. Mihrap yarım kubbesinin mukarnaslı geçiş öğeleri ile etek pencereleri arasında kalan bölgede, mihrabın batısında yer alan yarım kubbenin nısfına kadar olan kısmında ve kuzeybatı köşedeki yarım kubbenin tamamında sıva, badana ve süsleme yenilemeleri yapılmıştır (Çizim 2). Kimi kubbelerdeki çatlaklara sıva onarımı uygulanmıştır. Mihrabın doğusu ve batısında yer alan mahfil katının bağdâdî tavanlarının (bağdâdî tolos) kimi bölgelerine ilki horasan, ikincisi ketenli kireç olmak üzere iki kat sıva uygulanmıştır (Çizim 2). Mihrabın üstündeki kelime-i tevhîd levhası ile mihrap nişi kavsarasında yer alan mukarnasların altın yaldız ve renkli boyaları yenilenmiştir. Diğer bir yaldızlama işlemi mihrap eksenindeki taç kapının kavsarasındaki mukarnaslara uygulanmıştır. Şadırvan avluda; son cemaat mahalli kubbelerinin geçiş öğeleri ve tonozlarıyla revak kubbelerinin sıva, badana ve nakışları yenilenmiştir (Çizim 2). Son cemaat mahalline bakan yirmi iki adet pencere elden geçirilmiş; alt sıra pencere alınlıklarından dökülen çiniler ile üstteki alçı kayıtlı pencerelerin tamir, onarım ve boya işlemleri yapılmıştır. Ayrıca şadırvanın kurşun boruları yenileriyle değiştirilmiş ve avludaki eksik mermer döşemeler tamamlanmıştır. Cami bünyesindeki ahşap elemanlardan ise şadırvan avlunun marangozkâri üç kapısına gerekli onarımlar yapılarak boya ve yaldızları yenilenmiş; dört minareye de yeni doğrama kapı takılmıştır. Cümle kapısının doğusunda yer alan iki büyük taşıyıcı sütundan birinin kaidesi, bakır bilezik ile güçlendirilmiştir. Son olarak caminin kurşun örtüleri tamamen elden geçirilmiş; birinci, ikinci ve üçüncü kurşunluk katında yer alan kesme taş örgülerin derzleri tutkallı boya ve horasan harçtan oluşan karışım ile yenilenmiş ve rüzgâra dayanıklı olması için minarelerin külahlarındaki kurşunların ağırlığı artırılmıştır[38].
Keşf-i Sânî Defteri’ndeki düzen, keşif heyetinin cami ve şadırvan avludan sonra dış avluya geçtiğini ve caminin batısından başlayarak saatin tersi yönüne doğru hareket ettiğini göstermektedir. Dış avluda keşfi yapılan ilk bina, bugün mevcut olmayan bir su terazisidir. Kayıtlara göre su terazisi kesme taş ile 225 cm (3 zira‘) yükseklikte yeniden inşa edilmiş ve kilit, demir kapak ve kurşun boruları takılmıştır[40].
Sıradaki Dârü’l-kurrâ Medresesi ile ilgili kayıtlar incelendiğinde buradaki tamir faaliyetlerinin kapı, pencere ve bacalar ile sıva, derz ve kurşun örtüsünün tamir ve tecdidiyle sınırlı kaldığı görülür. Özetle revakların (cevânib-i erbaa‘ dehlîzinin) bazı mahallerindeki sıvalar yenilenmiş ve öğrenci odalarından yedi tanesinin bacaları ile iki tanesinin kapıları tamir edilmiştir. Keşf-i Evvel Defteri’nde bacaların kenet ve zıvanalarla tamir edilmesi öngörülmüş olmasına rağmen uygulama sırasında buna gerek duyulmadığı anlaşılmaktadır. Dershanenin üç penceresi çerçevesiyle beraber yenilenirken, diğer üç tanesi yarı camlarına kadar değiştirilmiş, üstteki sade alçı pencereler (sade duvar camları) ise tel kafesleriyle beraber onarılmıştır. Duvar camlarının önündeki bu tel kafesler günümüzde mevcut değildir. Dershaneden başka, bir oda ile tuvaletin de toplamda 4 adet sade alçı penceresi değiştirilmiştir. Ayrıca medresenin duvar derzleri yenilenmiş, kurşun örtüsü tamir edilmiş ve girişine yeni bir ahşap doğrama kapı takılmıştır.
Keşif heyeti bu yapının ardından medresenin doğu cephesine bitişik olan haziredeki onarımları ele almıştır. Kayıtlara göre hazire etrafındaki taş duvarın derzleriyle beraber gerekli onarımı yapılmış ve üzerine kanat tahtasından yeni bir tahta perde çekilmiştir.
Hazireden sonraki kayıtlar yine bir su terazisine aittir. Diğer su terazisi kesme taş malzemeli iken buradaki tuğla malzemelidir. Terazinin 5.25 m (7 zirâ‘) yüksekliğinde, 0.75 m (1 zirâ‘) genişliğinde olan kısmı yıkık hâldedir. Bu bölüm horasan harcı ve tuğla ile inşa edilmiş, terazinin üzerine meşe tahtasından külah örtü yapılmış ve kurşun boruları yenilenmiştir.
Kayıtlar, caminin güneydoğusunda yer alan âhar medrese (Dârü’l-hadis Medresesi) ile devam etmektedir. Dârü’l-kurrâ Medresesi’nde olduğu gibi buradaki onarımlar da kapı-pencere değişimleri, kurşun örtü ve baca tamiri ile sıva, badana ve derz yenilemeleri etrafında gerçekleşmiştir. Keşif defterine göre sıva ve badana işleri muhtelif revak kemerleri (cevânib-i erbaa‘ dehlizi) ile dershaneye uygulanmıştır. Üç öğrenci odası ile dershanenin üst sıradaki sade alçı pencereleri değiştirilmiş ve alt sıradaki pencereleri çerçeveleri ile beraber yenilenmiştir. Dershanenin sade alçı pencereleri önündeki tel kafesler onarılmıştır. Bu tamir sırasında medrese avlusuna iki lüleli ve kiremit örtülü bir çeşme (taş maslak) inşa edilmiştir. Çatısıyla beraber bu musluk da günümüze ulaşmayan yapılardandır. Medrese kenefinin çatısı ile kapıları yenilenmiştir. Son olarak medresenin girişine yeni bir doğrama kapı takılmıştır.
Keşif kayıtları, külliye bünyesinde vakfa ait kurşunları koruyan bir bekçi odasının bulunduğunu göstermektedir. Medrese çıkışından kuzeye doğru giderken çevre duvarının dışında bulunması muhtemel bu odanın sıvaları onarılarak kapı ve bacası yenilenmiştir.
Dış avluda gerçekleştirilen diğer onarım faaliyetleri şu şekilde özetlenebilir: Avluya girişi sağlayan sekiz kapının ve sıvalarının tamiri ile derzlerinin yenilenmesi; cami keneflerine sal tahtasından kapı yapımı ve derzlerinin yenilenmesi; hünkâr mahfili girişi de dahil camiye girişi sağlayan dört kapının merdiven basamakları ile yanlardaki abdest musluklarına yeni derz çekilmesi, caminin güney cephesindeki iki tonoza sıva tamiri ve muvakkithânenin sıva ve derzlerinin yenilenmesi.
Dış avlu duvarlarının haricinde konumlu mektepte ise sadece pencerelere müdahale edilmiş, bunlar çerçeveleriyle beraber değiştirilmiş ve kısmen tamir edilmiştir. Caminin batısında kuzey güney doğrultuda uzanan Büyük Arasta’nın (Arasta-i Kebîr) ise muhtelif yerlerdeki sıva, badana ve derzleri yenilenmiş, üzerindeki kurşun örtü tamir edilmiş, kapı üzerine yeni bir kurşun sakaf inşa edilmiş, su yolları temizlenmiş ve Dua Kubbesi’nin taş şebekelerinden bir tanesi yeniden yapılmıştır. Ayrıca Dua Kubbesi ile mektep kubbesi arasındaki dam deresi yenilenmiştir.
Keşif defterindeki diğer kayıtlar günümüze ulaşmayan yapılarla ilgilidir. Keşif sırasına göre bunlar Küçük Arasta (Arasta-i Atik/Sağîr), sebil, Kaşıkçı Hanı, Nahıl Hanı ve Meyve Hanı’dır. Kayıtlara göre Küçük Arasta’nın kurşun örtüsü tamir edilmiş ve gereken bölgelere yeni sakaflar inşa edilmiştir. Küçük Arasta’nın önünde bulunan su sebilinin kısmî sıva onarımları (meremmât) gerçekleştirilmiş, badanası yenilenmiş, kurşun örtüsü değiştirilmiş, sakaf ve pencereleri boyanmıştır.
Kaşıkçı, Nahıl ve Meyve hanlarına gelince; her birinin duvar derzleri yenilenmiş, kurşun örtüleri tamir edilmiş ve cephelerine bitişik kârgir dükkânlara yeni kurşun sakaflar inşa edilmiştir. Defterlerdeki ifadeler ve inşa edilen sakafların yaklaşık 2.6 m (3.5 zira‘) ile 3.75 m (5 zira‘) arasında bir genişliğe sahip olması bunların ancak dükkânların önlerine sundurma olarak konulabileceğini düşündürtmektedir[41]. Ayrıca Edirne kadısına gönderilen fermanda zikredildiği üzere saçağın, altından geçen bir kadının (hatun) üzerine düşerek ölümüne sebep olması durumu da bu düşünceyi güçlendirmektedir. Hanlara yapılan diğer bir müdahale de sıva ve badana işleridir. Buna göre Kaşıkçı Hanı’ndaki beş dükkânın kemer ağızları horasan harç (horasân kireç) ve tuğla ile tamir edilmiş, Nahıl Hanı’ndaki on yedi dükkânın çatlakları sıvanmış ve Meyve Hanı’nda bazı bölgelere horasan harç ile onarım yapılmıştır. Bunlardan başka Meyve Hanı’nda üst kat revaklardan ikisine yeni kurşun sakaf yapılmış; üst kata çıkışı sağlayan merdivenin korkuluğunun eksik kısımları kesme pehlü taşı ve demir kenetlerle tamamlanmış; basamakları kenet, kurşun ve zıvana ile güçlendirilmiştir. Tamir öncesi keşifte Meyve Hanı’ndaki kırk oda bacasının kenet ve zıvanayla tamiri öngörülmesine rağmen üç tanesinin onarımına gerek görülmeyerek kalan otuz yedi odanın bacaları kenet ve zıvana kullanmaksızın tamir edilmiş, her iki katında bulunan kenefleri temizlenerek kapı ve bölme tahtaları değiştirilmiştir. Meyve Hanı’ndaki son müdahale ise tamamen yıkık olduğu anlaşılan şadırvanın yeniden ayağa kaldırılmasına yöneliktir. Kayıtlara göre yeni şadırvanın zemini kenet, zıvana ve kurşunla güçlendirilmiş kesme küfeki taşın iki kat hâlinde örülmesiyle oluşturulmuştur. Dairevi olduğu anlaşılan hazne duvarları ise yaklaşık 1.15 m (1.5 zira‘) yüksekliğinde ve 3 m (çevre uzunluğu 13 zira‘) çapında olup mermer malzemeden inşa edilmiştir. Haznenin çevresine dokuz adet lüle takılmış ve üzeri on sekiz dilimli (terekli) demir kafesli kubbe ile kapatılmıştır. Önceki şadırvandan kalan kurşun örtülü sundurma elden geçirilerek boyası tazelenmiş ve eskiyen avlu döşemeleri kesme pehlü taşla değiştirilmiştir[42].
Değerlendirme ve Sonuç
Selimiye Külliyesi’nin 1761-1762 yıllarına tarihli keşif defterlerine göre söz konusu dönemde külliye bünyesindeki cami, Darü’l-kurrâ Medresesi, Dârü’l-hâdis Medresesi (âhar medrese), Sıbyan Mektebi (Muallimhâne), muvakkithâne (saatçi odası), iki adet su terazisi, hazire duvarları, bekçi odası, tuvaletler, Büyük Arasta (Arasta-i Kebîr), Küçük Arasta (Arasta-i Sağîr), sebil, Kaşıkçı Hanı, Nahıl Hanı ve Meyve Hanı’nda tamir, onarım ve yenileme faaliyetleri gerçekleştirilmiştir. Selimiye Külliyesi’ne ait olduğu bilinen Saray Hamamı ve Taş Odalar’a ise herhangi bir müdahalede bulunulmamıştır. Kayıtlarda tamir süresine dair net bir bilgi mevcut değildir. Bununla beraber keşif defterlerinin düzenlenme tarihlerinden (28 Ağustos 1761 – 8 Aralık 1762) hareketle tamir ve onarım faaliyetlerinin en fazla on beş ay on gün kadar sürdüğü söylenebilir. Tamirin bitiminde düzenlenen Keşf-i Sânî Defteri’ne göre toplam maliyet 774.315 akçedir.
Edirne kadısına gönderilen fermana göre restorasyonun gerçekleştirilme sebebi zamanla eskiyen ve harap olan kurşun örtülerin ve duvar derzlerinin yağmur ve kar sularını sızdırması hatta bazı kurşun sakafların insanların ölümüne sebebiyet vermesidir. Kurşun örtü ve derzlerin tamir ve tecdîdini hedefleyen restorasyonun sınırları ve maliyeti, kadı tarafından oluşturulan heyetin hazırladığı Keşf-i Evvel Defteri (uygulama projesi) ile tayin edilmiştir. Restorasyon bu deftere göre gerçekleştirilerek tamamlanmış, akabinde keşif heyeti (kontrolör) tarafından Keşf-i Sânî Defteri (rapor) hazırlanmıştır. Defterler gerek maliyet gerekse onarım birimleri açısından farklılık arz etmektedir. Bu durum, ilk keşifte belirlenemeyen eksikliklerin müdahaleler sırasında fark edilerek onarım programına alınmasından kaynaklı olmalıdır.
Onarımların ana omurgasını örtü sisteminin tamir ve onarımı ile derz yenileme işlemi oluşturmaktadır. Ele alınan bütün yapılarda bu iki uygulama gerçekleştirilmiştir. Sıva, badana, boya ve kalem işi yenilemeleri; kapı, pencere ve metal aksam değişimleri ile diğer onarım ve inşa faaliyetleri ikincil sırada olan ve her yapıda görülmeyen uygulamalardır. Birçoğu basit nitelikte olan bu onarımları sağlamlaştırma, bütünleme ve yeniden yapma (rekonstrüksiyon) teknikleri kapsamında değerlendirmek mümkündür[43].
Sağlamlaştırma; yapının malzemesinin, taşıyıcı sisteminin veya üzerinde bulunduğu zeminin güçlendirilme işlemidir[44]. Buna göre;
• Camin son cemaat mahallinde yer alan sütunun, kaidesi üzerine yerleştirilen bakır bilezikle güçlendirilmesi,
• Minare külahlarındaki kurşunların rüzgâra karşı dayanıklı olması için ağırlığının artırılması,
• Meyve Hanı’nın merdiven basamakları ile korkuluklarının kenet ve zıvana ile tamiri,
• Kurşun örtülerin elden geçirilmesi,
• Derzlerin, sıvaların, boya ve badanaların yenilenmesi,
• Ahşap, çini ve alçıların onarımı gibi müdahalelerle taşıyıcı sistem ve malzeme sağlamlaştırması yapılmıştır.
Bütünleme, bir yapı ya da ögenin eksik parçalarının ilk tasarımına uygun bir şekilde tamamlanmasını ifade eder[45]. Örneğin;
• Caminin şadırvan avlusundaki döşemenin tamamlanması,
• Kıble yönündeki su terazisinin yıkılan bölümlerinin inşası,
• Büyük Arasta’nın Dua Kubbesi’ndeki taş malzemeli eksik pencere şebekesinin tamamlanması,
• Meyve Hanı’ndaki taş malzemeli merdiven korkuluğunun tamamlanması,
• Caminin nakışlı alçı pencereleri başta olmak üzere yenilenen bütün pencere ve duvar camları, kapılar, kurşun borular ve sakaflar ile,
• Cami ve şadırvan avlusunun kubbe ve tonozlarındaki bozulan ya da yok olan kalem işi süslemelerin yenilenmesi gibi uygulamalar birer bütünleme işlemi olarak değerlendirilebilir.
Yeniden yapma (rekonstrüksiyon), tümüyle yok olmuş bir yapının belgelere dayanarak özgün biçimiyle yeniden inşası şeklinde tanımlanabilir[46]. Keşf-i Sânî Defteri’ne göre caminin batısında konumlu su terazisi ile Meyve Hanı’nın avlusunda yer alan şadırvan yeniden (müceddeden) inşa edilmiştir. Ancak yeniden yapımın, kimi tamir ve inşa kayıtlarında olduğu hâliyle hey‘et-i asliye üzere, tarz-ı kadîm üzere, vaz‘-ı kadîm üzere gibi ifadeler yerine müceddeden kelimesiyle nitelenmesi yapılara ait özgün biçimlerin korunmamış olabileceğini ifade ediyor[47].
Dârü’l-hadis Medresesi’nin avlusuna müceddeden inşa edildiği belirtilen çeşme (taş maslak) ile ilgili Keşf-i Evvel Defteri’nde herhangi bir kayıt bulunmamaktadır. Bu durum, çeşmenin aslında daha önce var olmadığını ve bu dönemde ek olarak inşa edildiğini gösteriyor.
Onarımlarda kullanılan derz dolgusu, horasan harçtan (horasân kireç) oluşmakta, hatta caminin birinci, ikinci ve üçüncü kurşunluk katında uygulandığı üzere içerisine tutkallı boya da katılmaktadır. Kurşunluk katı taş örgülerinin sair duvar örgülerine göre suya ve ısıya daha çok maruz kalması böyle bir derz dolgusunun hazırlanmasını gerektirmiş olmalıdır. Horasan harç, kârgîr yapı elemanlarının sıva onarımlarında da kullanılmıştır. Cami mihrabının doğu ve batısında bulunan mahfil katı tavanlarındaki (bağdâdî tolos) bağdâdî sıva onarımlarında hem horasan harç hem de ketenli kireç harç birlikte kullanılmıştır. Uygulamaya göre yüzeye önce horasan harcı ardından ketenli kireç harcı vurulmuştur (Çizim 2). Taş, tuğla, ahşap gibi yapı malzemelerinin seçiminde malzeme özgünlüğünün gözetildiğini söylemek mümkündür. Örneğin caminin şadırvan avlusunun eksik yer döşemeleri aslına uygun bir biçimde mermerle, Meyve Hanı’ndaki avlunun döşemeleri ise pehlü taşla tamamlanmıştır. Dolayısıyla onarımlarda kullanılan malzemenin ve uygulama tekniğinin yapıların aslına uygun olarak gerçekleştirildiği söylenebilir.
Keşif defterleri tamir faaliyetlerinin, külliyenin ana yapısı olan camide yoğunlaştığını göstermektedir. Camideki örtü ve derz tamiri haricindeki onarımların büyük çoğunluğunu sıva, badana ve kalem işi ile nakışlı alçı pencere değişimi oluşturmaktadır. Sıva, badana ve kalem işi bozulmalarının örtülerden sızan sudan kaynaklandığı aşikârdır. Caminin batısındaki iki yarım kubbede, doğu ve batı cephelerde konumlu mahfil katı tavanlarında ve son cemaat mahalli örtüleri ile revak kubbelerinde bu türden bozulmalar oluşmuştur (Çizim 2). Kadıya gönderilen emirde kurşun örtülerin harap oluşu, uzun zamandan (mürur-ı ezmine) beri tamir edilmemesine bağlanmıştır. Öte yandan Edirne ve çevresinde 1752 yılında meydana gelen depremin de buna sebep olduğu düşünülebilir. Depremin oluşturduğu sarsıntının kurşun levhaların açılmasına sebebiyet vermesi muhtemeldir. Kaldı ki deprem sonrasında gerçekleştirilen tamirlerde kurşun örtülere müdahalede bulunulmamıştır[48].
Camın kırılgan bir yapıya sahip olması diğer malzemelere oranla daha sık tamir ya da yenileme geçirmesine sebep olmaktadır. Deprem sonrasında hazırlanan keşif defteri camların sarsıntıdan çok fazla etkilenmediğini ve oluşan hasarın küçük onarımlarla (meremmât) düzeltilebilecek seviyede olduğunu göstermektedir[49]. Bu tamir döneminde ise mihrap bölümü ve kıble duvarının üst sırasında yer alan sekiz adet nakışlı alçı penceresi ile farklı kubbelerdeki yedi adet etek penceresi yenilenecek kadar hasar almıştır. İçlik olarak da adlandırılan bu nakışlı alçı pencereler değiştirilirken diğer yöndeki dışlık pencerelere herhangi bir müdahalede bulunulmaması dikkat çekicidir. Belki de depremde hasar gören içliklerin ekonomik ya da başka sebeplerle o dönemde değiştirilmesi mümkün olmamış ve bu tamir vesilesiyle projeye dahil edilmiştir.
Selimiye Camii’ne yönelik müdahalelerin en önemlisi nakışlı alçı pencereler ile kubbe ve tonozlardaki kalem işi süslemelerin yenilenmiş olmasıdır. Zira renkler ve motifler sanatsal üslubu yansıtan ana unsurlar arasında yer alır. Tamirler barok ve rokoko üslubunun Osmanlı mimarlığında hâkim olduğu bir dönemde gerçekleştirilmiştir. Bu dönemde inşa ve tamir edilen yapılarda bu iki üslubun etkili olduğu görülmektedir[50]. Örneğin 1766 yılında meydana gelen İstanbul depreminden sonra yeniden inşa edilen Fatih Camii’nin süslemeleri barok üslup sergilemektedir[51]. Dolayısıyla Selimiye Camii’nin yenilenen kalem işi süslemeleri ile nakışlı alçı pencerelerinin barok ya da rokoko üslupta olması mümkündür. Ancak Cumhuriyet döneminde yapılan restorasyonlarla eski onarım izleri büyük oranda kaldırıldığı için bu durumu gözlemleme imkânı bulunmamaktadır[52].
Ele alınan keşif defterleri Selimiye Külliyesi’nin bilinenden çok daha fazla sayıda yapıdan oluştuğunu göstermektedir. Kayıtlarda geçen iki su terazisi, bekçi odası, sebil, Küçük Arasta, Nahıl Hanı ve Kaşıkçı Hanı’nın bugün yerleri dahi bilinmemektedir. Keşf-i Sânî Defteri’ne göre sebil, Küçük Arasta’nın başında bulunmaktadır. Diğerleriyle ilgili ise bir bilgi yoktur. Bununla birlikte Keşf-i Sânî Defteri’nin takip ettiği keşif düzeni ile diğer yapıların konumu tespit edilebilir. Buna göre çevre avlunun içinde, caminin batısında bir su terazisi bulunmaktadır. Diğer su terazisi ise caminin güneyinde yer alır. Ancak çevre avlunun içinde ya da dışında olduğunu söylemek mümkün değildir. Bununla beraber eski bir fotoğraf, avlunun dışında su terazisine benzer bir yapının bulunduğuna işaret etmektedir (Resim 1). Caminin doğusunda da bir bekçi odası vardır. Keşif düzenine göre en son ele alınan yapı Meyve Hanı’dır. Keşfin yakından uzağa doğru yapıldığı dikkate alınırsa sebil, Küçük Arasta ve diğer iki hanın, dış avlu duvarlarına batıdan bitişik olan Büyük Arasta ile Meyve Hanı arasında konumlandığı söylenebilir (Resim 2-3).
Kayıtlar, bugün mevcut olmayan bu yapıların plan ve mimari özellikleri hakkında kısmen de olsa bilgi vermektedir. Şöyle ki Küçük Arasta ve sebil ile Nahıl, Kaşıkçı ve Meyve hanlarının bütün örtüleri kurşunla kaplıdır. Her üç hanın da cephelerinde kurşun örtülü dükkân sıraları bulunmaktadır. Bu dükkânların hangi cephe ya da cephelerde bulunduğu ise belli değildir. Nahıl Hanı’nda en az on yedi dükkânın bulunduğu anlaşılmaktadır. Yine defterlere göre Meyve Hanı iki katlı ve açık avlulu bir plana sahiptir. Taş döşemeli avlusunun ortasına 1.15 m yüksekliğinde ve 3 m çapında daire planlı ve demir kafesli yeni bir şadırvan inşa edilmiştir. Üst kat, en az iki yönden revakla çevrilidir. Revak ve merdiven korkulukları kesme taş malzemelidir. En az kırk bacalı odaya sahip hanın her iki katında da tuvalet bulunmaktadır. Meyve Hanı’nın plan ve mimari özelliklerini ortaya koyan söz konusu kayıtlar, Bozkurt Ersoy’un kazı raporları ve fotoğraflardan hareketle hazırladığı restitüsyon önerisini doğrular niteliktedir[54].
Defterler Osmanlı mimarlık terminolojisine kaynaklık etmesi yönüyle de değer taşımaktadır. Kayıtlarda geçen dehlîz, koltuk, kafa tahtası, duvar camı, küngüre gibi birçok terim bugün kaybolmuş ya da anlamını yitirmiştir. Osmanlı döneminin kendi içinde de bu türden terminoloji değişimi olduğu söylenebilir. Örneğin 15. yüzyılın sonlarına tarihli bir belgede geçen koltuk, tolos, kafa tahtası, mukarnas gibi bazı mimari terimlerin 1762’ye gelindiğinde hâlen kullanımda olduğu ancak yine aynı belgedeki reviş kavramının yerini dehlîz terimine bıraktığı anlaşılmaktadır[57].
Kayıtlarda zikredilen iki yapı, günümüzde başka isimlerle anılmaktadır. Bunlardan ilki caminin güneydoğu köşesinde yer alan medresedir. Defterlere âhar (diğer) medrese şeklinde kaydedilen eser, günümüzde Dârü’l-hadis Medresesi olarak bilinmektedir[58]. Diğeri ise keşif raporlarında açıkça Meyve Hanı olarak bahsedilen yapıdır. Bu da yine bazı kaynaklarda Yemiş Kapanı/Hanı olarak tanımlanmaktadır[59].
Keşif raporlarıyla yapıların bugünkü durumları karşılaştırıldığında kısmî farklılıkların olduğu göze çarpmaktadır. En önemli durum caminin son cemaat revakındaki cümle kapısı kubbesinin hâlihazırda on altı dilimli iken defterde altı dilimli (şeşhâne) olarak belirtilmiş olmasıdır. Buradaki tutarsızlığın yazım hatasından kaynaklanması muhtemeldir. Yine her iki medresenin dershanelerindeki üst sıra pencerelerinin önünde olduğu belirtilen tel kafesler bugün mevcut değildir.
Netice itibariyle incelenen keşif defterleri Selimiye Külliyesi’nde 1761-1762 yıllarında gerçekleştirilen tamirleri detaylı olarak yansıtmaktadır. Bunun yanı sıra tamir sürecinin aşamaları, dönemin mimarlık terminolojisi ve günümüze ulaşmayan külliye yapılarının konumu ile mimari özellikleri hakkında bilgi vermektedir.
EKLER
Ek 1: Keşf-i Evvel Defteri ve Transkripsiyonu [BOA, MŞH.ŞSC.d, 4037, vr. 17b-18a]
[17b]
Mahrûse-i Edirne’de merhûm ve mağfûrun leh Sultân Selîm Hân-ı sânî tâbe serâhü hazretlerinin bina buyurdukları câmi‘-i şerîfleri kubbeleri ile harem-i şerîfi kubbeleri ve minarelerinin külahları kurşunları ve câmi‘-i şerîf-i mezkûr müsekkafâtından arasta-i kebîr ve kapan-ı Meyve Hanı ve ittisâlinde kâin kârgîr dekâkîn ve mehâzinin puşîde kurşunları mürûr-ı ezmine ile fena bulub ve zikr olunan câmi‘-i şerîf ve arasta-i kebîr ve sağîr ve hanın derz olunacak ba‘zı mahalleri dahi derz olmamağla berf ve bâran vukû‘unda derûnlarına nâzil ve ba‘zen sakfları dahi münhedim ve ba‘zen inhidâma mütemâil olub hatta berayı mukaddem evkâf-ı mezkûre müsekkafâtından olan Nahıl Hanı hâricinde ittisâl olan dekâkînin sakfı altından bir hatun mürûr iderken bağteten bir mahall-i inhidâm ile bâis helâki olmağla zikr olunan mahallerin ve puşîde kurşunları iktizâ iden sakfları ta‘mîr ve tecdîd ve muhtâc-ı derz olan mahalleri başka başka ma‘rifet-i şer‘le keşf ve muâyene ve masârıfı ne miktara bâliğ olacağını müş‘ır defterini dersaâdetime irsâl eyleyesin deyu bu dâiyelerine hitâben şeref-bahş-ı sudûr olan mübarek hatt-ı hümâyun-ı şevket-makrûn ve sâdır olan fermân-ı âlîşân-ı aşiyân taraf-ı şer‘den tayin olan keşf nâibi ve hassa-i mimar Mehmed Said ve halîfesi Ahmed ve kurşuncu el-Hac İbrâhîm ma‘rifetleri ve ma‘rifet-i şer‘ ve sâir ehl-i vukûf bîgaraz kimesneler ile câmi‘-i şerîfe varub cümle ile ba‘de’lmuayene mahall-i mezkûrenin ancak lüzûmu olan mahalleri mimar-ı merkûm cümle müvâcehesinde mesâha ve masârıf-ı lâzimesini ziyade baha ve ücret-i takviye ile cânib-i vakf-ı şerîfi masârıf-ı kesîreden siyânet olunarak kemâl-i dikkat ve taharrî ile gereği gibi ihtimâm eyleyerek bi’l-ittifak tahmîn-i sahih ile tahmîn eyledikleri defterdir ki zikr olunur. Fî el-yevmi’s-sâbi‘ ve’l-i‘şrîn min Muharremi’l-harem sene hamse ve seb‘în ve mie ve elf.
Ek 2: Keşf-i Sânî Defteri ve Transkripsiyonu [BOA, EV.HMH.d, No. 5318, vr. 1b].
[1b]
Mahrûse-i Edirne’de vaki merhûm ve mağfûrun leh Sultân Selîm Hân-ı sânî tâbe serâhü câmi‘-i şerîfinin kubbe-i kebîri ile harem-i şerîf kubbeleri ve minarelerinin külahları ve kurşunları ve müsekkafâtından arasta-i kebîr ve sağîr ve kapan-ı Meyve Hanı ve ittisâlinde vâki‘ kârgîr dekâkîn ve mehâzînin puşîde kurşunları murûr-ı ezmine ile fena bulub ve derz olunacak mahalleri derz olunmadığından berf ve bâran vukû‘unda derûnlarına nüzûl eyleyerek ba‘zen sakfları münhedim ve ba‘zen dahi inhidâma mütemâyil ve muhtâc-ı ta‘mîr idüğün bundan mukaddemce dâr-ı aliyyeye i‘lâm olundukda şeref-sunuh ve sudur olan hatt-ı hümâyun-ı şevket-makrûn mûcibince mahall-i mezbûre başka başka ma‘rifet-i şer‘le keşf ü muâyene ve mikdâr-ı masârıfını müş‘ır defteriyle i‘lâm olunmasın bâbında sâdır olan emr-i âlişan mantûkunca taraf-ı şer‘den keşif nâibi ve hassa mimarı ve kurşuncubaşı ve sâir erbâb-ı vukûf ittifâklarıyla mahall-i mezbûr ba‘de’l-muâyene cümle muvâcehesinde mesâha ve tahmîn ve mikdâr-ı masârıfı mumzî defteriyle der-i devlete i‘lâm olundukda keşf ve defter olunduğu üzre zikr olunan mahallerin kemâl-i resânet ve istihkâm ile vakf-ı mezbûrun mütevellîsi ma‘rifetiyle ta‘mîr ve termîmine mübâşeret ve ba‘de’t-tekmîl tekrar keşf ve muâyene hitâmı i‘lâm olunmak babında bu dâ‘ilerine ve mahrûse-i mezbûrede Harameyn müfettişi vekîli dâ‘ilerine hitâben şeref-sudûr iden emr-i hümâyun-ı inâyet-makrûn ve fermân-ı âlişân mûcibince mahall-i mezbûrı vakf-ı mezbûrun mütevellîsi olan hâcegân-ı Dîvân-ı Hümâyun’dan umdetü’l-emâcid ve’l-ekârim elHac İsmâîl Efendi ta‘mîr ve tekmîl eylediğin inhâ ve ihbâr ve ber mucib-i emr-i şerîfi âlîleri cânib-i şer‘den ba‘de’l-keşf ve’l-muâyene hitâmı defter ve i‘lâm olunmasın iltimas etmeğin bu dâileri bi’n-nefs mahrûse-i mezbûrede Harameyn müfettişi vekîli efendi, a‘yân ve eşrâf ve hassa mimarı Üstâ Mehmed Said ve halifeleri ve kurşuncubaşı el-Hac İbrahim ve taşcıbaşı ve sâir erbâb-ı vukûf ile câmi‘-i mezkûreye varub cümle ile ba‘de’l-muâyene ve’l-müşâhade mütevellî-i mûmâ ileyhin ta‘mîr ve tekmîl ettiği mahalleri yegâne yegâne mesâha ve bi’t-taharrî tahmîn-i sahih ile tahmîn ve icma‘ ettikleri masârıf defteridir ki ber vech-i âtî zikr olunur. Fî el-yevmi’l-hâdi ve’l- ‘işrîn min Cemaziye’l-ûlâ sene sitte ve seb ‘îne ve mie ve elf.
Ek 3: Keşf-i Sânî Defteri’nin Aslı ve Transkripsiyonu [BOA, EV.HMH.d, 5318, vr. 6a].
[6a]