Ankara'nın erken cumhuriyet dönemi planlama kararları ve belgeleri üzerinde yaklaşık üç yıldır yapılmakta olan inceleme çalışması ve arşiv araştırmaları, bugün iyi bir noktaya gelmiş bulunuyor[1]. Ne yazıktır ki, başkentlik kararının alındığı 13 Ekim 1923 tarihinden sonra, Ankara şehrinin yönetimi, Ankara'da başkente özgü bir yönetim arayışı ve belediyeciliğin kurumsallaşması, ilk belediye yılları, ilk plan arayışları ve bulguları, bugüne kadar çok fazla araştırılmamıştı. Yaklaşık 80 yıl sonra bu yazının ekindeki raporun da kilit taşlarından birini oluşturduğu araştırma, bir dönüm noktasını, bir uğrak noktasını haberleyen çarpıcılıkta.
Bu yazının ekinde sunulmakta olan rapor[2], Ankara'nın ilk planının 1923 sonunda yani aynı yılın Aralık ayında, İstanbul'da faaliyet gösteren Keşfiyat ve İnşa’at Türk Anonim Şirketine ısmarlandığını; ilgili şirketçe yapılan çalışmanın sonuçlarının ise 30 Mayıs 1924 tarihinde, firmanın uzmanlarından Dr. Carl Christoph Lörcher'e hazırlatılmış biçimde, planları ve basılı plan raporu ile, firma yetkili müdürü Heussler tarafından Şehremaneti'ne teslim edildiğini kanıtlamaktadır. Böylece son bir yıl boyunca ortaya çıkarılan belgelere daha somut son bir yenisi eklenmekte ve bu konudaki spekülatif bilgilere bir son verilmiş olmaktadır[3].
A. Raporun Getirdiği "İlk'ler
Raporun pek çok açıdan bir "ilk" olduğunu düşünmekteyim. "Pay-i taht" İstanbul'da yapılan modernleşme çalışmaları, çoğunlukla sorun çözücü ve yine çoğunlukla, yangınlarla darbe alan kent parçalarının yenilenmesi biçiminde kısmi uygulamalardır. Oysa yeni "pay-i taht" Ankara için yapılan bu "ilk" planın "ilk"leri, özellikle sıfırdan bir kent tasarlamakla sınırlı değildi; planın, eski kentin yanında onunla yarışabilecek ve onun niteliğini tümüyle değiştirebilecek, ama onunla birlikte yaşamak zorunda olan bir sorunsalın ele alınmasını zorunlu kılan ilksel (elementer) yapısı, büyük bir deneyim ortamı da sunmaktaydı. Bu "ilk"leri şöyle sıralamamız olanaklıdır:
1. Ankara’nın "ilk" planına eşlik eden bu rapor, 13 Ekim 1923 tarihinde başkent ilan edilen kentin, modern bir başkent olarak planlanması doğrultusunda alınacak temel kararlara zemin oluşturmuştur. Dolayısıyla 'yeni kent kurma' düşüncesinin kentin yakın ve uzak geçmişi ile ilişkisi (Rapor Numara Bir); kentin su kaynaklarına olan mesafesi ve su sağlama olanakları (Rapor Numara İki); kentin ulaşım ve çağdaş ulaşım olan tren yolu olanakları (Rapor Numara Üç); kentin endüstrisi ve endüstri kurma olanakları (Rapor Numara Dört); kentin kendi içinde ulaşım niteliğini belirleyecek yol ağı (Rapor Numara Beş); kentin kendi içindeki yapısal ve işlevsel bölünmesinin sağlık ve çağdaş kent estetiği açısından düşünülmesi (Rapor Numara Altı); yine modernleşmenin karşılığı olarak kentte açık alanların düzenlenmesi (Rapor Numara Yedi); ve yine çağın gerekleri olarak kentte pazar yerlerinin, et için hayvan kesiminin, sağlık işlerinin, ölü defin mekanlarının, tutukevlerinin, kentsel ziraat olanağı veren yeşil alanların ve "kentsel estetiğin" (Raporlar Numara Sekizden Ondörde kadar) irdelenmesi ve yerine getirilip sağlanması konusundaki bu bağımsız raporlar, yöntemsel açıdan çok yol gösterici ve öğretici olmuştur. O kadar ki, ay ve günü bulunmayan 1924 tarihli bir Toprak İskan Genel Müdürlüğü ve bunun hemen aynısı olan Başbakanlık Muamelat Belgesi, Ankara'nın Başkent olarak nasıl düzenlenmesi gerektiğine ilişkin ilkesel noktaları ortaya koyarken, buradaki raporun hemen hemen kapsamlı bir özetini kullanmaktadırlar[4]. Esasen, araştırmanın ön safhalarında bu iki raporu aynı sırayla bulduğumda, bunların daha çerçevesi çizilmiş, daha kapsamlı çalışmalar olduğu kanısını edinmiştim. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti, bu disiplinli planlama kararı ile kent planlama alanında örnek (numûne) şehirler kurma kararlılığını bir "ilk" olarak ortaya koymuş oluyordu. Bilindiği gibi bu tutum, daha sonra örnek köy kurma kararı ve uygulaması ile de sürecektir[5].
2. Raporun bölümlerinden ilki (Rapor Numara Bir), Ankara Salnameleri dışında (örneğin Emiroğlu v.d., haz.; 1995), "ilk" kez kapsamlı bir Ankara Kent Tarihi yazımı örneğidir. Sonrasında, yabancı yazarlar ve Ernst Mamboury (1933) gibi arkeolog ve rehber yazarları, bu örneğin arkasını getirmişlerdir. Yine zamanında bir çalışma yapan Alexandre M. Raymond'un araştırması (1924), özellikle Augustus tapınağı üzerinde yoğunlaşmakta; tapınağın dünyada üç diğer benzeri ile karşılaştırmalar yapmakta; kendi önerisi olduğu anlaşılan Augustus tapınağının Bizans dönemi kilisesi restitüsyonunu barındırmakta; sonra da yeni başkent Ankara'nın konumunun belirsizliğini giderecek yakın tarih bilgileri vermektedir. Kitabının başındaki iç kapakta Pierre Loti'ye ithafta bulunan Raymond'un, İstanbul'da yaşayan bir mimar olduğu bilinmektedir.
3. Rapor, modern kentlerin planlanmasında nelerin kapsanması gerektiği ve nasıl bir yöntem saptanması ve izlenmesi gerektiği konusunda da, genç Cumhuriyet'in önünde bir örnek sergilenmiş olmaktadır. Nitekim hemen diğer bakanlıklara da dağıtımı yapılan raporun çok özlü bir özeti, Mübadele, İmar ve İskan Vekaleti tarafından Amasya ve Uşak kentlerinin planlamasına da ışık tutmuştur[6]. Yaklaşık bir buçuk yıl süren bakanlığın ömrü nedeniyle, bu ikisinin dışındaki kentlerin planlanmasında da nasıl etkili olduğunu anlayabileceğimiz ipuçları ne yazık ki elimizde bulunmamaktadır. Ancak, yukarıda birinci maddede ele alınan belgelerden birincisinin 1924 yılı başlarında Toprak İskan Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye'nin savaş yıkımından yeni çıkmış olan bütün illerine dağıtılması; İkincisinin ise, 26 Aralık 1923 tarihinde "Bİ’L-CÜMLE VEKÂLETLERE" başlığı ve bir genelge tavrı ile Mübadele, İmar ve İskan Vekaleti tarafından bütün Bakanlıklara gönderilmiş oluşu; hem planlamaya bu ilkesel bakışın Türkiye'nin tüm kentleri için geçerli görüldüğü konusunda, hem de başkentin imarında gözetilecek yönetsel tavrın paylaşılmasının istendiği biçiminde, bir "ilksel" yöntem önerisi barındırmaktadır.
4. "Yol Şebekesi" (Rapor Numara Beş) ile kentsel simgeselliğin nasıl oluşturulması gerektiği üzerinde duran çalışma, Türkiye kentleri için bir ilki gerçekleştirmekte ve 'kentsel mekanın kurulmasındaki anlamı’, özellikle de 'yeniden kurulmadaki anlamı' yolların genişliği ile yapıların kütlesi ve işlevleri arasındaki bir denge ile kurmaya çalışmaktadır. Böylece kentlerin, tıpkı resim, heykel ve öteki plastik sanatlardaki gibi kompozisyonel bir yaratı olduğu olgusunun, Rönesans’tan günümüze geldiği gibi, önemsendiği anlaşılmaktadır. Eski şehir, yani eski Ankara için üretilen 1924 Planı'nda ortaya çıkan bu konu, Lörcher Planı’nın 1925'te üretilen ve Yeni Şehir için düşünülen 1/10000 ölçekli kopyasında, kentin dokusu ve mekansal kullanım dağılımı ile ortaya çıkacak olan güçlü "kentsel metafor"lara varana kadar kendi içinde gelişecektir. Örneğin bunun sonucu olarak "Eski Şehir" planında dağınık olarak varolan ancak konumları ve bağlantıları önemsenen İstasyon- Meclis ve Hükümet Merkezi-Kale ilişkisi, "Yeni Şehir" planı ile Anadolu’da Hititler'den beri "ilk kez" yönetim merkezi yapılarının somut olarak biraraya toplandığı bir "Yönetim Mahallesi" (Regierungsviertel) geliştirilmesiyle sonuçlanacaktır. Önceleri "Yeni Şehir'in (Yeni Mahalle) tümü için kullanılan bu adlandırma, sonradan "Vekaletler Mahallesi" olarak adlandırılan ve Güven Park'tan başlayıp, bakanlıkları içeren ve Türkiye Büyük Millet Meclisi ile "taçlanan" "kama" ile somutlaşacaktır. "Kama"nın ince ucunun Kale'de sonlandığı; "kama"nın kendi içinde bireyden kolektif ulusa doğru giden hiyerarşik bir düzenin anlamını aradığı; ve somutlaştırdığı, söylenmelidir[7].
5. Öte yandan "Mıntıka Taksimatı ve Tarz-ı İnşaat" (Rapor Numara Altı) ise yalnızca Ankara kentinin modernist bir öğreti içindeki bölgeleme mantığını (zoning) ortaya koymakla kalmamakta, ayrıca "İnşaat Tarzı" kavramını da (kavram dilimize Almanca'dan çeviri olarak girse bile; herhalde Bebatıngsplan, yapılaşma planı) bilindiği kadarıyla, ilk kez kullanarak, kent planlama çalışmalarımıza yeni bir doğrultu sunmaktadır. 1928 sınırlı yarışmasına katılan Jaussely, Brix ve Jansen'e Lörcher'in hazırladığı planların ve belgelerin verildiği, belge ve yazışmalardaki plan ölçeklerinden anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, örneğin 1/10000, 1/4000 ve 1/1000 yarışmacıların çalıştığı kent planı ölçekleri olmuştur. Kuşkusuz, bütün bu planların bir öncülünü de 1924 yılında yapılan, yine 1/4000 ölçekli Ankara Şehremaneti Haritası oluşturmaktadır.
6. Kentin 'organik bir yapı ve kompozisyon' olduğu kanısını güçlendirecek ve yüzyılın ortalarında daha da söylemsel düzeye çıkacak olan "organik benzeşim" kuramının uzantıları, bu planlama mantığının içinde net olarak görülebilmektedir. Kentin tekil insan bedenindeki gibi her türlü işlevi üstlenen bölge ve mekanları barındırması, işlevleri görünür-görünmez düzlemlerde çözmesi gerektiğini kabul eden bu görüşle, kentin pazar yerleri, mezbaha tesisatı, hastahaneler, mezarlıklar, hapishane, sebze bahçeleri gibi kullanımları barındırması ve bunların eşgüdüm içinde olması gerektiğini (Raporlar Numara Sekiz ila Ondört) savunan rapor, konut alanları ile bu alanların ayrımı ve yakınlaşması üzerinde de örnek oluşturmaktadır. Avrupa'da kent planlama alanında gelişen bölgeleme (zoning) kararları benzeri "modern" ve hatta "avangard" tutumların Lörcher Planı aracılığı ile Türkiye'ye "ilk kez" kapsamlı biçimde girdiğini söylemek yanlış olmayacaktır[8]. Yine bu çerçevede, Bahçe Şehir (Garden City) planlama anlayışı ve uygulamasının ilk kez bu raporun ikinci bölümüyle (Rapor Numara İki) Türkiye'ye girdiği ve daha sonra Hermann Jansen tarafından hem kent planının hazır-lanmasında, hem de Bahçeli Evler ‘banliyö’ yerleşiminin planlarının hazırlanması ve gerçekleştirilmesinde uygulandığı görülmektedir. Raporun şu sözleri de ilginçtir: "Tabi'atın bahş etdiği bu kâbiliyet hüsn-i istifâde ve tatbik olunursa (güzelce yararlanılır ve uygulanırsa) bugün çorak ve ruhsuz görünen şehre, muhiti (çevresi) bir park yeşilliği için sarılmış bir bağçe şehri şekli verilebilür ve bu halde yeni şehrin manzara-i umûmiyesi zeminin bugünkü kabaralarıyla ve tesadüfen mevcûd olan serbest düzlüklerin yeşillendirilmesiyle en şirin ve şâyân-ı dikkat şehirler sırasında latif bir manzaraya mâlik olabilür. Binâen aleyh, yeşil zemin satıhlarını (yüzeylerini) şehrin hâricinden başlayarak, ya'ni yeşil su mecra kuşağından i’tibâren şehir dâhilinde mümkün mertebe içerülere kadar çekmek işimizde hedef ve gâye ittihâz olunmak lâzımdır (edinmek gereklidir)." Birinci cümle, Bahçe Şehir akımının gerçekleşmesi doğrultusunda söylemsel ilk kanıt ise, İkincisi de sonraki gelişmelerle birlikte bugünkü Ankara'ya kadar yansıyan yeşil vadi çalışmalarının pratik bir öncülü olmuştur.
7. Yirminci yüzyılın başında insan ve toplum sağlığına verilmeye başlanan önem ve bunun yeni şehircilik anlayışına yansımaları, raporda özellikle "Serbest Meydanlar" bölümünde (Rapor Numara Yedi) çok net olarak yansımasını bulmaktadır. Çağdaş ve modern bir kentteki açık alanların, kamusal meydanlar, yeşil alanlar, mezarlıkların oluşturduğu boşluklar ve yeşal alanlar, yaşlılar için parklar, gençler için spor alanları, bu düşüncenin uzantısı olarak önerilmektedir. 1905 yılında Mannheim'da 'kamu sağlığının korunması' konulu toplantıda, "bedensel olarak tam bir gelişme sağlanabilmesi için, gençliğin düzenli ve yüksek derecede bedenini kullanması gerektiği" ilke olarak kabul edildiğinden, bu öğreti doğrultusunda hareket edildiği anlaşılmaktadır. Bu arada ilginç bir biçimde, Batı kentlerinde ve başkentlerinde bu konu zamanında düşünülmediği için doğan sıkışma ve başgösteren sorunların, Ankara'da baştan düşünüldüğü ve düşünülebileceği için oluşmayacağı savunulmaktadır. Beyoğlu ve Galata'daki kentsel dokunun sıkışıklığı ve yeşilden yoksunluğu "çok olumsuz" bir örnek olarak verilmekte ve Ankara'nın özellikle akar suları ile açık ve yeşil alan kurma konusunda çok vaadedici olduğu savlanmaktadır[9]. Dizgesel biçimde yeşil ve açık alanların kurgulanması ve plan bilgisi olarak değerliliği konusu, "ilk" kez 1924 Ankara Lörcher Planı ile gündeme gelmiş, 1928 ve 1932 Jansen Planları ile de Ankara'nın varlığına derinden kazınmıştır.
8. Yine yukarıdaki noktaların doğrultusunda belki de Anadolu ve Türkiye planlama tarihinde "ilk kez", bir kentin bütününde nasıl durduğu ve göründüğü, yakın zamanda nasıl bir şekil alacağı ve alması gerektiği konularında, kentin bütünü hakkında kurgu ve kurultular düşünülmüş ve iletilmiş olmaktadır. Kentin sokakları, meydanları, yapıları ile birlikte yapılandırılması ve işletilmesi, bu yapılanmanın bir anlamının olması ve zaman içinde değişebilmesi ama aynı zamanda değişmeyen, ya de evrildikçe olumlu kalmayı sürdürebilen görünümü olarak kentsel estetik değerinin bulunması gibi olgu ve değerlerin önemli olduğu bilinmektedir. Yakın tarihlerde 'kentsel tasarım' olarak adlandırmaya başladığımız tüm bu süreç ve işleyimler de zaten bunların bütününe hakim olma niyet ve kurgularından başka bir şey değildir.
B. Raporun Sunduğu Yeni Bilgi ve İzlenimler
Plan Raporu, belli başlıları burada vurgulanacak olan bir dizi 'yeni bilgi ve izlenimi' ortaya çıkarmıştır. Buradaki döküm, hem bir başlangıç iskeleti ortaya koymakta, hem de yeni soru işaretlerine dikkat çekmekte; dolayısıyla alandaki araştırma ve çıkarımlar için bir başlangıç niteliği taşımaktadır.
1. 1924 Planı Müellifi: Rapor bu haliyle, 1929 yılında üretilmeye başlayan, Fehmi Yavuz'un alıntıladığı bilgi ve sonraki araştırmacıların da bu bilgiyi kullanıp belirsizleştirerek yaygınlaştırmaları ile adeta söylenceleşmeye koyulan bir oluşumu, ilk kez aydınlatarak sona erdirmektedir: Bilindiği gibi, kentin ilk planı konusunda ilk, ve neredeyse şimdiye kadar tek belge olan, "Ankara Şehrinin Profesör M. Jausseley, Jansen ve Brix taraflarından yapılan plan ve projelerine ait izahnameler" adlı, 1929 tarihinde Hakimiyeti Milliye Matbaası'nda T.C. Ankara Şehremaneti tarafından bastırılan kitabın "Başlangıç" bölümü, Latin alfabesiyle erken yıllarda yayınlanmış olmanın acemiliklerini, neredeyse hiç taşımamaktadır:
"Ankara şehrinin Cumhuriyet merkezi ittihazı üzerine, şehrin bir plân dairesinde inkişaf ve imarı 927 senesinde Şehremaneti tarafından eski ve yeni şehir için müteahhit Mösyö Höyislere iki plân yaptırılmışa. Löhler plânı tesmiye edilen bu plânlar hususi bir komisyon tarafından tetkik edilerek eskişehir plânının tatbik kabiliyeti görülemediğinden red ve yeni şehir plânı ise mesken buhranı sebebile, derhal binalar inşası zaruretine binaen, kabul olunmuş ve malûm şekilde tatbik edilmiştir.
Bir ve iki katlı binaları havi ve bahçeli olmasına rağmen fazla geniş yolları ve pek küçük adaları ihtiva eden bu plân (150) hektar üzerinde küçük bir plândan ibaret olduğundan eski şehir dahil olmak üzere 50 senelik atiye ve 250-300 bin nüfusa göre bir inkişaf ve tevessü plânının yeniden tanzimi zarurî bulunuyordu. Bunun için 1927 mayısı içinde Emanetçe Avrupa'ya gönderilen hey'et Berlin'e vaki seyahatinde Berlin Şehremanetinin ve Berlin Büyük Elçiliğimizin delaletiyle meşhur mimar profesör Hofman’la temas etmiştir. Bu ihtiyar alim 75 yaşında olması dolayısile Ankara'ya kadar seyahat imkanını göremediğinden, Ankara şehri plânının tanzimi için Berlin güzel sanatlar akademisi azasından ve yüksek mühendis mektebi şehir inşaat profesörü M. Jansen, Berlin yüksek mühendis mektebi profesörlerinden M. Brixi tavsiye etmiştir.
En iyi bir plân elde edilmek fikir ve arzusiyle bu iki mimar ile Fransa hükümeti baş mimarı ve Barcelone şehri tevsi planları Nimarı mösyö Jausseley taraflarından yapılacak üç plândan en münasibinin bir jüri heyeti tarafından seçilmesi daha muvafık görülmüş ve mezkûr mütehassıslarla bu esas dairesinde mutabık kalınarak, işbu eserin nihayetinde aynen neşredilen mukavelename akdolunmuştur.
1927 senesi temmuz ayı içinde bu zevat Ankara'ya gelerek şehri tetkik eylemişler ve muhtelif mevad üzerinde konuşularak, Şehremanetinden verilen ve aşağıdaki maddelerde mezkûr olan direktif ve donelere göre plânlarını tanzim ve kânunuevvel 1928 içinde göndermişlerdir.
Şehir mütehasıslarına Emanetçe verilen veçhelerin ana hatları ve müte-hassısların plânlar hakkındaki izahnameleri ile Emanetle Mütehassıslar arasında akdedilen mukavelename suretlerinin neşredilmesi faydalı görülmüştür."[10]
Bu metnin, "927 senesinde Şehremaneti tarafından eski ve yeni şehir için müteahhit Mösyö Höyislere iki plân yaptırılmıştı. Löhler plânı tesmiye edilen (ismi verilen) bu plânlar" deyişi ve bilgileri, bugüne kadarki mimarlık tarihi ve kent tarihçiliği çalışmalarında, neredeyse bir çağdaş söylence yaratmış, plana Höyisler (Heussler) planı adı (da) yakıştırılmış, planın fiziki varlığı sorgulanmış, zaman zaman çok da önemli olmadığının vurgulandığı görülmüştür. Bu söylenceye yol açan alıntı, daha çok Fehmi Yavuz'un çalışmasından yapılmıştır. Yavuz,
"Ankara'da, Keçiören ilen Çankaya arasındaki sahada münferit inşaat yapılıyor, eski Ankara evleri tadil edilerek artan nüfusun mesken ihtiyacı kar-şılanmağa çalışılıyordu." dedikten sonra yukarıdaki ikinci alıntıyı yapıyordu[11]. Böylece Yavuz'a atıfta bulunan ve planların ve belgelerin önce gerçekliğini, sonra da kendilerini araştırmayan kent ve mimarlık tarihçileri, konunun 1929'dan 1989'a, yani Ali Vardar'ın yazısına kadar, aynı belirsizlik içinde kalmasını sağladılar.
Raporun ortaya çıkardığı gibi, Ankara’nın ilk planının 30 Aralık 1923 ta-rihinde, İstanbul'da faaliyet gösteren Keşfiyat ve İnşa’at Türk Anonim Şirketi'ne ısmarlandığı; şirketin yaptığı çalışmanın sonuçlarının ise 30 Mayıs 1924 tarihinde, firmanın uzmanlarından Lörcher’e hazırlatılmış biçimde, planları ve basılı plan raporu ile, firma yetkili müdürü Heussler tarafından Şehremaneti'ne teslim edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, Ankara'nın ilk planı olan 1924 Planı’nın müellifi, pafta üzerinde de okunacağı gibi, Dr. Carl Christoph Carl Lörcher’dir.
2. Raporun Plan Belgeleri: Rapora eşlik eden üç adet plan olduğu anlaşılmaktadır. Bu planların yalnızca birisinin elimizde olduğunu söylemek olanaklıdır:
a. Yolların numaralandığı bu "Eski Şehir" planı, ki raporda Plan I ya da Plan Numara 1 (Bir Numaralı Plan) olarak gönderme almaktadır, bizzat Lörcher tarafından 1925 yılında Almanya'da bir dergide yayımlanmıştır[12] ve açıklama metni ile buradaki rapor arasında anlatım benzerlikleri dikkat çekicidir. (Resim 1) Planın kopyasının kopyasından alınmış pek çok versiyonunu bugüne kadar görmüştük; burada özgün biçimi ikinci kez yayınlanıyor. Caddeler ve sokaklar (1, 2, 3 gibi) sayılarla numaralandırılmış, özel ve kent genelindeki ana caddeler için ise (I, II, III gibi) Romen rakamları kullanılmıştır. Dolayısıyla bu planın künye bilgisini şöyle verebiliriz:
Resim 1. 1924 Lörcher Eski Şehir Planı "Bebaungsplan der Türkischen Haupt und Residenzstadt Angora" (Türklerin Başkenti ve Konut Yerleşimi Ankara için Yapılaşma Planı), 1/2000; Auffestellt im Auftrage der Türkischen Regierung von C.Ch. Lörcher (1925) "Der Neue Bebauungsplan für Angora", Wasmuths Monatshefte für Baukunst, n: 9, Heft 1, 1925; 25.
b. Aynı yazıdaki, 1/1000 ölçekli plandan (Resim 2) yeniden çizilmişe benzeyen 1/1000 ölçekli Yeni Şehir bölgesi (havagazı borularının döşeme hatlarını gösteren) uygulama altlığı ise, bizi bu yazıdaki esas plana en çok yaklaştıran bir çizili belgedir. (Resim 3) Bu belgenin önemli yanlarından birisi de, 4 Aralık 1928 tarihi civarında, Yeni Şehir bölgesindeki yapılaşma halihazırını gösteriyor olmasıdır. Bu planın, mimarlık ve kent tarihçileri ile semt tarihçileri için bulunmaz bir değer içerdiği kuşku götürmez.
Resim 2. 1925 Lörcher Yeni Şehir Planı, 1/1000; "Regierungs Stadt: Entwurf und Ausführung" ("Yönetim Şehri: Plan ve Yapılaşma Planı) 1925; Carl. Ch. Lörcher, B.DA. Charlottenburg (1925) "Das Neue Reigerungsviertel der Stadt Angora", Städtebatı Monatshefte für Stadtbaukunst Städtisches Verkehrs=Park=und Siedlungswesen, v: 20, Jahrgang 1925; 144.
Resim 3. 1925 Yeni Şehir Planı (Hal-i Hazır) (Yeni Şehir'e Havagazı Boru Dağılımını Gösteren Pafta, 4.12.1928 tarihli, pullu, imzalı "Anschluss Blatt 2" (Gaz Bağlantıları, Tablo 2) notlu), 1/1000; 12 Ocak 1929 tarihli, 06E24 sayılı, "Ankara Elektrik Havagazı Şirketine ait havagazı boru hattı planlarının Nafıa Vekaleti Fen Heyetince tedkik edilerek, proje halinde bulunan mahallere ileride döşenmesi şartıyla tasdik edildiği" konulu Bay Bak dosyası. (TCBCA 230/7.20.1(19)) "Henüz mesakin inşa edilmiş mahallelere ferş edilmediği (döşenemediği) görülen boruların ileride ihtiyaca göre tefrişi şartile tasdik kılındı. 9.1.29" notuyla birlikte bulunmaktadır.
c. Öte yandan araştırmalar sonucunda ortaya çıkarıp yayınladığım 1/10000 ölçekli, hem "Eski Şehir'i ve hem de "Yönetim Şehri" ile "Çankaya Mahallesi"ni biraraya getiren planın ise[13] (Resim 4), daha ayrıntılı ve kapsamlı biçimde, bir bağlam planı (context plan) olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim plan, elimizdeki plan raporunda da gönderme almaktadır: Örneğin Rapor Numara Yedi'de (Serbest Meydanlar) "III numaralı manzara-i umumiye planı" olarak adı geçmekte; yine Rapor Numara Sekiz ila Ondört'de (Mevadd-ı Müteferrika), hastahaneler, mezarlıklar, hapishane ve sebze bahçelerinin konumlarını gösterirken kullanılmaktadır. Hatta, bu planın mekansal tahsisleri ve gösterim tekniği de anlatımından anlaşılabilmektedir:
1. Buna göre, şehrin kuzeyinde ve doğusunda olmak üzere açık iki pazar yeri düşünülmekte, bunların hayvan pazarı da olabileceği vurgulanmakta, doğu ülkelerinde kapalı pazar inşasından kaçınmak gerektiği söylenmektedir.
2. Mezbahanın Debbağhane deresi üzerindeki yerini terketmesi, halihazır mezbahanın "şehrin uzviyetine girmiş olduğundan", zorunlu olduğu bildirilmektedir. Et kesim yeri olarak tariflenen yerin, Et Balık Kurumu kombinasının olduğu yer olarak betimlendiğini görmekteyiz.
3. Yine tanımlamalardan, Numune Hastahanesi’nin genişletilmesinin "hastahanenin şu andaki konumunda ve yakın gelecekteki büyük yeşil parka yakınlığı" nedeniyle uygun görüldüğü, ayrıca ileride inşa edilecek büyük bir Merkez Hastahanesi’nin de şehrin güney doğusunda, askeri hastahanelere yakın olarak, bugünkü Ankara Hastahanesi yerinde, önerildiği görülmektedir.
4. Mezarlıkların şehrin gelişme bölgesinden kaldırılarak, şehir dışında bir veya birkaç noktaya kaldırılması önerilmektedir ve şema olarak projelendirilmiştir. Bu yerin bugünkü Cebeci Asri Mezarlığı olduğu görülmektedir.
5. Hapishanenin bugünkü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nin bulunduğu yerde önerildiği anlaşılmaktadır.
6. Sebze bahçelerinin, III numaralı planda açık yeşille gösterildiğini, yaklaşık Kazıkiçi Bostanları'nın konumunda olduklarını, şehir sakinlerinin toprakla ilişkilerini sürdürebilmeleri için önerildiğini görmekteyiz.
Dolayısıyla, renk kullanımından da, sözü edilen III numaralı planın (Plan No III) basılı (matbu) bir belge olduğu, zaten rapordaki konumlamaların da plandakilerle uyumlu olduğu ve dolayısıyla Plan III'ün Resim 4'te sunduğumuz belge olduğu anlaşılmaktadır.
Resim 4. 1924-25 Lörcher Planı, "Plan zum Aufbau der Türk.(ische) Hauptstadt - Angora- Altstadt u.(nd) Regierungstadt=Tschankaya" (Türklerin Başkenti Ankara'nın Yapılaşma Planı / Eski Şehir ve Yönetim Şehri= Çankaya), 1/10000; 00.10.1928 tarihli, 06E15 sayılı BayBak yazısı eklerinden, aydingerden ozalite çekilmiş kopya. (TCBCA 230/5.17.1 (80)).
3. Plan Gerekçesi Olarak Raporun Gücü: Yine bir başka açıdan, raporun gerekçelendirmelerinde kimi naif savlar ileri sürdüğü de anlaşılmaktadır; ancak bunların dönemin kent planlama mantığının, yine dönemindeki gelişmişliği ve düzeyi açısından da anlatıcı olduğunu söylemek gerekir. Örneğin hapishanenin, "sürülecek arazi ve tarlaların mevcudiyeti" tutukluları yararlı bir çalışmaya sevkedebilir, diye burada konumlandığını anlıyoruz ki; dönemin konumlandırma politikalarını aydınlatmaktadır: Bireysel ya da toplutaşım çok yavaş ve pahalı bir hizmettir. Ancak öte yandan, planın, Ankara'nın ana kararlarından hemen tümünü vermiş olduğunu da böylece görmekteyiz. Ana ulaşım kanallarının ve yaya yollarının yanı sıra, açık ve yeşil alanlar, sanayi bölgesi, pazar yeri, mezbaha, hastahane, mezarlık, hapishane ve sebze bahçelerinin alanları, akarsu boylarının kullanımı konuları plan ve raporıı aracılığıyla karara bağlanmıştır. Böylece yapılan kamulaştırma ve sonrasındaki işlevsel bazlı tahsisler, hemen zamanında olmasa bile sonradan bitirilmek üzere Ankara kenti fiziksel mekanının oluşumunu kesinleştirmiştir.
4. Nüfus Tahmini: Kimi saptamalarıyla (örneğin meydanların düşünülmesi ve "Sanayi Mektebi civarında yapılacak bir meydanı, daha sonra aynı yere kurulacak Üniversite" ile gerekçelendirmesi) raporun Ankara kentini elli ila yüz bin kişilik bir nüfusa göre kurguladığı anlaşılmaktadır; çünkü "Eski Şehir" bölgesinin yani kale ve çevresinin dışına çıkılmamakta, biraz batıya doğru eteklere inilmektedir. Su kaynakları, demiryolunun gelişkinliği ve çapı, sanayi bölgesinin büyüklüğü, ana yolların sayısı ve boyutları ile kentsel hizmet alanlarının tekilliği, ölçeğin elli-yüz bin arası öngörüldüğünü göstermektedir. Oysa 1925'te yayınladığı bir yazısında Lörcher, 200.000 nüfuslu bir kent öngördüğünden sözetmektedir. Brix ve Jansen'in 1928 yarışması öncesi yaptıkları keşif ziyaretinden sonra önerdikleri gibi, kentin nüfusunun iki yüz - üç yüz bin olması beklenmektedir[14]. 1926 yılında 47.727 kişi olan başkent Ankara'nın şehir nüfusu, 1927'de 74.533, 1928 yılında ise 107.641 kişiye ulaşmıştır. Dolayısıyla "Eski Şehir" bölgesine de farklı anlamsal-kurgusal önermeler yapılmasının zorunluluğu hissedilmiştir.
5. Kamulaştırma: 1924-25 Lörcher Planı'nın plan sunarak zemin oluşturduğu ve şimşeklerini üzerine çekerek bütün yükünü üstlendiği ünlü 24 Mart 1925 tarihli, 583 sayılı yasa ile gerçekleştirilen 4 milyon metrekarelik "büyük kamulaştırma", 1924 planı raporunda, yani planın Eski Şehir'e ilişkin bölümünde henüz etken olarak sahnede değildir. Konunun örtülü olması, bir diplomatik / politik tutum olabileceği gibi, modernleşme çabalarının zaman içinde bilinç düzeyine çıkması ile de ilgili olabilir. İkincisinden yana düşünmek daha doğru gibi gözükmektedir; çünkü yabancı şirket ve uzmanların da sorumlu kişi olarak bulunduğu bir ortamda, politik bir kaygı ve yaklaşımı gizlemek olanaksız gözükmektedir. Şehremaneti, 26 Aralık 1923'te şehrin konut gereksinimini artırmak ve eski şehir bölgesini yeni gereksinimlere göre düzenlemek için bir plan ve keşif ısmarlamış; sonrasında yeniden ortaya çıkan koşullarla planın müdahale alanını genişletmenin daha uygun olacağı düşünülmüştür. Buradaki uygunluk (feasibility), kamulaştırmanın 1924 Lörcher Planı’nın akla getirdiği bir yöntem olmasından kaynaklanabileceği gibi; kamulaştırmanın yapılma tarzından kaynaklanan "fiyat düşüklüğü'nün olası kıldığı yeni bir olanak olarak da görülebilir. Bilindiği gibi, 583 sayılı "Ankara'da inşası mukarrer Yeni Mahalle için muktezi yerler ile bataklık ve merzagi arazinin Şehremanetince istimlaki hakkında kanun", adındaki gibi, bataklık alanların kurutulmasını, su çıkarılmasını ve Ankara'ya te-miz hava sağlamak için yeşil alanların artırılmasını hedefliyordu[15]. Konut ya-pımına değinmeyen yasanın birinci maddesi, 15 Mart 1925 tarihli Meclis top-lantısında şu biçimi alarak çıkmıştır: "Merbût harita mucibince, Ankara'da tesis ve inşâ'âsı takarrür eden (Yeni Mahalle)ye muktezi yerlerin dörtte biri sahiplerine bırakılmak şartıyla mütebâki dörtte üçü ve sıhhat-ı umûmiye-i belde-i sıyanetten bataklık ve merzagi arazinin tamamı Şehremâneti namına istimlâk olunur."[16] Aynı oturumda dağıtılan 1/4000 ölçekli krokinin üzerinde, yalnızca üç yönü gösteren yazılar vardır. Kadastro haritası olduğu savını taşıyan kroki, mülkiyet sınırlarını göstermemektedir[17]. Tüm tartışmalara karşın, tapu bedelleri üzerinden yapılmayan, dolayısıyla ucuza gerçekleşen kamulaştırma, yeni imara açılan Yeni Şehir, Kurtuluş, Maltepe ve Kavaklıdere / Çankaya bölgelerindeki araziden dörtte birini, üzerine yapılacak yapılar Ebniye Kanununa göre olmak koşuluyla, kamulaştırılan alanların mal sahiplerine yarar getirmiş gibi gözükmekte; ancak bu arada "Vekaletler Mahallesi" gibi kamu alanlarının da gerçekleştirilmesini olanaklı kıldığı anlaşılmaktadır.
1/4000 ölçekli bu krokinin, ancak Lörcher'in Yeni Şehir için ayrıca çizmiş olduğu aynı ölçekli bir planı altlık olarak kullandığında anlamlı olacağı düşünülürse, henüz Lörcher’in makalesi dışında elimizde ve arşivlerde bu-lun(a)mayan bu planın da aranmasının yararlı olacağı açıktır. Öte yandan raporda, Plan No I ve Plan No III göndermeler alırken, bu yazının A4 ve B2 bölümlerindeki 1/1000 ölçekli plana herhangi bir biçimde değinilmemiş oluşu. Plan No II'nin 1/1000 ölçekli Yeni Şehir planı olduğunu ve kamulaştırma süreci sonuçlanıncaya kadar, spekülatif amaçla kullanılmaması için gizlendiği izlenimini yaratmaktadır.
6. Camillo Sitte Etkisi: Raporun, ve dolayısıyla arkasındaki düşünce ve çizim kurucu Carl Christoph Lörcher'in, Camillo Sitte ekolünü çok iyi temsil ettiğini düşündüren ipuçları çok fazladır. Sitte'nin, kentleri özellikle sağlıklı alanlar ve estetik yönden düşünmeyi öne çıkaran çalışmaları, bilinmektedir. Kentsel alan olarak meydanların merkezlerinin boş bırakılmasının gerekliliği, kentsel meydanların kapalı ve tanımlı olmalarının zorunluluğu, bu meydanların büyüklük ve biçimlerinin gözetilmesi gerekliliği, eski meydanların düzen dışı görünmelerinin nasıl ortadan kaldırılacağı, ardışık (silsilevi) meydanlar kavramının önemsenmesi, ve sokaklarla ilgili geliştirilen kaygı ve kurallar, Sitte'nin pek çok Avrupa kentini inceleyerek çıkardığı sonuçlarla öğretici bir biçimde kent tasarımına girmiştir[18]. Kentsel mekanların insan sağlığını geliştirici olması gerektiği düşüncesi ile de çağdaş olan Camillo Sitte ekolünün, yukarıda sayılan özelliklerinin tümünü 1924-25 Ankara Planı'nda uygulanmış olarak bulmaktayız.
7. Planın Jansen'e Etkisi: Öte yandan raporun ve planın, her ne kadar sonuçları olan kentsel alanın planlaması kendisine verildiğinde bunlar sabit olsa bile, 1928 yarışması birincisi ve 1932 Ankara Planı’nın uygulayıcısı Hermann Jansen'i çok etkilediği söylenmelidir. Jansen’in etkilenmesi yalnızca kendisinin de Sitte'nin bir öğrencisi olmasından kaynaklanmamaktadır. Başka bir yerde daha ayrıntılı olarak incelendiği üzere, 1927-28 yarışmasında, Jansen, Jaussely ve Brix'e Lörcher'in zaten aldığını hazırladığı ve ona göre yapılaşmış bulunan Yeni Şehir bölgesi verilmiş ve yarışmacılar bu bölgenin yol ve doku karakterini kabullenmek zorunda kalmışlardır[19]. Hem alanın yapılaşmış oluşu, ve hem de Jansen'in de Lörcher'le fikir birliği içinde bulunması, bu uygulamanın korunmasını getirmiştir[20]. Aynı yazıda tartışıldığı üzere, Jansen, telif hakkının tartışılmaya başlanması üzerine fikirlerini değiştirmiş ve kentsel kararları da zorunlu olarak değiştirmek durumunda kalmıştır.
C. Sonuç
Burada hem kendisi sunulan, hem de etkileri ve önemi yorumlanan Türkiye’nin başkenti Ankara için geliştirilen "İlk Plan’ın raporu, aşağıdaki ilklerin de nesnesini oluşturmaktadır:
1. Bu rapor ilk kez, ”örnek şehir”ler kurma konusunda somut bir girişim olmaktadır.
2. İlk kez kapsamlı bir "Ankara Kent tarihi" hazırlanmış olmaktadır.
3. Ulusal düzeyde bir fıkirbirliği (oydaşlık) sağlanması isteğinin yanısıra, "planlama yöntem ve süreçleri" konusunda da ulusal önermeye dönüşecek olan bir ilk adımla karşı karşıyayız.
4. Kentin kurulmasındaki "mekansal anlam" ve "kent mekanının simgeselliği", ilk kez bu raporun gerekçeleri ve ileride geliştireceği planlarla kapsamlı biçimde gündeme gelmiştir.
5. Plan raporu, ekli planlar ve belgeleriyle, "planlama ve düşünce ölçeği" konusundaki önermelerini ve Cumhuriyet'in sonraki yıllardaki uygulamalarını da belirlemiştir.
6. Plan ve raporu, ”modern ve avangard öğeleri içeren çağdaş şehir plancılığı”nın ülkemizdeki ilk örneği olmuştur.
7. Dizgesel bir "çağın gerektirdiği beden sağlığı, açık alan ve yeşil alan" tanımı, bu plan raporu ile planlama ve mimarlık kültürümüze kazandırılmıştır.
8. Rapor, Ankara'nın modern bir kente dönüşmesindeki “ilk tasarım ve düşünce belgesi”dir. Bu makale de ortaya koymaktadır ki, kamulaştırma, kent topraklarının tahsisi ve kentsel işletim ile birarada alınan ve eşzamanlı yürütülen kararlar nedeniyle, 1924-25 Lörcher Planı, Ankara Kentinin fiziksel ve mekansal kaderi üzerinde en etkili kararları ve uygulamayı getiren, arkasından gelişen ardıl planların hep ona uymak zorunda kaldıkları bir belgedir.
Öyle umuyorum ki rapor, farklı ölçeklerdeki farklı okumaların getirdiği yeni derinliklerle, bir süre daha meyvelerini vermeyi sürdürecek ve kent planlama tarihimiz ile mimarlık tarihimiz için yeni düşünce ve kurgulama kapıları açacak.
BELGE Tarih: 30 Mayıs 340 ( 1924)[21]
ANKARA ŞEHRİNİN İ MÂR VE İNŞÂ PLANINA ÂİD
İzahnâmedir
Keşfiyât ve İnşâ'ât Türk Anonim Şirketi
İstanbul: Ayasofya Yerebatan Caddesi, Numara: 34
Dersa’adet- "Metânet" Matbaası
30 Kânûn-ı evvel 339 (1923) tarihli mukavelenâmenin birinci maddesinin
"b" fıkrasındaki 3 ilâ 8 numaralarda muharrer (yazılı olan)
ANKARA ŞEHRİ İ’MÂR VE İNŞÂ PLANI
hakkında tevhîd edilmiş (birleştirilmiş) izahnâmelerdir.
Muharriri (yazarı):
Mütehassıs Mi'mâr: G. Kari Lorhar
30 Mayıs 340 (1924) tarihinde
Müte'ahhid
Keşfiyât ve İnşâ’ât Türk Anonim Şirkeü Müdürü
Hevisler
tarafından takdim edilmişdir.
Rapor Numara ( 1 )
KISM-I TARİHİ
1) KISM-I TARİHİ
Ankara’nın menşe’i tarihin kayd edemediği çok eski zamanlara râci'idir (dayanır). Esâtir-i Yunâniye'den (Yunan mitolojisinden) birine göre Ankara şehri Firijya krallarından "Midas tarafından" milâd-ı Îsâ'dan yedi asır evvel binâ edilmişdir. Şehrin eski ismi Yunânice gemi demiri ma'nâsına olan Ankira (Ankyra)dır.
Yunan kadîm (eski) udebâsı (edebiyatçıları) bu garîb namı birçok masallarla izaha uğraşmışlarsa da bu ismin, mezkûr şehrin kadîm sekenesinin (eski sakinlerinin) bugün artık bize ma'lûm olmayan lisanlardan neşet etmekde (çıkmakta) olduğu ve yalnız kelimenin Yunan lisânında "Ankira - Ancyra" kelimesine müşâbehet-i telaffuziyesi (söyleyiş benzerliği) bulunduğu cihede Yunânîlerin de şehri bu nâm ile tevsîm eylemiş (isimlendirmiş) olduklarında şübhe yokdur.
Türkçe "Engürü" ismi Türk lisanının hurûf-ı savtiye (sesli harfler) ahengine göre "Angora" kelimesinden neş’et etmişdir (çıkmıştır).
İskender-i Kebir (Büyük İskender), Acemistan (İran) ve Suriye'ye karşı yapdığı akında Gordiyon'da (Bu günkü Pebi- Beylik Köprü) meşhur Gordi- yos'un düğümünü çözdükten sonra ( Miladdan 333 sene mukaddem - evvel) Ankara’da mola vermişdi.
Miladdan üç asır evvel Avrupa’da azîm (büyük) kâfılelerle akına geçerek Asya-yı suğrâyı (Küçük Asya'yı - Anadolu'yu) vahşetleriyle harâbe-zâra çeviren "Galetler-Galater" nâın-ı âharla (diğer bir ismiyle Galyalar-Gallier- bugün Galatlar) zamanında Gordiyon şehri bir merkez-i siyâsî olmuşdu. Galetler Sâriye kralları ile Pergamen (Bergama) kralları tarafından müte'addid defâlar mağlûb edildikten sonra nihâyet Sakarya nehriyle Kızılırmak nehirleri arasında yerleşmişlerdi. İşte bu sırada Ankara şehri Galetler'in en kuvvetli kabilelerinden biri olan Tektozakların pâ-yı tahtı (taht merkezi - başkenti) olmuşdu. Galetler bu havalide bir sulh ve sükûn hayâtı geçirinceye kadar Pergamenlerle ve Romalılarla birçok muharebeler yapmağa mecbûr oldular.
Miladdan iki yüz sene evvel Galetlerin havza-i işgallerindeki memâlik (işgalleri altındaki memleketler) bir müddet içün Pergamen hükümetinin tasarrufuna geçmişdi.
Galetlerin prensleri miladdan yüz sene evvele tesâdüf eden zamanlarda Romalılara tâbi' hâle girmiş iken miladdan yirmi beş sene evvel icrâ-yı hükm eden (hüküm süren) imparator "Ogüstüs" (Agustus) zamanında işbu Galatya eyâlâtı (eyaletleri) Ankara şehri de dâhil olmak üzere Romalıların bir vilayeti hükmüne geçerek Roma hükümdarlığının havza-i memâlikine dâhil olmuşdu. Ankara şehrinin Romalılar tâbi'iyyeti zamanından kalan en kadîm ve en güzel bir eser-i inşâ'iyesi Ogustüs âlihesiyle Roma âlihesinin ma'bed binâsıdır.
İmparator Ogüstüs ölümünden kısa bir zaman sonra Roma halkı tarafından âlihe i'lân edildiği gibi Roma şehri de bir âlihe olarak takdis edilirdi. Bu zamanlarda zulüm ve istibdâdın mahkûmu olan halk yeni ilahlar içün ma'bedler inşâ ederek Roma'ya i’lân-ı sadâkatde birbirleriyle rekabet ederlerdi.
Ankara'daki Ogüstüs ma bedi her ne kadar tahrib edilmiş ise de bu binâ Ogüsta zamanının en güzel ve müstesna bir şaheseri olarak telakkiye şayestedir. Bu binaya tarih-i kadîm nokta-i nazarından en büyük kıymet bahşeden şey, duvarlarında mahkûk (kazınmış) olan "Ankiranum âbidesi - Manumentum Ancyranum” nâmındaki kitâbedir.
Bu yazı, iki ma’denî levha üzerine tertib olundu. Galetler bu eserin aslını kendi ma’bedlerinin duvarlarına hakk ettikleri (kazıdıkları) gibi, bunu yalnız Latin lisânında değil o zaman Ankara'da daha iyi anlaşılmakda olan Yunan lisânına da tercüme etdirilmişlerdi.
Ogüstüs'ün ef’âline â'id (yaptıklarıyla ilgili) en doğru ve vâzıh ma'lûmâtı (açık bilgileri) gösteren bu kitâbe o zamana â'id ma'lûmâtın kalleşinden (hepsinden) mükemmel olduğu içün bu kitâbeye haklı olarak "Kitâbeler Kraliçesi" nâmı verilmişdir.
Ma'bedde inşâ edilmiş olan evlerden bir yangın zuhûr ederek bu kitâbe ziyâ'a uğrarsa (zarar görürse) medeniyet-i hâzıra-i beşeriye (insanlığın şimdiki medeniyetinin) Roma medeniyetine â'id en mühim bir eserini ga'ib etmiş olacakdır. Böyle bir yüksek kıymetli eserin hüsn-i muhafazası ve sıyâneti (iyi korunması) bu esere sâhib olan Türkiye Hükûmet-i Cumhuriyesince ehemmiyetle nazar-ı dikkate alınmağa şâyestedir (layıktır).
Alman âsâr-ı âtika ulemâsı (eski eser bilginleri) bu kitabenin cihan-ı medeniyete (medeniyet dünyasına) tanıtdırılması içün sûret-i mahsûsada (özel olarak) alâkadâr olmuşlar ve sarf-ı gayret eylemişlerdir. 1554 senesinde Türkiye Hükümeti nezdinde Alman Sefiri (elçisi) olan "Bosbek" bu vasiyetnamenin ilk kopyesini Avrupa'ya getirmişdir. 1882 tarihinde ise Karl Human, kitabenin alçı ile kopyesini yapdırarak bu alçı levhaları, mekkârî (yük hayvanı) sırtında İzmit'e ve buradan da, vapurla Berline nakl eylemişdir. Zamân- ı âhirin (son zamanın) en büyük tarih-şinâsı olan "Teodor Mumzen" klasik bir eserinde bu kitâbenin muhteviyatını cihana tanıtdırmak içün uzun uzadıya mevzu'-i bahs eylemekdedir (anlatmaktadır).
Hıristiyanlık inkişâf bulduğu zaman mezkûr ma'bed bir kiliseye tahvil edilmişdi. Ankara'da Roma harsının hüsn-i hâlde (Roma kültürünün iyi halde) kalan ikinci bir şahidi de ağleb-i ihtimâl (büyük ihtimal) ba'de'l-mîlâd (M.S.) dördüncü asırda İmparator "Jülien" tarafından inşâ etdirilen Belkis Müzesi tesmiye edilen (adı verilen) sütundur ki, bu sütuna sehven (yanlışlıkla) Ogüstüs'ün sütunu denilmekdedir. Mezkûr sütun dahi hüsn-i muhâfaza edilmeğe lâyık bir âsâr-ı atîka âbidesi teşkil eylemekdedir.
Ankara'nın müte'addid kiliselerinden küçük fakat sanâyi-i atîka (eski eser) nokta-i nazarından son derece kıymetdar olan bir kilisesi de "Klemens" kilisesidir. Ankara'nın son yangını bu kiliseyi meydanda bırakmış ise de binâsı mâ’il-i indiham (yıkılmaya meyilli) olduğundan sür'ade termîmi lâzımedendir (onanını gereklidir).
Ankara'nın âbidât-ı tarihiye-i cesîmiyesinden (büyük târihî abidelerinden) biri de cesîm (büyük) iç kal’asıdır ki, kal’anın duvarlarında Roma devrinin birçok âsârı da beraber binâ edilmişdir. Bugünkü şekli kurûn-ı vustâda (Ortaçağ'da) ta'mir görmüş olan son şeklidir. Bu kal’ada, Garbî Anadolu'nun pek çok siyâsi muharebelerinin hâtırâtı memzucdur (saklıdır). Milâdın yedinci asrında Ankara şehri Acem krallarından "Hüsrev"in (Chasraes) tahtı hâkimiyetine (hakimiyeti altına) girmişse de kısa bir zaman sonra, Acem hükümetiyle berâber Ankara, Arabların eline düşdü. 806 tarih-i milâdisinde Hârun er-Reşîd Ankara'yı zabt eylemişdi.
On ikinci asr-ı milâdîde ehl-i salib (haçlı) seferi bir müddet Ankara'yı taht-ı işgaline aldıysa da 1213 tarihinde Selçuk sultanlarından "Keykavus" tarafından yed-i zabta (ele) geçirildi. Selçukîlerin çöller kralı arslana karşı besledikleri muhabbet-i mahsûsanın şahidi olmak üzere Ankara'da Selçuk devrinin beş büyük arslan heykeli hâlâ bakîdir. 1360 târîh-i milâdîsinde Ankara şehri Osmanlıların eline geçmişdir. Bu tarihden i’tibaren Osmanlıların Ankara üzerindeki hâkimiyeti yalnız bir def’a inkıtâ'a uğramış ve bu da Tatar Hânı Timurlenk 1402 târîh-i milâdîsinde Sulatan Bâyezid-i Evveli (1. Bayezıt) Ankara’da mağlûb ederek taht-i esâretine almasıyla vuku' bulmuşdur.
Sultan Süleyman Kânûni zamanında inşâ edilmiş olan Hacı Bayram Velî Câmi'i Ogüstüs ma'bedinin ittisâlinde (bitişiğinde) binâ edilmişdir. Bu câmi’ büyük Türk Mi'mârı Koca Sinan’ın ve Mi'mârbaşı Süleyman’ın eseridir.
Şehrin şimâl-i garbisinde (kuzey-batısında) kâ'în (bulunan) Debbağhâne (Tabakhane) deresi üzerindeki kadîm (eski) taş kemerli köprü de şâyân-ı zikr âsâr-ı atîkadan olup hüsn-i hâlde (iyi bir şekilde) muhafazası lâzım gelen mebâniden ma'dûddur (binalardan sayılır).
Medeniyet-i atîka edvârına (eski medeniyet devirlerine) â’id olan bâlâda mezkûr abidât (yukarıda zikredilen abideler) şehrin müstakbel planında ayrı ayrı nazar-ı dikkat ve ehemmiyede alınması îcâb-ı hâlden olmakla yeni planda bu mebânînin yerleri derece-i ehemmiyetleriyle mütenâsib mahâllere düşerek kıymet-i asliyelerini muhâfaza eyleyecek vaz’iyete getirilmek ve müstakbel nesillere nesl-i hâzırın (şimdiki neslin) âsâr-ı eslâfa (önceki nesillerin eserlerine) karşı kıymet-şinaslığı (kıymet bilirliği) isbât ve irâ’e edilmek (gösterilmek) lâzımdır.
Rapor Numara (2)
SU CEREYANLARI
2) SU CEREYANLARI
Ankara şehrinin arazisi, Ankara suyuyla İnce Su derelerinin mültekâsındadır (kavuştuğu yerdedir). Bu iki dere şehrin alt tarafında Kasabhâne binâsı civârında birleşerek takriben 1,4 kilometre daha aşağıda şimâl-i garbide (kuzey-batıda) Tabakhane deresine munsabb olmakdadır (karışmaktadır). Bu iki su mecrâsı şehir arazisi muhitinde tabî'i şekilde bir kuşak çevirmekdedir ki, bu kuşak şehrin tabî'i bir park çevresini vücûda getirmekdedir.
Bir tayyareden kuş bakışıyla bakılır veya şehrin umûmî fotografisi alınursa, şehrin su mecrâlarına göre vaziyet-i umûmiyesinde bu te'sîrin hâsıl olacağı gayet kat’îdir. Tabi'atın batış etdiği bu kabiliyet hüsn-i istifâde ve tatbik olunursa (güzelce yararlanılır ve uygulanırsa) bugün çorak ve ruhsuz görünen şehre, muhiti (çevresi) bir park yeşilliği için sarılmış bir bağçe şehri şekli verilebilür ve bu halde yeni şehrin manzara-i umûmiyesi zeminin bugünkü kabaralarıyla ve tesadüfen mevcûd olan serbest düzlüklerin yeşillendirilmesiyle en şirin ve şâyân-ı dikkat şehirler sırasında latif bir manzaraya mâlik olabilür. Binâen aleyh, yeşil zemin satıhlarını (yüzeylerini) şehrin hâricinden başlayarak, ya'ni yeşil su mecra kuşağından i'tibâren şehir dâhilinde mümkün mertebe içerülere kadar çekmek işimizde hedef ve gâye ittihâz olunmak lâzımdır (edinmek gereklidir). III numaralı plan bunun ne sûretle tatbik olunarak bu gâyeye vâsıl olunduğunu göstermektedir.
Ankara suyuyla İnce suyun ve bi'l-hâssa Ankara suyu mecrâsının mevcûd olan su sükûtları (düşme, aşağı inme) taşırma bendleri te’sîsâtıyla küçük gölcükler teşkiline müsâ'iddirler. Şehrin mazisine bir atf-ı nazar binlerce sene evvel Ankara suyunun vadisinde İç kal’anın arkasında her ne kadar esbâb-ı sevku’l-ceyşiyeden münba'is de olsa (asker şevki sebeplerinden ileri gelse de) bu kabil su taşırma mü'essesâtının yapılmış olduğunu bize göstermekdedir.
Atîde "yeşillikler" faslında bu projeler daha mufassal (ayrıntılı) mevzu'-ı bahs (söz konusu) olunacakdır.
İnce suya gelince, bu su hâzıran (şimdilik) şimendüfer hattını kat'etdikten (kestikten) sonra arazîden istifade kasdıyla tebdîl-i istikâmete uğradılmışdır (yönü değiştirilmiştir) ki, bu suyun aynı zamanda istasyon önünde bir havuz tezyînâtı (süslemesi) yapma kâbiliyeti olup bu sûretle de en eski ve en güzel İslam şehirlerinin sanâyi-i inşâ'iyesinde görülen yegâne güzel meydanlıkların te'sîri vücûda getirilmiş olacakdır. İleride bu mevzu' dahi gözden geçirilecekdir.
Rapor Numarası (3)
ŞİMENDÜFER HATTI TE’SÎSÂTI
3) ŞİMENDÜFER HATTI TE’SÎSÂTI
Ankara - Bağdat hattının bir şu'be hattı olan Eskişehir - Ankara hattının müntehâ (son) istasyonunu teşkil eylemektedir. Ma'amâfîh şimdilik dar hat hâlinde olup yakında tam hat hâline ikmâl edilmek üzere bu hattın Kızılırmak vadisine doğru temdidine (uzatılmasına) başlanmışdır. Bundan başka da dar hat olarak diğer şu'beler yapılmış ve yapılmakda da bulunmuşdur ki, Ankara'nın bir şimendüfer hutûtu merkez-i iltisâkı (hatların birleşme merkezi) olmasına mebde-i tahassul eylemişdir (bir başlangıç olmuştur).
İstasyonun şehre nazaran vaziyeti müsâ'id telakkiye şâyândır (uygundur). İstasyonla şehir arasında esas muvasala (ulaşım) hattı güzel inşâ edilmiş, müstakim (doğru) [cadde numara (1) plan numara (I)] ve meyil ve derecesi müsâ'id olan ve şehrin göbeğine kadar mümted (uzamış) bulunan bir şose ile temin edilmişdir. İstasyonun istikâmet-i garbiyeye doğru nakil ve tahvili (değiştirilmesi) mevzu'-ı bahs olamaz. Çünkü, bu hâlde istasyon şehre gayr-ı müsâ’id bir mesafeye atılmış olur. Şark istikâmetine bir yere nakli de gayr-ı müsâ'id görülmekdedir. Çünkü şimdiki mevkiinden birkaç yüz metre uzaklaşdırılacak olsa şehre irtibat ve münâsebeti gayr-ı müsâ'id bir şekil alacak ve gayr-ı kâbil-i tatbik (uygulanması imkansız) yol profillerine ihtiyâç mess ederek (gerektirerek) maksadla da gayr-ı mütenâsib (uygun olmayan) masârif-i azîmeyi mûcib olacakdır (büyük masraflar gerektirecektir).
İstasyon te’sîsâtı, hâl-i hâzırında henüz ibtidâ’î (ilkel) bir şekilde olup yakın bir âtide (gelecekte) esaslı sûretde tevsî’ât (genişleme-gelişme) vücûda getirilmesine ihtiyâç vardır. Planda istasyonun tevsî’âtı içün mahall-i mahsûs (özel yerler) nazar-ı dikkate alınmışdır. Bu mahali-i mahsûs istikbâlin bütün ihtiyâcâtına kifâyet edecek mertebe-i vüs'âtde (genişlikte) olup şarkî ve garbi istikâmetlerinde müsâ'id sûretde makâslar ve manivra hatları inşâsına da elverişlidir.
Rapor Numara (4)
SANÂYİ'
4) SANÂYİ'
Sanâyi'a müte'âllik hutût-ı hadîdiye mevzu'-ı bahs olunca (sanayi ile alakalı demir (yolu) hatları söz konusu olunca) bunun içün şehrin garbında esâs demir yolu hattıyla şimdiki dar hattın arasındaki kısm-ı müsellesi (üçgen kısmı) nazar-ı i’tibâra alınmışdır. Burada dar hattın kısm-ı kavsîsi (yay biçimindeki kısmı) kâfi adde (yeterli sayılmaya) iltisâk (birleşme) şu'be hatları te'sisine müsâ'id olduğu gibi bu civarda te'sisi mutasavver olan (düşünülen) mezbaha mü’essesesi içün de bir şu’be hattı inşâsına elverişlidir.
Ba'zı esâs şose yollarının, şimdi olduğu gibi raylar üzerinden geçmesi keyfiyeti bi'l-hâssa nazar-ı dikkate alınacak husûsâtdır. Şimendüfer hattı tefrîşâtının (döşemesinin) biraz yukarı kaldırılmasıyla şoselerin demir yolları altından emrârı (geçmesi) ikmâl edilmek (tamamlanmak) lazımdır.
Raylar altından şose emrârının mûcib olacağı masarifi, en küçük mikyasa ircâ'ı (en aza indirilmesi) içün, ana şose demiryolu hattının tekâtu' (kesişme) noktaları muvasalata (ulaşıma) bir zarar vermeksizin mümkün mertebe tahdîd edilmişdir (sınırlandırılmıştır). İstasyonun ön meydanı şehrin umûm hutût-ı muvasalasının (ulaşım hatlarının) bir merkez-i iltisâkı (birleşme merkezi) olduğu cihetle bu meydan istikbâldeki şerâ'it-i irtibat (irtibat şartları) ve muvasalaya tamamen kifayet edecek bir şekle ifrağ olunmuşdur (sokulmuştur). Bu meydanın sınâ'i olan tezyînân ileride de mevzu'-ı bahs edilccekdir.
Rapor Numara (5)
YOL ŞEBEKESİ
5) YOL ŞEBEKESİ
Bir şehir, tıpkı bir canlı uzviyet gibi nazar-ı dikkate alınmalıdır. Nasıl ki, bir uzviyetin her tarafından bu uzva kuvve-i hayatiye isâle eden (hayat kuvvetini akıtan) damarlar geçiyorsa, bir şehrin yolları da o şehrin hayat damarları mesabesindedir. Ve nasıl ki, bir uzviyetde birinci, ikinci ve üçüncü... ilh. (vs.) derece-i ehemmiyeti hâ’iz damarlar mevcûd ise bir şehir teşkilâtı da yakinen tedkîk olunursa bunun da birinci, ikinci, üçüncü... ilh. derece-i ehemmiyetde yolları mevcûd olduğu görülür. Bir şehir bi't-tabi' sadece mürûr ve ubûr (gelmek ve geçmek) içün te'sîs edilmiş olmayup o şehrin içinde yaşayan insanların ihtiyâcât-ı hayâtiyelerine mcdâr olacak bütün şerâ-iti de hâ'iz olmak lazımdır. Bu kabilden olmak üzere bir şehir, kendi sükkânına (sakinlerine) yalnız başlarını sokacak tahaffuz-ı melcele'leri (sığmakları) arz etmek değil, bu insanların ihtiyâcât-ı sıhhiye ve ihtiyâcât-ı zevkiyelerine de vefa eyleyebilmek şerâ'itini câmi' olmalıdır (içermelidir).
Şehir inşâsı sanatının kadîm sanatkârları ber-vech-i âti kâ’ide-i esâsiyeyi vaz' eylemişlerdir (ilerideki esaslarını koymuşlardır):
"Ana caddeler, o şekilde tertîb edilmeli ve bu caddelerin yan taraflarında öyle mebânî-i cesîme (büyük binalar) ile tezyin edilmiş olmalıdır ki, yabancı bir zâ'ir (ziyaretçi), caddelerde bir büyük şehir haşmeti te'sîri alsun. Mürûr ve ubûra (gelip geçmeye) mahsûs olan esâs çarşu caddelerine bi’l- hâssa atf-ı ehemmiyet olunmak lâzımdır. Ana caddeler şehrin en mühim ve esaslı nukâtına (noktalarına) muvasala (ulaşım) te'mîn etmek üzere boydan boya müstakim (doğru) ve caddelik evsâf ve tabi'atını şâmil (özelliklerini taşıyan) ve birinci sınıf bir yolun vazife ve hizmetini görecek şekilde olmalıdır.
Buna mukabil, ikâmetgâhlar arasındaki yollar - ikâmet sokakları – tamâmen başka tabiat ve evsâfa mâlikdir. Bir mahalle sokağı kısa olmalı ve arazinin teşkilâtına tabi'atıyla mesâkin-i husûsiye (özel evler) kesafetini (yoğunluğunu) en münâsib şekilde taksim eylemeli, arsalarda inşâ'âta elverişli şekiller vücûda getirmeli, çok arsa yeri işgal eylemeyerek iktisâdi bir taksimat ifâde etmeli ve arasından geçdiği arsa ve binalara iyi medhâller (girişler) bırakarak güzel bir hava ve ziyâ (ışık) taksîmâtı te'mîn eylemelidir".
Hülâsa (özet): İkâmetgâh yollarıyla mürûr ve ubûr yollarının ….tinden tamâmen tefriki (ayrılması) maksada en muvafık (uygun) bir şekil inşâsı san'atının kavâ'id-i esâsiyesini (esas kaidelerini) teşkil eylemekde olduğundan, iyi teşkil edilmiş ve içinde yaşanmaya müsâ'id bir şehir uzviyeti vücûda getirmek içün, bu kâ'ideye ri'âyet husûsu, planımızda nokta-i nazar-ı esâsiyeden (esas bakış noktasından) birini teşkil eylemişdir. İkâmetgâh yollarının uzun tutulmasındaki yanlış zihniyeti bütün dünya büyük şehirlerinde tesbît etmek kabil olduğundan, bu vakı’adan ders alarak ber-vech-i âti ka'ideyi işimize rehber ittihâz eyledik (kabul eyledik). İkâmetgâh yolları başlı başına kapalı ve mahdûd bir şekil arz eylemeli ve mesâkin-i husûsiyenin nazarlara verdiği hacm te’siri yollarda gâ'ib olmalı ve sokaklarda nev'amâ (çeşitli) binâ hacimlerinin kısm-ı mümteddi (uzanan kısmı) gibi gelmelidir. Ma'rûz (arz edilen) yol planları, işbu nukât-ı nazara tevfikan tertib ve izhâr olunmuşdur (hazırlanmıştır). Esas mürûr ve ubûr caddeleri müstâkbeldeki şerâ’it-i mürûr ve ubûr kesâfetine de müsâ’id ve kâfi olacak mertebede tertîb olunmuşdur. Hilâf-ı tabi'at (tabiata aykırı) olarak musanna' (sanatlı) bir mürûr ve ubûr yolu ihdâs olunamaz (konulamaz). Bu istikâmetler mu'ayyen ba'zı şerâ'it ve nukât-ı nazar tahtında ve mazinin şerâ'it-i tabî'iyesine bağlı olarak düşünülmek lazımdır. Bu bâbda sâlim bir iktisâd meselesini der-pîş eylemek (göz önünde bulundurmak) ve mevcûd mebânî ashâbının hukûk-ı tasarrufiyesini de nazar-ı i'tibâra almak başlıca şartlardır.
Hâl-i hazırda mevcûd olup muhakak mâzîdeki ihtiyacat-ı tabî'iye ve hayatîye sevk ve ilcâsıyla vücûd bulmuş olan ana yolların vaz'iyetinden bu şehre giren ve çıkan esâs şoseler ve istikâmetleri vâzıhan görülmekde ve bu yolların iltisâk noktası olan Ankara şehrinin büyük kervan yollarının nokta-i tekâtu‘unda (kesişme noktasında) bir düğüm noktası olduğu kolaylıkla tesbît olunmakdadır. Şehre muvâsalat ve şehrin içinden mürûr (geçiş) yolu olarak müsâvî (eşit) derece-i ehemmiyetde olan iki ana istikâmet mevcûddur ki, bu istikâmetler şarktan garba ve şimâlden cenûba (kuzeyden güneye) doğru yol şebeke-i umûmiyesinin birer bel kemiğini vücûda getirmekdedir.
Plan numara (l)'de 2, 3, 4 numaralı şark-garb yoluna planda doğru bir istikâmet verilerek ana caddeler sırasına geçirilmiş ve ehemmiyetle mütenâsib (uygun) derecede tevsi' edilmişdir (genişletilmiştir). Bu yolun tanzimi eski şehrin şark tarafındaki şebekesinde fazla ta'dîlât vücûda getirmeksizin kabildir. Mevcûd olan yol istikâmeti, esasen ufak tefek mebânîsi olan şehir şark kısmında, birkaç yerde yarma icâb etdirecekdir ki, bu yolun daha garba imtidâdı (uzatılması), yeni yapılmış olan istasyona giden caddeye varır ve iki mezarlığın tekâtu' mahallinde şimâl-cenûb caddesini kat' eyler (keser).
İki mezaristan civarında eski yolun güzergâhı bir kavis çevirdikten sonra istikâmetini şimal-i garbiye doğru teveccüh eylemekde ve Tiyatro meydanını kat' ederek Ankara suyu üstünden de geçerek ve şehir mıntıkası hâricinde Tabakhâne deresinin kadîm taş köprüsünü de geçdikden sonra bunun arkasından garb istikâmetini almakda ve ba’de't-tekrâr (tekrardan sonra) eski ordu yoluna mülâki olmakdadır (kavuşmaktadır). Şehrin şarkında, şehre girerken şimendüfer hattının tekâtu'u, tahtani (alttan) demir yolu geçidi haline kalb olunmalı (dönüştürülmeli) ve bu geçid mahalli aynı zamanda buraya müntehi (burada son bulan) ikinci bir ana yol istikâmetine de müşterek bir geçid vazifesi görmelidir. Garbda Debbağhâne suyu üzerinden mürûrun yeni hutût-ı muvasalaya (kavuşma hadarnia) kâfi gelmesi içün yeni bir köprü inşâsı lâzımsa da bu bâbda (konuda) edvâr-ı kadîmenin (eski devirlerin) bir şâhid-i zî-vakân (vekarh, ağırbaşlı şahidi) olan eski köprünün tesirini ihlâl eylememeğe son derece dikkatli olunmak lâzımdır. Bunun içün yolu daha şimâl-i şarkîye ve plan numara (I)'de kırmızı renkli mahalle nakl eylemek lâzımdır. Yeni köprü eski köprünün 60-70 metre şimâl-i şarkîsinde te'sîs ve inşâ olunabilir. Bâlâda serd oilman esbâba binâen (yukarıda savılan sebeplere göre) burada bir demir beton köprü veyâhûd daha iyisi bir taş köprü yapılması demir köprüden daha ziyâde şayân-ı tercihdir. Asâr-ı atîka müessesâtının hak ve kıymetini ihlâl etmemek neslimizin cümle-i vezâifindendir.
Bir numaralı planda 2, 3 numaralı şimâl-cenûb ana yolu şehir mıntıkasına girerken ve Ankara suyunu geçdikten sonra tadı bir meyil kazanabilmek içün köprünün arkasında garba doğru bir kıvrım vücûda gelirmişdir. Şark- garb istikâmeti yoluyla tekâtu' (kesme) mahallinde bu yolun cenûb istikâmeti bir merkezî meydana vâsıl olmakdadır ki, (Tiyatro meydanı) mezkûr meydan sun’î ve inşâ'î güzelliklerle bezendirilmiş olduğundan burası caddenin uzunluğuna lauf (hoş-güzel) bir inkıtâ’ (kesişme) ve vakfe (duraklama yeri) teşkil eylemiş olacakdır. Mezkûr yol, 4 numaralı cadde ile tekâtu'unda istasyondan gelen caddenin bir kısmıyla birleşerek demir yoluna varınca tahtânî bir geçide battı geçüp şehrin müstakbeldeki cenûbi sayfiye (yazlık) mıntıkasına vâsıl olur ve hattın öbür tarafında müte’addid yollara teşa'ub ederek (ayrılarak) cenûb sayfiyelerinin ve bu havalideki köylerin şehre irtibatını temin eyler. Plan numara (l)’de I numaralı cadde istasyonla şehir merkezi arasında doğrudan doğruya irtibatı te'sîs eylemekde tevsî’an (genişçe) inşâ edilmiş olduğundan hâl-i hâzırdaki tirâsesi (kalkanları) maksada muvâfîkdır (uygundur). Bu yol istikâmet ve şekl-i hâzırıyla kalabilirse de i’mârat ve tezyînât-ı sınâiye i'tibâriyle 1/2000 mikyasındaki (ölçeğindeki) planla 1/200 mikyasındaki maktu’-ı arzânîde (enine kesitte) gösterilen te'sîsât ve tevsi’âta mâlik olacakdır. Bu yol en birinci sınıf mürûr ve ubûr caddesi olarak sağlı sollu âmed ü şüde (gelme ve gitmeye) müsâ'id iki araba yolu hâlinde taksim edilmişdir. Çift hatlı bir tramvay, cadde ortasındaki yeşillik şeridi üzerinde, caddenin umûmi mürûr ve ubûr kesâfetinden hâricde tertîb edilmiş olup bu tramvayın tarafeyni (iki tarafı) ağaç sıralarıyla tezyin edilmişdir. Bu tarz te'sîsât istikbâlde tahassul edecek (gelecekte ortaya çıkacak) en büyük mürûr ve ubûr ihtiyâcına da vefa eyleyecek bir tertîbdir.
Plan numara (1) ’deki I numaralı cadde kısmen de istasyonla Spor meydanı ve Sergi meydanlarının irtibat caddesini teşkil eyler ki, yolun bu kısımları ortası yeşillik şeridiyle müzeyyen bir tenezzüh (seyirlik) caddesi olacak ve bu yolun imtidâdı da Ankara suyu vadisine doğru gezinti caddesi olacağı gibi ayın zamanda 1 ve 3 numaralı yolların kesafetini (yoğunluğunu) tahfife (hafıfletmeye) yarayacak olan yeni bir cadde istikâmeti vücûda getirecekdir. Bu son kısım, şehrin şimâl kısmı sekenesini (oturanlarını) istasyona sevk edecek ve şehrin şimâlini en kısa ve rahat yoldan istasyona rabt eylemek (bağlamak) süreliyle şimdiki Meclis-i Millî binası civarında şehir merkezinin kesâfetini tahfife medâr olacakdır.
Plan numara (l)'deki II numaralı cadde, nazar-rübâ (göz alıcı, çeken) bir mebânî caddesi sıfatıyla rü'yet-i nazarî (nazari bir bakışla) kala burçlarına ve bunun önünde bir sûret-i musanna’ada (sanatlı bir şekilde) te'sîs edilecek olan şehir parkına kadar sevk edecek ve bu cadde, III numaralı cadde ile irtibâtında Meclis-i Millî binasını şâmil olarak esâs mürûr ve ubûr caddesi rolünü ifâ eyleyecekdir. II numaralı caddenin Meclis-i Millî binasıyla III numaralı cadde arasındaki istikâmeti ve tarz-ı te'sîsi şarkda kal’a burçlarına doğru nazar-rübâ manzarası icâbı bu caddenin şarka doğru yukarı burçlara temdidini îcâb ettirmekde ve mukâbil istikâmetde ayın yolun garba doğru temdidiyle bu cihetde de hudûd-ı nazara (bakışların sınırına) bina’i bir merkez tevkif bulunmak (tutulmak) icab eylemekdedir. Nâdir bir eser-i hüsn-i tesadüf olmak üzere bu şardar tamamen burada mevcûddur ki, şehrin en kesif ve işlek olan bu caddesinde en güzel menâzınn (manzaraların) husûlüne şerâil-i tabi'iyye-i hâzıra (mevcut tabii şardar) tamamen müsâ'id bulunmak- dadır. Bu caddeye "Cumhuriyet Caddesi" veya "İsdklâl Caddesi" gibi yüksek bir isim bahşı muvâfıkdır. Yolun mihver-i vasadsinde (orta ekseninde) istihlâs-ı memleketin (memleketin kurtuluşunun) binâ-yı mevlüdü (doğduğu bina) olan Meclis-i Millî binası, yolun müntehâ-yı şarkiyesinde de (doğu tarafinin sonunda) timsâl-i azamet ve haşmet olan kal'a burçları bulunur ki, yeni Meclis-i Millî binâsı, yeni hükûmet-i müstakilenin bir merkez-i kuvvetini temsil eylediği gibi mütenâzıran (karşılıklı duran) yolun müntehâ-yı garbisindeki (batı tarafının sonundaki) millî eğlence binâsı da hür ve serbest bir millet halkının refahına dâll (delil) olan zevk ve huzûr-ı fikrîsini tevsik eder (belgelendirir).
3. 5, 6 numaralı yollar ikinci derecedeki irtibat yolları olup bu istikâmetlerde nihâyet bulan şehir aksâmını, ana caddelere sevk ve isâl eylemek ve istikbâlde bir elektrikli tramvay hattının mürûruna müsâ'id olmak üzere düşünülmekdedir. Binâlardan gayrı mevcûd olan umûm yollar, mesâkin ve binâ arsalarının taksîmât yolları olarak nazar-ı dikkate alınmışdır.
Bir numaralı plandaki yollar şebekesine umûmî bir nazar atf olunursa, mürûr ve ubûr ve muvâsala şebekesinin şebekesinin en basit faaliyet tarzı hakkında açık ve vâzıh bir fikir hâsıl etmek kâbildir. Fi'l-hakîka (gerçekte) şehri kat’ ederek (keserek) geçmek içün büyük ve boydan boya şehrin bir ucundan diğerine giden yollar mevcûddur. İstasyon civarı seri' muvâsala ile en müsâ'id şekilde şehre irtibat etdirilmişdir. Şehir dahilindeki ana mürûr ve ubûr yolları bizzat şehir dahilindeki aksâmın birbirine en güzel sûretde irtibât ve münâsebetini te'mîn eylediği gibi şehrin aksâm-ı muhtelife-i meskûnesinin (oturulan çeşitli kısımlarının), park, bahçe, mezarlık ve sâ'ire gibi (plan numara (3)'e müraca'at) şehir te'sisât-ı umûmîyesiyle irtibâtını vücûda getirmekdedir.
Ber-vech-i bâlâ (yukarıda yapılan) îzâhâta zamîmen (ek olarak) (2) numaralı planda müstakbelen bir şehir elektrik tramvayının güzergâhları da kırmızı renkle gösterilmişdir. Bu tramvayın birinci kısm ı tatbîkiyesi olmak üzere istasyondan hareketle şehrin merkezini kat' eden ve tekrâr istasyona dönen bir çevre hattı vücuda getirilmesi şâyân-ı tavsiyedir, ikinci kısım tatbik olmak üzere bu hatla şehrin şarkına, kışlalara kadar ve şimalde Zirâ'at Mek- teb-i Alisine kadar iki irtibat tramvay hattının vücûda getirilmesi muvâfık-ı maslahatdır (uygundur).
Bundan sonraki tramvay hatu tevsi'âtı içün noktalı hatlarla gösterilen çevre hatlarıyla bunların irtibat hatları düşünülmüşdür ki, münferid (yalnız) şehir aksâmının tarz-ı inkişâf-ı tabi'iyyesine (tabii gelişme tarzına) göre ileride yeni bir hattın inşâsı lüzum ve ihtiyâc-ı İktisâdisi kendisini gösterince hattın güzergâhı da kendiliğinden zâhir olur (ortaya çıkar).
Mahall-i meskûnenin inşâ'ât bloklarına taksiminde, ya'ni ikametgâh so-kaklarının tirâsesinde en iktisâdı bir şekilde bu taksimatın başa çıkarılması ve kâfi derecede güneşlenme keyfiyeti nazar-ı dikkâte alınmışdır. Meskûn adacıkların eb'ad ve cesameti, eski şehir mahallinin yeni şekle ifrâğında (dönüştürülmesinde), mevcûd ve mü'esses olan sokak taksîmât-ı hâzırasıyla ehemmiyetli derecede mü'essir olmuşdur. Muharir-i âcizin (yazarın) fikrine nazaran bu mebânî bloklarının ve sokak taksîmâtının gâyet cezri (köklü) bir şekilde ve ulu orta yarılıp geçilmesine ve tatbîkâtda sadece arzu ve hevesin hâkim olmasına imkân müsâ’id değildir. Bu sebeble münferid mahall-i meşkime adalarının blok cesametleri oralarda mü’esses ihtiyâca göre muhtelifdir. Servet ve refah-ı umûmîsi yüksek olan tabaka-i halkın sayfiyevari olan mesâkin adacıkları sa'î ve amel erbâbı (iş güç sahibi) olan tabaka-i halkın mesâkin adacıklarından daha büyükdür. Şehrin cenûb-ı şarkîsinde muharrir- i âcizin amele ve küçük â'ile mesâkini bloklarını ne şekilde düşündüğü gösterilmişdir. Her ev 150-200 metre murabba'-lık (m2 lik) bir bahçeye mâlikdir. Bu tarz-ı inşâ dahilindeki te'sîsât, son yirmi senelik kavâ'id-i tecrübiyenin (tecrübe kurallarının) mahsûlüdür. 150-200 metre murabba'hk bir bahçe cesameti (büyüklüğü) bir â'ile efradının serbest hayat sa’atlerinde bahçe işleriyle iştigâline müsâ’id bulunmuşdur.
Ankara'da mühimmât fabrikaları yakınında bir amele kolonosi tertibi ta-savvuru tamamen hatalı bir zihniyetdir. Memalik-i Garbiye’de (Batı ülkelerinde) bu kabil te'sîsâtın tatbikiyle hâsıl olan mehâzir-i âdide (sayılan mahzurları) hasebiyle muharrir-i âciz, mezkûr tasavvurdan kafiyen sarf-ı nazar edilmesi (vaz geçilmesi) husûsunu tavsiyeye kendisini mecbûr görür.
Rapor Numara (6)
MINTIKA TAKSÎMÂTI VE TARZ-I İNŞÂ'ÂT
6) MINTIKA TAKSÎMÂTI, İNŞÂ’ÂT TARZI
Bugünkü temayül-i umûmî, mesâkinin kesâfetini tahdîd ve tenkis (noksan) eylemek ve mesâkini sıhhî bir şekilde vaz' ve te’sîs etmekdedir. Binâen aleyh Ankara'yı üç katlı evlerden fazla katlı olarak inşâ eylemek doğru değildir. Ba-husûs (özellikle) Ankara'ya birçok yeni sükkân (oturanlar - nüfus göçü) gelmekde olduğunda arsa fiyatlarının tanzimi bugün henüz şehir belediyesinin elinde olmasından bi'-istifâde muharrir-i âciz ber-vech-i âtî I numaralı planda görülen teklîf-i âtiyi der-meyân eyler (gelecek teklifi öne sürer).
Planda da'ireviyyü'ş-şekl (daire şeklindeki) muhîder tersîminden sarf-ı nazar edilmişdir (sınırlar - hudutlar çizilmesinden vazgeçilmiştir). Çünkü Ankara’nın vaziyet-i hâzırası içün bu tarz, bir şekil-perestliğe sevk eder. Menekşe rengiyle gösterilen şehir merkezi hâl-i hâzırda dahi bir merkez olarak inkişâf bulmuş olan ve istikbâlde de şehir merkezi kalacak olan mıntıka-i arziyeyi gösterir.
Bu merkezden çıkan ana caddelerin tarafeyninde yapılacak binâların şehir ma'mûriyeti nokta-i nazarından merkezde olduğu gibi zemin katıyla birinci ve ikinci kadardan ibâret olmak üzere üç katlı olması münâsibdir.
Bu kısm-ı merkezîye murtabıt (bağlı) ve mülâsık (bitişik) olan mıntıka, III numaralı planda kırmızı ile gösterilmişdir ki, buraları da başlı başına bir inşâ'ât mıntıkası teşkil eyler ve buraların iki kadı inşâ'âta hasrı, maksada muvâfıkdır. Ba'zı müteferrid (yalnız - eşsiz) nukâtda (noktalarda) ve meydânlarda değişiklik olarak üç katlı binâ inşâsına ve bunun gibi üç katlı inşâ'ât arasında meselâ istasyon meydânı gibi yerlerde dört katlı bina inşâsına da müsâade olunabilür. Şehrin bu kısımlardan gayrı esmer renkle gösterilen menâtıkı seyrek ve açık binâlı bir i'mâr mıntıkâsı teşkil eylemekde olup buralarda kısmen toplu olarak iki katlı bina tarz-ı inşâsı tatbik olunursa da sûret-i umûmîyede açık ve seyrek bir inşa sistemi ta’kibiyle münferid (yalnız) binâlar ve arsalar arasında sayfiyevâri (yazlık türü) mebânî tarz-ı inşâsına doğru temâyül gösteriliyor.
Şehrin şark taraflarında vücûda getirilmesi mutasavver (düşünülen) i'mâr mıntıkası kısmen münferid binâ tarz-ı i'mârı ve kısmen de tek ve çift katlı sıra evleri inşâsıyla hâsıl olacak i'mârât şekli göstermekde ise de münferid mebânî grubları arasındaki bağçelerdle birlikde topdan nazar-ı dikkate alınursa bu tarz-ı i'mâr dahi seyrek ve açık inşâ'ât tarzına tevafûk eylemelidir.
Sarı renk altında gösterilen arâzî kısmı tamâmen açık kır evleri tarzındaki i'mâr mıntıkası olarak düşünülmüşdür. Bu mıntıkalar dâhilinde ba'zı mahâllerde güzel birer mebânî grupları teşkil içün tek veya çift katlı toplu bir sıra evleri tarz-ı inşâ'âtı tatbikine müsâade olunursa da bu grupların haricinde arsanın ancak yüzde otuzunun binâ kısmında istimâline müsâ'ade olunmalıdır. Ta'kîb olunacak siyâset-i inşâ'iyedeki takayyüdâtın (kayıtların) hedef-i aslîsi her hâl u karda mesken kesâfetine meydân bırakmamak ve birçok insanların bir arada ve dar bir muhîtde toplu olarak iskân eylemelerini mümkün mertebe tahdîd eylemekden ibaret olmalıdır. Belediyenin Mebânî ve İnşâ'ât İdaresi, ikâmete mahsûs olan binâ hacimlerinin kavâ'id-i hıfzı's- sıhhâte muvâfik (sağlık kurallarına uygun) tarzda olmasına ve kâfi ziyâ (ışık) ile kafi hava alan mesken binalarının vücuda getirilmesine da'imi dikkat sarf eylemelidir.
Müstakbel inşâ'ât içün bir binâ nizâmnâmesi ta’kibi şartdır. Bu nizâmnâme hangi yerlerde, hangi tarz-ı inşâ'âtın müsâ’id olduğunu tesbît ve takrir eylemeli (kararlaştırılmalı) ve ashâb-ı emlâkden (mülk sahiplerinden) birinin diğerine zarar vermemesini te'mîn etmelidir.
Binâ nizâmnâmesinde, sanâyi'-i nefise (güzel sanadar) zevkini tatyîb eden (okşayan) tanzimât dâhi şerh edilmiş olmalı, fakat bunlar kat'î bir sistem olarak mecbûri't-tatbîk olmalıdır (zorunlu olarak uygulanmalıdır).
Rapor Numara (7)
SERBEST MEYDÂNLAR
7) SERBEST MEYDÂNLAR
Zamanımızda cereyân eden dünya hâdisât-ı siyâsiyesi, sıhhat-ı umûmiye ile bir millet kâbiliyet-i tedâfü'iyesinin (müdafaa kabiliyetinin) o milletin istiklâlinde ne büyük mevki'i olduğunu her millete göstermişdir. Bu ahvâlden ders alarak her vatandaşa hayatında kuvâ-yı masrûfesini (sarfedilen kuvvetini) tekrâr toplayacak zemin ve zaman bahş eylemek lüzûmuna kâ'iliz (inanıyoruz) ve bunun içün bir şehrin serbest ve yeşil meydânlarının kıymeti tezyîniyesini (süsleme - ziynet kıymetini) değil, yeşilliğin fevâ'id-i sıhhiyesini (sağlığa yararlarını) düşünmemiz lâzımdır.
1905'da Manhayın'da Alman Hıfzı's-sıhha-i Umumîye Cem'iyetinin ictimâ'ında birçok kavâ'id-i sıhhiye (sağlık kuralları) arasında ber-vech-i âti düstûru'l-amel (yapılması gereken prensipler) karârgîr olmuşdur (kararlaştırılmıştır).
"Bedenî neş ü nemâ-yı tâm (bedensel olarak tam bir gelişme sağlanabilmesi) içün gençliğin muntazam ve azamî derecede hareket-i uzviyesi hayâti bir ihtiyâcdır."
Münâsib şekilde hareket-i uzviye ve ta'lîmler icrâsı bütün esnân-ı hayat (hayatın her yaşı) içün nâ-kâbil-i telâfi (telafisi imkansız) bir ihtiyâc-ı mutlakadır. Halkın sıhhat-i umûmiyesi nokta-i nazarından bir şehir belediyesinin şehrin nevâhi-i muhtelifesinde (çeşitli taraflarında) serbest meydânlar bırakması ve bu meydânlardan hareket ihtiyâcında olan gençliğin bilâ-mâni'a (engelsiz) istifâde eyleyebilmesi şart-ı aslîdir (esas şarttır).
Bu meydânların yanıbaşında mekteb çocukları ile yetişmiş çocukların harekât-ı bedeniye ta'lîmleri ve oyunları içün mümkün olduğu kadar esâs şehir menatık-ı asliyesine (asıl mıntıkalarına) münkasım (bölünmüş) olmak üzere oldukça büyücek oyun ve spor meydânları tertîb olunmalıdır. Oyun meydânlarının büyük meydânların veya parkların ortasında veya ittisâlinde (bitişiğinde) tertîb olunması maksada daha muvâfıkdır. Mekteb avlularında tâ'lîm olunan harekât-ı bedeniye oyunlarının tatbiki içün mekteb bahçeleri münâsib zamanlarda umûm çocuklara açılmalıdır.
Şurası da zikre şâyândır ki, oyun ve spor meydânları, üzerlerinde, tanzim edilmiş oyunlar icrâsına tevâfuk eyleyecek (uygun düşecek) halde olmalıdır. Meselâ top tenis oyun içün 60 metre tül (uzunluk) ve 25 metre arz, futbol içün 110 metre tül ve 75 metre arza (genişliğe) ihtiyâç vardır.
Bir şehirde serbest meydânlar ihdâsı içün tatbik edilmesi icâb eden siyâset-i idâriye şerâ-iti Ankara şehrinde bâligan-mâ-belağ (fazlasıyla) mevcûddur. İstikbâli gören bir şehir idâre-i belediyesi bilâ-ifa-te-i zaman (hiç vakit geçirmeden) menâfi'-i umûmiyeyi (genel menfaaderi) te'mîn eden bâlâda ma'rûz husûsatın (yukarıda arzedilen konuların) tahkikini kendine vazife bilmeli ve bu tatbîkât içün mevâni' (engeller) zuhûr etmezden evvel tatbîkâtına şurû' edilmiş (başlanmış) olmalıdır. Memâlik-i Garbiye'nin ekserisinde vâki’ olan vaz'iyet-i müşkîle Ankara'da henüz vâki' olmadığından serbest meydânlar ihdâsı mes'elesi Ankara içün müsâ'id sûretde hail edilebilecek bir mes'ele teşkil etmekdedir.
Şehirde bu ihtiyâc, hâzıran çok büyük olduğu sebebledir ki, bu mes'elenin şimdiden nazar-ı dikkât ve ehemmiyete alınması lâzıme-i hâldendir. Türkiye'de mâzinin müsamahalından hâzırda zararları görülen ve fi yevminâ (günümüzde) telafi-i mâ-fât (kaybedileni geri kazanmanın) imkânsızlığı karşısında bulunulan şâyân-ı ibret misâller mevcûddur. Bunun en bâhir bir misâlini Beyoğlu ve Galata'da görmek ve zararın derecesini tedkîk ve tahmin eylemek kolaydır.
Şehrin yeşillik meydânları yekdiğeriyle münâsebetdâr olmak icâb eylediği gibi her biri de münferiden şehrin aksâm-ı münferidesinin vaz'iyetiyle münâsebetdâr olmak lâzımdır.
Şehir mıntıkası dâhilinde müte'âddid cesîm (büyük) mezarlıklar bulunması yeşillik meydânların mümkün mertebe şehrin içeri kısımlarına kadar uzanacak şekilde vaz' ve te'sîsini ve bi'n-nesbeh (nisbeten) basit ve kolay bir tarzda tahkîk-pezîr (bulunabilen) olmasını mûcibdir.
III numaralı manzara-i umûmîye planında bu te'sîr kolaylıkla görülebilir. Şehrin tevsi' ve inkişâf istikâmeti ekseriyetle yeni boş mıntıkalara doğru müteveccih olduğundan (yöneldiğinden) müstakbeli derpîş eden (göz önünde bulunduran) bir şehir belediyesi buralarda da ağaçlı meydânlar ihdası ihtiyâcını suhûletle (kolaylıkla) tatbîk edebilür.
Yeşil meydânların mutasavver mekteblere merbûten o civardaki mıntıka-i meskûne arasına nasıl yerleşdirildiği ve esas mürûr ve ubûr caddelerinin velvelesinden nasıl uzak tutulduğu planda görülmekdedir.
Tarafeynine ağaç dikilmiş gezinti yolları ve bu yollardaki yeşillik şeridi, yeşillik meydânlarının yekdiğerine aynı cinsden bir hatt-ı irtibâtını vücûda getirir. Ankara suyu vâdisi bi'l-hâssa şâyân-ı nazar-ı letâfetde (hoş görüntülü) te’sîsâta elverişlidir. Bu vâdî şehrin kenârını çevreleyen latif bir park mahalli olarak kendini göstermekdedir. Vâdinin şarkında vâki' tepeler silsilesi, şehrin bu istikâmete doğru tevsi' ve inkişâfına hadd-i zâtında bir mâni’a-i tabi iye vücûda getirdiği cihetie bu mıntıkayı parka kalb etmekle (dönüştürmekle) şehrin inkişâfını ihlâl etmiş olmak mahzûru vârid değildir. Tabî'aun bahş etdiği kâbiliyederin hüsn-i isti'mâli (güzel kullanılması) sâyesinde Ankara suyu vâdîsi en nazar-rübâ bir tabî'i park haline geçirilebilür. Planda gösterilen proje mûcibince Ankara suyunun su sükûtundan (aşağı doğru inmesinden) istifâde olunarak göller teşkili içün de bir taşırma bendi te'sîs edilmekdedir. Bu sûret-i tanzime göre vücûd bulacak bir parkda şark letâfet-i tabî'iyesinin (doğuya özgü doğal güzelliklerinin) bir lâzıme-i gayr-ı mufârıkı (vaz geçilz bir parçası) olan su manzarası da mevkî'in letâfetini müzdâd eylemiş (artırmış) olur.
Millî eğlence parkıyla birlikde asıl şehir bahçesi kal'a burcundan millî parka kadar uzanan caddenin bir vakfe-i manzarını (hoş manzaralı duraklama yeri) teşkil eden ve zevk-i mimâriyi okşayan lâtif bir tenezzüh (seyir) mahalli vücûda getirmekdedir. Şehir bahçesiyle sergi mahalli ve bunun yanındaki spor ve koşu mevki’inin arası resm-i geçid ve nümâyiş mahalli ve aynı zamanda millî yarış oyunları yeri olabilür. Şehrin şarkında spor fa'âliyeti içün müşâbih (benzer) bir meydân düşünülmüş ise de bunun vüs’âti (genişliği) bi'n-nisbeh (nisbeten) küçükdür.
Rapor Numara (8 ilâ 14)
MEVÂDD-I MÜTEFERRİKA
(çeşidi maddeler)
PAZAR YERLERİ, MEZBAHA TE'SÎSÂTI, HASTAHÂNELER, MEZARLIKLAR, HAPİSHANE, SEBZE BAHÇELERİ VE ESTETİK
8) PAZAR YERLERİ
Satış dükkânlarıyla beraber şehirde iki ana cadde üzerinde iki umûmî pazar mahalli tasavvur edilmişdir. Bunların biri şehrin kısm-ı şimalinde diğeri de kısm-ı şarkisindedir. Bu pazar meydânlarında senelik hayvan pazarı kurulması ahvâli de nazar-ı teemmüle (göz önüne) alınmışdır. Üstü kapalı merkezi ve umûmî pazar mahalli binâsı tasavvurundan sarf-ı nazar olunmuşdur. Çünkü şarkda havâyic-i ma'îşetin tarz-ı te'mîni ve tedârikine (geçimin sağlanma tarzına) göre böyle bir pazar mahalli ihdâsı (yapılması) Ankara içün nazar-ı hesâba alınamaz.
9) MEZBAHA TE’SÎSÂTI
Şimdiki mezbaha şehrin uzviyetine girmiş olduğundan bu yerde bir mezbaha tesisi ilerüsi içün kabil değildir. Mezbahanın hâl-i hâzırının bir kıymeti mahsûsa teşkil eylememesi ve bunun hiç muhâfazaya değmeyen hâli mezbahanın projede gösterildiği gibi dar hatun Debbağhâne deResim geçdiği yere nakli kolaydır. Bu yeni mevki', hayvânâtın şimendüfer ve araba ile nakliyâtına da daha müsâ'id şerâ'it-i mevzî'i-yeyi hâ izdir (uygun konumdadır).
10) HASTAHÂNELER
Mevcûd olan hastahânenin mevkî'-i hâzırı ve müstakbeldeki büyük yeşil parka kurbiyeti (yakınlığı) bu hastahâne mahallini pek müsâ'id göstermekde olduğundan mezkûr hastahâne tevsi' edilmişdir (genişletilmiştir). III numaralı plan ilerüde inşâsı lâzım gelecek cesîm bir merkez hastahânesinin te'sîsâtını göstermekdedir. Bu hastahâne yeni kavâ’id hıfzı's-sıhhate (sağlık kaidelerine) göre müretteb (tertip edilmiş) olup şehrin cenub-ı şarkisindeki kışlalarla askeri hastahâneler civarında te'sîs olunabilir.
11) MEZARLIKLAR
Mezarlıklar, şehir dâhilinden kaldırılarak şehir sâha-i inkişâfından (gelişme bölgesinden) hâricde bir veyâ birkaç mahalle nakli bir lüzûm-ı mübremdir (kaçınılmazdır). Bu ihtiyâç projede düşünülmüş ve III numaralı planda şema olarak bir proje gösterilmişdir. Ma'amâfih bir veya birkaç mezarlık ihdâs ve te'sîsi keyfiyeti mahallinde tedkîkât ve müdâvele-i efkarı (fikir alışverişi) icâb etdirdiği cihetle mesâ'î-i hazırâmızın hudûdundan hâricde bırakılmışdır.
12) HAPİSHANE
Bunun içün de III numaralı planda münhasıran kroki hâlinde bir mahall ira'e edilmişdir (gösterilmiştir) ki muharrir-i âciz Ankara'yı tedkîk ve ziyâreti esnasında bu mahalli müsâ'id bulmuşdur. Bi’l-hassa (özellikle) civârda sürülecek arâzî ve tarlaların mevcûdiyeti mahbûsîni müsmir bir sa'ye (mahpusları faydalı bir çalışmaya) sevk eylemek ve sa'y-i amel (çalışma) yolunda ıslâh-ı ma'neviyâtlarına hizmet ederek bunları cem'iyet-i beşeriyeye i'âde edebilmek içün mahall-i mezkûrun münâsebet-i mahsûsası görülmüşdür.
13) SEBZE BAHÇELERİ
III numaralı planda açık yeşil renkle gösterilen arâzî şehrin sebze ihtiyâcını te'mîne mahsus olan bahçeleri irâ'e eylemekdedir. Şehir sekenesini toprakla daha sıkı münâsebete sokmak ve ahâlinin kır işi ihtiyâcını tatmin ve halkın şehirdeki meslek hayâtı hâricinde zirâ'î fa'âliyetden de sâhib-i fikir olmasını te'mîn içün sebze bahçeleri mıntıkasında şehir sekenesine kiralık bahçeler de tertîb ve tanzim olunabilür.
14) ESTETİK
Şehrin şekl-i umûmîsi dâhilindeki mebânî-i tesmiyenin vaz'iyetleri, bu mebaninin grup hâlinde toplu bulundurulması ve bunların menâzır-ı latîfiyeyi (hoş manzaraları) hâ’iz olan meydânlarla tevhidi (birleştirilmesi), ana câddelerden uzakda kalarak câddelerin toz ve toprağından, velvelesinden kurtarılmakla beraber bu caddelerle iyi münâsebetde bulundurulmaları ve bu binâların dâhilinde de geniş mesâ’i odaları tertibi gibi husûsât nazar-ı dikkâte alınmışdır.
Müstakbel hükümet mebânîsinin yukarıda burç üzerinde tertîb olunacak bir plato üzerinde te'sîsi düşünülmekdedir. Şimdiki yangın yerinde en münhatt (aşağıdaki) burç duvarı yeniden inşâ ve tesis olunarak hükümet mebânîsi zeminine istinâd duvarı olarak vücûda getirilmelidir. Her tarafa hâkim vaz’iyetde olan bu yüksek mahalde inşâ olunacak mebânî'-i resmiye şehre büyük bir azamet verecek ve yeni pâ-yi tahta (başkente) ma'nidâr bir tabî'at-ı mahsûsa bahş eyleyecekdir. Şimdiki Sanayi' Mektebi civârında bir meydanlık teşkili istikbâlde burada tesis olunacak dâru’l-fünûnun meydânlığını vücûda getirmelidir.
Tiyatro meydânı, iki büyük ana caddesinin ya'ni şimâl-cenûb ve şark- garb yollarının tekâtu' noktasında (kesişme noktasında) düşünülmüşdür. İstasyon önü meydânının teşkilinden bahs olunmuşdu. Meydân yerlerinin ve şehir aksâm-ı muhtelifesinin zevk-i selim dâ'iresinde tezyini projeyi daha ziyâde zenginleşdirecekdir.
Ma'rûz-ı izâhât-ı umûmîyeden fazlasını da merbût planın vermesini ümid ve temenni ederek mâruzâtımıza nihâyet verilmişdir efendim.
G. Karl Lorhar
Berlin - Şarlotenbur