Robert L. Van Nice, Saint Sophia in Istanbul, an architectural survey, (The Dumbarton Oaks Center for Byzantine Studies-Trustees for Harvard University), Washington, D. C. tz. (1966) Installment I, 56x92 cm. ölçüsünde 25 levhadan ibaret albüm; fiatı ; 40 dolar.
Hakkında şimdiye kadar hayli kitap ve makale yazılmış olan Ayasofya’nın rölövelerini çizmeğe de çalışanlar olmuş, fakat böyle bir büyük işi istenilen doğruluk ve hassaslık ile ortaya koyabilen çıkmamıştır. Sultan Abdülmecid’in emri ile 1847 - 1849 yıllarında Ayasofya’da büyük ölçüde bir tamir faaliyeti yapan isviçreli mimar G. Fossati (1809- 1883) burada çalıştığı sıralarda binanın bir rölövesini yapmağa yarayacak notları almıştı[1]. Fakat bu notlardan ve desen taslaklarından sadece bir kısmı büyük boyda renkli resimler ile dolu bir albümün basılmasında faydalı olmuş[2], daha sonraları da bu rölövelerden bazıları bir sergide teşhir edilmiş, bu vesile ile de ince bir broşür yayınlanmıştır[3]. Fossati, tamir için Ayasofya’da çalıştığı sırada, hazır kurulmuş iskelelerden faydalanan ve özel bir izinle rahatça bu büyük yapıyı inceleyen Prusya’lı mimar W. Salzenberg (1803- 1887) de 1848 de aldığı ölçü ve notların yardımı ile bazı desenler yayınlamıştı[4]. Ayasofya’nın daha bu tamirden önce, 1834 de tanınmış Fransız mimar ve seyyahı Ch. Texier ile 1835 de Rus mimarı N. Efimov ise rölövelerini yapmağa çalışmışlardı[5]. Oldukça hassas plan, kesit, detay etüdlerinin çizilmesi işi ile ciddî olarak ilk ilgilenen, sonraları İstanbul’un şehir plânı için uzun yıllar aramızda bulunan ve şehircilik uzmanı olarak büyük şöhreti olan fransız H. Prost olmuştur. Prost, henüz hayata atılan genç bir mimar olarak 1905 - 1907 yıllarında İstanbul’a gelerek uzunca süreler Ayasofya’da çalışmış, ölçüler almış ve bunların yardımı ile devri için çok başarılı ve başarılı olduğu nisbette de gösterişli rölöve levhaları meydana getirmiştir[6]. Bu levhalar 1911 yılı Salon unda teşhir edildikten sonra zannımıza göre unutulmuşlardır. Her yıl tertiplenen Salon’ların 1911 e ait katalogunda Prost’un bu Ayasofya rölövelerinden birkaçının son derecede ufaltılmış ve fena basılmış klişeleri ile karşılaşılır[7]. Yine Prost’un kaleminden çıkan ve Ayasofya’nın mimarî bünyesi ile örtü sistemini kuşbakışı kesit halinde gösteren bir rölövesi de J. Ebersolt tarafından Bizans mimarlık anıtları adlı kitabında kullanılmıştır[8]. Sonraları H. Prost, Ayasofya’daki bazı çatlakların tehlike derecelerini incelemekle görevlendirilen milletlerarası komisyona da katılmış[9], yıllarca sonra da İstanbul’un imar plânı üzerinde çalışmıştır. İstanbul ve Ayasofya ile bağlantısının kesilmemesine rağmen Prost’un bu rölöveleri ilmî bakımdan kullanılır bir hale getirilmemişlerdir. Prost’un ölümünden sonra, hatırasını anmak üzere yayınlanan çok güzel baskılı bir kitapda bu resimlerden yine birkaçı basılmıştır[10].
Diğer taraftan Ayasofya bir tarih ve sanat eseri olarak geçen yüzyılın sonlarındanberi merak uyandırıyor, hakkında büyük monoğrafyalar yazılmasına girişiliyordu. W. R. Lethaby ve H. Swainson ilk önemli monoğrafyayı 1894 de yayınlamışlardı[11], bunu Ayasofya’yı millî bir heyecanla inceleyen E. M. Antoniadis’in yayınları takip etti[12]. Nihayet Antoniadis, Ayasofya hakkında topladığı bütün bilgileri kocaman üç cilde doldurarak, bu tarihî yapı hakkındaki en büyük monoğrafyayı ortaya koymuştu[13]. Fakat konu çok çekici idi. Ayasofya’nın sadece Bizans tarihindeki yerine işaret eden J. Ebersolt’un küçük incelemesini istisna edecek olursak[14], onun sanat tarihindeki durumuna yeni görüşler ile belirtmeğe çalışan devamlı araştırmalar yayınlanıyordu. Bunların başlıcaları olarak, Andreadis’in incelemesini[15], önceleri Polonya’nın Lwow ( = Lemberg) sonraları Viyana ve Graz Üniversiteleri öğretim üyelerinden W. Sas-Zaloziecky’nin kitabını[16], Göttingen Üniversitesinden A. M. Schneider[17] ile Amerikan Columbia Üniversitesinden H. Swift’in monoğrafyaları[18] bu vesile ile anılabilir. Fakat şu var ki, bu yayınların hepsi de Ayasofya’yı, çok eskidenberi bilinen plân ve kesitlerin yardımı ile tanıtıyordu. Bu arada Ayasofya hakkında küçük çapta turistik rehberler, iddiasız monografyalar da piyasaya çıktığı gibi, bu tarihî yapıtının çeşitli meseleleri hakkında irili ufaklı yazılar da basılıyordu. Mevziî konular hakkındaki yazılardan başka, meselâ Ayasofya’nın teknik bakımdan yapısı[19], Osmanlı devrinin Salâtin camileri ile mukayesesi[20] veya bu büyük binanın estetik manâsı hakkında da araştırmalar[21] ortaya konuluyordu. Böylece Ayasofya vaktiyle “mescidler doğurduğu” gibi, günümüzde de makale ve kitaplar “doğuruyordu”.
1931 de Amerikalı Thomas Whittemore (1871- 1950) Ayasofya’nın mozaiklerini 1847-49 da Fossati tarafından yapılan tamirdenberi üzerini örten badana tabakasından temizlemek ve bunları yeniden ortaya çıkarmak üzere resmen teşebbüse geçerek, gerekli izni almış ve o sıralarda Boston’da kurulmuş olan The Byzantine Institute Inc. adına çalışmalara başlamıştır. Amerikan Bizans Enstitüsü, o tarihten bu yana, çok değişmiş, Whittemore’un Paris’de Rue de Lille’de bıraktığı kütüphane Fransız hükümetinin idaresinde pasif bir müessese halinde hayatını devam ettirirken, Washington’un en eski ve en cazip bir bölgesi olan Georgetown’da çok eski bir villâda, harikulâde zenginlikte bir kütüphane ve müze ile birlikte yeni bir Enstitü kurulmuştur. Eski elçilerden Bliss ve eşi tarafından vakfedilen Dumbarton Oaks malikânesi, bu yeni enstitüye adını da vermiştir. Dumbarton Oaks, 1931 - 32 den itibaren Ayasofya'da başlayan mozaik temizleme işlerinin yanısıra, bu büyük yapının yeni baştan rölövelerinin çizilmesini de plânlamıştı. Ayasofya’nın yeni rölövelerinin hazırlanmasına R. L. Van Nice tarafından girişildi ve otuz yıllık bir emek sonunda işte bu albüm meydana geldi.
Otuz yıllık süre içinde bütün mesaisini Ayasofya çalışmalarına ayıran Van Nice, elinde biriken malzemeyi son derecede nadir hallerde kullanmıştı[22]. Ayasofya’nın Fetih’den hemen sonra ilk yapılan minaresinin, batı tarafında yarım kubbe kasnağı kenarındaki iki kuleden bir tanesi üstünde olduğuna dair kısa bir makalede Van Nice’in rölöve çalışmalarından bir parça kullanılmış[23], bir mimarlık dergisinde güzel fotoğraflar ile süslü kısa bir makalede de bir kaç rölöve ve eskizin klişesinden istifade olunmuştur[24]. Şimdi işte bu rölövelerin bir kısmının büyük boyda levhalar halinde güzel bir kapak içinde yayınlandıklarını görüyoruz. Albüm, satışa çıkmış olan şekli ile 28 levhadan ibaret gibi gözükmekte ise de, bunlardan üçü (6, 7 ve 8) bu cilde girememiş, bu eksik levhaların ikinci fasikülde verilecekleri ilân edilmiştir.
R. L. Van Nice, bu 25 levhalık ilk albüm için yazdığı çok kısa önsözde, Ayasofya’nın rölöve çalışmalarına ilk olarak 1936 da Massachusetts Institute of TechnologyIn-folio kitapların modasının çoktan geçtiği bir devirde, bu kadar büyük ve battal boyda, kullanılması, ve hattâ günümüzün kütüphanelerinde muhafazası başlıbaşına bir mesele olan büyüklükde bir eser yayınlanması hayret uyandırır. Levhalarda, en ufak (taşlardaki kırık ve çatlaklar gibi) detayların dahi gösterilmiş olması, levhaların büyük boyda basılmalarını zarurî kılmıştır. Katlanmış levhaların da zamanla kat yerlerinden yıpranacakları ve klişelerde çirkin çizgilerin çıkmasına sebep olacakları düşünülerek neticede böyle bir ölçü tercih edilmiştir.
Baştan itibaren ilk levha (numarasız), renkli olarak Ayasofya’nın dışardan görünüşünü aksettiren bir fotoğrafa tahsis edilmiştir. Lev. 1 - 5, yapının 1 : 250 ölçeğinde zemin, galeri, kurşunluk hizalarından plânları ve enine, uzunlamasına kesideridir. Aynı seriyi tamamlıyacak olan lev. 6-8 basdmamıştır. Lev. 9 - 28 ise 1 : 100 ölçeğinde, Ayasofya’nın muhtelif seviyelerden plânlarmdan kısımlar vermektedir. Bütün bu rölövelerin ne kadar büyük bir emek mahsulü olduklarını, ne kadar dikkadi alınmış ölçüler ile çizildiklerini burada belirtmeğe imkân yoktur. Bunu anlamak için bizzat bu levhalara göz gezdirmek lâzım gelecektir. Kanaatimizce, bu harikulâde bir dikkat ve hassaslık ile çizilmiş olan levhaların baskılarındaki tek kusurları Jönd’larının klişelerde fazlaca gri olmasıdır, öyle zannediyoruz ki, bu gri renk levhalardan daha ufak ölçüde klişelerinin yaptırılmasını çok zorlaştıracaktır. Ayasofya hakkında ileride yapılacak yayınlarda bu rölövelerden önce fotoğraf alınıp, sonra da bundan klişe yapıldığınıda, elde edilecek sonucun pek sevindirici olmamasından korkulur. Halbuki bundan böyle Ayasofya için ana kitap (standard) durumunda kalacak olan bu eserin daha kolay ve daha cazip reprodüksiyon verebilecek bir teknikde basılması yerinde olurdu.
H. Prost vaktiyle çizdiği büyük Ayasofya plânında, esas binadan başka etrafında o tarihde sıralanan çeşidi Türk yapısı müştemilât binalarını da işaret etmişti. Böylece, herbiri Türk sanat tarihinin bir şaheseri olan türbeler, şadırvan mimarisinde eşsiz olan zarif şadırvan, Fossati’nin 1847-49 da yaptığı muvakkithane ile Kasr-ı Hümâyun, XVIII. yüzyıl eseri güzel sıbyan mektebi, imaret-aşhane ile Ayasofya medresesi ve daha bu manzumeyi tamamlıyan başka binalar da gösterilmişti. Van Nice’in rölöveleri sınır olarak yalnız Ayasofya’yı aldığından, yapının bünyesine girmiş olan ekler (Hünkâr mahfili, Kasr-ı Hümâyun gibi) istisna edilecek olursa, levhalarda Türk devrine ait eklerden hiçbiri bulunmamaktadır. Belki ileride yayınlanacak olan ikinci grup levhalar arasında bunları gösteren bir levha bulunur. Metin kısmında Türk devrinin bünye üzerindeki değişikliklerine dair bir bölüm olacağına göre, Ayasofya’nın Türk devrindeki kompozisyonunu belirten bir toplu levhanın da bu albümde yer alması gerekir zanındayız.
Çok yakın bir gelecekte, geri kalan ikinci levhalar grubunun da yayınlanması[25], ve vaad edilen metin cildinin de basılması ile, Ayasofya’nın mimarisini aksettiren bu ana eserin tamamlanmasını temenni ederiz. Bu tahlil yazımızın ilk kısmında da belirttiğimiz gibi, hakkında bir kütüphane dolduracak kadar çok yayın yapılmış olmasına rağmen[26], Ayasofya’nın mimarî bakımdan etraflı, doğru ve yanlışsız ölçülere dayanan rölövelerinin yokluğu daima kendisini hissettiriyordu. İlk olarak oldukça hassas ölçüler ile Ayasofya’nın rölövelerini meydana getirmeğe çalışan H. Prost’un bu çalışmasının mahsulleri hiçbir zaman yeteri derecede tanınmamış ve hemen hemen ilim bakımından hiç istifade edilmeden unutulmuştur. Van Nice’in, yapıyı bugünkü durumu ile en ince detayına kadar tesbit ederek kâğıda geçirmesi artık bu eksikliği doldurmakta ve Ayasofya’yı bir mimarî eser olarak ilk defa olarak en doğru ölçüler ile gözlerin önüne sermektedir. Böylece Dünya sanat tarihinin başlıca eserlerinden biri olan Ayasofya en sıhhatli ölçüler ve en doğru müşahedeler ile mimarlık bakımından tanıtılmış olmaktadır. Bütün bir ömrün mesaisini, tek bir yapının rölövelerini tesbite hasreden R. L. Van Nice’in bu sabırlı emek ve gayretini takdirle karşılamak bir borçtur.
PROF. DR. SEMAVİ EYİCE
(İstanbul)