ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

İ. H. UZUNÇARŞILI

Kuzey - İran’da Hazer denizinin güney-batısındaki Geylan mıntakasında 760 H. (1359M.)’de sâdâttan yâni İmam Ali neslinden Kârkeya bin Emîrkeya adında bir zat hükümet kurmuş, bunun cvlâd ve torunları Geylan ve Lâhican'da XVI. asır sonlarına yakın zamana kadar (998 H. = 1590 M.) saltanat sürmüşlerdir.

Bu yazının neşrinin sebebi, Türkiye’ye iltica etmiş olan son Kârkeya emiri Ahmed Han’ın[1] nerede vefat etmiş olduğu hakkındaki iki rivayetin birbirine uymamasıdır.

Kaynaklarımızdan olan Camiü'd-Düvel, Han Ahmed’in 1008 H. (1600 M.)’de İstanbul'da vefat ettiğini yazdığı halde Ahmed Han’ın mihmandarı olan, tarih sahibi Selânikli Mustafa Efendi ise Ahmed Han’ın Bağdad ve Gence taraflarına gittiğini zikr ile avdetinden bahsetmemekte ve yalnız kendisinden mektup alındığından bahseylemektedir. Bu mütalâaya dayanan Merhum Halil Etem Bey üstadımız, Selânikli Mustafa Efendi’nin, Ahmed Han’ın mihmandarı olmasından dolayı onun mütalâasını kabul ederek Ahmed Han’ın İstanbul'da vefatının doğru olamayacağını beyan etmişlerdir[2]. Halbuki bu defa Han Ahmed’in vefatı dolayısiyle elde ettiğimiz hüccetler ile Kâtib Çelebi’nin fezlekesindeki kayıt, Hanın İstanbul'da Üsküdarda vefat ettiğini göstermektedir. Bunun isbatına girişmeden evvel Ahmed Han’ın son devrine ve Türkiye’ye ilticasına âit olaylara kısaca bakmak icap etmektedir.

Geylân hükümdarı Han Ahmed veya Ahmed Han, babası Sultan Hasan bin Sultan Ahmed’in 943 H. (1536 M.)’de vefatı üzerine saltanata geçmiştir. Sünnî mezhebinde olan Ahmmed Han, Şiî mezhebindeki Safevîlerle mücadele etmiş ve 975 H. (1567 M.)’de Şah Tahmasb’a mağlûp ve esir olarak Kazvin, Kahkaha ve Istahr kalelerinde on sene hapis kalmış, memleketi Safevilere geçmiştir.

Şah Tahmasb’ın 985 H. (1577 M.)’de vefatı ve yerine oğlu II. Şah İsmail’in hükümdar olduğu sıralardaki karışıklıklar esnasında Ahmed Han Istahr kalesinden kaçarak memleketine dönmüş ve Safevîlerin hâkimiyeti altında Geylan’da valilik eden oğlu Mehmed’i bertaraf ederek ikinci defa tahtını elde etmiştir.

Han Ahmed, Safevîlerden I. Şah Abbas’ın 995 H. (1587 M), senesinde hükümdar olmasına kadar on sene oldukça sakin bir saltanat sürmüş, fakat bundan sonra Şah Abbas ile aralan açılmıştır; buna da sebep, Şah Abbas’ın, babası Mehmed Hüdabende’nin vefatından sonra Hudabende ümerasından bazılarının, Şah Abbas’dan korkarak Ahmed Han’a ilticaları ve onun da bu mültecileri kabul ve himaye etmesidir.

Bu sırada doğuda Özbekler (Şeybanîler) ve batıda Osmanlılarla harb etmekte olan Şah Abbas, Osmanlılara mağlûp olarak elindeki bir hayli yeri terk ile Serdar Ferhad Paşa ile mecburen 995 H. (1589 M.)’de sulh yaparak bunu mütaakıp dahilî icraata girişmiş ve bazı isyanları bastırdıktan sonra Geylan hükümledarı Ahmed Han’a haber gönderip onun tarafına iltica etmiş olan babasının ümerasını istemiştir. Bu talep üzerine Ahmed Han mültecilerin afları hakkında ricade bulunmuş ve bu ricayı sureta kabul etmiş olan Şah Abbas, ümeranın gelmesi üzerine hepsini öldürtmüştür[3].

Şahın bu dönekliğine karşı müteessir olan Ahmed Han, Şah Abbas’a karşı muhalif cephe almış ve 999 H.(1589 M.)’de Şah Abbas Geylan üzerine yürüdüğünden mukavemet edemeyen Ahmed Han ailesi ve maiyeti ileri gelenlerinden bazılarını yükte hafif bahada ağır mücevheratı ve hâzinesini alarak Hazer sahilinde (Lenkerud)a gelip oradan Hüsameddin Lenkerûdî adında birini Şirvan'a yollayıp muvafık cevap aldıktan sonra deniz yoluyla Şirvan’a, gelip o tarihte Osmanlıların Şirvan muhafızı olan Hadım Hasan Paşa’ya iltica eylemiştir (999 H. = 1590 M.)[4]. Bunun üzerine Şah Abbas, Geylan'ı istilâ ile oraya kendi ümerasından birini tâyin ederek Kârkeya devletine son vermiştir[5].

Ahmed Han’ın Şirvan'a ilticasını ve Pâdişâh tarafından huzura kabulü istirhamını, Hadım Hasan Paşa divân-ı hümâyuna arzetmiş bunun üzerine 1000 senesi Şaban ihtidası (13 Mayıs 19 1592) tarihli fermanla Ahmed Han’a Şirvan emvalinden tahsisat verilerek istediği yerde oturması emrolunmuştur[6].

Han Ahmed, memleketini terk ettikten sonra Hüsameddin Lenkerudîyi kendi el yazısı nâme ile İstanbul'a göndermiş ve bu nâmesinde Geylân mıntakasında otuz nahiyeyi ihtiva eden Bidpes ülkesini Osmanlı pâdişâhı III. Murad’a terk ile Lâhican ve havalisinin kendisine ocaklık olarak verilmesini ve bu suretle Osmanlı devleti himayesine kabulünü rica ve kendisinin Sünnî ve Şâfıî mezhebinde olduğunu beyan eylemiştir[7]. Bu Farsça nâme Türkçeye tercüme edilip Pâdişah’a takdim olunduğu zaman Sultan Murad :

“Kızılbaş ahvalinin zaafını görüp izhar-ı temellük ettiği muteber değildir. Bu ânedek niçin serdarlara mektup ve adamları varmadı? Şimdi kendinin mülkü elinden alınıp nice müddet kızılbaş hapsinden âzad olmuştur; mülkde medhali kalmadı” demiş[8]. Bununla beraber mülteci olduğundan müracaatı kabul olunup kendisine cevabı namede terkedilen Bidpes’in evvelâ emaneten zabtı ve oraya bir miktar yeniçeri ile Ahmed Paşa namında bir Beylerbeyinin tâyin olunup[10] Şah Abbas’la barış yapılmış olduğu için bu husus hakkında kendisine nâme gönderileceği beyan olunup[11] bu arada elçisi Hüsameddin Lenkerudî de merasimle Pâdişâh tarafından kabul olunmuştur (999 Zilhicce başı = 20 Eylül 1591)[12].

Osmanlı hükümdarı tarafından Şah Abbas’a gönderilen nâmenin ne tarzda olduğu bilinememekle beraber daha sonra yine şaha gönderilmiş olan 1001 Şevval 1593 Temmuz tarihli ikinci nâmedeki kayıttan anlaşıldığına göre Sultan Murad, iki tarafın uyuşması tavsiye ve tarafların hanedan-ı ehl-i beyte mensup oldukları beyan olunmaktadır[13].

Şah Abbas elçisi Ali Can ile gönderdiği cevabî nâmesinde Ahmed Han’ın Geylan’dan maada bir yere tâyin olunarak hayatına dokunulmıyacağı yeminle temin olunmakta fakat Geylan mıntakasını irsen intikal eden kendi mülkü sayan Şah Abbas kapıcı Bayezid ağa elçiliği ile gönderdiği üçüncü namesinde :

«Bizim nökerimiz olan Geylan Hanı Ahmed Han’ın sabıka astâne-i devlete elçi gönderip ve memleket defterin îsal edip bağışladığı memlekette kendinin medhali yoktur. Bundan evvel Şah Tahmasb onu tutup nice sene Istahr kalesinde hapis ve Geylan'ı işgal ile kendi adamlarına vermiştir; memlekette mezalimi olduğundan hakkından gelindi. Geylan eben an ceddin mülk-ü mevzrusumuz olduğu malûm-ı enamdır; o takdirce kimin mülkünü kime hibe eder; maksadı sulhü bozmaktır” diye itiraz etmiştir[14].

Geylan hâkimi meselesinden dolayı Şah Abbas’la muhabere cereyan ederken Ahmed Han’ın İstanbul’a gelme arzusu kabul olunarak evvelâ Şirvan muhafızı ile beraber gelmesi ve ikinci bir emirle de Hasan Paşa’nın yine Şirvan muhafazasında kalarak Ahmed Han’ın maiyyeti adamlariyle beraber gönderilmesi hakkında ferman yollanmıştır. Bu suretle İzmit'e kadar gelen sabık Geylan hükümdarını karşılamak üzere devlet erkânı defterdar, nişancı, çavuşbaşı ile divân-ı hümâyun çavuşları ve silâhdar bölüğünden süvariler tâyin olunarak Üsküdar'a, geçildi. Oraya gelen Ahmed Han’a mükellef ziyafet tertip olunarak altına Has ahurdan donanmış at çekildi ve kaptan Cağala zade Sinan Paşa’nın Baştardesiyle İstanbul tarafına geçildi. Orada da yeniçeri ağası ve bir kısım yeniçeriler tarafından karşılanarak mükemmel alayla Kırkçeşme kurbinde merhum Yusuf Paşa konağına indirildi ve vezir-i âzam Siyavuş Paşa’nın emriyle mihmandarlığına Selânikli Mustafa Efendi tâyin olunarak matbah-ı âmireden yiyecekleri temin olundu (1001 Rebiulevvel = 1592 Aralık)[15].

Han Ahmed geldikten bir ay sonra 8 Rebiulâhır 1001 (12 Ocak 1593)’de mihmandarı Selânikli Mustafa Efendi’yi vezir-i âzam Siyavuş Paşa çağırarak Pâdişâhın ihsan ettiği iki hil’ati verip ertesi günü Han’ın Pâdişâh tarafından kabul olunacağını bildirmiş ve o gün Yusuf Paşa konağından alayla alınan Ahmed Han pişkeşleriyle beraber divân-ı hümâyuna getirilip sonra da Pâdişâh tarafından kabul olunarak dua etmiş, Sultan Murad tarafından hatırı sorulmuş ve bu suretle huzurudan çıkarak yine alayla konağına gönderilmiştir.[16]

Ahmed Han’ın mihmandarı olan Selânikli Mustafa Efendinin beyanına göre Han Ahmed geldiği ve karşılandığı gibi sonraları devlet erkânı tarafından pek hüns-i kabul görmemiş ve bazı Pâdişâh yakınları Pâdişâhın teveccühünü Han Ahmed’den çevirmek için dedikodu yapmışlar ve kul taifesi yâni asker ağzından olarak Han Ahmed lehinde laflar çıkarmışlardır. Kul taifesi güya :

“Eyü Padişah elimize girdi, eskiden hâkim (hükümdar) imiş diyorlar; tahtında Pâdişâh bir olur” demişlermiş. Bu sözü pâdişâha kadar duyurmuşlar. Han Ahmed, devlet kapısında derdine derman aramak isterken aleyhinde cereyan hâsıl olmuş, Han’ın misafir kaldığı konaktan dışarı çıkmasına ve cuma namazına bile gitmesine izin verilmemiştir. Bu muamelelerden müteessir olan Han Ahmed hacca gitmek ve meşhedi ziyaret etmek arzusunu gösterdiğinden isteğine müsaade olunmuştur. Bu suretle Bağdad'a gidecek olan Ahmed Han’a Bağdad hâzinesinden günde bin akçe ve maiyetine de ulufe (maaş) ve erzak verilmesi hakkında ferman çıktı[17]. O sırada Diyarbekir Beylerbeyisi olan Saatçi Hasan Paşa ile gitmesi münasip görüldü[18] ve 2 Recep 1001 (4 Nisan 1593)’de Üsküdar’a geçti ve birkaç gün sonra Bağdad’a hareket etti[19]. İç hâzineden kendisine yol harçlığı olarak üç bin sikke-i hasene (alün) ihsan olundu ve gideceği Bağdad hazînesinden de yukarı da söylendiği gibi kendisine günde bin akçe ve onbeş nefer adamının hallerine göre 285 akçe yevmiye ve beşyüz İstanbul kilesi buğday ve beşyüz İstanbul kilesi arpa tayin olundu[20].

Ahmed Han’ın Bağdad’a gidişinden iki ay sonra Şah Abbas’a yazılan 1001 Şevval ortaları (1593 Temmuz) tarihli nâmede Ahmed Han’a Geylan'a mukabil başka bir yer verileceği ve hayatına dokunulmayacağı hakkında Şah’a, yaptığı vait hatırlatılmış ve Han’ın hac ve Kerbelâ ziyaretinden sonra döneceği ve iki devlet (Osmanlı-İran) arasındaki muahedeye halel gelmek ihtimali olmadığı beyan edilmiştir[21]. Ahmed Han’ın ilticası dolayısiyle harpten mağlûp çıkmış olan İran şahının epi telâş göstermiş olduğu anlaşılıyor. Ahmed Han hacca gitmeyip Necef ve Kerbelâ ziyaretlerinden sonra bir müddet Bağdad’da oturmuştur.

Han Ahmed Bağdad’da bulunurken İstanbul’a gelirken Şirvan'da bırakmış olduğu ailesiyle adamlarını görmek arzusiyle o tarafa gitmek istedi. Bağdad muhafızı Hızır Paşa’nın müsamahasiyle tüccar kafilesiyle o tarafa hareket etti (1002 H.= 1593 M.) ; Han’ın böyle habersiz ansızın gitmesi devlet erkânını telâşa düşürdü. Şirvan’dan Maveraün-nehr tarafından geçip Şah Abbas’la muharebe etmekte olan Şeybanî hükümdarı Abdullah Han’ın yanına gidip İran aleyhine ittifak eder ve İran’la yapılan sulhü bozar diye korktular; çünkü III. Murad tarafından Şah Abbas’a gönderilen nâmede Han Ahmed dolayısiyle sulhe aykırı bir hareket vuku bulmuyacağına dair yukarıda işaret olunduğu üzere teminat verilmişti.

Bağdad'dan hareketten sonra Gence’ye gelmiş olan Ahmed Han oranın Beylerbeyisi Mehmed Paşa tarafından izinsiz olarak geldiğinden bahis ile hapsedilip keyfiyet divan-ı hümayuna arzedildi. Bu tevkif ve hapis işinden dolayı Han Ahmed, İstanbul’da iken mihmandarı olan Selânikli Mustafa Efendi’ye mektup yazarak durumunu bildirmiş ve onun tarafından da serbest bırakılması hakkında hükümet nezdinde teşebbüste bulunulmuş ise de bir netice elde edilememiştir[22]

Selânikî tarihinde Han Ahmed hakkında başka bir kayıt yoktur. Halbuki Müneccimbaşı’nın bir kaynağa dayanarak yazdığına göre[23] Han Ahmed daha sonra yâni 1003 H. (1595 M.) veya onu mütaakıp III. Mehmed’in hükümdarlığının ilk senelerinde İstanbul’a getirtilmiş[24] Üsküdar’da Doğancılar’da Hasan Paşa mahallesinde bir konağa yerleşmiş ve Fatma Han isminde bir kızı olmuş ve bu kız henüz küçük yaşta iken Ahmed Han 1008 Zilhicce (1600 Haziran)’de vefat etmiştir[25]. Ahmed Han’ın aynı senede vefat etmiş olduğunu Kâtib Çelebi’de fezlekesinde yazmıştır.[26]

Bu kayıtlara göre Han Ahmed Gence’de tevkifinden sonra ihtimal memleketi elinden çıkmış mülteci bir hükümdara karşı lâyiksiz olarak yapılan bu muamele çirkin görülerek aynı zamanda İran’a karşı kendisinin devlet merkezinde bulundurulması devlet siyasetine uygun telâkki olunarak lüzumu halinde kendisinden istifade olunmak üzere İstanbul’a celb olunmuştur.

Ahmed Han’ın vefatını mütaakıp küçük kızına mahkeme karariyle sadattan Seyyid İsmail bin Seyyid Mehmed vasi tâyin olunmuştur (25 Zilhicce 1008).

Şimdi, Han Ahmed’in vefatını mütaakıp kendisinin borçları sebebiyle, alacaklıları tarafından Üsküdar’da Kassâm-ı askerî mahkemesine verilen ve hüküm alınan müteaddid hüccetlerden fotoğrafı makaleye ekli olan hüccetlerden birinin suretini nakledelim[27]:

Tâlik hatla mühür sureti

1 — Sebeb-i tahrir-i kitab-ı sıhhat nisab budur ki

2 — Mahmiye-i Üsküdar’da vâki Hasan Paşa mahallesinde fevt olan merhum Ahmed Han tâbe serâhu’nun

3 — Adamlarından işbu hâmilü’l-kitab Şâtır Abdülcelâl bin Keyamir Said nam kimesne müteveffây-ı mesfurun

4 — Fatma Han nam sagîresine vasi-i muhtar olan fahrüssâdat es-Seyyid İsmail bin es-Seyyid Mehmed müvacehesinde

5 — Meclis-i şer’îde takrir-i kelâm edip bundan esbak merhum Han hazretleri hayatta iken

6 — Adamlarından Mehmed bin Abdullah nam kimesneyi sefer-i zafer rehbere[27a] irsal ittikte mezbur Mehmed’in

7 — Beş aylık taamiyesi olup taleb etmeğin Han hazretlerinin fermanı ile altıyüz yirmi beş

8 — Akçe taamiyesini ben eda edip Han hazretleri meblağ-ı merkumu bana teslim etmedin vefat

9 — Etmeğin zimmetindedir taleb ederim dedikte takririne muvafık beyyine taleb olundukta

10 — Abdülvâsi bin Hoca Ali ve Koyun ağa bin Abdullah, mezkûr Şatır Abdülcelâl’in takririne mutabık

11 — Eda-i şahadet-i şer’iyye edip bade riayet-i şerâyiti’l- kabul şehadetleri hayyiz-i kabulde

12 — Vâki olup meblağ-ı merkumu küllen ve bâ’zan almaduğuna ve ibra etmediğine yemin teklif olundukta

13 — Vech-i meşru üzere yemin billah edip meblağ-ı merkum altıyüz yirmi beş akçe müteveffây-ı

14 — Merkumun muhallcfatından edaya gabbut tenbih ma hüve’l- vaki bi’t-taleb ketb olundu

15 — Fi’l-yevmi’l-hâmis ve’l-işrin min-Zilhicce, sene semâne ve elf

Şuhud ü’l-hal :

Şahnazar bin Hasan
İbrahim bin Mehmed
Tacüddin bin Seyyid Efdal
Kurd Ali
P’îrî Çelebi bin Mehmedü’r-râcil (Yeniçeri)
Mehmed bin Mahmud el-Cündî
Hüseyin bin Ali er-râcil (Yeniçeri)
Ebû Bekir bin Mehmed el-kâtib

ve gayrihim[28]

Merhum Han Ahmed’den daha başka alacaklıların da muahallefatından paralarını almak üzere mahkemeye müracaat edip hüccet aldıkları görülüyor; bunlar arasında Han Ahmed’in adamlarından Şah Murad bin Esvar ve Seyyid Daverkeya bin Seyyid Keya ve Han Ahmed’in hocası Mevlanâ Abdülvâsi ve Hoca Ali’nin de müracaat ile hüccet aldıkları görülüyor[29].

Han Ahmed’in kızı Fatma Han büyüdükten sonra İkbal Han bin Cemşid Han adında birisiyle evlenmiştir. Fatma Han, küçük iken kendisine vasi tâyin olunan Seyyid İsmail de, babası Han Ahmed’den kendisine intikal eden hisse-i şer’iyyesinden iki-yüz yetmiş sekiz bin akçe hakkı varmış. Bunu Seyyid İsmail de kabul etmiş ve bu paraya mukabil Toros kazasında Bahadır köyünde müteaddid odaları havi menzilini Fatma Han’a vermiş. Halbuki burası vakıf olduğundan evvelce yapılan anlaşma feshedilmiş ve nihayet yüz kırk bin rayiç akçe üzerine anlaşma olmuş altmış bin akçesini Seyyid İsmail peşin olarak verip mütebakisi için de Üsküdar'da Yenimahalle'deki evini vermek suretiyle zevcesi Fatma Han’a vekil olan İkbal Han ile mutabık kalınmıştır. Bu mutabakat hücceti 16 Cemaziyelâhır 1022 (3 Ağustos 1613) tarihinde Mahmud Paşa mahkemesinde tertip olunmuştur[30].

* * *

Han Ahmed, âlim, fazıl ve şairdi. Bazan istihracı da vardı. Hattâ bir gün yâni 1001 Rebiulâhır ortasında kendisinin mihmandarı olan Selânikli Mustafa Efendi’yi yanına getirerek :

“Bilmiş ol ki gelecek hafta divan-ı hümâyunda bir acib kargaşalık olaki her giz bir ferdin hatırana gelmeye ke’enne merrih-i felek-tiğ-i üryan ile kapıda durup çok adam helâk ede ve mukaddem sadr-ı vezaretten giden vüzera ve defterdaran cümlesi yerlü yerinde otururlar ki bunlardır: Sinan Paşa, Ferhad Paşa ve Mehmed Paşa ve defterdarandan İbrahim ve Burhan ve Mahmud Efendiler deyu yazmışlar; ve sadrnişin olan sahib-i devlet ve Şerif Mehmed bu iki devletlu umûr-ı saltanattan sâkıt olup yerlerine pulad dil zi kudret iki kişi gele ve sairleri dahi gele ve dedi ki allahü âlem benîm şüphem kalmadı bu keyfiyetin vukuuna. Heman sen var mezburlara de ki hazır-ı vakt olsunlar”[31].

Han Ahmed’in, Mustafa Efendi’ye söylediği bu istihraç aynen çıkmıştır. Filhakika bir hafta sonra Rebiulevvelin yirmi ikinci salı günü (26 Mart 1593) Kapıkulu ocaklarına ulufe çıkıp yeniçeriler ulûfelerini aldıktan sonra sipahilere ikişer, üçer kese verildiğinden bunu noksan bulup maaşlarını havi keseleri kaldırmadılar; Defterdar Şerif Mehmed Paşa’nın başını istediler; çok nasihat edildi dinlemediler; içeriden yâni Enderun Hâzinesinden para çıktı almadılar; nihayet tarihte malûm olduğu üzere o sırada (bire urun) diye işitilen bir ses üzerine Pâdişâh vurulmalarına izin verdi zanniyle saray matbahına gelen odunları kapanlar bunların üzerine hücum ile bir haylisini öldürdüler. Arada boş yere telef olanlar da vardır. Bu suretle hâdise bastırıldı; Veziri âzam Siyavuş Paşa azledilerek Sinan Paşa oldu ve Han Ahmed’in isimlerini zikrettiği Hacı İbrahim Yaşa başdefterdar ve Burhan Efendi Anadolu defterdarı, sadaretten mazûl Ferhad Paşa ikinci vezir olmuşlardır.

Ahmed Han şairdi, musikiye vakıf olup ud çalardı. Kendisinin vatan firkati elem ve ıztırabiyle kalemle aldığı Farsça bir şiirinden[32]

Dipnotlar

  1. Bazı vesika ve tarihlerde Geylan hükümdarına Han Ahmed ve bazılarında Ahmed Han denildiği için biz de iki tâbiri de kullandık.
  2. Kârkeya'dan Han Ahmed’in İstanbul’a ilticası hakkında bir vesika Halil Edhem (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 13, numara 11(88), sene 1341.
  3. Camiü'd-Düvel (Umumî Kütüphane nüshası, Nr. 5020), c. II., s. 448.
  4. Camiü'd-Düvel, c. II., s. 448 ve Türkçe tercümesi (Müneccimbaşı, c. III., s. 209, 210 ve Selânikî, s. 318.
  5. Şah Abbas’ın Geylan'ı ilhakından sonra halk Safevîlere karşı isyan ederek intikam almağa teşebbüs etmişlerse de Şah Abbas bizzat Geylan’a giderek Ahmed Han ümerasından bir haylisini idam ile isyanı bastırmıştır.
  6. Selâniki tarihi, s. 318.
  7. Selâniki tarihi, s. 302.
  8. Aynı eser ve aynı sahife.
  9. Han Ahmed’e gönderilen nâmenin elkabı “Vâlâ cenab emanet-meâb, eyalet-nisab, saadet-iktisab, siyadet-intisab zü’l-kadrü’r-refî ve’s-sadrü’l-meni el-mahfûf bi-sunuf-ı avâtıfi’l-meliki’s-samed Geylân hâkimi Han Ahmed dâmet meâlihu (Feridun Bey Münşeatı, 1265 tab’ı, c. II., s. 250).
  10. Bu tâyin edilen Beylerbeyi ve yeniçeri gitmemiştir.
  11. Feridun Bey Münşeatı, c. II., s. 250 – 252.
  12. Hammer de (Atâ Bey tercümesi) Ahmed Han’ın elçisinin divanda hüsn-i kabul görmediği beyan olunmakta ve Şah Abbas’ın, Han Ahmed’in iddiasını asla kabul etmiyeceği ve Han Ahmed’in maksadının sulhu bozmak olduğu zikredilmektedir (e. VII., s. 154).
  13. Kârkeya'dan Han Ahmed’in İstanbul'a ilticası hakkında bir vesika (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 13, numara II (88), sene 1341.
  14. Selânikî, s. 318, 319 Hoca Sadettin Efendi kalemiyle Şah Abbas’a gönderilen evasıt-ı Şevval, sene 1001 ve 15 Temmuz 1953 tarihli nâme-i hümayunda Şah Abbas’ın, Ahmed Han’a Nökerimiz diye hitap etmesine itiraz olunarak “Kadimi hanedân-ı kühen ve devha-i asallette sabit ve nabit bihu bün sahibi olup sikke ve hutbede ismi mezkûr ve müsemma ve saltanat mansıbı ile kadri muallâ olup hususa şecere-i siyadet semeratından olanlara bende ve nöker ismi ıtlak olunmasa makul ve sair bendegân-ı mevrusa kıyas olunmasa lede’l-ukala makbul görünür” Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 13 numara 11 (88), s. 2301,302.
  15. Selanik, s. 345 ve Camiü'd-Düvel, c. II., s. 44'de Han Ahmed'e yapılan merasim, kendisine ve maiyyetine tahsis edilen taamiye hakkında tafsilât vardır.
  16. Han Ahmed’in Padişah tarafından kabulü merasimi hakkında Selâniki, s- 349, 350.
  17. Kârkeya’dan Han Ahmed’in İstanbul’a ilticası (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 15, s. 299).
  18. Bu hususta Selaniki 1001 Cemaziyelâhır (1593 Mart) tarihli kaydında şöyle diyor : “Han Ahmed Hazretleri kendi şan ve şeref ve fazl ve ilmine göre ümitvar olduğu üzere iltifat ve hürmet bulmayıp ve belki âyân-ı devletin ağzından Saadetin Pâdişah-ı âlempenah Hazretlerinin hatırlarına keder ve kelâl vermek için kul taifesi ağzından nâ-münasib kelâm söyletüp derler ki, eyu Pâdişâh elimize girdi, eskiden hâkim imiş diyorlar; tahtında pâdişâh bir olur deyüp mesami-i aliyye-i pâdişahiye yetiştirdiler; derdmend-i nâ-murad halini ve ahvalini beyan eylemeğe devlet eşiğine yüz süregelip merhamet ve şefkat ricasında iken baş ve can vehmine düştü ansızdan cuma namazına ve taşra çıkmağa müsaade buyrulmamıştı ve çıktıkça cerrarlara akçe verilmekle İzdiham ederlerdi; nâgehâni meşhed ziyaretini arzu etti ve arzusuna müsaade olundu; yevmiye hazine-i Bağdad’dan bin akçe alması ve maiyetine de ulûfe verilmesi hakkında ferman çıktı; o sırada Diyarbekir Beylerbeyi olan ve müneccimlik’le meşhur vemütearef olan Saatçi Hasan Paşa ile beraber gitmesine müsaade olundu" (Esat Efendi kitapları, Nr. 2259, varak 173).
  19. Şah Abbas’a gönderilen evasıt-ı Şevval 1001 tarihli nâmede Han Ahmed’in verilen müsaade üzerine nâmenin vusulünden iki ay evvel hareket ile makamat-ı mübareke ziyaretine gittiği bildirilmişür (Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 15, s. 303).
  20. Aynı makale, s. 299.
  21. Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 15, s. 303.
  22. Selânikî, basılmamış nüsha, Esat Efendi kitapları, Nr, 2259 ve oradan naklen Türk Tarih Encümeni Mecmuası, sene 15, s. 300.
  23. Camiü'd-Düvel, c II., s. 448 (Umumi Kütüphane Nr. 5020).
  24. Ahmed Han’ın Eğri seferine adamlarından birisini göndermiş olduğuna göre bu sefer esnasında ve 1004 H. (1596 M.) tarihinden evvel Gence’den İstanbul’a celbedildiği anlaşılıyor.
  25. Topkapı Sarayı arşivi, 63 numaralı hüccetler dosyası.
  26. Fezleke, c.I.,s. 135 “Ahmed Han; sabıka Geylan hâkimi iken Şah Abbas pençesinden reha bulup bin bir senesinde dergâh-ı âlem-penaha iltica eyleyip gelmişti; mülkünden cüda ve birkaç sene mühimmat-ı pâdişâh neval bahşa olup bu sâlde (1008 de) intikal eyledi. . .”
  27. Topkapı Sarayı arşivi, Hüccetler dosyası, Nr. 63. / 27a = 1004 H. (1596 M.’de) III. Mehmed’le bizzat gittiği Eğri seferi.
  28. Topkapı Sarayı arşivi, 63 numaralı Hüccetler dosyası.
  29. Bu hüccetin üstünde Hoca Sadettin Efendi’nin oğlu Şeyhülislâm Mehmed Efendi’nin tasdikini havi imzası vardır.
  30. Selâniki, matbû nüsha, s. 350.
  31. Fezleke Kâtip Çelebi, c. I., s. 135 ve Camiü'd-Düvel, c. II., s. 448 (Umumî Kütüphane nüshası, Nr. 5020).
  32. Fezleke (Kâtip Çelebi).
  33. Bu mısra Camiü’d-Düvel’de (لاجرم ييثى ما موون تقدا افتاد، ايم) diye yazılmıştır.

Figure and Tables