İstanbul Arkeoloji Müzelerinin Marmara denizi çevresi ve Trakya’daki araştırma ve eser toplama faaliyetleri sırasında çeşitli devirlere ait birçok eserin toplandığı veya mahallinde korunmasının yapıldığı ve tanıtıldığı malûmdur. Tekirdağ Kuros’u diye isimlendirilen eser de Arkeoloji Müzesinin bu tip faaliyeti sırasında müzelerimize kazandırılmış bulunmaktadır. Dr. Nezih Fıratlı’nın İstanbul Arkeoloji Müzeleri yıllığında verdikleri kısa bilgiye göre kurosa ait torso Tekirdağ’da Bay Şakir Taner tarafından bir taşçı atölyesinde bulunarak özel kolleksiyonuna getirilmiş, 1965 yılında ise İstanbul Arkeoloji Müzelerine 5760 envanter numarası ile intikal etmiştir.[1]
İstanbul çevresinin ve müzesinin arkaik plâstik yönünden mühim eserleri arasında sayılabilecek olan kuros üzerinde çalışma müsaadesi veren İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Sayın Necati Dolunay’a; fotoğraf yardımı ile Sayın Sevim İşlek’e; neşir için olduğu kadar fotoğraf ve bazı hususlar hakkında da yardımda bulunan Sayın Dr. Nezih Fıratlı’ya teşekkürlerimi belirtmeyi zevkli bir borç bilirim.
Torso bir taşçı atölyesinde ele geçirildiğine göre kat’î bulunuş mahalli malûmumuz değildir. Sayın Dr. Fıratlı’nın mahallinden elde ettiği ve Yıllıkta verdiği bilgiye nazaran Tekirdağ Şarap Fabrikasının batısından gelmiştir. Omuzlar hizasından başı, omuz başlarından kolları ve kalça ile diz kapağının ortasından bacakları kopmuş olan torso 102 cm. yüksekliğindedir. Omuzlar hizasında 70 cm., belde 35 cm genişliği olan kuros; kalçalarda: yana yapışık olan yumruklardan sağdakinin bacağa yapışık olduğu yerden kopmuş olmasına mukabil soldakinin bilek hizasından bir kısmının kalması ile yaklaşık olarak 50 cm. genişliğe sahiptir.
Malzeme olarak grimsi beyaz ve dalgalı Marmara adası (Prokonnessos) mermerinin kullanıldığı Tekirdağ korosunun gövde kısmı oldukça iyi korunmuştur. Yalnız ileri atılmış olan sol bacağın ön tarafında ve yana yapışık ellerin kopması ile yanlarda, ayrıca sağ kalçada tahribat görülmektedir (Lev. I, II, III.)
İlk bakışta uzun endamlı ve mütenasip vücutlu olarak göze çarpan normalden biraz büyük yapılmış eser dikkatlice tetkik edildiğinde arkaik devre has bariz özelliklere sahiptir. Batıdaki örneklere nazaran daha yumuşak ve dolgun işlenmiş olan gövde; kaş, göz, dudak ve yüz işlenişi gibi sıhhatli mukayese yapma imkânı verecek kısımları ele geçmediği halde Anadolu’ya ait bir eser olduğunu göstermektedir. Omuzlar oldukça yumuşak işlenmiş olup köprücük kemikleri hafif bir çıkıntı halinde düz bir şekilde yapılmıştır. Geniş omuz ve ince beli ile atletik yapılı bir gençte bulunması icap eden göğüs adeleleri burada, bilhassa yandan bakıldığında, şişmanca ve ham bir vücuttaki kadar dolgundur. Thorax ve Linea Alba, merkezi göbek çukurunda olan ters bir çapa şeklinde gösterilmiş ve oldukça derin işlenmiştir. Göğüs uçları ve göbek düğme şeklinde kabartılar halinde olup göbek ortasında ufak bir çukur mevcuttur. Penis, vücuda tabiî hale uymayan halka bir çıkıntı ile birleşmiştir. Kasıklar oldukça derin gösterilmiş, dolayısiyle karın kısmı heykel için hafif göbekli diyebileceğimiz kadar dışa taşmıştır (Lev. I).
Torsoya arkadan bakıldığında saçların kitle halinde omuz hizasına kadar düştüğü ve uçlarının düz bir hat meydana getirdiği görülür (Lev. III.). Ortada on sıra ipe dizilmiş inci veya teşbih şeklindeki stilize saçlar yanlardan verev olarak gelen aynı tip buklelerle sınırlanmaktadır. Ayrıca biraz daha fazla kısmı muhafaza edilmiş, sağ tarafta görüldüğü gibi verev gelen bukleler de kalın bir örgü ile çevrelenmiştir. Dikey inen saçların tam ortasından başlayan sırt çizgisi derin bir oyuk halindedir. Mermerdeki damarlar da bele rastlayan kısımlarda açıkça görülebilmektedir (Lev. III.).
Yukarda da zikredildiği üzre tarihleme ve mukayese için mühim bir unsur olan baş ele geçmemiş olmakla beraber mevcut kısımlarla torsonun paralellerini tesbit etmek imkânına sahibiz. Umumî görünüşü ile Tekirdağ kurosu Erdek[2], Paris[3] ve Samos[4] kuroslarına benzemektedir. Saç tuvaleti bakımından evvelce Rodos’tan olduğu söylenip Samos’tan olduğu ispatlanan kuros başına[5], British Museum ve İstanbul Müzesindeki Hieronda’dan gelme başlara[6], Keramos’ta bulunan başa[7] ve bilhassa Erdek kurosununkine[8] büyük benzerlik göstermektedir.
Thorax hattının işlenişine paralel veya benzer birçok eser saymak kabilse de yakın örnekler olarak yine Samos, Paris ve Erdek kurosları ile Anadolu'dan çıkma veya Ege adalarının Anadolu’ya yakın olanları ile Karadeniz kolonilerindekileri saymak gerekir. Yalnız en yakın örnek olarak kabul edeceğimiz Erdek kurosuna nazaran Tekirdağ kurosunun Thorax’ının daha şematik bir şekilde işlendiğini belirtmek isteriz (Lev. I ve Lev. IV Res. 3.)
Göğüs adalelerinin yapılmasında da Paris ve Samos kuroslanna göre farklar mevcuttur. Şişkin ve düzgün olan Tekirdağ kurosunun göğüslerine nazaran Paris’teki kurosunkiler sıkışık ve yukarıda, Samos’takinde ise oldukça sathidir.
Malzemesi bakımından olduğu kadar stilistik hususiyetleri ile de Erdek kurosuna (Lev. IV, Res. 1-3) büyük ölçüde benzerlik gösteren Tekirdağ kurosunun bulunuş şekli ve yeri, birlikte başka malzemenin gelmemiş veya ele geçmemiş olması ile çeşitli ihtimalleri akla getirmektedir, Propontis’te Samoslular tarafından kurulan en eski koloni Perinthos (Tekirdağ) olduğuna göre ion zevkinin ve düşüncesinin hâkim olduğu bu şehirde böyle bir eserin bulunması tabiîdir ve şehrin kuruluşu M.ö. 603-602 yıllarında olduğu nazarı dikkate alınırsa zaman bakımından bir sakınca da doğurmamaktadır[9]. Kuros’un Dr. Fıratlı’nın işaret ettiği gibi Marmara denizinin güney yakasından yani Kyzikos veya Prokonnesos’tan malzeme olarak kullanılmak üzere diğer taşlar ile birlikte Tekirdağ çevresine getirilmiş olması şüpheli gelmektedir. Zira heykel halinde işlenmiş bir taşın yapı malzemesi veya yine bir heykelin yapılmasına yararlı mermer olarak kullanılması işlenmemiş bir bloğa nazaran daha az iktisadîdir ve kullanışlıdır. Bu takdirde eserin zamanında veya yapıldıktan pek kısa bir zaman sonra heykel olarak sevkedilmiş olması akla daha uygun gelir. Kuros’a ait torso’nun çıktığı yeri görmemiş olmakla beraber, Şarap fabrikasının çevresinde heykelin bulunduğu yerde sonradan tahrip edilmiş bir nekropol veya mukaddes mahal olması ihtimalini düşünmekteyiz. Aksi halde, mukaddes bir mahalle bırakılan bir adak mı yoksa bir ölünün mezarını süsleyen bir mezar anıtı ini olduğunu söyleyemediğimiz eserin ikinci veya üçüncü defa heykel olarak kullanılmak üzere taşınırken herhangi bir sebeple bugün ele geçtiği yere bırakılmış olması icap etmektedir. Yalnız bugüne kadar Tekirdağ’da heykelle çağdaş olabilecek başka plâstik eser ele geçmediği ve yapının da tanınmadığı göz önüne alınırsa kurosun malzeme ve işçilik yönünden Erdek kurosuna olan çok yakın benzerliği dolayısıyla Kyzikos’tan yapılmış bir eser olarak sevkedildiğini de belirtmemiz gerekmektedir. Aksi halde Marmara adasından (Prokonnesos) işlenmemiş olarak Tekirdağ’a gönderilen mermerin burada Milet heykeltraşlık mektebine mensup bir sanatkâr tarafından şekillendirilmiş olması lâzımdır.
Milet heykeltraşlık mektebinin Marmara denizi çevresinde ele geçen güzel bir örneği olan torso Erdek kurosundan zaman bakımından pek uzak olmamalıdır. Yukarda belirttiğimiz bazı şematik kısımlarına ve Erdek kurosuna nazaran oldukça toplu, hattâ göbekli denecek halde olmasına rağmen Sayın Prof. Akurgal’ın belirttiği gibi Branhitlerdeki tarzda bir kalınlığa ve ağırlığa da sahip değildir ve her halükârda onun uzun, narin heykeller sınıfına dahildir[10]. Saç tuvaleti bakımından VI. asrın ortasına tarihlenen İstanbul Müzesindeki başa[11] nazaran daha yeni, Didyma’dan gelme örneklerle[12] Efes’te bulunan baş parçasına yakın[13]; ancak her bakımdan Erdek kurosunun saçlarına (Lev. IV, Res. 3) benzeyen eserin gövde işlenişi bakımından da yine sonuncu örneğe yakınlığı aşikârdır ve kanaatımızca M.Ö. 540 civarı Tekirdağ kurosuna verilebilecek en isabetli tarih görülmektedir.