Tanınmış şahsiyetlerin, şöhret kazanmış bulundukları sahada ilk eserlerini ne zaman vermeğe, ne zaman neşretmeğe başladıklarının tesbiti, bir ilk adım teşkil ettiğinden mühimdir. Onların, canlandırmağa çalıştığımız hayatlarını sağlam temeller üzerine oturtabilmek için, dikkatle araştırılması lâzım gelen esaslardan biri de, bu başlangıç noktalarının aydınlatılmasına yarayan vesikaların elde edilebilmesidir. Hemen söyleyelim ki, Edebiyat Tarihi araştırmalarında bu gibi vesikaları bulmak hiç de kolay değildir; çünki, tanınmış şâir ve muharrirlerin birçoğu ilk yazılarını, bunlara veyâ kendilerine ehemmiyet vermediklerinden yırtıp atmışlardır. Bu gibi eserlerini neşredenler bulunmakla beraber, bunların ne zaman, veyâ nerede basıldığını aradan geçen uzun yıllar sebebiyle unutmuşlardır, yâhut unutmuş görünürler. Bilhassa hâtırat nev'indeki eserler, husûsî mektuplar, röportajlar bizlere bu bakımlardan bâzan ipuçları verirlerse de, ilk yazımı şu tarihte yazdım, şu yazım şu gazete, veyâ şu mecmuada basılmıştı diyen bir şahsiyetin hâfızasında yanıldığını isbatlayan vesikalara rastladığımız olmuştur; bâzan da, bu başlangıç noktasının tamâmıyle sükûtla geçiştirildiğini, karanlık bırakıldığını görürüz. Acâbâ, Fuad Köprülü’nün yazı ve basın hayatında bu başlangıç noktalarının, ilk eserini ne zaman yazdığının ve hangi yazısının ne zaman basıldığının tesbiti mümkün müdür?
Prof. Dr. Fuad Köprülü'nün Şiirleri başlıklı araştırmamızda, memleketimizin dünya çapında şöhret kazanmış vatansever ve mütefekkir tarih âliminin şiirleri üzerinde durmanın, belki, ilk bakışta garip karşılanacağını, fakat ilmî araştırmalarından önce yazdığı ve neşrettiği eserleri şiir sâhasında olduğuna göre, fikirlerinin nasıl geliştiğini, ilmî eserlerinin üslûb husûsiytlerini, v.b. cebhelerini aydınlatabilmek için evvelâ bu nevi’deki yazılarının tedkiki ile işe başlamak lâzım geldiğini kaydetmiştik. Basılı şiirleri arasında yazıldıkları zaman belli olanların tarih bakımından en eskisi, 3 Mayıs, 1906 (20 Nisan, 1322)’da, onaltı yaşında iken kaleme aldığı Beklerken adlı manzûmesidir. Bu, onun yazı hayatında bir başlangıç teşkil edemez; çünki ilk şiirini, oniki-onüç yaşında iken, amcasının oğlu Visâlî’nin doğumu münâsebetiyle düşürmüş olduğu Kemāl-ī yümn ile doġdū Viṣālī (كال ٠ممن ايله طوغدى وصالى) tarih mısracının teşkil ettiğini, kendisinden edindiğimiz bilgiye dayanarak tesbit etmiş bulunuyoruz[1].
Fuad Köprülü (4 Aralık, 1890 — 28 Haziran, 1966)’nün ilkönce hangi yazısının ve ne zaman basıldığı mes’elesine gelince, bundan iki yıl evveline kadar, bunun, 1908 Eylûl’ünde Mehâsin mecmuasında çıkan Şeyh Gālib'e adh şiiri olduğunu sanıyorduk[2] ; eserleri için Sâmî Özerdim’in hazırladığı bibliyografyada da, neşriyat hayatının bu şiirle başladığı kaydedilmiştir[3]. Aşağıda vereceğimiz bilgiler, başta kendimiz olmak üzre nasıl yanıldığımızı, onun basın hayatının 1908’de değil, 1905’de başladığını ve üç yıl daha geriye götürülmesi lâzım geldiğini isbât edecektir.
Beş-altı yıl önce, aziz hocam Fuad Köprülü, bana bir münâsebetle, Fâik Sabrı tarafından çıkarılan Musavver Terakkî'de şiirleri bulunduğunu, bu mecmuayı görüp görmediğimi sormuştu. Adı geçen mecmuayı henüz taramamıştım. Kendilerine, kaç senelerine âit olduğunu hatırlıyor musunuz diye sordum; hatırlamadığını söylemişti. O günlerdeki birçok meşgûliyetler yüzünden ve bir gaflet eseri olarak bu mes’ele üzerinde durmamıştım. 1967 yaz ta’tilinde, İstanbul Üniversitesi Kütübhânesi’nde Musavver Terakkî mecmuasının tam kolleksiyonunu bulabildim. Dergiyi tarayınca, onun basın hayatını 1908’den başlatmakla düştüğüm hatâyı anlamış oldum; çünki, tesbit ettiğimiz dört şiirinden üçü 1905, biri 1906 yılında basılmış bulunuyordu.
I. 1901-1908 yılları arası, memleketimizde sansürün pek sıkı olduğu devredir; o sırada çıkan mecmua ve gazetelerde şiirlere —bu tarz yazılar telmih ve imâlara, tevrīyeli ifâdelere çok elverişli olduğu için— hemen hiç rastlanılmaz; ancak, dinî ve resmî bâzı günler dolayısıyle yazılmış şiirler bulmak mümkündür. 16 Şa'bân, 1258 (21 Eylül, 1842)’de doğan Sultan ‘Abdü’l-Hamīd’in, altmışüçüncü yıldönümü münâsebetiyle, Musavver Terakkî mecmuasındaki şiirler arasında, “Mercan İ’dâdîsi üçüncü sınıf talebesinden Köprülüzâde Mehmed Fuad Efendi'nindir" başlığı altında, henüz onbeş yaşındaki şâirimizin bir vilâdet tebriki münâsebetiyle yazdığı aşağıdaki şiirini görürüz. Arûzun (Fā’ilātün) Fe'ilātün, Mefā'ilün, Fe'ilün kalıbıyle, gazel şeklinde kâfiyeli ve dört kısımdan ibâret olan bu şiirin hemen ilk mısra‘larında Sultan ‘Abdü’l-Hamīd’in doğum yıldönümü sebebiyle yazıldığı belirtilmiş, o günün ehemmiyeti üzerinde durulmuştur; ikinci kısımda bu yıldönümünü tebrik yolunda fikirler yer alıyor. Üçüncü kısımda Sultan’ın icrâ’âtından, bu arada, 1905’de, Osmanlı hâkimiyetini Hicaz ve Yemen’e bağlamak sûretiyle Hicaz’ın hem asker sevkini, hem başka hususlardaki nakliye işlerini kolaylaştıracak ve yerli sermâye ile tam bir Osmanlı demiryolu olarak inşâ edilmiş olan Hicaz-hattı’ndan bahsedilmiştir. Bu gibi şiirlerde âdet olduğu üzre, duâ kısmına son bölümde yer verildiği görülür:
I.
Geldi rüz-ī vilādet-ī Sulṭān
Nūru öldü cihâna neş’e-feşān
Yine nūr-ī şumūs-i şa'şa'a-bār
Feyżinī her ṭarafda etdi ‘iyān
Oldu her cā ġarīḳ-ı feyż-ü sürūr
Gülsitān-ī cināna döndü cihān
Luṭf-i bī-hadd-i şehryārîsi
Oluyor ‘ālem‿içre hep tābān
Ey gün‿ey rüz-īmebde’-ī iḳbāl
Bādi-ī feyz-ü pertev-ī iclāl
Sen‿o yevm-ī laṭīf-ü enversin
Baḥṣedersin cihāna ‘izzet-i ḥāl
Ḳalmadī kimselerde sāyende
Keder-ü ġuṣṣe, iḥtiyāc-ü melāl
Seni tebrīk eder bütün ümmet
Seni tebrīk eder semāda hilāl
En mühim bir vazīfedir bu du'ā
Başla ey ḫāme, durma sākit-ü lāl
Ey şehenşāh-i 'ādil-ī dünyā
Cā-nişīn-ī Nebi vü her du serā
Baḫşeden bü cihāna hep sensin
Luṭf-ü envār-ü inşirāḥ-ü şafā
Var mı ta'dād-i luṭfa bir imkān
Parlıyor hepsi mişl-i necm-i suhā
İşte ez-cümle haṭṭ-i pāk-i Ḥicāz
Bir delīl-ī mükemmel-ü ra'nā
Sāye-ī salṭanatda cümle cihān
Oluyor vāye-dār-i ẓevḳ-u şafā
Şimdi ey ḫāme ḳıl vaẓīfen‿edā
Ḥażret-ī şehryāre eyle du‘â
Yā Rab‿ol Pādişāh-i zī-şān’ı
Zīb-i evreng-i şevket-ü şān ḳıl
Pertev-ī luṭf-i Şehryārî’yi
Dā’imā 'ālem‿içre raḫşān ḳıl
Bu zamān-ī laṭāfet-efrūzu
Ġıbṭe-efzā-yi ān-ü ezmān ḳıl
Böyle demler tekerrür‿etdikçe
'Ālemī neş’esiyle reyyān ḳıl
Böyle her yıl Fu’ād bendesini
Mes'adet-yāb-i ‘arz-i şükran ḳıl[4]
II. Fuad Köprülü’nün Musavver Terakkî’de basılan ikinci şiiri, arûzun Mefā'ilün, Fe'ilātün, Mefā'ilün, Fe'ilün kalıbıyle ve yine gazel şeklinde yazılmıştır; şâirimiz, 1905 yılı Ramazam’ın tebrik maksadıyle kaleme aldığı şiirine, bu mübârek ayın gelişini müjdeleyen hilâlin görünmesini tasvirle başlar. Onun ışığıyle gönüllerin de nasıl aydınlandığını, İslâm-âlemi’nin Allāh’a nasıl secde ettiğini, yıldızlı gökler gibi yeryüzünün de nasıl İlâhî nura gömüldüğünü canlandırmıştır:
II.
TEBRĪK-İ HİLĀL-İ ŞEHR-Î ŞIYĀM
Göründü müjdeler‿olsun hilāl-i şehr-i şıyām
Cihānı eyledi maġrūk-ı neş’e-vü in'ām
Vurūdu verdi dil’ē bir tebessüm-ī cāvīd
Surūr-u neş’e eder 'ālem‿içre hep ārām
Bu gün o ān-i meserret ki müfteḫir, maġrūr
Cenâb-i Ḥaḳḳ’a sücūd eyler‿'Ālem-ī İslām
Zemīn ġarīḳ-ı fuyūzāt-i zevḳ-ı lāhūtî
Semāda garḳa-i nūr olmadā bütün ecrām
İlāhi, Pādişeh-ī ma'delet-şi‘ārımız’ı
Hemīşe eyle mübeccel nihāyetü’l-eyyām [5]
III. Elhân-i Muḳaddese'den, Fuad Köprülü’nün Musavver Terakkî'de basılan şiirlerinin üçüncüsüdür; yine 1905 yılı Ramazan’ı münâsebetiyle yazılmış olup, Bayezid Câmi'i’ndeki bir teravih namazının, henüz çocuk denilecek yaştaki şâirimizde uyandırdığı dinî his ve heyecanlardan mülhemdir. İbâdet edenlerin yüzlerinde, sanki, Cennet-bahçesi’nin çiçeklenen feyiz nurları parlamakta; göklere yükselen ve ruhlarda huzûr, vicdan rahatlığı yaratan Tekbīr sesleri, bu safâ ve ümid titreyişleriyle dolu Tekbīr sesleri, kendisinin de ağlayan gönlü için ümid kaynağı olmuştur. Şiirini, bu mübârek ay’ı kutlamakla, herkesin öğdüğü Sultan 'Abdü’l-Hamîd’e uzun ömürler dileğiyle bitiriyor. Elhân-i Muḳaddese'den başlığına bakılırsa, belki bu mevzû'daki seri şiirlerin birincisini teşkil eden manzumenin, nazım şekli, vezin bakımından daha önce basılan iki şiirinden farklı olduğu göze çarpar. Birinci kısmında, tamâmıyle, Avrupa‘î nazım şekillerinden Rime-Croise (Çapraz-Kâfiye) kullanılmıştır; ikinci kısmın ilk kıt‘asının birinci beyti serbest kafiyeli, diğer beyitleri mesnevi şeklinde, son dörtlüğü ise kıt'a şeklînde kafiyelidir. Her üç bölümde arûzun ayni kalıbı değil, Mefā'ilün, Fe'ilālün, Mefā'ilün, Fe’ilün ve Mef'ülü, Mefā'ilün, Fe'ülün olmak üzre ayrı iki arûz kalıbı tatbik olunması da ,onun, Tanzīmat devri edebiyatı’ndan başlayarak kendini gösteren yeni tarz şiirlere yöneldiğini anlatır :
III.
ELḤĀN-İ MUḲADDESE’DEN
—Bayezid Cāmi'-i Şerīfi'nde—
1.
Tezehhür‿etmede envār-i feyż-i bāġ-i cinān
Bütün liḳā-yi ‘ibādet önünde tābende
Evet, bu cāy-i muḳaddes içinde neş’e-künān
Ḳopup ḳopup geliyor bir şadā-yi lerzende
Tezehhür etmede envār-i feyż-i bāğ-i cinān
Semāya yükseliyor bir terāne-ī mes'ūd
Evet, bu cāy-i muḳaddes içinde neşve-künān
Ne naġmeler dökülür mübtesem, surūr-ālūd
Fuyūz-i dīn ile mālī bir‿ihtizāz-i besīm
Bu secdegāh-i münevverden‿eyliyor nebe'ān
Bütün bu ġulġul-i Tekbīr eyleyüb telsīm
Saçar bu ma'bede dā’im reşāşe-ī ġufrān
Sipihre yükseliyorken bu ġulġul-ī Tekbīr
Derūn-i kalbime bir ihtizāz-i ruhanî
Hemīşe baḫşederek bir şafā-yi vicdanî
Liḳā-yi sür-i ‘ibādātımī eder tesrīr
Bir 'ālem-i pür-surūr-i cāvīd
Bir naġme-i pür-şafā-yi Tekbīr
Pür-neşve bir‿ihtizāz-i ümmīd
Eyler dil-i giryenāki tesrīr
Nedir bu nūr-i ‘ibādet, bu şevḳ-ı nūr-ālūd
Nedir bu naġme-i şādî, bu neşve-ī ġufrān
Niçin bu cāy-i muḳaddeste her taraf mes'üd
Nedir bu nūr-i İlāhî, bu rāḥat-ī vicdān
2.
Ey Rabb-i Kadīr-i melce’ü’l-küll
Ey Ḫāliḳ-ı kâinât-ü eflāk
Ey Āmir-i kün fekān-i ‘ālî
Ey Ḳādir-i cümle-ī me‘ālî
Sen’sin bu fuyūżu baḫşeden
Aḫzeyliyoruz bu nūru Sen’den
3.
İlâhi, eyle mübārek bu māh-i ġufrānı
O Pādişāh’a ki bādî-i faḫri ‘ālemdir
İle’l-ebed yaşasun Pādişāh-i a'zam’ımız
Du‘āsi vāşıl-i dergāh-i Rabb-i A'ẓam’dır[6]
IV. Artık onaltı yaşına basmış olan Fuad Köprülü’nün, Elhân-i Mukaddese’den sonra neşrettiği ve yine Mefā'ilün, Fe'ilālün, Mefā'ilün, Fe'ilün kalıbını kullandığı aşağıdaki manzûmesi, her bakımdan Divân Edebiyatı kasidelerinin husûsiyetlerini içine almaktadır. Birinci bölümde, bahar mevsimine rastlayan Muharrem ayı dolayısıyle bahar tasriri’nden, bu tabī’at güzelliklerini yaratan Tanrı’nın bunca lutuflarına karşı minnet hislerinden sonra gelen girizgâh beyitlerinden, Kasīde'nin Sultan ‘Abdü’l-Hamīd adına yazıldığı anlaşılır; bundan sonra medhîye ve duâ kısımlarını buluyoruz:
IV.
Bahār içinde Muḥarrem laṭāfet-efzādır
Semā, şaḥāri vü ezhār cennet-āsādır
Giyince kisve-i rengīninī bütün ezhār
Evet, bu manzara taşvīrden müberrādır
Ḥulûl-i māh-i Muharrem’le cümle ‘ālem şād
Baḳın bu nazlı çiçekler de neş’e-pīrādır
Zemīne dense sezādır mişāl-i ḫuld-i berīn
Denirse ḳaşr-i behiştî cihāna aḥrādır
Bu āb-ü tāb-ü feraḥ ne?’e vū laṭāfet kim
Bu çarḫ içinde bile bī-mişāl-ü yektādır
Bu öyle bir dem-i ra'nā-vü pür-meserretdir
Cihanda laḥne-i nāsūtiyān huveydādır
“Semā zemīne döker nür-i ferḥa-zāy-i cinān”
Bakılsa semt-i semāyā ne rütbe zībādır
Cihān, ma'kes-i envār-i zevk-ı lāhūtî
Semā, ġarīḳ-i şafā-yī cihān-i bālādır
Görünce dil bu ḳadar zevḳ-u neşve-ī bī-ḥad
Ḥulûl-i sāl-i nev’ê bir işāret-ī nādir
Ḳapandım‿āh o zaman secde-ī meserrāta
Dedim bu bādi-i lutf-ī Cenāb-i Mevlā’dır
Bu sāli eyleye mes’ûd Ḥaḳ huşūşiyle
O Pādişāh’a ki dünyā (ya) dād-fermādır
O Pādişāh-i mu'aẓẓam ki cümle āmāli
Refāḥ-ü ‘izz-ü meserrāt-ı ḥalḳ-ı dünyādır
Cihānı etmede lutfuyle her zaman mes'ūd
Ki luṭf-i zâtını ta'dād gerçe bī-cādır
Nasıl beyān olunur luṭf-ü şān-i mekremeti
'Adedde mişl-i nücūm-ī cihān-i bālādır
Ḥicāz-ḥaṭṭı o hāmūn-neverd-i rāh-ί Rusūl
Bu (ḫaṭ) karīb-ı m aḳām-ī Nebī-yi Mevlā’dır
Münevver‿oldu bu luṭfuyle ufḳ-ı 'Osmānî
Ki hepsi mişl-i süreyyā-yi pertev-efzādır
Bu gün o sāyede eṭfal-i memleket her ān
Zulāl-i 'ilm-ü ma‘ārifle neş’e-pīrādır
Açıldı sāye-i şāhānesinde dārü’l-ḫayr
Ki luṭf-ü merḥametī baḥr-i ġıbte-baḫşādır
Beyān-i luṭf-i laṭāfet-nişār-i sultānî
Zebān-ü ḫāmeye her dem sa'ādet-efzādır
Du‘ā-yi devlet’e bed’ et Fu’ād lāzım‿olan
Du‘ā-yi 'ömr-i şehenşāh-i pür-mu'allādır
Olā cihān benim bū du'āma Amln-ḫvān
Bu çünki lāzime-ī bendegīyi īfādır
İlâhi, eyle bu sāl-ī nevīn’i hep mes'ûd
O Pādişāh’a ki dünyāya dād-fermādır
Nür-i hurşīd-i fuyūzāt-i şeh-ī ‘adl-āşār
Etdi her güşeyi müstaġraḳ-ı ezvāḳ-u mesār
Ne bu ezvāḳ-u meserret, ne bu eşvāḳ-u mesār
Nedir‿ol nūr-i semensāy-i meh-ī şa‘şa‘a-bār
Her ṭaraf olmada ezvāḳ-u meserrātına ġarḳ
Pek sönük durmada nisbetle anā şems-ü nehār
Maḳdem-i sāl-i nev-ī mes'adet-efzāsı bu gün
Cümle dünyālara envānnı etmiş īşār
Olmuş‿'ālem anın‿envārına müstaġraḳ heb
Ḳalmamış sāye-i 'adlinde anın hiç ekdār
Pertev-ī nûru ile ‘ālemi tenvīr etdi
Eyledī leyle-i mes'üd’a teḥavvül şeb-i tār
Bunca āşār-i humāyün-i şehenşāhîsi
Olmada ‘âleme bādī-i te‘ālî vü mesār
Bin yaşā taḫt-i celllinde eyā Şāh-i cihān
Tā ebed eyleyesin ‘ālemi garḳ-ī envār[7]
Fuad Köprülü’nün obneş-onaltı yaşında iken yazdığı ve basın hayatının ilk adımını teşkil eden bu dört şiirinde aruzun dâima Mefā’ilün, Fe'ilātün, Mefā’ilün, Fe'ilün kalıbını, yalnız üçüncüsünde bunun yanında Mef’ūlü, Mefā'ilün Fe’ülün ve dördüncüsünde Fe’ilātün, Fe’ilātün, Fe'ilātün, Fe'ilün veznini de kullandığını, Sultan 'Abdü’l-Hamīd’in doğum yıldönümü münâsebetiyle tebrikler, Ramazan, Muharrem dolayısıylc kısmen tebrikleri de içine alan dinî mevzû'ları ele aldığını görüyoruz. Bu mevzû‘larda şiir yazması —yukarıda kaydettiğimiz gibi, sansürün baskısı yüzünden o devirde İstanbul’da çıkan mecmualarda bu mevzû‘lar dışında şiirlere hemen hiç yer verilmediğinden —pek tabī'îdir. Gazel, Mesnevi, Kaside nazım şekillerinden başka Avrupa’î şekilleri de kullanmış olması, yeni tarz şiirlere yönelmek üzre bulunduğunu ifâde eder. Arûzu kullanışındaki başarı, ifâdesinin Farsça, Arapça kelime ve terkiblerle dolu oluşu, daha o yaşta iken Divân şiirlerini çok okumuş ve bu edebiyatın hususiyetlerini kavramış olduğunu anlatır. Biz, onun şiirleri hakkında 1966’da basılan araştırmamızda, 1908’den önce neşredilen bu dört manzûmesinden haberimiz olmadığı için, ilk şiirlerinde Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti edebiyatı husûsiyetleri görüldüğünü söylemiştik[8]; elde ettiğimiz yeni vesikalar bu hükmü çürüttüğü gibi, gerek kendi yazılarımızdaki, gerek eserleri için yazılan bibliyografyalardaki basın hayatına 1908’den başladığı hükmünün yanlışlığını da ortaya koyar.
Sözlerimize son verirken, belki, bu hükümleri de ileride değiştirecek bir vesikanın elde edilmesi mümkün olduğunu hatırlatmak isteriz: Fuad Köprülü’nün amcası oğlu Sayın Cemal Köprülü, kendisine hocamın bu şiirlerinden bahsettiğim zaman, hocamdan üç yaş küçük olduğu için daha aşağı sınıflarda bulunmakla berâber ayni yıllarda Mercan İ‘dâdîsi’nde okuduğunu, o sırada Te'âvün adında ve taşbasması olarak bir mektep mecmuası (Bu mecmuada Maârif Vekâleti Orta-tedrīsât eski Umum Müdürleri’nden Abdü’l-Latīf Nevzad Ayaş’ın, İbrâhim Alā'addīn’in de yazıları varmış) neşrettiklerini, henüz elde edemediğimiz bu dergide Fuad Köprülü’nün de yazıları bulunduğunu söylemişlerdi. Belki, günün birinde bu mecmuayı ele geçirmek mümkün olacaktır. Fuad Köprülü’nün Musavver Terakkî' deki şiirleri Mercan İ‘dâdîsi’nin üçüncü sınıfında bulunduğu sırada neşredilmiştir; eğer Te'âvün’deki yazıları daha önce, 1905’den evvel basılmış ve —çok muhtemel olarak— mevzû'ları bakımından Musavver Terakkî’dekilerden farklı iseler, o zaman, basın hayatının 1905’de başladığına, ilk yazılarının hususiyetlerine dâir verdiğimiz hükümlerin de —pek az ihtimâlle— değişmesi mümkün olabileceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Ankara — 29 Ağustos, 1968