PROF. ELIE KEDOURİE, Afghani and 'Abduh, An essay on religious unbelief and political activism in modern Islam, Frank Cass and Co. Ltd., London, 1966, X + 98 sayfa, 30/net.
XIX. Asır İslâm âleminde eserleri ve hutbeleriyle, gazete ve mecmualarda basılan makaleleriyle şöhret kazanan Cemâleddin Efgânî, hayatı dinî ve siyâsî mücâdelelerle dolu büyük bir İslâm mütefekkiridir; İslâmlar’ı uyandırmak, onların medenî seviyelerini yükseltmek, Müslüman memleketlerini Avrupa siyâsî ve iktisâdı nüfuzundan kurtarmak için çalışmıştır. XX. Asır başlarında İslâm ülkelerindeki hürriyetçi ve meşrûtiyyetçi fikir cereyanlarında mühim te’siri görülen, İslâm Birliği mefkûresinin şuûrlu temsilcilerinden olan Efgânî’nin hayatını, fikirlerini ve şahsiyetini aydınlatma maksadıyla Londra Üniversitesi’nin School of Economics profesörlerinden ve Middle Eastern Studies'nin editörü Elie Kedourie’nin Afghani and 'Abduh adlı eseri, üzerinde durulmağa ve tanıtılmağa değer mâhiyyettedir.
Prof. Elie Kedourie, Afgani ve ‘Abduh adlı eserinin 1965 Ağustos’unda yazdığı Önsöz’ünde, bu mürşid ile talebesi ‘Abdüh’un îmânlı muakkipleri ve din adamları tarafından İslâm reformcuları olarak tanıtıldıklarını, hakikatte ise bu iki İslâm mütefekkirinin inançları din ve ahlâk bakımından tehzib ve ıslâh olmayıp, din adamlarının yazdıkları şeyler dışında daha dikkati çeken ve mânâlı cebheleri bulunduğunu kaydediyor; kitabını, onların bu husûsiyetlerini ortaya koyma maksadıyle hazırlamıştır. Müellif, Orta - Şark tarihi talebelerinden ikisinin, Miss Sylvia G. Haim ile Mrs. Nikki R. Keddie’nin Acem ve Arap milliyet cereyanlarını araştırdıkları sırada dikkatlerini ayrı ayrı, Efgânî ve ‘Abdûh üzerine çekmiştir. Gerek bu iki araştırma, gerek Efegânî’nin 1891’de Tahran’dan çıkarılmasındanberi saklanabilen vesikaların 1963’de basılması ve diğer kaynaklar sâyesinde, müellife göre, çağdaş İslâm’da reformun başlangıcı aydınlandığı gibi, Efgânî ile ‘Abdûh hakkındaki rivayet ve ifâdeler de eski ehemmiyetini kaybetmiş bulunmaktadır. Eserini Efgânî ve 'Abduh, Zeyl olmak üzre başlıca iki bölüme ayıran Prof. Elie Kedourie, bunlardan birinci kısmı Orient (Paris) ve Middle Eastern Studies (Londra)’de daha önce neşretmiş olduğunu bildiriyor (S. VII.). Kitabın esâsını, umûmiyetle dörtte - üçünü Efgani ve ‘Abduh başlıklı, muhtelif bahislere ayrılmayıp bir bütün hâlinde devâm eden bu birinci bölüm teşkil etmektedir (S. 1-65).
I — Birinci bölümün ilk sayfalarında, modern İslâm’ın reformcuları olarak tanınan Cemâleddin Efgânî ile Muhammed ‘Abdüh’un Şark ve Garb’te kazandıkları şöhrete temâsla, hayatlarının, fikirlerinin henüz tamâmiyle aydınlanmadığı ileri sürülmüş, bu münâsebetle haklarındaki araştırmaların tenkidine yer verilmiştir. 1895’de, vefatından iki yıl önce Sultan ‘Abdü’l-Hamîd’in gazabına uğrayan, tardedildiği İran’a geri gönderilmek tehdidi ile korkutulan Efgânî, bir Efgân teb'ası olarak himâyesi için Britanya elçiliğine başvurmuş ise de, bu mürâcaatı Sir Philip Currie tarafından reddedilmiştir (S. 5)[1]. Efgânî ve ‘Abdüh’un bilhassa ölümlerinden sonra şöhret kazandıklarına dâir Türk basını dışındaki, bilhassa Batı’daki araştırmalara dayanarak bilgi veren Prof. E. K., Cemâleddin’in — pek az şübhe uyandıran vesika bir yana bırakılırsa —, Prof. Keddie’nin hazırladığı biyografisinde isbât edildiği üzre, İranlı ve Şî'î olduğu fikrindedir [2] (S. 6 v. d.). 1870’de Türkiye’ye gelen Efgânî, Encümen-i Dâniş’e âzâ seçilmiş, Dârü’l-Fünûn’da verdiği zanâ'at mevzûundaki konferansı o cemiyetin dinî fikirlerine, inançlarına aykırı görüldüğünden İstanbul’dan uzaklaştırılarak Mısır’a gitmiştir (S. 7). 1871’de Mısır’a gidinceye kadar pek az tanınmış olan bu İslâm mütefekkiri, 1871-78 yılları arasında, buradaki talebelerini musâhabeleriyle, dersleriyle irşâd etmiştir. Prof. E. Kedourie, bu münâsebetle, Efegânî’nin Mısır’daki resmî ve husûsî hayatı, başta, kendisine taparcasına bağlı bulunan Muhammed ‘Abdûh’un ondan mülhem dinî ve felsefî fikirleri, dostlukları (S. 8-17) üzerinde durarak, başka yakın arkadaşları hakkında da bilgi vermiştir. Efgânî’nin fikirlerini aydınlatmak maksadıyle Suriyeli muharrir Edîb İshak’ın, Şimâlî Mezopotamya’dan Katolik papası Louis Sabunci’nin, aslen Yahudi James Sanua’nın, babası İran masonlarının reisi bulunan Malkom Han’ın ne gibi fikirlere sàhip olduklarını, faaliyetlerini tahlil eden müellif (S. 18-20), Efgânî’nin 1879’da Mısır’dan çıkarılmasına dâir etraflı bilgiyi içine alan British Consul - General’in raporunda, Allah’a inanmadığı için reisi bulunduğu Kâhîre’deki Freemasonlar Locası’ndan, son zamanlarda çıkarıldığını kaydediyor; bununla beraber, o sıralarda Orta - Şark’ta, freemasonluk ile hür düşüncenin biribirine bağlandığına da dikkati çekmektedir; Iran, Mısır ve Osmanlı İmparatorluğu’ndaki masonlara dâir çok az bilgi verdikten sonra, Efgânî’nin, Kâhire’de Fıransızca olarak basılan La Reforme gazetesinde, “dinsiz değil, hürriyet ve eşitliğe meyilli” olduğunun yazıldığını bildiriyor (S. 18-23).
1878’den başlayarak siyâsî mücâdelelere karışan Gemâleddm Efgânî’nin Mısır’dan çıkarılmasında Kâhire’de Hasan Câmi'i’inde binlerce kişinin önünde verdiği va'zda Mısır’ın istiklâli için halkı ihtilâle teşvikinin, bundan başka, dini ve kânunları yıkma maksadıyle teşkil ettiği gizli cemiyete âit vesikaların hükümet tarafından ele geçirilmesinin te’siri vardır. Başta ‘Abdüh olmak üzre, Efgânî’nin Mısır’daki yakın dostlarının siyâsî çalışmalarını da anlatan Prof. E. Kedourie, onun, 1882 yılı başlarında Kalküta’de bulunduğu sırada Britanya ajanı olmak istediği (S. 36), Mısır’da ‘Arabi tarafından[3] idare edilen ayaklanma bastırıldıktan sonra Hindistan’dan çıkarıldığı, v. b. siyâsî hâdiseler üzerinde durduktan sonra (S. 23-40), Paris’teki hayatına geçiyor.
27 Ocak, 1883 tarihli Al-Başîr gazetesinde büyük âlim ve filosof Efgânî’nin Paris’e geldiği bildirilmiştir; Paris’te çıkan bu gazetenin ne gibi fikirleri yaydığı hakkında kısaca bilgi veren Prof. E. Kedourie, bunu idâre eden Halil Gânim’in ayni zamanda Journal des Débats'de de yazdığını ve Ernest Renan’ın ayni gazete ile münâsebeti olduğunu; Efgânî’yi, Emest Renan'a onun tanıştırdığını yazıyor. Journal des Débats’nin 6 Nisan, 1883 tarihli sayısında Efgânî’nin kısaca hâl-tercemesi ile birlikte, daha önce Georges Clémenceau’nun La Justice gazetesinde çıkan ve ana-fikrini İngiltere’nin İslâmlar hakkındaki niyyetlerine, onlara kendi din ve mezhebini aşılamaya çalıştığı hususunda hücumlar teşkil eden makalesinden parçalar verilmişti. Müellif, E. Renan’ın 29 Mart, 1883’de Sorbon’daki İslâmiyet ve Ma’ârif mezvûundaki konferansına Efgânî’nin 18 Mayıs, 1883’de verdiği cevab, E. Renan'ın buna karşılık ertesi günü yine Journal des Débats'de basılan yazısı dolayısiyle her ikisinin karşılıklı te’sirlerini tahlil ettiği gibi, diğer taraftan bunları okumuş olan Muhammed 'Abdûh’un, Beyrut’tan Paris’teki Efgânî’ye yolladığı 8 Şa'bân, 1300 (14 Haziran, 1883) tarihli mektubuna dayanarak bu husustaki düşüncelerini tahlil etmiştir[4]. Efgânî, Paris’te bulunduğu sırada Halil Ganim, Vaquelin’den başka, L’Intrasigeant gazetesinin naşiri Henri Rochefort ile de tanışmıştı; H. Rochefort’un Efgânî’ye dâir düşüncelerini anlatan Prof. E. Kedourie, Efgânî’nin L’Intrasigeant’ın 24 Nisan, 1883 tarihli sayısındaki Lettre sur L’Hindoustan ile; 8, 11, 17 Aralık, 1883 tarihli nüshalarında tefrika suretiyle basılan Le Mahdi başlıklı yazılarındaki fikirlerini, parçalar nakletmek sûrctiyle etraflıca tahlil etmiştir ki, Efgânî’nin, bunlardan ilkinde Hindistan’daki İngiliz idaresine hücûm ettiği görülür; Le Mahdi ise, Sûdân’da Mehdi tarafından ayaklandırılan hareketin ehemmiyet ve şumûlü hakkındadır. Efgânî, Müslümanlar arasında, güçlükler içinde buldulkarı, veyâ yabancı bir kuvvetin hükmü altına girdikleri zaman, kendilerini, uçsuz - bucaksız bir çölde, karanlık bir gecede, yol gösterecek bir yıldızı sabırla bekleyen bir adama benzettiklerini, böyle bir Mehdî’nin zuhûruna kendisinin de inancını yazıyor. Prof. E. Kedourie, onun başka yazılarına dayanarak, hilâfet, 'Abdü’l- Hamld hakkında neler düşündüğünü de araştırmıştır (S. 40-55).
Efgânî, 1885’de, Wilfrid Scawen Blunt’ın misâfiri olarak Londra’da bulunuyordu. Mısır mes’elesini Sultan 'Abdü’l-Hamîd’le bir karâra bağlamak için —sonradan İstanbul’a giden— hey’ete, kendilerine bir Seyyid’in kuvvetle yardımcı olabileceğini düşünen W. S. Blunt, hükümetinin, Efgâni’yi bu hey’ete dâveti için çok çalışmış ise de Efgânî, gücendirilmiş olduğundan böyle bir dâveti kabul etmemiş, 1886 Ekim’inde, Pan-İslavist leader Katkov’un dâveti üzerine Pctersburg’a gitmiştir. Müellifin kaydına göre Katkov, Merkezî - Asya ve Hindistan’da Britanya aleyhine fesatlar tertiplemekle alâkalı idi; Efgânî’nin bu ziyâreti, onun ta'kîbettiği siyâsete uygun olarak, Hind Müslümanları’nı müdâfa'a ve İngiliz boyunduruğundan kurtarma maksadını güdüyordu. Moscow Gazette’de bu sırada çıkan ve birkısmını naklettiği bir yazının bu fikirleri kuvvetlendirdiğine işaret eden Prof. E. Kedourie’nin eserinde, Katkov’un siyâsî fikirleri, 1887’de ölümünden sonraki siyâsî temaslar, Efgânî’nin 1889’da Şâh’ın dâveti üzerine Tahran’a gittiği, bir Rus ajanı (S. 56) olmasının kuvvetle muhtemel bulunduğu, Tahran’daki hayatı ve siyâsî çalışmaları, buradan çıkarılınca Londra’ya gelip Nâsiru’d-Din Şâh aleyhinde propaganda yazıları neşrettiği, onu, yabancılara memleketini satmakla suçlandırarak İslâm için bir tehlike olduğunu ileri sürdüğü, İran hükümetinin, bu gibi propagandaların önlenmesi için Britanya hükümetini protestosuna rağmen kânunların buna imkân vermediği, v. b. mes’elelere dâir bilgiye rastlıyoruz. Müellif, Efgânî'ye, bu propagandalarının yeni bir patron, Sultan ‘Abdü’l-Hamîd’i kazandırdığı fikrindedir (S. 56-60). 1892 Temmuz’unda Londra’dan ayrılarak İstanbul’a gelen Efgânî’nin, Bâbîler’le münâsebeti olup olmadığı husûsunda ileri sürülen fikirleri kaydeden müellif, siyâsî sebeplerden dolayı Bâbîler’e yardımcı olduğu[5] kanâ'atindedir (S. 56-60).
1895 yılı sonunda, düşmanları tarafından ‘Abdü’l-Hamîd’de şübheler uyandırılan Efgânî, Britanya Sefârethânesi’nden bir Efgân leb'ası olarak korunmasını istemişse de, buna muvaffak olamamıştır; Efgânî’nin, Philip Currie'ye 19 Kasım tarihli mektubundan, İstanbul’dan çıkabilmek için giriştiği başka teşebbüslerinden de bahseden Prof. E. Kedourie, onun, 1897 Martı’nda İstanbul’da vefât ettiğini yazıyor; Sultan tarafından öldürtüldüğüne dâir rivayetlere inanmak için bir delil bulamamıştır; fakat ifâdesinden, buna inandığı anlaşılıyor; Mezran, Amerikalı milyoner Charles Crane tarafından güçlükle bulunmuş ve yaptırılmış, kemikleri 1944’de Efganistan’a nakledilmiştir; bununla beraber, bu kemiklerin Efgânî’ye âit olup olmadığını ancak Allâh’ın bildiğini yazdığına göre, cesedinin de yok edildiğini îmâ etmiş oluyor[6] (S. 60-63).
Prof. Elie Kedourie’nin Efgânî’ye dâir araştırmaları sonunda vardığı netice, onun, dîni siyâsete âlet ettiği, diğer taraftan gerek kendisinin, gerek başta Muhammed ‘Abdüh olmak üzre muakkiplerinin, İslâm dînini asırlardır sürüp gelen bâtıl i‘tikadlardan kurtarmaya çalıştıkları, İslâm rönesansının mübeşşirleri bulunduklarıdır. Prof. E. Kedourie, eserini, İngiltere’de İslâm ve Arabism’i canla - başla müdâfaa eden ve Efgânî ile ‘Abdûh’un arkadaşı Wilfrid Scawen Blunt’ın 1897 Martı’nda yazdığı hâtıralarında mevcut şu fikirlerle bitiriyor : W. S. Blunt, bu reformcuları birer destan kahramânı gibi görüyordu. İslâmiyet’in öyle sağlam temellere dayanmadığını bilmekle berâber, İslâm’dan başka dîne de tarafdâr değildir. Blunt, İslâmiyet’in, son din olduğu için, başka dinlere göre daha iyi olduğu kanâatinde idi; bundan bir yıl sonra, modernistlerin, İslâm dinini medenileştirdiklerini yazmıştır (S. 63-65).
II — Yazımızın başmdanbcri içindekileri tanıtmağa çalıştığımız Afghani and 'Abduh adlı eserin bu birinci bölümünden sonra Zeyl kısmı gelmektedir (S. 66-88). Bu bölümde, Prof. E. Kedourie’nin, kitabının birinci kısmında esasen faydalanmış olduğu üç vesika metni verilmiştir : Muhammed ‘Abdûh’un Beyrut’tan Efgânî’ye yolladığı mektup metni, daha önce neşredilmekle berâber, aslı, son zamanlarda ele geçen ve Afşar’la Mahdavi tarafından bastırılan vesikalardan, ‘Abdûh’un kendi yazısıyle olan orijinalinden alınıp ve başka basımlarıyle karşılaştırılmak suretiyle İngilizce olarak basılmıştır (S. 66-69). Zeyillerden ikincisi, Efgânî’nin 24 Nisan, 1883 tarihli L'Intransigeant gazetesinde çıkan Lettre sur L'Hindoustan başlıklı Fransızca makalesi (S. 70-74) ile, ayni gazetenin 8, 11, 17 Aralık tarihli nüshalarında tefrika olunan, yine Fransızca Le Mahdi başlıklı yazısıdır (S. 74-87). Üçüncü zeyli, son zamanlarda ele geçen evrakı arasında bulunan ve Sir Philip Currie’ye gönderdiği 19 Kasım, 1895 tarihli Fıransızca mektubu teşkil etmektedir (S. 87-88). Müellif, hâşiye mâhiyetindeki notları, âit oldukları sayfaların altında göstermiş, bibliyografya notlarını ise, müteakip, eserinin sonunda kaydetmiştir (S. 89-97).
*
Prof. Elie Kedourie, Efgâniı Cemâleddin’in fikirlerini tahlil ederken, sağlam yoldan yürüyerek, onun yakın dostlarının düşüncelerini de araştırmıştır. Müellifin dikkatini çeken, bilhassa, bu büyük İslâm mütefekkirinin dînî ve siyâsî fikirleridir. Kitabının kapağındaki “Çağdaş İslâm’da dînî inanmazlık ve siyâsî hareketler üzerine bir araştırma” ifâdesinden açıkça anlaşıldığı gibi Efgânî’yi ve ‘Abdüh’u İslâm dinine inanmayan kimseler olarak göstermek, hakikate aykırı bir hükümdür; çünki, başta Efgânî ve ‘Abdûh olmak üzre İslâm Birliği’ni müdâfa'a edenlerin yaymak istedikleri fikir dinsizlik değildir. Onlar, İslâm dîninde, başlangıcındaki orijinal şartlara dönülmek sûretiyle bir yeniliğe, İslâmlık ile çağdaş ilim hareketlerini biribiriyle bağdaştırmaya, bu dîni, ruhuna aykırı, istikbâline zararlı bid'atlerden sıyırmağa çalışıyorlardı; tıbkı, vaktiyle Aş'arî ve Gazâlî’nin yaptığı gibi[7].. Esâsen, Prof. Elie Kedourie de, eserinin sonunda, netice olarak gerek Efgânî’nin, gerek başta ‘Abdüh olmak üzre muakkiplerinin, İslâm dinini asırlardır sürüp gelen bâtıl i'tikâdlardan kurtarmağa çalıştıklarını, İslâm rönesansının mubeşşirleri bulunduklarını kaydetmiştir (S. 63) ; bu doğru hükme rağmen, eserinin kapağındaki kaydı gözönüne alınca tenakuza düştüğünü de söyleyebiliriz.
Bize göre, eserin en zayıf tarafı, Efgânî’nin Türkiye’deki hayatının, fikrî te’sirinin çok silik oluşu, Türkiye basınından hiç faydalanılmamış oluşudur. Biri 1870’de, öteki 1892’de olmak üzre iki kerre Türkiye’ye gelen Efgânî’nin beş - altı yılı memleketimizde geçmiştir. Gördüğü alâka, fikirlerinin te’siri, şöhreti yüzünden halikındaki neşriyat oldukça zengindir : Ahmed Ağaoğlu (Agayef)’nun yazısında İslâm dini islâhcı (réformateur') ları dolayısıyle Efgânî’nin fikirleri tahlil edildiği gibi[8], Türk Yurdu mecmuası adına ayrıca hâl-tercemesi de basılmıştır[9]. Hakkında küçük bir eser de mevcuttur[10] Yusuf Akçura’nın Türkçülük başlıklı araştırmasında Efgânî’nin hayat ve şahsiyetine dâir kısaca bilgi verildikten sonra, onun Vahdet-i Cinsiyye ('Irkıyye) Felsefesi adlı makalesi tahlil olunmaktadır[11]. Alî Cânib Yöntem’in Efgânî hakkındaki araştırması gerek yeni malzemeyi içine aldığından, gerek daha önceki neşriyâtta mevcut bâzı yanlışları düzelttiğinden mühimdir : Müellif, Şamlı Münir Efendi’nin Türkçe’ye çevirdiği ve 'Abdü’l-Hamîd’e takdim olunan, bugün İstanbul üniversitesi Kütübhânesi Yıldız yazmaları arasındaki Εr-Red 'ale'd-Dehriyyin risâlesinden[12], Tetümmetü’l-Beyân fî Târihi'l-Efğân'dan faydalanarak hâl-tercemesine dâir bilgi vermiş, Takvim-i Vakayi‘den nakiller yapmak suretiyle Meclis-i Kebir-i Ma‘ârif âzâlığı, Dârü'i-Fünûn’un açılışı münâsebetiyle Arapça konferansı, zanâatin faydalarına dâir konuşması yüzünden meydana gelen hâdiseler üzerinde durmuştur. Mezarının, 1926’da Müze Müdürü Halil Edhem’in “tensibettikleri şekil ve sürette”, Amerikalı milyoner Charles Crane tarafından yaptırıldığını kaydeden Alî Cânib Yöntem, İkdam gazetesinin 25 Eylül, 1926 tarihli sayısında, Mehmed Burhâneddin Belhî’nin Efgânî hakkındaki makalesi ile[13], buna ayni gazetenin 29 Eylül tarihli nüshasında basılan ve Münir İzzet Bey tarafından yazılan bir cevâbın bulunduğunu da haber vermiştir[14]. Alî Cânib Yöntem'den geniş ölçüde faydalanmış olan Osman Keskİoğlu’nun araştırmasında, Efgânî’nin şahsiyeti ve eserlerine âit bâzı yeni malûmata rastlarız; müellif, Mehmed Âkif Ersoy’un Şirât-i Mustakîm'dek i musahabelerine[15] ve başka eserlerine dayanarak, onun Efgânî hakkındaki düşüncelerini aydınlatmıştır[16].
Dilin sâdeleştirilmesi, hükümete karşı halk haklarının korunması da, İslâm Birliği mütefekkirlerinin dayandıkları başlıca esaslardandır. Efganlı Cemâleddin’in, hayranları üzerinde yalnız dînî ve siyâsî değil, bu gibi fikirleriyle de te’siri görülür. Abdülhak Adnan Adıvar’ın, “kendisini gören ve hattâ görmeyenler üzerinde te’sir yapmış, kuvvetli bir zât” olarak vasıflandırdığı[17] Efganlı Cemâleddin için, hicviyyeleri ile meşhur şâir Eşref, “Bizim için plşvâ, Mısır Müftüsü Muhammed "Abdûh ile, Cemâleddin Efgânî merhum ayârında fetvâlarına i’timâd edilir efâzil olmalıdır; yoksa, İblis delâletiyle Cennet’e girmeğe bile hiçbir insan istemez” diyor[18]. Onun başlıca hayranlarından olan ve İslâm Birliği mefkuresine bağlı Mehmed Akif’in şiirlerinde Efgânî ve Muhammed ‘Abdüh te’siri hâkimdir; sonuncunun bâzı eserlerini de Türkçe’ye çevirmiştir[19]. Efgânî’nin Türkiye’deki başlıca takdirkârları arasında Şemseddin Günaltay'ı da sayabiliriz[20]; fakat, onun en kuvvetli te’siri bilhassa Mehmed Emin Yurdakul üzerinde olmuştur : Efgânî’yi, Nişantaşı’nda kendisine verilen konakta siyâset adamları, aydınlar, şâirler sık-sık ziyaret etmekte idiler; onun en devamlı ziyâretçilerinden biri de, M. Emin Yurdakul’du ve ‘Abdü’l- Hamid’in çekindiği bu şeyhi mürşid olarak tanımıştır : ‘‘Beni o yoğurmuştur. Eğer, ruhların ebediyyet ve lâyemûtluğu varsa, derim ki, o, etlerini, kemiklerini Maçka mezarlığının topraklarına bırakmış ise, ruhunu bana yâdigâr etmiştir. Cemâleddin’in rûhu bende yaşıyor” diyor. Şeyh, meclisine devâm edenlere hep, azim ve kuvvet aşılamış, fedâkârlık, İslâm kavimlerinin bugünkü esir hâllerinden kurtarılması, hürriyet, medeniyyet ve hâkimiyyetlerine erişmeleri fikirlerini telkin etmiştir. M. E. Yurdakul, mürşidinin, “Sizde ne zaman kendilerini sevmeyen ve kendi şahıslarının olmayan insanlar yetişirse, o zaman kara gününüz ak olacak, düştüğünüz yerden kalkacaksınız!” sözünü hiç unutmamıştır. Makâlât-ı Cemâliyye’sindeki[21] fikirleri, onda birer nasihat te’siri uyandırmış, Kur’ân-ı Kerim başlıklı şiirini, onun fikirlerinden ilhâm alarak yazmıştır. Cenge Giderken adlı meşhur şiirini Şeyh’e okuduğu zaman takdirle karşılanmış, “İşte, asıl sizin edebiyatınız budur!” diyen Efgânî tarafından bu yolda şiirler yazmağa teşvik edilmiştir[22]. Efgânî’nin Mehmed Emin’e teveccühü olduğunu, ona Er-Red Ale'd-Dehriyyîn adlı eserini, güzel bir fotoğrafını hediye etmesi göstermektedir[23].
Prof. E. Kedourie’nin eserinin zayıf tarafı, bilhassa, Efgânî’nin Türkiye’deki te’sirlerine temas edilmemiş olmasıdır; bu sebeple, onun, İslâm Birliği hakkındaki ve millî fikirleri, bu husustaki te’sirleri aydınlatılamamış, umumiyetle dinî, siyâsî fikirleri ele alınmış dolayısiyle, şahsiyeti oldukça silik sûrette canlandırılmışım. Müellif, —ancak birkısmını kaydedebildiğimiz— Türkiye basınını gözden geçirmiş olsa idi, bu vâsıta ile Şark ve Garb dillerindeki mühim bâzı neşriyâta dâir fikir de edinmiş olacaktı; kaldı ki, İslâm Ansiklopedisi'ndeki Cemâleddin Efğânî maddesine eklenen kısımları bile görememiştir. Müellif — bu yazımızın başında, eserinin, Önsöz’ünden naklettiğimiz üzre— yeni bulunan vesikalardan faydalanmış, kısmında iki mektupla, onun, bugün bilhassa Şark memleketlerinde kolaylıkla elde edilemeyen Avrupa gazetelerindeki mühim iki makalesini neşretmiştir; bunların, faydalandığı başka vesikaların, Efgânî’ye dâir rivâyet ve hükümleri değiştirecek mâhiyette olduğu ileri sürülüyorsa da, bu pek de hakikate uygun değildir; çünki, gerek hayatı, gerek fikirleri hakkındaki bilgilere, esas bakımından, daha önceki neşriyatta da — yazımızın başındanberi kaydettiklerimizden anlaşılacağı gibi — rastlamaktayız.
Efgâni’nin çok cebheli bir şahsiyyet olduğu muhakkaktır ve bu yüzden, şahsiyyetinin aydınlatılması kolay değildir. Kendi ifadesine göre Hanefî bir âile çevresinde doğmuştur; Prof. Kedourie ise, Prof. Keddie’nin onun Şî’î olduğunu isbât ettiğini yazıyor (S. 7). Hindli, Arap, Azerî Türkleri’nden, Acem olduğunu ileri sürenler var; bu, Yunus Emre, Karacaoğlan gibi, şöhretini ve her yerin onu kendisine mal etmek istediğini gösterir. Adnan Adıvar’ın fikrince, "Kendi kendisine intihâbettiği Efgânî nisebesi dururken, artık onu her memleketin kendisine mal etmeğe kalkışmasında mânâ yoktur.”ve bu, uzun münâkaşalara değmez; “çünkü, kendisi, Türkler’le konuşurken Türk’üm, ve Efganlılar ile konuşurken Efganlı’yım diyen bir zattır[24].” Safvet ve Rif'at Paşalar, onu müfsit, câhil, şarlatan olarak gösterirlerken, başta Mehmed Akif ve Mehmed Emin olmak üzre eşsiz bir ilim adamı ve mürşid tanıyanlar da var. Rus ajanı, İngiliz ajanı, koyu bir milliyet-sever, dinsiz, mason, vahhâbî v. b. diyenler de yok değil... Bütün bunların ne zaman ve ne maksatla verilen hükümler olduğunu da araştırmak lâzım gelir.
Prof. Elie Kedourie’nin eseri, Efgâni’nin şahsiyyetini muhtelif cebheleriyle değil, bilhassa dini ve siyâsî bakımlardan aydınlattığı için mühimdir; bu mevzû'da çalışanlar için faydalı bir kaynak teşkil edecektir. Bu sebepte kendisine teşekküre borçluyuz.
Ankara — 30.1.1968
F. A. TANSEL