Yıl 1937. Atatürk, II. Türk Tarih Kongresinin 1937 Eylülünde İstanbul’da Dolmabahçe Sarayında toplanması, bu kongreye Türk ve Türkiye tarih ve arkeolojisi ile uğraşan yabancı bilginlerin de çağırılması, bu münasebetle sarayın büyük Muayede salonunda bir tarih sergisinin düzenlenmesi direktifini verdiler. Böylece ilk defa Türk Tarih Kongresi Milletlerarası bir nitelik kazanıyordu.
Türk Tarih Kurumu bu direktife uyarak Kongrenin programını ve serginin genel bir plânını hazırladı. Kurum’un o zamanki Başkanı Sayın Hasan Cemil Çambel, 24 Mayıs 1937’de dört sayfalık bir raporla sergi plânını Atatürk’e sundu. Atatürk aynı gün bu raporun altına : “Düşündüklerimize pek uygundur ; hemen işe başlanmasını dilerim” sözlerini yazarak Kurum’a geri gönderdi. Kurum arşivinde bulunan bu tarihî belgenin fotokopilerini sunuyorum.
Kurum Haziran başında iki kişilik kadrosiyle (o zaman Kurumun aylıklı kadrosu benimle bir daktilo ve bir odacıdan ibaretti) İstanbul’a taşınarak Dolmabahçe Sarayındaki dairesinde çalışmaya başladı. Tarih sergisine büyük önem veriliyordu. Bütün Elçiliklere yazılar yazılarak Müzelerde bulunan ve dünya uygarlığını karakterleridiren eserlerin ya asılları, yahut kopyeleri istendi. Irak Hükümeti Bağdat Müzesinde bulunan çok değerli bir Süse vazosunu özel bir memurla İstanbul’a gönderdiği gibi, Fransa Hükümeti de Sadrazam İbrahim Paşa’nın Birinci Francois’ya yazdığı mektupların orijinallerini bu sergiye yollamak nezaketini gösterdi, öteki devletler de müzelerinin en değerli parçalarından güzel mulajlar yaptırarak sergimize armağan ettiler.
Serginin plânlarını, o zaman İstanbul Belediyesinde çalışan ünlü Alman şehircisi Prof. Dr. Wagner hazırladı. Tarih öncesinden Cumhuriyet devrine kadar dünya uygarlığını kronolojik bir sıra ile canlandıran serginin girişine büyük bir dünya haritası çizilmiş ve etrafına Atatürk’ün 1931’de Türk Tarih Kurum’una yazdığı bir mektuptan : "Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa, değişmeyen hakikat insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır." sözleri büyük harflerle yazılmıştı. Bu şeref köşesinin ortasına Atatürk’ün bir büstü konacaktı. Yer oldukça geniş ve tavanlar yüksek olduğundan konacak büst büyük olmalı idi. Bir arkadaş İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın odasında heykeltraş Josef Thorak’ın güzel bir büstü bulunduğunu, bunun getirtilmesini teklif etti. Rahmetli Şükrü Kaya o tarihte İstanbul’da bulunuyordu. Kendisini telefonla arayarak ricamızı söyledik. Şükrü Kaya Saraya gelerek büstün konacağı yeri gördü ve : “Benim odamdaki büst buraya küçük gelir, bununla beraber bir defa da J. Thorak’a sorunuz. Kendisi şimdi bir âbide projesi hazırlamak üzere Sivas’a gitmiştir. Telgrafla çağırınız.” dediler.
Heykeltraş Thorak o zaman Almanya’nın en ünlü sanatçısı idi. Hitler kendisine çok itibar ediyordu. Memleketimizde de bir kaç eseri vardı. Bunlardan en önemlisi Ankara’da Kızılay’daki Güven anıtıdır. Eskişehir için de çok hareketli bir anıt maketi hazırlamıştı. Biz bu serginin Cumhuriyet bölümüne bu maketten bazı kabartmaların büyük agrandismanlarını koyduk.
Sivas’a telefon ettik. Thorak derhal İstanbul’a geleceğini bildirdi ve iki gün sonra geldi. Büstün konacağı yeri kendisine gösterdik. İçişleri Bakanı’nın odasındaki büstün küçük olduğunu, buraya konacak büyüklükte kendisinin yaptığı bir büst varsa da, bunun şimdi Münih Sanat Müzesinde bulunduğunu söyledi. Bu büstü nasıl getirtebiliriz sorusuna karşı da “Bir kere Berlin’e telefon edelim, belki müsaade alırız” dedi. Berlin’e Alman İçişleri Bakanı’na telefon açıldı ve kendisine İstanbul’da Atatürk’ün direktifleri ile ve onun himayesi altında bir Tarih Kongresi’nin toplanacağı, bu münasebetle Dolmabahçe Sarayında düzenlenen sergiye konmak üzere Münih Sanat Müzesindeki Atatürk büstünün istendiği J. Thorak tarafından bildirildi. Bakan, büstün Führer’in müsaadesi olmadan müzeden çıkarılamıyacağını, kendisinin şimdi Berchtesgaden’de bulunduğunu, isteğimizi telefonla arzedeceğini, bize kısa bir zamanda cevap vereceğini söyledi. Telefon kapandı. Gerçekten bir saat sonra Alman İçişleri Bakanı Dolmabahçe Sarayında Heykeltraş Thorak’ı arıyordu. Telefonu açtık. Verilen cevap gayet kısa idi : “Büst yola çıkarılmıştır.” Sonradan öğrendiğimize göre Hitler, Atatürk’ün adını duyar duymaz derhal büstü gönderiniz emrini vermiş.
Büst Bremen yolu ile ve vapurla kısa bir zamanda İstanbul’a gelerek yerine kondu. Atatürk, büstü görünce pek beğendiler ve : “Bu artık memleket dışına çıkamaz.” dediler. Türk Tarih Kurumu büstü sembolik bir bedelle (5.000 Türk lirası) satın aldı.
Atatürk’ün ölümünden ve Dolmabahçe’deki serginin kaldırılmasından sonra büstü Ankara’ya getirerek Dil ve Tarih - Coğrafya Fakültesinin holüne koyduk. Kurum binası yapılınca da bir kopyesini Fakülteye armağan ederek aslını binamızın giriş holüne büyük bir itina ile hazırlanan kaideye yerleştirdik. Büst “Almanya’nın asil mermeri” denilen koyu yeşil bir mermer bloka kazılmış büyük bir sanat eseridir. Bütün sanatkârlar bu büstün Atatürk’ün en güzel ve en manâh portresi olduğunda ittifak ederler.