ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

HALİL İNALCIK

FAHİR İZ: Eski Türk Edebiyatında Nesir, XIV. yüzyıldan XIX. yüzyıl ortasına kadar yazmalardan seçilmiş metinler, I, Osman Yalçın Math., İstanbul 1964, Önsöz : I-XXII, Metinler : 1-653, fiyatı 100 lira.

Türkiyat Enstitüsü’nün değerli müdürü Prof. Fahir İz’in bu kitabı ilim ve kültür hayatımız için bir müjde ile gelmektedir. Kendisi bu kitabı, yazmakta olduğu Eski Türk Edebiyatı Tarihi için tasarladığı yardımcı kitaplar serisinin ilk cildi olarak yayınlamış bulunmaktadır. Bu yardımcı kitaplar, eski Türk nesir ve nazmına ait metinleri içine alan üçer ciltten altı cilt olacaktır. Her üç cildin ilk iki cildi metinleri üçüncüsü notları, sözlüğü ve örnek tıpkıbasımlarla bibliyografyayı ihtiva edecektir.

Bu kitapta Metinler nesir edebiyatının belli başlı kollarına göre şu bölümlerde toplanmıştır: 1. Dinî metinler (tefsir, hadis, akâid, fıkh, tasavvuf), 2. Menkıbevi İslâm tarihi (siyer, kısas-i enbiyâ, tezkiret’ül-enbiyâ, Maktel-i Hüseyn, Tarih), 3. Dinî-Destanı metinler (destanı hikâyeler, menâkibnâmeler), 4. Hikâye, 5. Halk hikâyeleri, 6. Destânî eserler, 7. Destânî tarihler.

Metinlerin seçilmesi, böyle bir eserde şüphesiz en nazik iş olacaktı. Herşeyden evvel bunların, eski Türk edebiyatında nesir tarihini gerçekten aydınlatacak belgeler mahiyetinde olması gerekirdi. Nesir edebiyatının çeşitli kollarında gelişmeleri en eyi yansıtan örnek metinleri bulup çıkarmak çetin ve yorucu bir iştir. Prof. İz, Türk edebiyatında nesir üzerinde yeni bir anlayışla işi ele almıştır : Türk edebiyatında nesir yan yana üç kol halinde gelişmiştir. Edebi nesri sadece inşa nesri sayan dar görüşten kurtulmak gerektir. Prof. İz, metinleri seçerken bu geniş açıdan hareket etmiştir. Seçtiği metinler, hakikaten çeşitli kollarda Türk nesrinin en büyük ustalarının elinden çıkmış örnek parçalardır. Tarihi gelişmeyi belirtecek şekilde çeşitli devrelerin tipik temsilcileri seçilmiştir. Bu arada inşa nesrinin Fatih Mehmet devrinde başladığı fikrini (s. X) temamile paylaşamıyoruz. Zira daha önce Farsça nesri örnek alan bir inşa nesri meydana getirmek için çaba harcandığını gösteren belgelere malikiz. XV. asır başlarına ait Ahmed-i Dâî-nin Teressül’ü (bak. İ. H. Ertaylan, Ahmed-i Daî, Hayatı ve Eserleri, İst. 1952, 157-60) ile Yahya b. Mehmed’in II. Murad devrinde yazdığı Menâhic’ûl-İnşâ (bu eserin verdiği vesika örneklerini iki nüshaya göre neşre hazırlamış bulunuyoruz) ilk akla gelen eserlerdir. Bu İkincisinde yeni inşa için Farsça'dan nasıl calque’ler yapıldığını gösteren açık misaller vardır. Bence bir çok sahalarda olduğu gibi Osmanlı inşa nesrinin kuruluşunu en aşağı II. Murad devrinde aramalıdır. İnşa nesri tabiî olarak Divan kâtiplerinin elinde gelişmiştir ve bu yapma dilde edebî eserler çoğunlukla küttâb sınıfından kimseler tarafından yazılmıştır. XV. asırda küttâbın başında en yüksek makam sahiplerinin Farsça inşada tanınmış münşilerden, hatta doğrudan doğruya İranlılardan (tabii bir çoğu da Azerî) seçilmiş olması tesadüf eseri değildir. Bu sebeple biz resmi inşa dilile onların yapma dilinde yaratılmış edebiyatı aynı kaynağa bağlıyoruz.

Prof. İz, metinleri seçerken, yalnız dil bakımından değil, içindekiler bakımından da dikkatli davranmıştır. Bu metinlerden çoğu kültür tarihimizle uğraşanlar için kolayca kullanılabilecek belgeler hizmeti görebilir. Bu metinlerin çoğunun henüz yazma halinde bulundukları unutulmamalıdır. Meselâ, Vâidî’nin Hâce-i Cihân adlı eserinden alınan parçalarda kalender, abdal tasvirleri (s. 119-121) birer vesika mahiyetindedir. Ev sahibi ile sancak beyi arasındaki konuşma (s. 206), Saru Saltuk ile Osman oğulları (s. 312), Akşemscddin ve İstanbul Fethi (345) Gagauzlar (s. 531), Osman Gazi’nin seçilmesi (s. 538) tarihçinin işine yarayacak değerli kaynaklardır. Fetvalara gelince Kemal Paşazâde’ye ait fetvaları Topkapı Sarayı Kütüphanesi Revan K. No. 2039 mecmuada (varak 1076-1933) bulmak mümkündür. Bu fetvalar gerek dil gerek içtimai tarih bakımından son derece dikkate değer belgelerdir.

Her bir metnin kabul edilen tasnif tarzına göre hangi kategoriye ait olduğunu tayin etmek hakikaten güçtür. Aceba Kâtip Çelebi, Fındıklılı Mehmed, Koçu Bey nesrini, halkın konuştuğu dili esas alan nesre mi, yoksa inşa nesrile halk dili arasında orta nesire mi mal etmek gerektir? Nitekim Prof. İz, Koçu beyi her ikisinde gösterir. Bu vesile ile işaret edelim ki. Koçu bey’in arızaları, aslında Sultan İbrahim'e değil, IV. Murad’a verilmiştir. S. İbrahim’e sunduğu risale teşkilâta aittir.

Böyle bir eserde şüphesiz en mühim noktalardan biri de metnin orijinaline tam sadakatle hatasız verilmesi ve nüsha farklarının gösterilmesidir. Prof. İz, en eyi nüshaları kullanmağa çalışmıştır. Bazan iki yazma kullanmış (meselâ Dede Korkud, s. 422) fakat nasıl kullandığını göstermemiştir. Kendisi imlâ meselesine temas etmiş, Önsöz’de misaller vermiştir. Osmanlıca imlânın gelişmesi tarihini ayrı ve sistematik bir araştırma konusu olarak ele alma lüzumunu bu kayıtlar bir kere daha kuvvetle belirtmektedir. Bu mesele filologların sistematik çalışmalarile çözülebilecek bir muamma olarak ortadadır.

Metinlerin eski harfle verilmiş olması şimdiki şartlar karşısında izlenecek en doğru yoldur, kanısındayız. Zira Osmanlıca için bir transkripsiyon alfabesi henüz meydana konup denenmiş ve geliştirilmiş değildir. Diğer taraftan böyle bir alfabe kullanıldığı takdirde kesin bir çözüm şekline bağlanması imkânsız bir takım fonetik meselelerine girmek gerekirdi. Bununla beraber yayınlanan metinlerde bazı hatalardan sakınmak imkânı olmadığı görülüyor. Bir misâl vermek üzere şunları zikredelim: (s. 296) قر عى شهرى , Kırım şehri (tarihî Eski-Kırım yahut Salgat) (aynı yer) حاجى رهان , Hacı Tarhan (Astrahan) olmalı. Eklenen mufassal bir düzeltme cetveli ile baskı hatalarının çoğu tashih edilmiştir.

Metnin anlaşılmasını kolaylaştıracak kısa notlan bu cilde koymak iyi olurdu. Yine bu ciltte istinsah tarihi, eserin kime ithaf edilmiş olduğu, yazarı hakkında daima alınan metnin başında tam bilgi verilmesi gereklidir, sanıyoruz.

İşaret ettiğimiz bu noktalar eserin değerini eksiltmez. Prof. İz, büyük bir çalışmanın mahsûlü olan bu eserle büyük bir boşluğu doldurmakta, eski Osmanlı Türk nesrini ve kültürünü araştıracaklar için sistematik bir kılavuz sunmuş bulunmaktadır. Diğer ciltlerin tezelden yayın sahasına çıkması şüphesiz bu alanlarda çalışanların ortak dileğidir.

Prof. Dr. HALİL İNALCIK