ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

H. KOŞAY

(1962 Temmuz ayında Sinai'de, UNESCO merkezinin ve Rumanya UNESCO Millî Komitesinin birlikte tertiplediği ‘'Balkan Kültürlerinde birleşme ve ayrılıklar" konusu üzerine Uluslararası bir toplantı tertip edilmişti. Bu toplantıda Türk heyeti arasında bulunan H. Koşayın Eski Anadolu ve Balkanlar arasındaki münasebetler üzerine resimler aksettirmek suretiyle yaptığı Fransızca konuşmanın Türkçe tercümesini sunuyoruz.)

Türkiye topraklarında her yıl ondan fazla yerde yerli ve yabancı ilim heyetleri tarafından kazılar yapılmaktadır. Müzelerimizde yığılan eserler komşu ülkelerle mukayeselere cesaret verecek durumdadır. Yarım asır önce Küçük Asya’da paleolithik yerleşmelerin bulunup bulunmadığı münakaşa edilebiliyordu. Halbuki bugün, yüksek dağlar müstesna, Anadolu’nun her tarafında yontma taş devrinden itibaren insan yaşadığı tesbit edilmiştir[1]. Bunların arasında Antalya yanındaki Karain mağaralarında Prof. Kılıç Kökten’in halen devam eden araştırmaları Anadolu paleolithikinin stratifikasiyonunu tesbit bakımından önemlidir. Doçent Enver Bostancı yine Antalya civarındaki Belbaşı kaya sığınağında (abri sous roche) üst paleolithik ve mesolthik endüstrisi tesbit etmiştir. Mesolithik endüstri Tuzgölü, Kars ve Samsun çevresinde de mevcuttur.[2] Prehistorik araştırmalar bakımından ihmale uğrayan Doğu Trakya bölgesinde Ord. Prof. Şevket Aziz Kansu çalışmaktadır. Yakın bir gelecekte Türkiye’deki paleolithik ve mesolithik yerleşmelerin bütün nüansları ile aydınlanacağını ümit edebiliriz.

Neolithik eserlere sporadik olarak pek çok yerde rastlanmıştı. Neolithik yerleşme ise Mersin’in (XXVI-XXX) katlarında ve Burdur gölü güneyindeki Hacılar (VI-IX) katlarında kazılarla tesbit edilmiştir. Bu listeye Çatal Hüyük ve Çukurkent buluntularını da eklememiz gerekir. Bu çok erken devirde dahi Anadolu’da (Mellarta göre M. Ö. 5600) intenzif çiftçilik ile meşgul insanlar toplu köy hayatı yaşamaktadırlar. Mersin’de istihkâm dahi bulunmuştur.[3]

Dikkate şayan hususlardan biri de daha Mesolitikte, Beldibi mevkiinde minyatür sileks orak safihelerle (sickle blades) çok ibtidai siyah gri yahut kırmızı çanak-çömleğin bulunuşudur. (Antalya batı sahilinde, Belbaşından ayrı olup yine Enver Bostancı bulmuştur).

Mersin'in XXVII. neolithik katında “linear” stilde iptidai boyalı seramik bulunmuştur. Hacıların geç neolithik katlarında (IX-VI) Mellartın kendi ifadesiyle: “All pottery is buff, grey or black ware, with small white grifts. It is hard fired, and provided with a fine burnish, whether slipped or not”[4].

Hacılar’da chalkolithik katlara gelince (V-II) monochrom seramik ile boyalı (painted) seramik nisbeti %50’dir. Bu seramiği hafriyatçı şöyle tavsif eder: “The painted pottery found at Hacılar is of a superb quality, as fine as and often better than Halaf ware from Northemn Mesopotamia or the Middle Bronze Age ware of Kültepe II., A white slip was applied more often than and was always highly burnished with a piece of bone or pebble. The paint, always some shade of red, is often lustrous. Polychromy is unknowen in Levels V-II, but variations in colour occur as the result of firing or subsequent burnishing".

J. Mellart ilk raporunda (1958) Hacılar ile Thessalia’daki Sesklo boyalı kültürünü birleştirmekte ise de sonradan 1960’da çıkan raporunda aradaki farkları göz önünde bulundurarak daha ziyade “protosesklo” boyalı seramiği üzerinde durmaktadır. Yunanistan’da bunun benzerleri Thessaliadaki Argissa menşeli “Frühkeramik” Anadolu’daki Hacılar IX-VII boyalı seramiği arasında, Konya’nın batısındaki Çatalhüyük'te ve Kızılkaya'da mevcuttur. Neticede gerek Yunanistan ve gerek Anadolu'daki bu kültürler müşterek ecdat (common ancestry) ile kabil izahtır. Yunanistan’daki bu en eski kültür hamilleri Anadolu’dan hicret etmişlerdir[5].

Fritz Schachermeyer de Mersin neolithicum’u ve Tarsus chalkolithik buluntularını ele alarak Thessalia (Otzaki Magula) ile Kilikia arasında münasebetler olduğunu kabul eder[6].

Beyaz zemin üzerine kırmızı boya süslü seramik Yugoslav Makedonya’sında Vrsnik I. çok eski katında ve Rumanya’da Starçevo’da ve Doğu Bulgaristan’da Karanovo'da zuhuru Mellart ve Garaşanin’e göre Anadolu tesiri ile ilgilidir.

Şimdi beyaz boyalı seramiği bir tarafa bırakarak asıl Anadolu’da yaygın monochrom siyah veya kırmızı seramikleri bahs etmek istiyorum; Derhal şunu hatırlatmak isterimki Boyalı seramiğin bulunduğu Hacılarda dahi % 50 nisbetindc siyah seramik mevcuttur. Kanaatımızca bu asıl yerli kültürdür. Büsbütün süsten de mahrum sayılmaz. Bu kültürün içinde de variyentler ve mahallî gelişmeler mevcuttur. Eski boyalı seramik Kappadokya seramiğinde (Alişar III.), Kültepe’nin Hititi seramiğinde ve az ölçüde Alaca’nın Hitit devrinde, nihayet tek renkli seramik ile birlikte Fhryg devrinde (Pazarlı, Gordion) tekrar kendini gösterir. Bu ikiliğin yerli gelişmeler veya dış tesirlerden olup olmadığı henüz açık hal edilmemiştir.

Kurt Bittel, Üçüncü bin yılın ikinci devresinde Anadoluda batı ve doğu olmak üzre iki kültür çevresi çizer; ancak bu ikisi arasında sıkı münasebetler olduğunu da kabul eder.

Batı kültür çevresi Ege kıyılarından Tuzgölüne kadar uzanır (Sinirce, Troya ve Yortan kültürü).

Doğu kültürü ise Tuzgölü doğusundadır. (Ahlatlıbel, Alişar, Kültepe, Sakçegözü) bu kültürleri temsil ederler.

Batının doğuya tesiri “Trojanische Becher” ile bazı idol şekilleri, Doğunun batıya tesiri ise kurşun idoller ve silindir mühürler ile isbata çalışılır[7].

Kurt Bittel Agais bölgesine ve Balkanlara olan Anadolu tesirlerine işaret eder (P. F. K. 97). Şöyle ki Yunanistan da: Korinth, Orchomendos, Salonik, Jailadjik, Vardaroftsa, Marits (Meriç) sağındaki Makri; Bulgaristan'da ise Kemobad, Aitos, Varna, Seimen, Sveti-Kyrillovo kültürleri Anadolu ile münasebetlidirler. Kurt Bittel güneyden kuzeye bir Anadolu kültür yayılışını kabul ederken bunun Trakya ve Doğu Makedonya’ya şamil olduğunu açıklar (P. K. 105). Gordon Childe Troya ile Kyklad adalar kültürü arasında münasebetler arar[8].

Batı Anadolu ile Trakya, Macedonia, Thessaly, Yunan ve Ege adaları ve Tuna bölgesinin “Black Earth” kültür münasebetleri üzerindeki araştırmaları toplu olarak H. Frankfurt, Studies II. 15-33’de tanıtmıştır.

Bu tezin hararetli taraftarlarından Dr. Milutin V. Garaşanin Vinça-Tordos kültüründen sonra gelen Bubanj-Hum kültürü için aynen şunları kayd eder : “Les elements dela civilisation de Bubanj-Hum, apparentes a ceux du type Sveti Kyrillovo en Bulgarie, sont certainement parvenus en Serbie par les vallée delà Marica et de la Nişava, Leurs origines doivent être rechechées dans les regions egeo-anatoliennes ou déjà aux debuts de l’âge du bronze on peut retrouver des éléments tout a fait semblables[9].

Ayni müellif Vinça gurupunun teşekkülü hakkında diğer bir eserinde şu mütalâyı yörütür :

“L’expension du groupe balkona-anatolien a dû suivre nécessairement une voie allant du Sud-Est vers le Nord-ousst, de l’Asie Mineure en direction des Balkans. İl est probable que les routes suivies par differente groupes en furent point les mêmes: l’expension dut avoire lieu par voie de terre et de mer. C’est sans doutt par les vallées des prencipaux fleuves balcaniques (Morava-Vardar-Marica, Struma), que cette expension atteignit la Serbie où se forma alors le groupe de Vinça[10]. Şimdi kendi kanaatimi de söylemeye sıra gelmiştir: Vinca gurubu seramiği için gösterilen vasıflar şunlardır :

“L’écuellc biconique
le carinted bowl
anses zoomorphcs
des compotier dont le pied creux est de forme conique
des cannelures (ornements)
des ornements incisés
les anses en forme de mamelons”.

Bütün bu vasıftaki çanak-çömlekleri Alaca Hüyük, Güllücek ve diğer Anadolu kazılarından göstermek mümkündür. Tabiatiyle mesafe ve zamanın doğurduğu mahallî gelişmeler, ve aykırı tesirler dolayısiyle husule gelen ayrılmaları (divergence) da hesaba katmak gerekir. Alaca Hüyük kazıları hakkında çıkacak yeni eserim 1940-1948 çalışmalarının bir hulâsası olup konuşmamın sonunda size bundan bazı resimleri projeksiyonla göstermek isterim. Hükmü siz vereceksiniz. Orta Anadolu ile Belgrad arasındaki kazılar zenciri henüz eksiktir. Bilhassa doğu Trakya'da bizim çalışmamız gerekir. Son sözü kazma söyleyecektir.

Profesör V. Mikov benimle konuştuğu zaman Bulgaristan’da bulduğu bazı eserlerin Orta Anadolu Büyük Güllücekde aynen mev-cut olduğunu söylemişti[11]. Karanova’yı tanıdıktan sonra buna ben de kanaat getirdim. “Toponymy” yer adlarının mukayeseli araştırılması :

Anadolu yer adlarının muhtelif kültür çağları ile ilgileri hattâ öntarihe kadar gidişi çoktan bilinen bir gerçektir. Klâsik devirlerden kaldığı sanılan bir çok yer adlarının da aslında Hititlerden hattâ daha önceden kaldığı tahakkuk etmiştir. (Konya-İconium-Kovanova) gibi. Bunlardan bir çoğu henüz münakaşa konusu olmakla beraber içlerinde kesin olarak belli olanlar çoktur. Misal: Kemah-Kumuha ; Kaneş-Türk tarih belgelerinde (şeri sicillerde) yine kaniş ayni bölgede köyadı.

Kavim adlarından Achijawa -Achae ayniyeti üzerinde şüphe kalmamış sayılır. Juppiter Dolichenus -Gaziantep yanındaki Dülük köyü. Yer adlarının bir çoğu proto Haiti’lerden kalma ise de Götze ve Landsberger ayrıca bir temel (substrat) ve henüz ismi meçhul (X) dilin’den bahs etmektedirler. Ezcümle -Umna ile nihayetlenen yer adları Anadolu, Ege bölgesi ve Yunanistanda kalmayup İtalyaya kadar yayılmaktadır (Etrüskçedc alelade yer nisbet eki -umnus) dır. -Ahşa eki de batıda -aksos şeklinde yayılmıştır. Tanrı Tarhu adı da (X) dilindendir. Bu tanrı Tarhunt şeklinde çok geç zamanlarda Lykya, Kilikya ve Pamphilia’da görülür. Tarhu İtalyada Tarcinus tanrı adı ile mukayese edilmiştir.

-anda veya -aşşa ile nihayetlenen ve Ege bölgesinde yayılan yer adlarının da (X) dilinden oldukları sanılmaktadır. Anadoluda Puruşhanda yer adı Aplahanda ise şahıs adıdır.

Dilcilerin ve tarihçilerin bu tezleri seramik mukayeselerinden elde edilen sonuçları takviye etmektedir. Burada daha esaslı çalışmalara devam edilmesi ve daima fikir mübadelesi lüzumuna kaniiz.

Ethnolojik araştırmalar da öntarihe ışık saçabilir. Çok eski adetlerin fosilleşmiş olarak bu gün dahi yaşamaları mümkündür. Arkada-şımız Prof. Tahsin Özgüç’ün Öntarihte Anadoluda ölü gömme adetleri. Ankara 1948 arkeoloji ve ethnolojiye dayanan örnek bir etütdir. Yalnız bu müşterek adetler dahi Anadolu ile Balkanlar arasında sıkı bağlar olduğuna şüphe bırakmamaktadır.

Şimdi müsa denizle Alaca Hüyük'te yaptığım kazılarda bulunan bazı eserleri projeksiyonla göstereceğim. Bunlardan hangilerinin Ege bölgesi ve Balkanlardaki buluntularla “identité” veya “diversité” arz ettiğini benden daha eyi takdir buyuracaksınız. Yalnız şunu da arz etmeliyim ki, Anadolu kalkolitiği sanıldığından çok daha önemli bir devirdir. Bu devir çok yüksek olan Eski Bronz çağı kültürünü hazırlamıştır. Hitit kültürü onun devamıdır. Bütün kültür “interdependen-ce” farına rağmen “continuité” de göze çarpmaktadır. Anadolu kendisi de hariçten ve komşularından gelen kültür cereyanlarından elbette faydalanmıştır. Ayni zamanda Anadolu müstakil kültür çevrelerinin gelişmesine müsaade edecek vüsattedir.


Dipnotlar

  1. İlk eser 1894 de J. E. Gautier tarafından Birecikte bulunan acheuleen avuç topuzu. 1910’da Campbell Thomson Ankara yanında Uzağılda ve 1925'de E. Pittard, Malatya’nın Adıyaman-Pirun mevkiinde paleolithik istasyonlar tesbit ettiler.
  2. I. Kılıç Kökten, Bazı prehistorik istasyonlar hakkında yeni gözlemler. (D. T. C. Fakültesi Dergisi Tome V. No. 2. 1947).
  3. James Mellart, Excavations at Hacılar. Third preliminary report, 1959. Anatolian Studies Vol. X. 1960./Anatolia and the Balkans, Antiquity, XXXIV, 1960, pp. 230-278./By neolithic artists of 7500 years ago statuettes from Hacılar, The İllusttrated London News February II. 1961.
  4. James Mellart, Excavations at Hacılar. First preliminary report. A. S. 1958 P. 142.
  5. Anatolian Studies, Vol. X. 1960. P, 90.
  6. Fritz Schachermeyer, Anzeuger für die Altertumswissenschaft X. Band 2/3 1957.
  7. Kurt Bittel, Praehistorische Forschung in Kleinaasien. 1934, P. 112.
  8. G. Childe, On the date and origin of Miniyan ware. JHS. 35. 1915. 196 ff.
  9. Milutin V. Garaşanin, Sveti Kyrollowo. B. A. S. Tome VI. Nol. 1952. P. 3.
  10. Dr. Milutin V. Garaşanin, Sur quelques problèmes de l’histoire du Néolithique récent en Serbie et en Bosnie. 1954. P. 37.
  11. Alaca Hüyük eserlerini tabiatiyle Kafkasya, İran Luristanı, Mesopotamya ve Ege bölgesi ile de mükayese mümkündür. Bu kısmen yapılmıştır. Sırf tamamiyet hatırı için bir kaçını zikr edelim: / Dr. Franz Hançar, Ein hervorragende kupferzeitliche Siedlung (Wiener Beitraege zur Kunst und Kulturgeschichte Asiens. Band XII 1938.) Kafkas münasebetleri üzerine. /Machteid J. Mellink, The royal tombs at Alaca Hüyük and the Aegean World. (Studies presented to Hetty Goldman). /Franz Hançar, Der kult der Grossen Mutter im kupferzeitlichen Kleinasien. Zur Deutung der Kultstandarten des Alaca Höyüks. (Archiv für Orientforschung, Band XIII. Heft 6. /Ruth B. K. Amiran, Connections between Anatolia and Palestine in the Early Bronze Age (Israel Exploration Journal. Vol. 2, No. 2, 1952). /Alaca kültürünün Anadoluda yeni buluntuları hakkında hatırlayınız: H. Koşay- M. Akok, Amasya Mahmatlar köyü definesi. (Belleten 5. 481). / Tahsin Özgüç-Mahmut Akok, Horoztepe eserleri (Belleten XXI. 1957. No. 82).

Figure and Tables