Kanunî’nin çağdaşı olan Matrakçı Nasûh’un şahsiyeti ve eserleri hakkında şimdiye kadar kesin olmıyan ve birbirini tutmayan bilgilere sahip bulunuyorduk. Bu konu üzerinde yapmış bulunduğumuz araştırmaların sonuçları, bu yıl yayınlanmış olan Matrakçı Nasûh adlı kitabımız[1] ile ilim âlemine arzedilmiştir. Bu sonuçları kısaca şöylece sıralamak mümkündür: İlkin anonim iki yazma eserin, Nasûh’un kayıp olduğu söylenilen Süleyman – nâme'sinin birbirini tamamlayan nüshaları oldukları tesbit edilmiştir. Bu anonim yazmalardan birisi, 1286 nu.’da kayıtlı olarak TSMK’sinin Revan kısmında, diğeri de 379 nu.’da kayıtlı olarak İAMK’sinde bulunmaktadır. Matrâk oyunu'nun da mucidi olan hattat ve silâhşör Nasûh, aynı zamanda Tuhfet el-Guzât adı ile silâhşörlüğü ait bir eserin[2] yazarı olarak tanınmaktadır. Onun silâhşörlükteki mehareti ve emsaline olan üstünlüğü, Kanunî’nin yeni bulunan bir berat'ı ile sabit olmaktadır[3].
Diğer taraftan Kâtip Çelebi ve B.M.Tahir, onun Yavuz devrinde matematik’e ait üç eser yazmış olduğunu ve 940/1533 yılında da öldüğünü söylemiş bulunmalarına rağmen[4], bir taraftan yukarıda adı geçen Süleymân-nâme'sinin 958/1551 yılına kadar gelmesi, Nasûh’un verilen ölüm tarihinin yanlış olduğunu göstermekte, diğer taraftan matematik’e ait eserlerinin yazma nüshaları üzerindeki çalışmalar, biri 923/1517 yılında, diğeri de 940/1533 yılında olmak üzere Nasûh’un bu konuya ait iki eser yazmış olduğunu ortaya koymaktadır. Kanunî devrinde daha önceki eserine bazı ilâveler yaparak onu yeni bir adla ortaya koyduğu düşünülürse, aslında Nasûh’un matematik’e ait bir eseri var demektir[5].
Bundan başka Nasûh, şimdiye kadarki bilgilerimizin aksine olarak Mecma’’ el-Tevârih adı ile ünlü Taberî tarihini Türkçe’ye tercüme etmekle kalmamış, ona aynı zamanda Türkçe bir ek yazmış; daha sonra da başlangıcından 958/1551 yılına kadar gelen bir Osmanlı tarihi kaleme almıştır[6]. Nasûh’un bir bütün teşkil eden bu büyük eserinin Osmanlı tarihi bölümünden adı geçen Süleyman – nâme'ye ait yazmalardan başka II. Bayezid ve Yavuz devri olayları üzerinde duran kısmına ait de bir yazma tespit edilmiştir. Bu anonim yazma Târîh-i Sultân Bâyezîd ve Sultân Selim adı ile, ADD. 23.586 nu. da kayıtlı olarak British Museum’da bulunmaktadır.
Bu araştırmalar sonunda kesin bir şekilde ortaya çıkan diğer bir gerçek de, Nasûh’un üzerinde önemle durulması gereken bir Osmanlı nakkaşı olduğudur. Nasûh, eserinin Osmanlı tarihi bölümünden önemli saydığı bazı kısımları, hükümdara sunmak üzere ayrıca resimlendirmiştir. Nasûh’un minyatürlü eserlerinin ihtiva ettiği tarihî bilgi, minyatürlü olmıyan nüshaların ilgili yerlerinde aynen bulunmaktadır. Nasûh’un bu önemli seferlere katılarak ilkin minyatürlü olan eserlerini yazıp resimlendirdiği, daha sonra da bu minyatürlü eserlerin ihtiva ettiği tarihî bilgiyi büyük eserinin ilgili yerlerine aynen aldığı anlaşılmaktadır. 944/1537 yılında minyatürlü bir şekilde hazırlamış olduğu Mecmu’-ı Menâzil'în tarihî metnini, daha sonra Süleyman – nâme’nin ilgili yerine aynen alması, bu görüşü tamamiyle desteklemektedir. Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i ‘Irakayn-i Sultân Süleymân Hân adı ile de tanınan bu yazma üzerinde[7] Prof. Albert Gabriel[8], Prof. Hamid Sadi Selen[9] ve Prof. Dr. Franz Taeschner[10] çalışmışlar fakat bu yazarlar, Nasûh ve eserleri ile ilgili olarak ya bazı yanlış bilgiler vermişler, ya da Nasûh’un şahsiyeti ve diğer eserleri ile ilgili hususlara hiç dokunmamışlardır.
Biz bu tebliğimizde, bu yeni bilgilere ilâve olarak, Nasûh’un tıpkı Mecmu'-ı Menâzil gibi ayrıca yazarak resimlendirmiş olduğu iki yeni eserinden bahsedeceğiz. Bu eserlerden biri 949-950/1542- 1543 yılları olayları üzerinde durmaktadır. Böylece bu eserin, Nasûh’un Süleymân – name’sinin belirtilen yıllar olayları üzerinde duran bir bölümü olduğu anlaşılmaktadır. TSMK’sinin Hazîne kısmında bulunan (Nu. 1608) bu yazma eser, şimdiye kadar Sinan Çavuş adlı bir yazara atfedilmiştir[11]. Halbuki bu atıf, yanlıştır. Zira bu minyatürlü yazmanın ihtiva ettiği tarihî bilgi Nasûh tarafından yazılmış, içinde bulunan 32 minyatür de Nasûh’un fırçasından çıkmıştır. Bu husus, Nasûh’un Süleyman – name’sinin İAMK’si nüshası ile bu yazmanın bilgi kısmı karşılaştırıldığı zaman açık bir şekilde anlaşılmaktadır. Sonra bu yazmanın türlü yerlerinde, tıpkı Mecmu’-ı Menâzil'de olduğu gibi gerek metnin ve gerekse minyatürlerin aynı kişi tarafından yapılmış olduğunu gösteren kayıtlar bulunmaktadır. Tıpkı Mecmu'-ı Menazil’de olduğu gibi bu yazmada da yazar, konup göçülen kale, kasaba ve şehirlerle diğer konak ve menzilleri “isim ve resimleri" ile yazdığını ifade etmektedir. Yazma metninin tetkikinden bu seferlere katıldığı anlaşılan Nasûh’un, bu resimlerin hiç değilse taslaklarını, yerinde yaptığı anlaşılmaktadır. Bu yıllarda olan Macaristan seferi sırasında geçilen konaklara ait minyatürler, Menâzil resimlerine büyük bir benzerlik göstermektedirler. Ayrıca bu yazmada, Antib (Inteb), Nis, Tulon, Cenova ve Reggio (Rice) kale ve şehirlerine ve bu sıralarda Barbaros komutasında Fransa’ya yardım için 1543 yılında güney Fransa kıyılarında bulunan ve adı geçen bu şehirlere uğramış olan Osmanlı donanmasına ait resimler bulunmaktadır. Diğer taraftan bu yazmanın yazılması ve resimlerinin yapılmasının, 950/1543 yılında öldüğü bilinen Kanunî’nin oğlu Şehzâde Mehmed’in ölümünden önce tamamlandığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu yazma eserde bir vesile ile adı geçen Şehzade Mehmed’den onun hâlâ yaşamakta olduğunu gösteren temennilerle bahsedilmektedir. Mecmu'-ı Menâzil, 944/1537’de yazılıp resimlendirildiğine göre Kanunî’nin 949-950/ 1542 - 43 İkinci Macaristan seferi ile Barbaros’un güney Fransa kıyılarındaki faaliyetleri hakkında bilgi veren ve 1543 yılı sona ermeden yazılıp resimlendirilmiş olan bu yazmanın, Nasûh’un daha olgun bir çağında yapılmış minyatürleri ihtiva ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu yazma minyatürlerinin resim karakteri daha açık bir şekilde kendisini göstermektedir. Bu minyatürlerin ortaya koyduğu diğer bir gerçek de Nasûh’un herşeyden önce mükemmel bir renk üstadı olduğudur.
Nasûh’un burada üzerinde duracağımız minyatürlü diğer eseri, Târih-i Sultân Bâyezîd adı ile TSMK’sinin Revan kısmında (Nu.1272) bulunmaktadır. Bu eser, F. E. Karatay’ın adı geçen katalogunda anonim olarak gösterilmektedir[12]. Halbuki bu minyatürlü eserin, gerek yazarı ve gerekse nakkaşı, Matrakçı Nasûh’dur. Bu yazmanın içine aldığı tarihî bilgi, Nasûh’un Mecma' el-Tevârih adlı büyük eserinin sadece II.Bayezid devri üzerinde duran bir kısmından ibarettir. Bu husus, Nasûh’un adı geçen büyük eserinin II.Bayezid ve I. Selim devirleri üzerinde duran British Museum yazmasının (ADD. 23.586) yardımı ile tesbit edilebilmiştir. Gerçekten Nasûh’un eserinin Târih-i Sultân Bâyezîd ve Sultân Selim adlı British Museum nüshasının II. Bayezid devrine ait olan kısmı ile Târih-i Sultân Bâyezîd adını taşıyan bu minyatürlü Revan yazması, satır satır birbirinin aynı bulunmaktadır. Revan yazmasının özelliği, içinde, II. Bayezid zamanında yapılmış olan seferlerle ilgili olarak Kili, Akkerman, İnebahtı, Moton ve Gülek kale ve şehirleri ile o zamanki Osmanlı donanmasına ait gemilerin resimlerinin bulunmasıdır. Bu yazmada bulunan Osmanlı donanmasına ait resimlerle biraz önce hakkında bilgi verdiğimiz Hazine yazmasında bulunan donanma resimleri arasındaki açık ilgi ve benzerlik derhal dikkati çekmektedir. Revan yazmasında da eserin metin ve resim itibariyle aynı kişi tarafından yazılıp resimlendirildiğini gösteren ve Nasûh’un üslûp özelliğini ortaya koyan cümleler bulunmaktadır. Diğer taraftan gerek bu iki yazmada ve gerekse Mecmu’-ı Menâzil yazmasındaki kale, konak, köy, kasaba ve şehir resimleri arasındaki üslûp benzerliği dikkati çekmekte, bu hal bile, bütün bu minyatürlerin, aynı nakkaşın, Matrâkçî Nasûh’un fırçasından çıkmış bulunduğu hususunda şüphe bırakmamaktadır. Bilindiği üzere Mecmu'-ı Menâzil yazmasında Nasûh’un adı kaydedilmiş bulunmakta, ayrıca bu üç minyatürlü yazmanın üçünde de metin ve resimlerin aynı kişi tarafından yazılıp yapıldığı hemen hemen ayni şözlerle ifade edilmektedir.
Böylece çeşitli kabiliyetleri bulunduğu bilinen hattat, silâhşör, matematik ve tarih bilgini Nasûh’un aynı zamanda üzerinde önemle durulması gereken bir Osmanlı nakkaşı olduğu ortaya çıkmaktadır. Nakkaş Nasûh’un ise, ifade edildiği üzere, her şeyden önce mükemmel bir renk üstadı olduğu adı geçen minyatürlerin incelenmesinden açıkça belli olmaktadır.