Giriş:
Osmanlı Devleti bir çok milletin aynı çatı altında yaşadığı kozmopolit bir toplumsal yapıya sahipti. Bu çok milletli imparatorlukta, tüm dengeler hak ve adalet ölçüleri üzerine kuruluydu[1]. Adalet terazisindeki en küçük dengesizlik hemen hemen tüm toplumda huzursuzluğa yol açıyordu. XVII. yüzyıla gelindiğinde adalet mekanizması ve devlet otoritesinde aksaklıklar meydana gelmeye başlamıştı. Bu durumdan en fazla şikâyetçi olan bölgeler tabiî olarak farklı etnik gurupların iç içe bulunduğu yerlerdi. Bu bölgelerin başında da Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar sorun olmaya devam eden Balkanlar geliyordu. Balkanlarda adil olarak toplanamayan vergiler ve serbest dinî faaliyet icra edememek başlıca şikayet konularıydı.
Bosna Hersek’te de benzer şikâyeder var olmakla birlikte, oradaki durum daha karışıktı. Zira, Bosna Hersek’te devlet tarafından ayrıcalıkları tanınmış ve kendilerine “Ashâb-ı Alâka”[2] adı verilen Müslümanlarla, Hıristiyanlar aynı toplumun farklı sınıflarını oluşturuyordu. Fakat, Bosna Hersek’te dikkati çeken sadece bu sınıfsal yapılanma değildi. Bölgede, Hıristiyanlar da kendi aralarında bölünmüş durumdaydılar. Bosnalı Hıristiyanlar, Sırp (Ortodoks) ve Latin (Katolik) olarak ikiye ayrılmışlardı. Dolayısıyla, her grup kendi lehlerine avantajlar elde etmek maksadıyla birbirleriyle çekişme içindeydi. Bu çekişme çoğu zaman yabancı güçlerin müdahale etmesine zemin hazırlıyordu. Bu müdahalelerde kullanılan en önemli araç ise reayanın dinî görevlerini yerine getirirken baskı gördüğü veya engellendiği yönündeki iddialardı. Özelikle, Tanzimât’ın getirdiği prensipler sonucu reaya sesini daha gür çıkarmaya başlamış ve devletten bir takım isteklerde bulunmaya başlamıştı. Kiliselerini onarmak, kilise ve okul inşa etmelerine izin verilmesi isteklerin en başında gelen hususlardı. 1849 Bosna İsyanı sonrasında, Müslüman ağa ve beylerin reaya üzerinde etkilerinin kaybolmasıyla[3] bu istekler açıkça dile getirilmeye başlanmışa. Örneğin, 1852 tarihinde bir gurup reaya çeşitli bahaneler ileri sürerek Avusturya ve Sırbistan’a iltica ederek devleti zor durumda bırakmışlardı. Reaya iltica sebeplerinden birini ayin yapabilecekleri kiliselerinin olmayışını göstermişti. Devlet, bu tür olayların önüne geçebilmek için çeşitli tedbirler almak zorunda kalmışa. Alınan tedbirlerden biri, kilise bulunmayan bölgelere yeni kiliseler inşa edilmesi, var olanlarının da onarılmasına izin verilmesi olmuştur[4]. Reayanın bu masum istekleri kısa süre sonra daha fazla ayrıcalık için zemin oluşturacak ve ilerleyen tarihlerde reayanın isteklerinde oldukça farklı siyasal söylemlerle karşı karşıya kalınacaktır. Zira, 1861 reaya isyanın sebepleri arasında, dinlerine saygı gösterilmesi, kiliseler ve çan kuleleri inşalarına izin verilmesi, kendi milletlerinden bir piskoposun ruhanî başkanlığı alana girmek, okullar açılması gibi isteklerin bulunması[5] reayanın kısa sürede dinî konuları kullanarak nasıl politize olduğunun kanıtıdır[6]. 1875 Hersek Ayaklanması[7] sonrasında 31 Ocak 1876 tarihinde Osmanlı Devleti’ne verilen Andrassy Notası- ’ndaki isteklerden biri de “Hıristiyan halkın serbestçe ayinlerini yapmalarının sağlanması” olarak belirtilmişti[8]. Bosna Hersek’teki her soruna dinî bir içerik kazandırılması, bölgede dinî konuların ne kadar önemli ve istismara açık olduğunun kanıtıdır.
A-BOSNA HERSEK’TE GAYRİMÜSLİM NÜFUS VE DİNÎ YAPI
1-Nüfus:
Bosna Hersek’in nüfusunu tam olarak ortaya koyabilmek şu ana kadar elde edilen bilgiler ışığında mümkün görünmemektedir. Her şeyden önce klasik dönem için bu bilgileri edinebileceğimiz tahrir defterleri üzerine bir kaç çalışma dışında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır[9]. Dahası, bölgenin yaklaşık nüfusunu elde ettiğimiz kaynaklar da yeterli derecede güvenilir değillerdir. Nüfus verilerini elde ederken yararlandığımız kaynaklar genellikle seyahatnâmelerdir. Ancak bu kaynaklar seyyahın bağlı bulunduğu millet hatta dinî mezhebe göre farklılıklar arz edebilmektedir. Bu seyyahların büyük çoğunluğu XIX. yüzyıl öncesinde genellikle, ülkeleri tarafından bilgi toplamaları amacıyla casus olarak ilgili bölgelere gönderildiklerinden[10] topladıkları bilgiler objektif olmaktan çok kendilerini bölgeye gönderen kişi veya kuramların hissiyatına tercüman olacak şekilde kaleme alınmışlardır[11]. XIX. yüzyıldan sonra ise Osmanlı Devleti’ne gelen seyyahlar devletin hakimiyeti alandaki reayayı kurtarmayı kendilerine amaç edindiklerinden ilgilendikleri milletin nüfusunu fazla gösterme çabası içine girmişlerdir. Bu seyyahların bir çoğu reayanın Osmanlı Devleti’nin hükümranlığından kurtarılması gerekliliğine ilişkin fikirlerini açıkça ifade etmekten çekinmemişlerdir[12]. Seyyahlar tarafından verilen rakamların güvenilir olmamasının yanında Bosna Hersek’in nüfusunu tespit edebilmenin diğer bazı güçlükleri de vardır. Çünkü Bosna Hersek, Avusturya, Rusya ve Compo Formio Antlaşması sonrası bölgeye komşu olan Fransızların yakın ilgisiyle karşı karşıya kalmıştır[13]. Bu yüzden elimizdeki veriler çoğu zaman birbiriyle çelişir bilgiler vermektedir.
Bosna Hersek’te Tanzimât’ın uygulanmaya başlandığı 1850 Martı ile Şubat 1851 tarihleri arasında haraç veren 10 yaş ile 60 yaş arasındaki gayri müslim nüfus tablo I’deki gibidir[14].
XIX. yüzyılda, Bosna Hersek’te gayri müslim nüfusuyla ilgili olarak devletin işgal öncesi tek resmi açıklaması olarak kabul edebileceğimiz 1870 Osmanlı sayım sonuçları ise tabloII’deki gibidir.
Bu sonuçlara göre, Müslümanlar ilk sırada, Ortodokslar ikinci, Katolikler ise en fazla nüfusa sahip üçüncü kide olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sayım sadece erkek nüfusu kapsadığından eyaletin genelindeki toplam nüfus oranları hakkında sağlıklı bir bilgi elde edilememektedir. Eldeki sonuçlar değerlendirildiğinde eyaletteki Hıristiyan nüfusun toplamının Müslüman nüfusa yakın olduğu ortaya çıkar. Fakat, devletin elindeki resmî verilerin de yeterince güvenilir olmadığı çeşidi olaylar sonucu ortaya çıkmıştır. Örneğin, 1849 Bosna isyanına karışan reayanın bir kısmının konsoloslara gönderdiği şikâyet mektubunda, papazların ve cizyedarların daha fazla vergi toplayabilmek için ölen kimseleri defterden düşmedikleri ve ölenlerden de yaşıyormuş gibi vergi alındığı belirtilmiştir[16]. Müslümanlar ise daha fazla vergi verecekleri ve askere alınacakları endişesiyle nüfus sayımına karşı çıkmışlardır[17]. Nüfus kayıtiannın düzensizliği ve yetersizliği 1863’de bölgeyi teftişe gönderilen Cevdet Paşa tarafından da dile getirilmiştir[18]. Ancak, 1870 sayımının diğer verilere göre daha güvenilir olduğu yabancı makamlar tarafından da kabul edilmesinden anlaşılmaktadır. Çünkü, Bosna Hersek’teki Avusturya makamları 1870 salnâmesindeki bilgiler doğru kabul ederek Viyana’ya göndermişlerdir[19].
Bosna Hersek nüfusu hakkında XIX. yüzyıldaki tüm bilgiler değerlendirildiğinde, Ortodoks nüfus, Müslüman nüfusa yakın oranlarda 500.000- 600.000 civarında, Katolik nüfus ise 150.000 [20]-2OO.000 civarlarında olup, Ortodoks ve Katolik Hıristiyan nüfusun toplamı kesin olarak Müslüman nüfustan fazla görünmektedir[21].
2.Dinî Yapı:
Osmanlılar, Bosna Hersek’i feth ettikleri zaman Bosna’da dinî bir bütünlük yoktu. Hıristiyanlar kendi aralarında bölünmüş durumdaydılar[22]. Bu bölünmüşlüğe yol açması[23] ve mezhepler arasındaki çatışmaların başlatıcısı olması nedeniyle, Bosna tarihinde Bogomilizm oldukça önemli bir yer tutar[24]. Bu yeni mezhebin ortaya çıkması ve XIII. yüzyıldan itibaren gelişmesiyle, Bosna kilisesinin Vatikan ile yolları ayrılmış ve karşılıklı düşman olmuşlardır. Vatikan, Bosna’da ortaya çıkan öğretiyi “sapkın” kabul ederek bu yeni mezhebi ortadan kaldırmak için elinden geleni yapmış, ancak, istediği başarıyı sağlayamamıştır. Bu esnada Bogomilizmle mücadele etmek için Bosna’nın önemli şehirlerine Fransisken rahipler tarafından Katolik kilise ve manastırları inşa edilmiştir[25]. Bu mücadele Osmanlıların Bosna’yı fethine kadar sürmüştür. Bosna’da Osmanlı hakimiyeti ile bölgeye Ortodoks göçmenler gelmeye başlamış[26], kitleler halinde Müslümanlaşma olmuş[27], böylece, Bosna’nın sosyal ve siyasal yapısı değişmiştir. Bu yeni sosyal yapılanma gereği Bosna’da; Ortodoks, Katolik ve Müslümanlardan oluşan dinlerini etnik kimlik olarak kullanan üç ayrı sınıf ortaya çıkmıştır[28]. Fetih sonrası bu sınıflar arasında herhangi bir çatışmanın olmaması için gerekli fermânlar yayınlanmış ve Bosna’da kargaşa çıkması önlenmiştir.
Fethin ardından Fatih Sultan Mehmet, Bosna’da Hıristiyanlığın temsilcisi olarak kabul edilen Katolik Fransisken rahiplerin piskoposu Peder Angelo Svidoviç’e bir fermân göndererek dinlerinin gereklerini serbestçe yerine getirebilmelerine izin vermiştir[29]. Fatih’in Katolik rahiplere gönderdiği fermân şöyledir: “Ben ki Sultan Mehmed Hân'ım. Cümle avâm u havassa ma'lûm ola ki işbu dârendegân-ı fermân-ı hümâyûn Bosna ruhbanlarına mezîd-i inâyetim zuhûra gelüp buyurdum ki mezbûrlara ve kilisâlarına kimesne mâni' u müzâhim olmayup ihtiyâtsız memleketimde duralar ve kaçup gidenlere dahi emn ü âmân olagelüp bizim hâssâ-i memleketimize havfsız sâkin olup kilisâlarına mütemekkin olalar ve cümle memleketim halkından kimse mezbûrlara dahi u ta'arruz edüp incitmeyeler kendülerine ve câniblerine ve mâllarına ve kilisâlarına ve dahi yabândan hâssa memleketimize âdem gelürler ise yemîn-i muğliz ederün ki... ”[30]. Bu fermanla, Ortodokslara İstanbul’un fethiyle tanınan haklar[31] Bosna’lı Katolik rahiplere de verilmiş ve Katoliklerin Bosna’da kalması sağlanmıştır.
Bu fermânın Bosna’da yaşayan Katolikler için anlamı çok büyüktür. Çünkü, hemen hemen sultanların tamamı tarafından tasdik edilen[32] bu ahidnâme gereğince, Katolikler bu tarihten sonra yapacakları her dinî faaliyetin hukukî temeli olarak bu kanunnâmeyi kullanmışlardır. XIX. yüzyılda incelediğimiz izin isteklerinde de hukukî temel olarak bu ahidnâmenin kullanıldığı ve Katoliklerin dinî görevlerini yerlerine getirmelerinin Fatih’in verdiği ahidnâme ile güvence altına alındığı belirtilerek, kiliselerini tamir ve yeni kilise inşa etmelerinin ahidnâme gereğince hakları olduğuna vurgu yapılmıştır[33].
Bölgedeki dinî yapıların sayısını tam olarak ortaya koyabilmek mümkün değildir. Çeşitli kaynaklardan elde edilen bilgilere göre; 1385’te Visoko, Lasva, Suçeska[34] ve Olova’da 4 Fransisken manastırı mevcuttur[35]. 1463 öncesinde Bosna’da 35, Hersek’te 4 Fransisken manastırı bulunmaktaydı. Zagrep’te 1853’te yayınlanan Halk Gazetesi’nin iddiasına göre ise fetih esnasında Bosna’da 33 kilise mevcutken[36] bu sayı 1853'te 5’e kadar düşmüştü[37]. 1624’te Doğu Hersek’te 14 Katolik kilise bölgesi bulunmaktaydı. 1629 yılında 17 manastır mevcuttu. 1758 yılına gelindiğinde bu manastırlardan sadece 3 tanesi ayakta kalabilmişti[38].
Bosna metropolitinin varlığından ilk olarak 1532 yılında söz edilmektedir. Saraybosna’da ilk Ortodoks manastırı 1533’te inşa edilmiştir. Bu yüzyılın ortalarında 5 Ortodoks manastırı daha yapılmıştır[39]. XVIII. yüzyılın sonunda Hersek’te 12, Bosna’da ise Derbend ve Banaluka’da olmak üzere 2 Ortodoks manastırı mevcuttur[40].
Elde etüğimiz bilgilere göre, 1865 yılında Bosna Hersek’te Katoliklere ait 8 manastır 11 kilise mevcuttur. Yine aynı tarihte Ortodokslar 14 manastır, 16 kiliseye sahiptir[41]. Araştırmacı Bosna Hersek’teki tüm sancaklardaki kilise sayılarını vermemiş, sadece belli başlı merkezlerdeki dinî yapıların sayılarını vermekle yetinmiştir. Verdiği bilgilere papazevlerinin sayıları da dahil edilmemiştir.
Devletin resmi verileri olan salnâmelerdeki bilgiler de pek sağlıklı görünmemektedir. Aşağıda tablo III, IV ve V incelendiği zaman görülecektir ki, 1870’te Yenipazar Sancağı hariç 106 olan kilise ve okul sayısı, 1874’te 486’ya ardından 1876’da 288’e düşmüştür. Bu kadar kısa bir sürede bu derece büyük bir artışın ve düşüşün olması mümkün görünmemektedir. Zira, dönemin arşiv vesikaları incelendiğinde ilgili döneme ait kilise ve okul inşa taleplerine veya izinlerine rasdanılmamaktadır. 1876 bilgilerinde kilise ve okul sayısı 1874’e göre düşük olarak gözükse de bu durumun nedeni; Hersek’in Bosna’dan ayrılıp bir vilâyet olarak örgütlenmesi ve 1876 Bosna salnâmesine dahil edilmemesinden kaynaklanmıştır. 1874 ve 1876 sayımlarında kilise ve okul sayıları genel olarak verildiğinden bu kilise ve okulların ne kadarının Katoliklere ait ne kadarının Ortodokslara ait olduğu ayırt edilememektedir. Yine, verilen rakamlarda kilise ve okul sayıları da ayrı ayrı belirtilmediğinden kilise sayıları hakkında net bir bilgi elde edilememiştir. Değerlendirmeye tabi tuttuğumuz salnâmelerin içinde en tutarlı bilgiler, 1870 salnâmesinin bilgileri kabul edilmiş olup çeşidi çalışmalarda kullanılmıştır.
Yukarıda da görüldüğü gibi gerek kilise sayısında gerekse manastır sayılarında düzenli bir artış ve düşüş söz konusu değildir. Özellikle, 1699 sonrası sürekli dış tehditlere maruz kalan Bosna Hersek’te istikrarın devanı ettiğini söyleyebilmek çok zordur. Avusturya ile yapılan savaşların tamamından etkilenen bölgedeki daimi istikrarsızlık ortamı doğal olarak dinî yaşantıyı da etkilemiştir. Dinî yapılar da istikrarla oranuh olarak barış zamanları artmış, çatışma zamanları azalma göstermiştir. Ancak, bölgede devletin genel tavrı daima reayanın dinî görevlerini yerine getirecek binaların korunması ve yapımına izin verilmesi yönünde olmuştur.
B-KİLİSE İNŞA ve ONARIM FAALİYETLERİ:
1-Kilise İnşa ve Onarımında Uyulacak Kurallar:
İslâm’da zimmîlerin yeni kilise inşa etmelerinin yasak edilmesi ve mevcut kiliselerin izinsiz tamir edilmemesi kuralları Osmanlılar tarafından da uygulanmıştır[45]. Ancak, genelde bütün padişahlar kilise onaranına izin verirlerken, yeni kilise inşasına izin veren pek çok Osmanlı padişahı da vardır[46]. Bosna Hersek’te ise devletin kilise yapım faaliyetlerini denetim altında tutmak istediğini ve fetihten sonra özellikle Hıristiyan nüfusun yaşamadığı bölgelerde kilise yapımına sıcak bakmadığı ilk Bosna Kanûnnâmeleri’nde açıkça görülmektedir. 1516 Bosna Kanûnnâmesi’nde yer alan ve daha sonra 1530 ve 1542 Kanûnnâmeleri’nde tekrarlanan hüküm şöyledir: “Ve ba'zı yerlerde kadîm zamândan berü kilise olmayan yerlerde kilise ihdâs olunmuş, anın gibi cedid ihdâs olunmuş kiliseler yıkdınlup ve içinde oturup, tecessüs-i ahvâl edüp diyâr-ı küffâra haber eden keferenin ve papaslann muhkem haklarından geline ve siyâsetler oluna. Ve yollarda haçlar vaz‘ olunmuş, hedmolunup minba'd etdirmeyeler. Ve ederlerse edenlere siyâset oluna. Ve kangı kâdînın kâdîlığmda olup men' ü def etmese, azline sebep ola"[47]. Hükümden açıkça görüldüğü gibi, devletin kilise inşasına karşı çıkmasının nedeni, kiliselerin casusluk faaliyetleri için kullanılması endişesi gelmektedir. Ancak, yayınlanan fermândaki hükümlerin yerine getirilmediği, yani, yeni inşa edilen kiliselerin yıkılmadığı sonraki kânûnnâmelerde de aynı hükmün tekrar-lanmasından anlaşılmaktadır. Yine bu kanûnnâmelerin tamamında yer alan yukarıdaki hüküm aynı zamanda Bosna’da kilise inşasına bir sınırlama ve ölçüt de getirmektedir. Hüküm gereğince, kilise yapılmasına izin verilebilecek yerlerin fetihten önce kilise bulunan yerler olabileceği belirtilmiştir. Aksi durumlarda yeni inşa edilen kiliseler yıkılacak, kilisede oturanlar cezalandırılacaklardır. Padişah, ilgili hükmün uygulanabilmesi için oldukça sert tedbirler almış ve bu hükmü uygulamayan veya ihmâlkârlık gösteren kadıların görevden alınacağını ifade etmiştir.
Osmanlı Devleti, gerilemeye başlamasıyla birlikte yukarıdaki kanunları uygulamakta zorlanmıştır. Çünkü, imzaladığı uluslararası anlaşmalarla çeşitli taahhüder altına girmiş ve kendi başına hareket edemez olmuştur. Kilise yapım ve onarım çalışmalarındaki esas değişim Tanzimât’la birlikte başlamıştır. İzin dilekçelerinde de açıkça yazıldığı gibi, Tanzimât ın getirdiği yeniliklerden biri olan bütün Osmanlı tebaasının aralarında din ve mezhep farkı gözetilmeksizin can, mal, namus ve güvenliğinin devletçe garanti edileceği[48] hükmü gereğince, kilise onarım ve yeni kilise inşaları gündeme geldiğinde bir çok cümle “hin-i feühden berü” ibaresiyle başlayıp kendilerine kilise onarım ve yeni kilise yapımı için izin verilmediği belirtilmiştir. Tanzimât’la birlikte durumun değiştiği reayanın isteklerine devletin ılımlı yaklaştığı, bu yüzden halkın rahaunın yerinde olduğu bizzat reaya ve ileri gelenleri tarafından dile getirilmiştir[49].
Kilise onarım ve inşasında izlenecek ilk aşama devletten izin istenmesidir. Bu tür izinleri vermek Bosna’daki devlet görevlilerinin yetkisini aştığından[50] izin dilekçeleri ya Bosna valisi aracılığıyla ya da doğrudan izin istenilen bölgedeki en yetkili dinî makam hangisiyse onun imzasıyla merkeze gönderilmiştir. Merkeze gönderilen dilekçelerde kiliseye ilişkin ne tür bir faaliyet yapılacağı ve bu çalışmaya neden gerek duyulduğu ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Bu dilekçelerde kilisenin nereye yapılacağı, çevresinde ne tür binalar olduğu, yerin kime ait olduğu, kaç kapısı ve kaç penceresi olacağı, ne kadar genişlik ve yükseklikte olacağı açıkça belirtilmiştir. Devlet genelde reayadan gelen dilekçelerdeki teknik istekleri aynen onaylarken, reayanın da izin dilekçelerinde belirtilen çerçevenin dışında imar faaliyetinde bulunmamasına dikkat etmiştir. Çünkü, izin verilen ölçülerin dışına çıkıldığında bu durum Müslüman halkın tepkisini çekmiş ve milleder arasında hoş olmayan durumlar ortaya çıkmıştır[51]. Devlet kendiliğinden kilise inşası ve onarımı için izin vermeyi uygun bulmamış herhangi bir istek karşısında o isteği değerlendirmeyi tercih etmiştir. 1849-1851 tarihleri arasında meydana gelen Bosna İsyanı’nı bastıran Ömer Paşa bu konuya dikkat edilmesi hususunda devleti uyarmışur. Ömer Paşa, bu ihtarla yetinmeyip devletin yeni kilise inşasına izin vermesi konusuna da temkinli yaklaşmasını istemiştir. O yaptırdığı araştırmaya göre, bu tür izinlere İstanbul’un sıcak bakması halinde devletin bir hayli izin isteğiyle karşılaşabileceğini belirtmiştir[52]. Talep gelmeden kilise onarım ve inşasına izin verilmesinin devlet tarafından da uygun bulunmadığı, ancak, gönderilen dilekçelerin de cevapsız bırakılamayacağı Paşa’ya bildirilmiştir[53].
İzin dilekçesi merkeze ulaştıktan sonraki ikinci aşama, izin istenen bölgede keşif yapılmasıdır. Bu keşfin yapılmasının amacı, reayanın izin istediği konuların doğruluğunun devlet görevlilerince tasdiki anlamı taşımaktadır. Bu amaçla yapılan ilk iş bir mühendis atanması olmaktadır. Mühendis işin teknik kısmı ile ilgilenerek kilise yapılacak yerin durumu ve kilisede yapılacak değişiklikler hakkında ayrıntılı bir rapor hazırlayarak konuyla ilgili makamlara sunmakla yükümlüydü. Sunulan raporda, inşa edilecek veya genişletilecek kilisenin boyudan santim santim belirtilir, kapı ve pencere sayıları, ahşap mı yoksa kargir mi olarak inşa edileceği yer alırdı.
Mühendisin çalışmalarından daha da önemlisi bölgedeki müftü veya dinî bir makamdan alınan şer'î ilâmdır. Çünkü, müftü veya bölgedeki dinî makam kilise onarım ve inşa izni istenen bölgede, ilgili faaliyetin yürütülmesinde şer'î açıdan sakınca olup olmadığına dair bir rapor kaleme almaktadır. Bu rapor onarım ve inşanın yapılıp yapılamayacağını tayin etmektedir. Bu amaçla, izin istekleri karşısında bölgenin Müslüman dinî yetkilileri tarafın-dan şer'î açıdan onarım ve inşanın sakıncalı olup olmadığına dair raporlar kaleme alınmıştır[54].
Yeni kilise yapımında dikkat edilen en önemli nokta ise kilise yapılacak yerin civarında cami olmamasıdır[55]. Müslümanlara ait dinî bir yapı veya cami bulunan bir yerde yeni bir kilise inşa etme isteği uygun bulunmamışur. Bu nedenle cami bulunan herhangi bir yerden gelen izin isteği karşısında, durumun reayaya uygun bir dille anlatılmasına ve bir papaz odası yapılmasına izin verilerek, yeni kilise yapımının engellenmesi yoluna gidilmiştir[56]. Örneğin, Mostar’ın Poçitel Nahiyesi Gable Karyesi’nde yeni kilise inşa etme isteğine karyede cami olduğundan izin verilmemiştir[57].
Devletin yeni kilise yapımı konusunda koyduğu ölçülerden biri de kilise yapımı için izin istenen bölgede nüfusun reayadan oluşması zorunluluğudur. Bu sebeple, kilise yapımı için düzenlenen keşif defterlerinde veya izin dilekçelerinde bölgede ne kadar reayanın yaşadığı belirtilmiştir[58].
Yukarıdaki işlemler gerçekleştikten sonraki aşama, bir irade ile iznin verilmesi ve Bosna Valisi’ne gerekli izinin verildiğine dair iradenin gönderilmesinden ibarettir. İncelediğimiz örneklerde cami olmayan yerlerdeki izin isteklerinin tamamına olumlu cevap verildiği görülmüştür.
2- Kilise İnşa ve Onarım Faaliyetlerinden Örnekler
1851 yılında Bosna Hersek'te Tanzimât’ın uygulanmaya başlanmasıyla birlikte kilise inşa ve onarım isteklerinde bir artış olduğu gözlenmişür[58a]. İlk olarak Travnik Sancağı’nda, Travnik Kasabası reayası, ayin yapacak kiliseleri olmadığından dinî gereklerini yerine getirebilmek için Sırbistan ve Avusturya tarafındaki kiliselere gitmekte olduklarını, bu durumun Osmanlı Devleti’nin itibarını zedelediği gerekçesiyle, yeni bir kilise yapımı için izin istemiştir. Bu durum karşısında kasabaya yeni bir kilise inşa edilmesi zarureti doğmuştur. Kilise yapımına izin verilebilmesi için gerekli olan keşif yapılmış[59], müftüden de İslâmî açıdan bir sakınca olmadığına dair şer‘î ilâm alınarak[60] kilisenin yapımına izin verilmiştir. Kilisenin çevre duvarları kargîr, üstü kaya taşından, 7 pencereli 2 kapılı olarak inşa edilmesine ve çevresine de kilise ruhbanının kalması için 3-4 ev inşasına izin verilmiştir[61].
Travnik Kilisesi’nin yapımına izin verilmesi üzerine 1853 yılı içinde izin isteklerinde bir patlama meydana gelmiştir. Bu izin isteklerinin çoğunluğunun Katoliklere ait olması dikkat çekicidir. Katolikler kendilerine uzun süredir kilise tamir ve inşası için izin verilmediğinden yakınmakta ve Ortodoksların bu konuda bir problemleri olmadığına atıf yapmaktadırlar. Hatta, Katolikler bu konuda Sırpların kendilerini kiliseleri olmadığı için rencide ettiklerinden dahi yakınmaktadırlar[62].
Devlet bu yakınmalara kulak vermiş ve Bosnalı Katolikler tarafından istenilen kilise tamir ve inşalarına izin vermiştir. Bu isteklerden 6’sı kilise tamirine 3’ü ise yeni kilise yapımına yöneliktir. Bosna’da kilise yapımına ilişkin işlemi en iyi izleyebildiğimiz örneklerden olan bu kiliselerin tamir ve inşalarına dair oldukça ayrıntılı bilgiler mevcuttur. Reaya, kilise izin isteklerini ilk olarak Ömer Paşa’ya iletmiş, ancak, Ömer Paşa bu istekleri olumlu karşılamamıştır. Aynı istekler bu kez Rumeli Müfettişi Kamil Paşa ile Bosna Valisi Hurşid Paşa’ya iletilmiştir. Paşalar, bu isteklere olumlu cevap vererek reayanın isteklerini İstanbul’a bildirmişlerdir. İstanbul reayanın istekleri karşısında izin isteklerini incelemek ve gerekli keşfi yapmak üzere bölgeye Eşref adlı bir mühendis tayin etmiştir. Mühendis Eşref bölgede gerekli incelemelerde bulunarak ayrıntılı bir raporu defter şeklinde düzenleyerek merkeze göndermiştir. Mühendis Eşrefin düzenlediği defterde, reayanın istekleri, bu isteklerin gerekçeleri, yapılacak olan faaliyetin ayrıntıları ve ilgili binaların yapılacağı yerin ayrıntısız krokileri de yer almıştır. Bu defterde keşfi yer alan ilk kilise, Hersek Sancağı’na bağlı Kreşova Varoş Kilisesi'ne aittir. Bu kilise, ıssız bir dağ üzerinde kurulu olup 15 rahip, 14 diyakoz ve 7.500 kişilik bir cemaate sahiptir. Kilise fetihten kalma olduğundan bütün cemaatin ibadet etmesine yetmemektedir. Bu yüzden, reayanın bir kısmı yağmur ve çamurda dışarıda kalıp perişan olmaktadır. Genişletildiği takdirde reaya bu eziyetten kurtulacağından kilisenin genişletilme isteği uygun bulunmuştur[63].
Keşfi yapılan ikinci kilise, Travnik Kasabası’nın doğusunda Dolaç Varoşu adlı bir yerde eskiden kalma bir kiliseye aittir. Bu kilisenin çevresinde 480 hanelik bir Katolik gurubu bulunup toplam 7.500 kişilik bir cemaate sahiptir. Cemaat kiliseye sığmadığından durumları, Kreşova reayasından daha kötü olarak nitelenmiştir. Ayrıca, bölgedeki Sırpların nüfusları az olmasına rağmen kendilerine kilise yapımı için izin verilmesi yüzünden Sırplar, Katolikleri bu konuda aşağılayarak hakir gördüğünden iki topluluk arasında gerginlik meydana gelmiştir. Katolikler sakin insanlardan oluştuğundan henüz herhangi bir çatışma meydana gelmemiştir. Ancak, kilise genişletme isteği uygun bulunmazsa aralarında bir çatışma olması kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden, bölgedeki Katolik kilisesinin genişletilmesine izin verilmesi uygun bulunmuştur[64].
Üçüncü keşif, Travnik Kasabası’nın kuzeyinde, kasabaya bir 1,5 saat uzaklıktaki Goçiya Gora “şekil 1” [65] Karyesi kilisesine aittir. Bu karyede eskiden kalma bir kilise vardır. Ancak kilise halka yetmemektedir. Kilisenin 4 rahibi ve 2 diyakoz olup 5.000 kişilik bir cemaate sahiptir. Travnik ve çevresinde 13.000’e yakın reaya bulunup, bu nüfus Kreşova ve Goçiya Gora kiliselerine bölündüğünde kiliselerin bu nüfusa cevap verebilecek genişlikte olmadığı görülmüştür. Bölgedeki Sırpların nüfusu yalnızca 800 iken iki büyük kiliselerinin bulunması Katolik halkın onurunu zedelediğinden Goçiya Gora kilisesinin genişletilme isteği uygun bulunmuştur[66].
Dördüncü keşif, Travnik Sancağı’na bağh Avusturya sınırındaki Ehlune Kasabası’nın güneyindeki Goriça Kilisesi’ne aittir. Ehlune’ye bağh Rapovi- na’da eski bir kilise bulunurken 1750’lerde bu kilise eşkıya tarafından yıkılmış, bu yüzden reaya kilisesiz kalmıştır. Bunun üzerine 1846’da Tanzimât’ın icaplarından olarak kilise yapımı için izin istenmiş ve verilen izin gereğince küçük bir kilise yapılmıştır. Kilise, 7.500 kişilik cemaate, 4 ruhban ve 5 diyakoza sahiptir. Ancak yapılan kilise küçük olduğundan mevcut cemaatin ibadet eünesine yetmemektedir. Reaya ibadet edebilmek için Avusturya tarafına geçmekte ve oradaki ibadet yerlerinin güzelliği karşısında Avusturya yönetimine meyi eünektedir. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin onurunu zedelediği gibi halkın akıllarının da karışmasına sebep olmaktadır. Bu nedenle, halkın Avusturya tarafına ibadete gitmesini ve devlet aleyhine kışkırtılmasını önlemek zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Mevcut kilisenin genişletilmesi halkın devlete bağlılığını artıracağı ve devletin itibarının zedelenmesini önleyeceği gerekçesiyle izin isteği uygun bulunmuştur[67].
Keşfi yapılan beşinci kilise, Ehlune Kasabası doğusunda, Ehlune’ye 1,5 saat mesafede Avusturya sınırında fetihten kalma eski bir kilisenin yeniden yapılmasına dair izin isteğiyle ilgilidir. “şekil 2” adlı kilise 5.000 kişilik cemaate ve 4 rahip ile 6 diyakoza sahiptir. Kilise küçük olup halkın ibadet etmesi için yetmediğinden yıkılarak yeniden yapılması isteği uygun bulunmuştur'’[68].
Keşfi yapılan altıncı kilise, Visoka Nahiyesi’nde taşlık bir dağ eteğinde, boş bir vadide fetihten kalma oldukça önemli bir kilise olan Çanlı Sotiska “şekil 3” kilisesine aittir. Bu kilise dinî açıdan oldukça önemli olup Bosna’daki Katoliklerin yortu ve çeşitli kutsal günlerinde ziyaret ettikleri bir yerdir. Yortu günlerindeki kalabalığın yanında 5.000 kişilik cemaate ve 19 rahip ve 18 diyakoza sahiptir. Kilise, cemaatine ve ziyaret maksadıyla gelenlere cevap veremediğinden, genişletilmesi reayanın en büyük isteklerinden olup, reayanın devlete bağlılığını artıracağından genişletilme isteği uygun görülmüştür[69].
Keşfi yapılan yedinci kilise,Visoka Nahiyesi “şekil 4” Kasabası kenarında fetihten kalan kilise ile ilgilidir. Kilise, 5.000 kişilik bir cemaate ve 5 rahip ile 5 diyakoza sahiptir. Eski kilise cemaatin ihtiyaçlarına cevap veremediğinden genişletilmesi uygun bulunmuştur[70].
Keşfi yapılan sekizinci kilise, Izvornik Sancağı, Tuzla Kasabası’nda 2.500 nüfusa sahip Zuvik Karyesi’ne aittir. Karyede reayanın ibadet edebilecekleri bir yer olmadığından yeni bir papazodası yapılması istekleği uygun bulunmuştur[71].
Mühendis Eşref tarafından keşfi yapılan ve yapımında bir engel olmadığı bildirilen son kilise ise, Banaluka Sancağı’na bağlı Derbend Kasabası’na 1,5 saat uzaklıktaki “şekil 5” Karyesi’nde yeni inşa edilmek istenen kiliseye aittir. 5.000 nüfuslu karyede ibadet için herhangi bir yer olmadığından için izin istenilen kilisenin yapımında bir sakınca görülmemiştir[72].
Mühendis Eşref yaptığı keşif sonucu kilise yapımı ve onarımı için izin istenen yerlerde cami ve İslâm binası olmadığını her izin için ayrı ayrı belirtmiştir. İzin istenen kiliselerin yapımında ve onarımında bir engel olmadığı, Bosna Valisi Hurşid Paşa ve Rumeli Müfettişi Kamil Paşa tarafından da onaylanınca[73], İstanbul 6 kilisenin tamirine 3’ünün de yeniden inşasına izin vermiştir[74].
Katolik milletinin isteklerine İstanbul'dan olumlu cevap gelmesi üzerine, Ortodokslar da harekete geçerek kendilerinin ihtiyacı olan dinî yapılar hakkında izin dilekçelerini merkeze göndermişlerdir. Bosna metropoliti halkın ibadetlerini daha rahat yapabilmesi için bazı yerlerde kilise yapımına bazı yerlerde ise tamirine lüzum bulunduğunu, bu istekleri bildirmenin görevleri arasında olduğunu belirterek kilise inşa ve onarımı için izin istemiştir[75]. O, aşağıdaki yerler için kilise onarım ve inşası için izin istediğinde bulunmuştur[76].
1- Teşne Kazası’nda Teşne Nahiyesi’nde “şekil 6” Mahallesi’ne yeni bir kilise inşası için izin verilmesi.
2- Derbend Kazası’nda ve nahiyesinde kilise bulunmadığından yeni bir kilise inşa edilmesine izin verilmesi.
3- Banaluka Kasabası’nda var olan kilise eşkıya tarafından yıkıldığı için yeni bir kilise inşasına izin verilmesi.
4- Banaluka Kazası’nda “şekil 7” Nahiyesi’ndeki papazhanede ayin yapılmasına izin verilmesi.
5- Banaluka Kazası’nda “şekil 8” Karyesi’ndeki harap kilisenin tamirine izin verilmesi.
6- Pridor Kazası’ndaki kilise eşkıya tarafından yakıldığından yeni bir kilise inşasına izin verilmesi.
7- Maden-i Atik Kasabası yakınındaki harap kilisenin tamirine izin verilmesi.
8- Ona Nehri kenarında bulunan, “şekil 9” Karyeleri’nde kilise bulunmadığından halk ibadet için başka yerlere gitmek zorunda kaldığından kilise inşasına izin verilmesi.
9- Petrovça Nahiyesi’ndeki eski kilisenin tamirine izin verilmesi.
10- Kulen Vakf civarında “şekil 10” Karyesi’ndeki eski kilisenin aynı şekilde yeniden inşa edilmesine izin verilmesi.
11- Kulen Vakf civarındaki Gorni Otaç Karyesi’ndeki eski kilisenin tamirine izin verilmesi.
12- Glamoç Nahiyesi’ndeki halk ibadetlerini çadırlarda yaptığından kilise inşasına izin verilmesi.
13- İzniçe Kasabası’nda ayin yapabilmek için bir papazhane inşasına izin verilmesi.
14- Çelebipazar Kazası’nda kasaba ve nahiyesinde kilise bulunmadığından Glaşinçe Nahiyesi’nde kilise inşasına izin verilmesi.
15- Bihke Kazası “şekil 11” Karyesi’ndeki harap kilisenin tamirine izin verilmesi.
16- Visoka Kazası’nda ayin icra edebilmek için bir papazhane inşasına izin verilmesi
Bosna metropolitinin izin isteklerini İzvomik metropolitinin izin istekleri izlemiştir. İzvomik metropolitinin 10 Şubat 1853 tarihli dilekçesinde izin istenilen yerler[77]:
1- Graçaniça Kazası’na bağlı “şekil 12” Karyesi’ndeki eski kilisenin yıkılarak yerine yeni bir kilise inşa edilmesi.
2- Graçaniça Kazası’na bağlı “şekil 13” Karyesi’ndeki papazhanede ibadet yapılmasına izin verilmesi.
3- Graçaniça Kazası’na bağlı Müdriç Plangası’ndaki “şekil 14” Mahallesi’ndeki eski kilisenin yıkılarak yeniden inşa edilmesi.
4- Graçaniça Kazası’na bağlı “şekil 15” Karyesi’nde ibadet için bir papazhanenin inşa edilmesi.
5- Graçaniça Kasabası’nda “şekil 16” Mahallesindeki eski papazhane harap olduğundan tamirine izin verilmesi.
6- Berçka Kazası “şekil 17” Mahallesi’ndeki eski kilise harap olduğundan yıkılarak yeniden inşa edilmesi.
7- Berçka Kazası “şekil 18” Karyesi’nde ibadet için bir papazhanenin inşa edilmesi.
8- Berçka Kazası “şekil 19” Karyesi’nde ibadet için bir papazhanenin inşa edilmesi.
Merkez, Ortodoks din adamları ve reayadan gelen bu isteklere de olumlu yaklaşmışur. Ancak, izin isteklerine gerekli keşif yapıldıktan sonra cevap verilebileceği Ortodoks milletine bildirilerek[78] kilise onarım ve inşa izinlerinde uygulanan işlemler başlatılmıştır. Ortodoksların izin istekleri bu işlemlerin tamamlanmasından sonra uygun bulunmuştur[79]. Kendilerine verilen izinlerden dolayı Ortodokslar ve Katolikler çok memnun olmuşlar ve Bosna Valisi Hurşid Paşa ve Rumeli Müfettişi Kamil Paşa’ya minnetlerini içeren mektuplar göndermişlerdir[80]. Bosna’daki reayanın memnuniyetine dair kaleme alınan mektuplar tercümeleriyle birlikte merkeze gönderilmiştir. Gönderilen mektuplar karşısında padişah memnuniyeti bildiren bir irade yayınlamıştır[81].
Katoliklere verilen izinler ve Ortodoksların izin isteklerinden cesaret alan Saraybosna’daki Yahudi cemaati de havralarının harap olması ve yetersizliğini ileri sürülerek havralarını genişletmek için izin istemişlerdir[82]. Yahudilerin havralarının durumunu ve genişletme isteğinin yasalara uygunluğunu incelemekle bir mühendis görevlendirilmiştir. Keşfi yaptırılan havranın genişletilmesinde bir sakınca görülmemiş[83] ve gerekli izin verilmiştir[84].
Bu dönemde devlet bölgede reayanın ibadetle ilgili sorunlarını halletmek için reayadan gelen isteklere olumlu yaklaşmıştır. Bu yüzden, reayanın isteklerinin arkası kesilmemiş sürekli olarak izin istekleri merkeze gönderilmiştir. Zira, 1853’lere kadar bölgedeki durumdan özellikle Avusturya’nın yeterince faydalandığı ve reayayı dinî konuları kullanarak devlet aleyhine kışkırttığı anlaşılmaktadır. Örneğin, Trebin Kazası reayasının ayinlerini yönetecek rahipleri olmaması nedeniyle, Avusturya’dan ayin yönetmek için papazların geldiği, onların da reayayı devlet aleyhine kışkırttıkları yapılan araştırma sonucu anlaşılmıştır. Bunun üzerine reayayı devlete itaate davet etmek amacıyla bölgeye Saraybosna metropoliti tarafından bir nasihatnâme gönderildiği gibi[85], bir papaz tayin edilerek papazevi evi yapılmasına izin verilmiştir[86].
Rumeli Müfettişi Kamil Paşa’nın teftiş çalışmalarının Katolikler için ele geçirilemez bir fırsat olduğu anlaşılıyor. Çünkü, yukarıdaki izin isteklerine ilaveten Hersek Sancağı Katolikleri de kilise onarımına ve yapımına ilişkin izin dilekçelerini merkeze göndermişlerdir. Hersek’te izni istenen kiliseler ise şunlardır:
1- Mostar Kasabası’nın “şekil 20” Karyesi’ndeki kilise yeni olasına rağmen 4.804 kişilik nüfusa sahip Katolik reayaya yetmediğinden, yıkılarak genişletilmesine izin verilmesi[87].
2- Mostar Kazası’na bağlı Dumna Nahiyesi, Omaliye Karyesi’nde 4.760 kişi olup kiliseleri olmadığından yeni kilise inşa edilmesine izin verilmesi[88].
3- Mostar Kasabası’nın Baba Beşir Mahallesi’nde eskiden kalma kilise 2.289 kişilik nüfusa sahip Katolik reayaya yetmediğinden genişletilmesine izin verilmesi[89]
4- Mostar Kazası’na bağlı Poçitel Nahiyesi’nde, Gable-i Atik Karyesi’nde eskiden kalma kilise 2.306 kişilik nüfusa sahip Katolik reayaya yetmediğinden genişletilmesine izin verilmesi[90].
İzin istenen faaliyetlerin gerçekleşebilmesi için Oris Efendi[91] adlı bir mühendis bölgeye gönderilmiş ve ilgili kiliselerin keşfi yapılmıştır[92]. Keşif sonucu, Gable-i Atik Karyesi’nde cami olduğu için kilise yapımının uygun olmayacağı, diğer izin isteklerinin ise bir sakıncası olmadığı belirtilmiştir. Mostar müftüsü de Gable-i Atik Karyesi’nde cami olduğu için kilise inşasına girişmenin doğru olmayacağını, diğer kiliselerin yapımında ise şeran bir sakınca olmadığını bildirmiştir[93]. Bu çalışmalar, Hersek Valisi Mustafa Paşa[94] ve içinde Katolik ve Ortodoks iki temsilcinin bulunduğu Bosna Hersek Eyalet Meclisi tarafından merkeze bildirilmiştir[95]. Bunun üzerine, Gable-i Atik kilisesi hariç diğer üç kilise için istenen iznin verildiğine dair bir irade yayınlamıştır[96].
3-Kilise İnşa ve Onarım Faaliyetlerinin Uluslararası Boyutu
Bosna Hersek, dinî yapısı dolayısıyla sürekli dış güçlerin müdahale etmek için fırsat bulduğu bir yer olmuştur[97]. Bu dış güçlerin başında, Avusturya ve Rusya gelmekte, onları özerk statüde Osmanlı toprağı olan Sırbistan ve Karadağ izlemektedir. Ancak Sırbistan ve Karadağ daha ziyade Rusya ile hareket ettiğinden onların müdahaleleri Rusların müdahaleleriyle birlikte değerlendirilecektir.
Avusturya’nın Osmanlı Katolik tebaası üzerinde herhangi bir koruyuculuk yetkisi yoktu[98]. Ancak Karlofça Antlaşmasıyla papaya bağlı din adamlarını koruma hakkını kazanmıştır. Andaşmanın Avusturya ile imzalanan bölümünün 13. maddesinde, “Kiliselerin ilk biçim ve durumlarına göre onarılmasına ve ibadetlerin yerine getirilmesine karşı çıkılmayacaktır. Hangi tarikattan olurlarsa olsunlar, bu din adamları incitilip aşağılanmayacaktır” hükmü kabul edilmiştir. Bu madde, kilise onarımlannın sadece eskiden kilise olan yerlerde yapılabileceğine ilişkin Osmanlı Kanûnnâmesi’ne uygunsa da izin istenildiği takdirde verileceğinin uluslararası alanda taahhüt edilmiş olması, Osmanlı padişahının bu konudaki yetkisini kısıtlamıştır. Bu madde, daha sonra 1718’de imzalanan Pasarofça Antlaşması’nın 11. maddesi ile aynen tekrar edilerek kuvvedendirilmiştir[99] Bu yüzden Avusturya, Bosna Hersek’teki Katolik cemaatin sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir[100]. Özellikle kilise yapım ve onarım çalışmaları dikkatle takip edilmiştir. Bosna’daki kilise yapım ve onarım çalışmalarından izin dahi verilmeden keşif aşamasında haber alınmış, konuyla ilgili haberler Avusturya gazetelerinde yayınlanmıştır[101]. Avusturya’nın ilgisi sadece gazete haberleri düzeyinde kalmamıştır. Avusturya zaman zaman Bosna’daki kiliselere para yardımında da bulunmuştur. Örneğin, 1854 tarihinde 5.000 kuruş gizlice Bosna Hersek’e gönderilmiş ve bölgedeki kiliseler arasında paylaştırılmıştır. Bu paralar kiliseler arasında paylaşürılırken halka, “imparatorun okullar yaptıracağı, öğretmenler gönde-receği, kiliseleri tamir ettireceği" söylenerek, reayanın Avusturya İmparatoru’na sevgi beslemesi ve devlet aleyhine çalışmalar içine girmesi hedeflenmiştir[102]. Avusturya’nın hedefi, Bosna Hersek’te bir isyan çıkarmak, isyan sonucunda oluşan kargaşayı bahane ederek Bosna Hersek’e müdahale etmek ve bölgeyi kendi topraklarına katmaktır[103]. Avusturya, hedefine dinî nitelikler de taşıyan 1875 Hersek Ayaklanması sonucu ulaşmış ve Bosna Hersek’i bölgedeki karışıklıkları sona erdirmek bahanesiyle işgal etmiştir[104].
Bölge ile ilgilenen ikinci büyük devlet Rusya’dır. Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması’nın 7. ve 14. maddeleri ile elde ettiği Ortodoks tebaayı himaye etme yetkisi sonucu[105], Osmanlı Devleti sınırları içindeki Ortodoksların haklarını savunmak adına Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmıştır[106]. Kaynarca Antlaşması gereğince, Bosna Hersek Ortodoksları da Rusya’nın ilgi sahası içine girmiştir. Tanzimât’ın ilânından sonra ise fermânda yayınlanan ilkelerin Ortodoks tebaaya uygulanmadığı yolundaki şikâyederi bahane ederek Osmanlı Devleti’nin içişlerine karışmaktan geri durmamıştır[107]. Özelikle, Müslümanlar tarafından çeşidi sebeplerle Ortodoks kiliselerine yapılan saldırılar Rusya’nın doğrudan tepkisine yol açmıştır. Örneğin, 1844’de Belene’de izinsiz yapılan bir kilise Müslümanlar tarafından devletten habersiz olarak yıkılmış, haber derhal Sırbistan gazetelerinde yayınlanmıştır. Rusya elçisi Osmanlı makamlarına gönderdiği raporunda, bu durum karşısında Çar’m olaylara kayıtsız kalamayacağını, kiliseye yapılan saldırının Hıristiyan halkı çok üzdüğünü belirtmiştir[108]. Daha sonra Osmanlı Devleti’ne bir ihtar gönderen Rusya kilisenin tekrar inşa? edilmesini ve Hıristiyanların zararlarının karşılanmasını istemiştir[109]. Bu ihtar üzerine Osmanlı Devleti harekete geçmiş ve bir araştırma yaptırmıştır. Yapılan araştırma sonucu, Belene’de bir papaz evi ve reaya okulu bulunduğu, bu yapıların devletten izin alınmadan kiliseye çevrildiği tespit edilmiştir. Okul ve papazevinin kiliseye çevrilmesi üzerine halk hiç bir makama danışmadan kiliseye saldırarak tahrip etmiştir. Bunun üzerine Belene Kazası naibi, İzvornik metropoliti, Travnik naip ve müftüsü, ulema, Müslüman ve Hıristiyan ileri gelenlerinden oluşan bir tazminat komisyonu kurularak Müslümanlar tarafından kiliseye verilen zarar tespit edilmiştir[110]. Komisyonun çalışmaları sonucu, mektep için 1.100 kuruş, papazevinde tahrip edilen eşya için 3.166 kuruş olmak üzere toplam 4.266 kuruş tazminat bedeli Müslümanlardan toplanarak reayaya teslim edilmiştir[111]. Devlet, yapılan her iki hareketin de kanunsuz olduğu ve devlet tarafından asla uygun bulunmadığını Rusya’ya bildirmiştir[112]. Soruşturma sonucu olaylara karışan Müslümanlar da tutuklanarak İstanbul’a gönderilmişlerdir[113]. Benzer bir olay da 1854 tarihinde meydana gelmiştir. Sırp dışişleri bakanlığı, Belgrad’da görevli Osmanlı Muhafızı Ahmed Aziz Paşa’ya, Bosna’da üç kiliseye Müslümanların baskın yaparak içindeki eşyaya zarar verdiğini haber vermiştir. Bunun üzerine, Ahmed Aziz Paşa durumu İstanbul’a haber vermiştir[114]. Merkez, Ahmed Aziz Paşa’ya gönderdiği cevapta bu tip durumların kesinlikle yasak olduğunu ve devlet tarafından hiç bir şekilde onaylanmadığını bildirmiştir[115].
Rusya’nın ilgisi sadece binalarla sınırlı kalmamıştır. Ruslar bölgedeki din adamlarının sevgisini kazanabilmek zaman zaman Bosna’daki papazlara çeşidi hediyeler göndermişlerdir. 1852 tarihinde Rus Çarı tarafından ayinlerde giyilmek üzere papazlara çeşidi elbiseler gönderilmiştir[116]. Bu oldu bitti karşısında Osmanlı Devleti iki ülke arşındaki ilişkileri zedelememek adına gönderilen elbiselerin kabul edilmesini bir irade ile Bosna valisine bildirmiştir[117]. Ruslar, Ortodoks reaya arasında itibar kazanabilmek amacıyla Bosna’daki dinî binaların yapım faaliyetlerine parasal yardımda bulunmaktan da geri durmamışlardır. 1863 yılında Saraybosna’da bir Ortodoks katedrali kurulması için izin verildiği zaman bu katedral için bütün Ortodoks aleminden para toplandığı gibi, Bosna metropolitinin özel elçisi yanında taşıdığı Aziz Tekla’nın eliyle bağış toplamak amacıyla Rusya’yı ziyaret etmeyi ihmal et-memiştir[118].
Bosna Hersek’te kilise inşa ve onarım faaliyetlerini uluslararası alana taşıyan diğer bir sorun, yapılan kiliselere din adamı tayini esnasında ortaya çıkmaktaydı. Bu sorun daha ziyade Katolik din adamlarının atanması esnasında meydana gelmekteydi. Çünkü, Katolik din adamlarının atanması ve yetiştirilmelerinden sorumlu olan makam Vatikan, Osmanlı toprakları dışındaydı. Katoliklerle ilgili bir problem ortaya çıktığında Vatikan ile yazışmak icap ediyor, devlet kendi başına karar veremiyordu[119]. Bu durum Osmanlı Devleti’nin Katolik papazlar üzerindeki otoritesini azaltuğı gibi, gerek Katolik din adamlarıyla ilgili tayin gerekse diğer sorunlarda Vatikan’la irtibat kurma zorunluluğu nedeniyle, dinî konular kendiliğinden uluslararası boyut kazanmaktaydı. Örneğin, 1846 tarihinde Bosna’lı Katolik papazların piskoposları Baryiç ile aralarında çıkan anlaşmazlığa devlet doğrudan müdahale edememiş, Ermeni Katolik patriğinin aracılığıyla Vatikan’a başvurularak Baryiç’in Bosna’dan uzaklaşürılması için çaba sarf edilmiştir[120].
SONUÇ:
Osmanlı Devleti, Balkanlarda gerek kendi otoritesini tesis etmek gerekse İslâmiyet’i yaymak için uyguladığı hoşgörü(istimâlet) politikası nedeniyle, Hıristiyan tebaanın isteklerine daima duyarlı olmuştur[121]. Bu duyarlılık nedeniyle, onların dinî inanışlarının gereklerini yerine getirmelerinin teminaü bizzat devletin kendisi olmuştur. Bu genel uygulamaya ek olarak özellikle Bosna Hersek, 1699 tarihinden sonra devlet nazarında korunması gereken bir serhat eyaleti olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden, bölgedeki halkın rahat ve huzuruna fazlasıyla önem verilmiştir. Ancak, Bosna Hersek’te daha fetihte toplu Müslümanlaşma harekederi sebebiyle ayrıcalıklı bir sınıfın varlığı kabul edilmiştir. Büyük toprak sahiplerinden oluşan bu sınıfın etkinliği Bosna Hersek’in devletin elinden çıkışına dek çeşitli seviyelerde sürmüştür. Bu nedenle, devletin bölgede yapacağı faaliyetler için öncelikle bu sınıfın rızasının alınması icap etmiştir. Fakat, Yeniçeriliğin bölgeden kaldırılması ile ilk darbeyi yiyen bu ayrıcalıklı “ashâb-ı alâka”, Tanzimât’ın bölgede kesin olarak uygulanmaya başlandığı 1851 sonrasında ise oldukça büyük güç kaybetmiştir. Bu tarihten sonra devlet bu güçleri önemsemeden istediği reformları gerçekleştirebilmiştir.
Tanzimât’ın uygulanması, reayaya ilk ve en öncelikli istekleri olan dinî binalar inşa etmeleri için istedikleri fırsaü vermiştir. Merkeze ardı ardına dinî bina inşa etmek için izin dilekçeleri yollanmış ve çoğu zaman istenilen sonuçlar alınmışur. 1820-1850 tarihleri arasında Bosna Hersek’te oldukça fazla kilise inşa edilmiştir[122]. Ancak esas aülımın 1851 sonrası, yani Bosna Hersek’te Tanzimât’ın uygulanmasından sonraki tarih olduğu görülmekte-dir. Bu tarihten sonra reaya Tanzimât’ın uygulanmasından cesaret alarak dinî konulardaki isteklerinin tümünü merkeze iletebilmiştir. Bu konuda esas dikkati çeken nokta ise Islahât Fermânı öncesinde dinî haklar konusunda Bosna’da ortaya çıkan gelişmedir. Bosna’da, Islahât Fermânı öncesinde bu fermânın getirdiği bütün haklar reayaya verilmiştir. Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimizde Islâhat Fermânı, Bosna reayası için var olan uygulamaların resmen ilânından başka bir şey olmamıştır.