Osmanlı İmparatorluğunun Rusya tarafından feci bir yenilgi almasına sebep olan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Ruslar İstanbul'da Galata semtinde bir kilise İnşa etme hakkim elde ettiler. Ayrıca antlaşma, kilisenin Bab-ı Âlî'de temsilciliğini yapabilecek Rus elçinin himayesi altında olmasını da belirledi. Bu kilise ve Rusya'nın onu himaye etme ve temsilciliğini yapma hakki, Rus hükümetlerinin sonraki yıllarda Rum Ortodoks kilisesini, hatta Sultanin hakimiyeti altındaki Rum Ortodoks halkım himaye etme hakkını dayandırdığı iddianın temelini oluşturdu, iddialar abartıldı, fakat İstanbul'daki kilise antlaşmanın 14. maddesinde yazıldığı gibi 'Rum ayin şeklini' kullanmaktaydı, bu yüzden bağlantı mantıki gözükmekteydi[1]. Ancak, antlaşmanın Türkçe metni, Cevdet Paşa tarihinde yeniden aktardığı gibi, ‘Rum ayin şeklini’ kullanan bir kiliseden bahsetmemektedir. Bunun yerine, 14. madde bu kiliseye Dusugrafa veya Dosografa Kilisesi denildiğini belirler[2].
Dosografa Kilisesi nedir? Bu etiketin anlamı, hemen açık değildir. Kelime ne Türkçe, ne Yunanca, ne Rusça’ya benzemektedir. Ne de kilisenin adını aldığı bir Saint Dosografa vardır, öyleyse, bu görüş Rus-Türk ilişkilerini en derin bir şekilde inceleyen modern Türk tarihçi Profesör Akdes Nimet Kurat tarafından paylaşılmaktadır. Değerli eseri, Türkiye ve Rusya'da antlaşmanın 14. maddesinde bir 'Dosografa' Kilisesi'nden bahsedildiğini aktarır[3].
Ayrıca Mu’ahedat Mecmu'ası, Osmanlı antlaşmalarının resmi basımlarının koleksiyonu, Cevdet'i doğrular. Kilisenin adı tamamıyla aynidir [4].Üç çalışmanın hiçbiri ‘Dosografa' Kilisesi'ni açıklayan herhangi bir dipnot sunamazlar.
Problem antlaşma metnini bir adim daha geriye götürüp izini sürerek kısmen çözülür. Bu, İstanbul'daki Başbakanlık Arşivi'ndeki Küçük Kaynarcanın kopyası sayesinde olur. Antlaşmanın orijinali orada bulunmaktadır, fakat eski bir el yazması kopya, ki bu Cevdet ve Mu’ahedat Mecmu'asi için bir kaynak olmuştur, antlaşmaları, madalyaları ve konsoloslukla ilgili konuları kaydeden bir kayıtta. Ecnebi Defterleri serisinde bulunmuştur. Burada 14. maddeye göre kurulacak kilisenin ismi, farklı yazılmıştır- Rosograf veya Rusugraf ya da Rusograf'tır [5]. ilk harfin r olduğu d olmadığı kesindir ve ayni paragraftaki diğer ilk harfler sı'ye ve antlaşmadaki diğer r'lere benzer, öyleyse muhtemelen kelime Ruslarla ilgili bir şeyle bağlantılıdır.
En son olarak ‘Dosografa' Kilisesi İçin mantıklı bir açıklama. Küçük Kaynarca'nın Rusça ve İtalyanca metinleri de incelendiğinde mümkün olmaktadır. I774'te Veziriazam Muhsinzade Mehmed Paşa, antlaşmanın 28. maddesinde belirtildiği gibi Mareşal P. A. Rumyantsov Rusça ve İtalyanca metinleri imzalarken, antlaşmanın Türkçe ve İtalyanca metinlerini İmzalamıştır. Öyleyse bu üç dil tek 1'esmî dillerdir ve Türkçe ve Rusça metinler arasında bir farklılık durumunda, İtalyanca bunu kontrol etmek İçin kullanılacaktır. Rusça metnin 14. maddesi İstanbul’da İnşa edilecek kilisenin ‘Greko-Rus inancına' sahip olanlar İçin olacağını belirtmektedir[6], öyleyse kilise, açıkça ‘Rus’ karakterliydi ve Türkçe el yazısı metindeki 'Rus' kelimesiyle bağlantılıydı. Antlaşmanın İtalyanca tercümesi durumu dalla da açıklığa kavuşturur. Burada 14. madde kilisenin ‘Rus-Rum’ kilisesi olmasını şart koşar[7], öyleyse Türkçe metinde grafiti yanlışlıkla yer aldığı, aslında grek'in kastedildiği büyük ihtimaldir. Bab-1 Âlî'nin katibi “Rusogrek’in son k'sini yanlış okumuş ve onu iki yerine bir nokta kullanarak f'ye çevirmiştir.
Bu durumda Cevdet Paşa’daki ve resmî antlaşma koleksiyonundaki ‘Dosografa’ Kilisesi, büyük ihtimalle bir ‘Rusogrek’ Kilisesi olmaktadır. Bu, Küçük Kaynarca’nın İtalyanca metniyle tam uyum içindedir. Rusça metnin anlamıyla da uyum içindedir, ancak Rusça metinde birleşik sıfatın yeri değişmektedir ve Greko-Rus yerine Rus-Grek olmaktadır. İki iyi tarihçi Cevdet’le Kurat’ın, araştırmadan Dosografa Kilisesi ifadesini neden kabul ettiklerini açıklamak zordur. Ve neden başka hiçbir Türk tarihçinin 14. maddeyi veya antlaşma koleksiyonunun resmî basımını sorgulamadığını açıklamak da zordur. Dahası Küçük Kaynarca metninin modern Türkçe’de tam bir basımının olmaması da kesinlikle gariptir. Her nasılsa ben hiç bulamadım. Bu yüzden 14. maddenin Türkçe mevcut basılmış metni, kopya hatalarıyla doludur. İlki, katip tarafından ‘Rusogrek’ yerine ‘Rusograf yazılması, İkincisi, Cevdet ve antlaşma koleksiyonu derleyicisi ve diğerleri tarafından ‘Rusograf ın’ ‘Dosografa’ yapılmasıdır.
Düzeltme yapıldığında, 14. maddenin Türkçe metninin çevirisi şu şekildedir: Diğer güçlerin yaptığı gibi, Rus hükümeti, özel bir kiliseyle birlikte, Galata Bölgesi'nde Beyoğlu tabir edilen mahallenin yaya yolunda bir kilise inşa edebilecektir. Bu kilise kamuya ait olacaktır, Rus-Rum kilisesi olarak anılacaktır ve daima Rus hükümetinin elçisinin himayesi altında olacaktır ve herhangi bir taarruzdan veya müdahaleden korunacaktır[8].
Bu antlaşma hükmü Rusya için büyük bir başarıdır. İmparatoriçe Katerina, Rusya himayesinde Osmanlı başkentinin bir banliyö kentinde bir Rum kilisesiyle övünebilirdi, imparatorluğu, Yakındoğu’ya ulaşmasıyla geleneksel olarak Galata ve Beyoğlu’ndaki Latin kiliselerinin hamisi olan Katolik güçleri Avusturya ve Fransa ile eşit olacaktı[9]. Fakat Katerina’nın başarısı daha fazlaydı. 14. madde, sadece eski kilisenin yerine bir kilise yapılmasına değil, tamamen yeni bir kilisenin inşasına da izin veriyordu. Osmanlı hükümeti, 1453’ten önce inşa edilmiş olan Rum ve Latin kiliselerine izin vermiş olmalarına rağmen, İstanbul’un fethedilmesinden sonra yeni hiçbir kilisenin inşasına izin verilmemiştir[10]. Ayrıca, yeni kilise Beyoğlu’nun ana caddesi üzerinde bulunacaktı, özel elçilik kilisesi olmaktan ziyade genel olarak halka açık olacaktı ve Rusya’nın ismi verilecekti. İstanbul’un Rum Ortodoksları arasında, Rusya ve Çariçe Katerina çok övülecekti. Küçük Kaynarca Antlaşması için yapılan uzun müzakerelerin tarihî İstanbul’un bazı Rumlarının tam böyle Rusya himayesinde bir kiliseye hevesli olduklarını göstermiştir. Bunun için bir yer (toprak) ve fon ayrılacaktı ve A. M. Obreskov, 1722-1723’teki Rus müzakereci, bu kiliseyi inşa etme hakkının Rusya himayesinde olmasını sağlamak için baskı yaptı. Tabii ki o, Rusya himayesinde olan bir kilisenin, Osmanlı Rumları üzerindeki nüfuzunu artıracağını farketmişti[11]. Dinî etkinin artması, Rusya’ya antlaşmayla verilen toprakla ilgili, ticarî ve diplomatik statünün artmasıyla paralel giderdi.
Ancak, Rusya’nın kurmasına izin verilen kilisenin ismi, Rusya’nın etkisinin gelecekte artmasını sağlayacak öneme sahipti. Çünkü eğer kilise, yalnızca Rum olmaktan ziyade Rus-Rum kilisesi olsaydı, Rus yöneticilerinin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Rum Kilisesi’ni himaye iddialarının çok daha zayıf temellere dayandırılmasını sağlardı. Antlaşma hükmüne göre, İstanbul kilisesi Osmanlı İmparatorluğu’nun tipik Rum kiliselerinden biri olmazdı. Bu tipik kiliselerden biri olmasının düşünülmediği yargısı; antlaşmanın Türkçe metninde kullanılan terminolojiden ve kâtibin antlaşmayı yazarkenki hatasından çıkarılabilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda tipik Yunan kilisesi için genel olarak kullanılan terim, ‘Rum’ du. Antlaşmanın kendisi, aslında Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Yunan dinî cemaatini isimlendirmek için bu kelimeyi kullanır[12]. 14. maddede kurulmasına izin verilen İstanbul Kilisesi’nin tipik Yunan kiliselerinden biri olması planlansaydı, muhtemelen ‘Rum’ kilisesi denilirdi ve kâtip terimi yazarken zorluk çekmezdi. Bunun yerine, kiliseye ‘Rusogrek’ denilmiştir. Kâtip, Türkçe’de yaygın olarak kullanılan ‘Rus’ kelimesini tanımıştır, fakat ‘Grek’ kelimesini tanıyamamıştır. Türkçe ‘Rum’ Kilisesi’nden farklı olarak, antlaşmanın kurulmasına izin verdiği kilisenin yabancı bir kilise, ‘Rusogrek’ olduğu açıktı.
Antlaşmanın Rusça metni kiliseyi ‘Pravoslavniy’ olarak tanımlaması da önemli olabilir. Ne de olsa bu, Ortodoks için kullanılan genel bir terimdir. 1775’te İmparatoriçe Katerina’nın kendisi, antlaşmayı öven bir bildiride, hem Rus kilisesinin mezhebini, hem de Moldavya ve Wallachra’nin (Eflak) Rum Ortodoks mensuplarını ‘pravoslavniy’ olarak nitelendirmiştir[13]. Niye kiliseye bunun yerine ‘Greko-Rus’ denilmekteydi? Cevap ancak tahmine bağlı olabilir. Muhtemelen Rusça terim üzerinde anlaşılan İtalyanca metnin ‘Russo-Greca’ teriminden etkilenmiş olabilir. Fakat İtalyanca ifadenin etkisi mümkün olmasına rağmen, bu terimin kökenini açıklamaz. Bunu ilk kez Obreskov’un kullandığı açıktır. Başarısız 1772-1773 barış görüşmelerinde, Obreskov Türkler’e Beyoğlu’nda 'Greko-Rus inancını’ benimseyen rahipler İçin Rus himayesinde bir kilise açılmasını önermiştir[14]. Ayni görüşmelerde Tiklere sunulan anlaşmanın Rusça taslağı son antlaşmanın 14. maddesiyle ayni bir madde içermekteydi. Bu madde, Rusya'nın Galata'da Beyoğlu cad- desinde 'Greko-Rus' inancında bir halk kilisesi açma hakkini şart koşu- yordu[15]. Obreskov’un ‘Ortodoks’ yerine 'Greko-Rus' terimini kullanmasının üç sebebini ancak tahmin edebiliriz. Birincisi. Rumlarla Rusların yakın dinsel ilişkisini Türklere kabul ettirme arzusu olabilir. Böylece, Rusya’nın Osmanlı topraklarındaki dini etkisinin alanını genişletmeyi sağlayacaktı. İkincisi, Bab-1 Âli’nin tipik bir Rum Kilisesinin inşasını onaylamayacağım, İstanbul Rumlarından bilmesiydi. Bir kilise inşasının mümkün olduğunu düşünmüşlerdi.Üçüncüsü, muhtemelen getireceği diplomatik prestij nedeniyle kiliseye özel 'Rus' ismini istemiş olabilir. Bu. Fransa ve Avusturya Beyoglu'nda kendi özel Hıristiyanlık etiketini taşıyan kiliselerini himaye edebilirse, Rusya'da kendi etiketini taşıyan kilise İçin aynısını yapabileceğini gösteriyordu [16].
Küçük Kaynarca'nın hem Rusça, hem de İtalyanca metinleri, şimdi gör- düğümüz gibi Türkçe metni de, İstanbul'da kurulacak kilisenin 'Rus-Rum' nitelikli olacağını belirtir, öyleyse neden anlaşmanın İngilizce metni bunu belirtmez? Neden yanlış olarak ‘Grek ayin şeklini benimseyen' bir kiliseden söz eder, fakat Rus-Grek kilisesinden bahsetmez? Bunun cevabi, yanlış kopya etmeden değil, yanlış tercümeden kaynaklandığıdır. Bugün antlaşmanın en yaygın olarak kullanılan İngilizce metni, günümüz bilim adamları tarafından basılan iki belge koleksiyonunda yeniden yayınlanmıştır[17]. Ruslar Osmanlı imparatorluğundaki Rum Ortodokslarmı himaye etme iddialarını oldukça ilerlettiklerinde. Dışişlerinde Kırım Savaşı zamanında basılan tercümeye dayandıkları açıktır[18]. Bu İngilizce tercüme. Küçük Kaynarca’nın, İngilizce’siyle birlikte 1854’te Parlamento için basılan Fransızca tercümesinden yapılmıştır. Bir not, bu Fransızca tercümenin St. Petersburg’ta, 1775’te basıldığını ortaya koyar. Bu Fransızca tercümenin II. Katerina hükümeti tarafından yaptırıldığı açıktır[19]. Avrupa’da en yaygın olarak kullanılan antlaşma koleksiyonunun editörü olan Martens aynı Fransızca tercümeyi yayınlar ve resmî tercümenin Rusya’da yapıldığına, 1775’te St. Petersburg’ta basıldığına dikkati çeker[20]. Bu Rus resmî makamlarınca yaptırılan Fransızca tercüme, Martens kendi Fransızca tercümesini daha önce yayınlamasına rağmen, Avrupa’da standart olmuştur. Bu tercümede İstanbul’da inşa edilecek kiliseye ‘Rus-Grek’ denilmemiştir. Bunun yerine, kiliseye sadece ‘Grek âyin şeklini benimseyen’ denilmiştir[21]. Kilisenin Rus karakterine atıfta bulunulmamıştır. Fransızca ve İngilizce tercümede bulunan bu yanlış çeviri açıkçası, Rusların Osmanlı İmparatorluğu’ndaki daha çok Rum kilisesini himaye etme hakkı iddialarına yardımcı olmuştur. Bu antlaşmanın, ne Rusça ne İtalyanca ne de Türkçe metnine uymaktadır. İnsan, yanlış tercümenin masumca olup olmadığını merak etmektedir[22].
Eğer St. Petersburg Fransızca tercümesi Rusça’dan yapılıp İtalyanca metinden yapılmadıysa, belki tercüme ifadesi masumcadır. Çünkü, ‘Rum âyin şeklini benimseyen’ bir kilise 14. maddenin Rusça metninde belirtilen ‘Greko-Rus inancında’ kilise ifadesinden birazcık farklı gözükmektedir. Fakat ‘Rum âyin şeklini benimseyen’ bir kilise, anlamı kontrol eden İtalyanca metinde ve aynı şekilde Türkçe metinde şart koşulan ‘Rus-Grek ismini taşıyan’ kiliseden oldukça farklıdır. St. Petersburg Fransızca tercümesi öyleyse kilisenin Rus karakterine hiç atıfta bulunmayıp, yalnızca Rum karakterinden bahsederek, yanlış yönlendirme yapmıştır. Bilerek veya değil, bu kesinlikle sonraki Rus iddiaları için avantajlı bir temel oluşturmuştur.
Görünüşe göre Rus-Grek kilisesinin hiç inşa edilmediğini keşfetmek, hayal kırıklığına uğratıcıdır. En azından bu, yayınlanmış kayıttan çıkarılması gereken sonuçtur; ve böyle bir kilisenin gerçekten inşa edilmiş olsa bile, özellikle İstanbul’a gelen Rus ziyaretçilerin gözünden kaçmış olması mümkün görünmemektedir. Rus büyükelçiliğinin 1793’te Osmanlı başkentine gönderilen iki üyesinin oldukça ayrıntılı raporları böyle bir kiliseden bahsetme- inektedirler[23]. 1808’de raporları İstanbul’a taşıyan ve birkaç hafta için İstanbul’da kalan bir Rus görevli, günlüğünde böyle bir kiliseden hiç bahsetmemektedir[24]. Yolcular ve turistler için yayınlanan sonraki iki Rusça kılavuzda, Rus-Grek ya da Rusya himayesinde olan bir kiliseden söz edilmemektedir[25]. Ayrıca ne Cevdet’in tarihinde, ne de Küçük Kaynarca Antlaşmasından uzun bir süre sonra yazılan Mouradgea d’Ohsson’un Tableau général de T empire othoman eserinde hiç bahsedilmediğini farkettim[26]. En son olarak, bir dizi bilgili Batılı İstanbul gezginleri ve sakinler, herhangi bir Rus-Grek ya da Rus himayesinde kilise hakkında aynı şekilde sessizdirler[27]. Eğer böyle bir kilise inşa edilmiş olsaydı, birkaç Avrupa büyükelçiliginin ve Katolik kilisenin yıkıldığı, 1831 büyük Beyoğlu yangınında mahvolmuş olmalıdır. Fakat, ne o tarihten önce, ne de sonra inşa edildiğinden ya da onarıldığından söz edilmektedir.
Kilisenin neden inşa edilmediği, bir tahmin konusu olarak kalmaktadır. Rus ve Osmanlı arşivleri daha da araştırıldıktan sonra bile öyle kalabilir. Sultan’ın ve Çar’ın devletleri arasında süregelen gerginlikler ve savaşlar dikkate alınırsa, inşa için ideal bir zamanın hiç bulunamamış olması olabilir. Veya muhtemelen Ruslar, Bab-ı Âli’nin Beyoğlu’nda bir kilise inşa etme ve himaye etme hakkının onaylamasına razıydılar ve bunu Katolik güçlerle teorik olarak eşitliğinin temeli olarak ortaya koymaktaydılar.
Şu ana kadar kanıtlardan çıkarılabilecek sonuç, üç tanedir: Osmanlı antlaşma metninde söz edilen ‘Dosografa’ Kilisesi, hayalîdir; St. Petersbourg Fransızca metnindeki ‘Rum âyin şeklini benimseyen’ kilise de yanlıştır ve Küçük Kaynarca Antlaşmasıyla Rusya’ya verilen bir Rus-Grek kiliseyi inşa ve himaye etme hakkı, gerçeğe dönüştürülmemiştir.