ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Oktay Belli

Anahtar Kelimeler: Doğu Anadolu Bölgesi, Urartu, Baraj, Eskiçağ

GİRİŞ:

Bu yazıda özet olarak sunacağımız "Doğu Anadolu Bölgesi'nde Keşfedilen Urartu Barajlarına Toplu Bir Bakış" adlı konu, 1987-1993 yılları arasında Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaz aylarında yapmış olduğumuz 7 dönendik araştırma sonuçlarını kapsamaktadır[1]. Eskiçağ'da Urartu su mühendisliğinin eşsiz örneklerini yansıtan baraj, gölet ve sulama kanalları üzerindeki araştırmamız her yıl sistemli bir şekilde devam etmektedir[2]. Bugüne kadar bulmuş olduğumuz çok sayıdaki baraj, günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi'nde ırmaklar üzerinde inşa edilen modern barajların ilk örneklerini oluşturduğu için, çok büyük bir önem taşımaktadır.

Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki ilk sulama kanalı, gölet ve barajlar, M.Ö. 1. binyılının ilk yarısında Urartu Krallığı döneminde inşa edilmiştir. Günümüzde bile büyük bir hayranlıkla izlenen Urartu sulama kanalları, kendisinden sonra Doğu Anadolu Bölgesi'nde kurulan uygarlıkların söylencelerine ve türkülerine konu olmuştur[3]. Çünkü ne Eskiçağ ve Ortaçağ'da, ne de Yeniçağ'da hiç bir uygarlık Doğu Anadolu Bölgesi'nde Urartu Krallığı'nın yapmış olduğu kadar sulama kanalı, gölet ve baraj inşa etmiştir. Bundan da önemlisi, 2800 yıldan beri çalışan Urartu baraj, gölet ve sulama kanallarının benzerine, dünyanın hiçbir yerinde rastlanılmamaktadır. Buna karşın şimdiye kadar en az araştırılan konuların başında Urartu baraj, gölet ve sulama kanallarının gelmesi, Eski Doğu uygarlıklarının ulaştığı teknolojik ilerlemenin aydınlatılamaması açısından büyük bir eksiklik oluşturmaktadır. Bu yüzden Urartu sulama yapılarıyla ilgili olarak yapılan bazı araştırmalarda, 2800 yıldan beri çalışan bu eşsiz mühendislik anıdan, unutulmuş bir krallığın eserleri olarak ifade edilmektedir[4].

Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaklaşık 2700-2800 yıllık bir geçmişe sahip olan Urartu baraj, gölet ve su kanallarının çok büyük bir kısmı su taşkını ve erozyon gibi doğa koşullarının etkisiyle tahrip olmuştur. Son 30 yıldan beri Doğu Anadolu Bölgesi'nde inşa edilen modern baraj ve göletler yüzünden tahrip edilen veya sular altında kalan eski baraj ve göletlerin sayısı, doğa koşullarından tahrip olan su yapılarının sayısından çok daha fazladır. Bu yüzden her geçen gün biraz daha fazla tahrip edilen eski su yapılarının varlığını saptamak ve bu yapıların tarihsel gelişimini gözler önüne sermek, bizim yaptığımız araştırmanın temel amaçlarından birini oluşturmuştur.

Doğu Anadolu Bölgesi'nde kara iklimi hâkimdir; yazlar kurak ve sıcak, kışlar soğuk ve karlıdır. Gündüz ile gece, kış ile yaz mevsimi arasındaki sıcaklık farkı büyüktür. Doğu Anadolu Bölgesi'nde yıllık ortalama sıcaklık 13 derecedir. Yıllık ortalama yağış 500 mm’nin altındadır. Buharlaşma ise 1300 mm'nin üzerindedir. Yağışlar genellikle kış ve ilkbahar mevsiminde olmaktadır. Bölgede ortalama olarak senenin 5 ayında kar yağmaktadır.

Bölgede genel olarak yüksekliğin fazla olması, kışın soğuk ve uzun sürmesi, toprağın geç ekilmesine neden olmaktadır. Ekimin geç yapılması ve yaz mevsiminin kurak geçmesi de yapılan tarımın verimsiz olması sonucunu doğurmaktadır. Bunun yanı sıra Doğu Anadolu Bölgesi'nde farklı bileşime sahip toprakların olması[5], kurak geçen yaz aylarında sulama olmaksızın verimli bir tarımın yapılamayacağı sonucunu da doğurmaktadır. Tarım ürünlerinin suya en çok ihtiyaç duyduğu aylar ise, sıcaklığın fazla olduğu ve yağmurun hemen hemen hiç yağmadığı 15 Haziran Temmuz Ağustos Eylül aylarıdır. Bu yüzden verimli bir tarımın yapılabilmesi için, yukarıda sözü edilen aylarda her halükarda sulamaya gereksinme duyulmaktadır.

Doğu Anadolu Bölgesini diğer bölgelerden ayıran en önemli coğrafi özelliği, bölgenin deniz seviyesinden oldukça yüksek ve dağlık olmasıdır. Bu iki özellik, bölgede yaşayan insanlar üzerinde hayvancılığın tarımdan daha yaygın bir ekonomik kaynak olmasını gerektirmiştir. Orta Anadolu Bölgesi'nde bulunan büyük ovalara. Doğu Anadolu Bölgesi'nde rastlanılmamaktadır. Irmak, çay ve derelerin dağlık arazide açmış olduğu verimli topraklarla kaplı olan dar vadiler. Doğu Anadolu Bölgesi İçin bir ova kadar önem kazanmıştır. Ova gibi kullanılan bu toprakların başında Malatya Elazığ Erzincan Erzurum Hasan kale Malazgirt Patnos Muş Muradiye Van Gürpınar Özalp ve Aras Vadileri gelmektedir. Urartu Kralları da hemen her şeyden önce verimli topraklara sahip olan bu vadilerde yapılan tarımın daha başarılı olabilmesi İçin, İnşa ettirmiş oldukları baraj ve göletlerden gelen sulama kanallarıyla sulanmasını sağlamışlardır. Bu yüzden M. ö. 1. bin yılının başları. Doğu Anadolu Bölgesi İçin bir dönüm noktası olmuştur. Çünkü bu zamana kadar Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki toplulukların ekonomik yaşamında hayvan besiciliği ön planda iken, bundan sonra ar tik tarımın ön plana geçtiğine tanık olmaktayız. Urartu Kralları tarafından yaptırılan çok sayıdaki baraj, gölet ve sulama kanalı da, yapılan modern tarımın canlı kanıtını oluşturmaktadır.

Tüm Eski Doğu toplumlarında olduğu gibi, Urartularda da kaynakların kutsal olduğu sanılmaktadır. Şimdiki bilgilerimize göre Anadolu'da kaynaklar üzerine anıtlar İnşa etme geleneği, Hititler döneminden başlamaktadır. 13. yüzyılın sonlarına tarihlenen "Eflatun Pınarı" kaynağı üzerine İnşa edilen kabartmalı anıtsal taş bloklar, Hitit Krallığı'nın kaynaklar üzerindeki en ilginç kült merkezini oluşturmaktadır[6]. Kaynak üzerine İnşa edilen bu tür kabartmalı taş bloklara sahip kült merkezinin benzerine şimdiye kadar Urartu Krallığı'nın yayılım alanında rastlanılmamıştır. Ancak kaynakların ve suların kutsallığını yansıtan inanç benzerliğine, Uraltu dininde de rastlanılmaktadır[7]. Ayrıca Kuzeydoğu Anadolu ve Transkafkasya Bölgelerinde kaynakların kenarına balık biçiminde büyük heykeller yapılmıştır[8]. Bazalt taşından yapılan balık heykellerinin üstü pul şeklinde değil, tıpkı bir boğanın postu gibi tüylü olarak işlenmiştir[9]. Şimdiki bilgilerimizin eksik oluşu ve yetersizliği yüzünden, boğa postuna bürünmüş balık heykelleriyle kaynaklar arasında nasıl bir dinsel ilişkinin olduğunu bilemiyoruz.

Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan Van Kalesi kayalığının bati ucundaki anıtsal yapı da, yerden fokurdayarak çıkan çok güçlü bir kaynağın üstüne İnşa edilmiştir. 47 X 13 m. boyutlarında dikdörtgen planlı yapı, iler biri 5-6 ton ağırlığında dikdörtgen kalker taşlardan yapılmıştır[10]. Günümüzde Sardur Burcu veya Madır Burcu olarak adlandırılan bu yapının taşlan üstüne, Urartu kralı I. Sarduri tarafından 6 kez tekrar ettirilen Assurca yazıt, Tuşpa'nın ve Urartu Krallığı'nın kuruluşunu kanıtlayan ilk belgeyi oluşturmaktadır, çok büyük bir olasılıkla kaynak üzerine İnşa edilen ve kalenin Van Golüyle bağlantısını sağlayıp giriş kapısını koruyan anıtsal Sardur Burcu yapısı da, ayni zamanda o donemdeki dinsel inanca göre yeraltından çıkan kutsal kaynak düşüncesiyle gizemli bir bağlantı içinde olmalıydı.

Doğu Anadolu Bölgesi en şiddetli deprem kuşağı bölgesinde yer almaktadır. Bu bölgede bulunan Urartu, Ermeni, Hellenistk, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı Devleti dönemlerine ait anıtsal mimari yapıların, yüzlerce yıldan beri meydana gelen çok sayıdaki depremden büyük ölçüde etkilendikleri görülmektedir. Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki Roma ve Bizans dönemlerinde İnşa edilen su ile ilgili tesisler, geçirmiş olduğu şiddetli depremin etkisinden dolayı sanki kartondan yapılmış bir duvar gibi paramparça olmuşlardır, örneğin Van'ın 10 km. doğusunda yer alan ve günümüzde Faruk Bendi olarak isimlendirilen Bizans dönemine ait su tesisi[11], geçirmiş olduğu depremin ağır izlerini taşımaktadır. Buna karşın Urartu Krallığı’na ait baraj, gölet ve sulama kanallarının diğer uygarlıkların mimari yapılatma kıyasla depremden daha az etkilendikleri görülmektedir. Hatta 2700-2800 yılından beri çalışan bazı Urartu sulama yapıları, sanki günümüzde İnşa edilmiş sezisini uyandırmaktadır. Eğer depreme karşı Urartu su mühendisleri bilinçli önlemler almamış olsalardı, su yapılarının bil' kısmı günümüze kadar kesinlikle çalışmazdı.

Urartu Krallığı'nın ulaşmış olduğu teknolojik ilerlemenin temelinde, özellikle madencilik endüstrisinde göstermiş olduğu ilerlemenin çok büyük bir etkisi olmuştur. Çünkü M.Ö. 1. binyılının ilk yarısında Urartu Krallığı hem Anadolu, hem de Eski Önasya Dünyasının en büyük madenci toplumuydu. Doğu Anadolu Bölgesi'nde zengin olarak bulunan gümüş, kurşun, bakır ve demir madenleri, özellikle 8.-6. yüzyıllar arasında Urartu Krallığı tarafından yoğun olarak işletilmişti[12]. Demirden yapılan balyoz, kaldıraç, murç ve diğer çalışma aletleri, baraj, gölet ve sulama kanallarının duvarlarında kullanılan milyonlarca metreküp taşın çıkarılmasında, kolay ve çabuk işlenmesinde çok büyük bir rol oynamıştı. Demirden yapılan yüzlerce kazma ve kürek ise, kilometrelerce uzunluktaki sulama kanallarının açılmasında, milyonlarca metreküp toprağın kazılıp atılmasında, baraj ve göletlerin yapılmasında kullanılmıştı. Doğu Anadolu Bölgesinin sert ve olumsuz iklim koşulları yüzünden yıllık çalışma süresi 5 ayı geçmemektedir. Bu yüzden eğer yukarıda sözünü ettiğimiz demirden yapılmış çalışma aletleri olmasaydı, bu kadar kısa bir çalışma süresi içinde çok sayıda gölet, baraj ve sulama kanalı inşa edilemezdi.

Baraj, gölet ve sulama kanalları, merkeziyetçi bir yönetime sahip olan Urartu Krallığı tarafından yaptırılmıştır. Urartu Kralları bırakmış oldukları inşa yazıtlarında, sık sık şu cümleleri tekrar etmişlerdir: "... Toprak bomboştu, orada hiçbir şey kurulmamıştı... [13], "... Toprak kurak ve ıssızdı, orada kimse yaşamıyordu..." [14], "... Toprak çöl gibiydi..." [15], "... Toprak işlenmemişti, orada hiçbir şey yoktu...." [16], "... Toprak çöl gibiydi, orada daha önce hiçbir şey yoktu, hiçbir ekin, hiçbir bağ yoktu, hiçbir kanal da orada açılmamıştı..." [17].

Bu kısa cümlelerden Urartu Krallarının daha önce işlenmemiş, değerlendirilmemiş ıssız ve kurak topraklarda kralı yerleşim merkezleri kurdukları anlaşılmaktadır. Tarıma açılan yeni topraklardaki ürünün verimli olması için de, baraj, gölet ve sulama kanalları inşa ettirilmiştir. Malazgirt yakınlarında Ada'da bulunan bir yazıtta; "... Menua'ya ait vadiye kadar bir kanal açıldığından..." söz edilmektedir[18]. Malazgirt'in güneybatısındaki Hotanlu'da bulunan kral Menua'ya ait bir başka yazıtta ise, "... Menizaini şehrine kadar bir kana

İm açıldığı..." belirtilmektedir[19]. Erciş'in 36 km. kuzeybatısında yer alan ve kral II. Argişti tarafından yaptırılan bugünkü Meydan Boğazı Barajı yazıtında ise, bir gölün yaptrıldığı ve bir kanalın açtırıldığı belirtildikten sonra, yazıt şöyle devam etmektedir: "... Bu kanal bu şehirlerin sulayıcısı olsun, gölden çıkan bu su, bu vadinin sulayıcısı olsun..." [20].

Bu cümlelerden Urartu Krallarının derebeylere ait olan arazilerde kralı kent ve kaleler kurmaktan ve onlarla herhangi bir çatışmaya girmekten uzak durdukları sonucu da çıkmaktadır. Kurak ve ıssız toprakları tarıma açan ve tarımın verimli olması için her türlü olanağı hazırlayan Urartu Kralları, çok büyük bir olasılıkla halkın kullandığı tarım araçları ve avadanlıkları da çalışma süresi içinde sağlamış olmalıydılar. Nitekim Urartu kralı II. Rusa (M.Ö. 685-645) tarafından yaptırılan ve kendi adıyla anılan Rusa Barajı (bugünkü Keşiş Göl) inşa yazıtında, çalışma aletlerinin krallık tarafından nasıl sağlandığı şu cümlelerle ifade edilmektedir:

...Birçok iyi işler yaptım. Rusahinili'deki suni göl için bütü n çalışma aletlerini ve sulama için yardımcı çalışma aletlerinin hepsini Rusahinili için verdim... [21]

Urartu Kralları hazırlamış oldukları bu önemli olanakların karşılığında, elde edilen tarım ürünlerini, vergi olarak toplayıp inşa ettirmiş oldukları kalelerin depolarında biriktiriyorlardı. Kalelerin depolarında her biri 800-1000 litre arasında değişen arpa, buğday, kızılca (kılçıklı) buğday, darı, bezelye, nohut, bakla, mercimek, çavdar, susam ve şarap gibi yiyecek ve içecekleri alan yüzlerce küp, yapılan tarımın ne denli modem ve geniş kapsamlı olduğunu açıkça göstermektedir.

Su ve su ile ilgili yapıların tüm Eski Doğu toplumlarında çok büyük bir öneme sahip olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Hitit Krallığı’nın yasalarında, suyu kirletme cezasının ağır olduğu görülmektedir:

Eğer bir insan bir kaba veya bir su birikintisine işerse, eskiden 6 Şekel, şimdi ise yapılan aynı şey için 3 Şekel gümüş verir. Kral evi için her zaman 3 Şekel gümüş ayrılırdı. Şimdi kral sarayın payını iptal etti. Yalnızca işeyen kişi 3 Şekel gümüş verir ve evinde gözetilir[22].

Günümüze kadar ulaşan çok sayıdaki çivi yazılı stel ve inşa yazıtından, Urartu Krallarının sulama kanalları, baraj ve göletleri hangi amaçlar için yaptırdıklarını öğrenmekteyiz. Barajlar için diktirilen stellerden ve sulama kanalları üzerindeki inşa yazıtlarından, su ile ilgili yapıları tahrip edenlerin en büyük cezaya çarptırılacağı belirtilmektedir. Menua (Semiramis) Sulama Kanalı duvarlarının çeşidi yerlerine bırakılan ve hemen hemen aynı içeriğe sahip olan toplam 13 adet yazıtta, şu metin tekrar edilmiştir:

Tanrı Haldi'nin kudretiyle İşpuini oğlu Menua bu kanalı açtı. Adı Menua kanalıdır. Menua der ki; kim bu yazıyı tahrip ederse, zarar verirse, kim başkasına bunları yaptırırsa, kim bu kanalı ben açtım derse, Tanrı Haldi, Tanrı Teişeba, Tanrı Şivini ve bütün tanrılar onu güneş ışığından yoksun etsin[23].

Pers toplumunda akarsuların kirletilmemesi konusundaki yasaklar, Anadolu toplumlarından pek farklı değildir. Bu konuda Herodotos'un yazmış oldukları bizim için oldukça ilginçtir:

...Bir akarsuya işemek, tükürmek ve hatta elini yıkamak, hiç yapmadıkları şeylerdir ve başkalarının yapmalarına da katlanamazlar; zira ırmağa en büyük saygıyı beslerler... [24]

Ne yazık ki bugüne değin Urartu mitolojisi ve diniyle ilgili bilgileri içeren çivi yazılı tabletler bulunamadığı için, benzer inançların Urartu toplumunda da olup olmadığını şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Ancak Doğu Anadolu Bölgesi'nde kaynak, göl ve akarsuların kutsallığı konusundaki söylenceler, kuşaktan kuşağa aktarılarak halk arasında günümüze değin varlığını hâlâ canlı bir şekilde korumaktadır.

Urartu Krallığı döneminde baraj, gölet ve sulama kanallarından gelen suların çevresindeki verimli toprakların üzüm bağları, sebze ve meyve bahçeleriyle kaplı olduğu anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle Doğu Anadolu Bölgesi'nin ıssız ve kurak toprakları, Urartu Krallarının yaptırmış olduğu baraj, gölet ve sulama kanallarının yardımıyla cennete çevrilmiştir. Bu konuda hem Urartu ve Assur çivi yazılı belgeleri, hem de Ortaçağ kaynakları ayrıntılı bilgi vermektedir. Assur Kralı III. Tiglatpileser M.Ö. 735 yılında Urartu başkenti Tuşpa'ya düzenlemiş olduğu askeri seferde şöyle demektedir:

...O'nun kenti Turuşpa'da O'nu, kentine hapsettim ve kent kapısı önünde birçok savaşçısını öldürdüm.. [25]

Burada ilginç olan, III. Tiglatpileser'in Van Ovasına su getiren 51 km. uzunluğundaki ünlü Menua Kanalından hiç söz etmemiş olmasıdır. Öyle anlaşılmaktadır ki, Assur orduları sanıldığı gibi başkent Tuşpa'ya kadar ilerleyememiştir. Eğer III. Tiglatpileser başkent Tuşpa'yı (Van Kalesi) kuşatsaydı, mutlaka Van Ovası'na hayat veren Menua Kanalı’nın yüksek duvarlarını tahrip eder ve bu olayı diğer Assur Kralları gibi büyük bir övgüyle anlatırdı.

Assur Kralı II. Sargon M.Ö. 714 yılında Urartu ve müttefiklerine karşı düzenlemiş olduğu 8. seferinde, Kuzeybatı İran Bölgesi'nde yer aldığı sanılan Ulhu Kentindeki Urartu sulama tesislerini ve çevresinde yapılan verimli tarımı şu şekilde anlatmaktadır:

...O (I. Rusa) bir kanal açtırarak bol su getirtti. Akan sular üpkı Fırat ırmağı gibiydi. Onun yatağından fışkıran sulardan sayısız kanallar yaptırdı. ..... ve meyve bahçeleri sarayın gururu...

Devlet depolarından 300 eşek yükü tohumu tarlalara ekti ve bol hasat aldı... Olgun meyveler veren meyve ağaçları ve üzüm bağlarıyla dolu olan ve bol meyve veren bahçelerini tıpkı yağmur gibi suladı... Onun lapislazuli ve kırmızı görünümündeki güzel ovalarında bol ot yetişiyordu... Hepsini işlenmemiş ve terkedilmiş bir araziye çevirdim... [26]

II. Sargon Ulhu Kenti ve çevresine su sağlayan Urartu sulama tesislerini nasıl tahrip ettiğini de şu şekilde anlatmaktadır:

...Onu koruyan kanal akışına set çektim ve hol sulu olan bataklık bir araziye çevirdim. Su akan düzgün kanallarını tıkadım ve... onun su yatağını güneş ışığı görmesini sağladım... [27]

Urartu Kralı II. Rusa (M.Ö. 685-645) inşa ettirmiş olduğu ikinci Urartu başkenti Rusahinili (bugünkü Toprakkale) kentinin çevresindeki araziyi nasıl verimli bir hale getirdiğini şöyle anlatmaktadır:

Rusa der ki: Rusahinili ile uğraştığımda, bu kente gölden belirli bir miktar su verdiğimde, Tuşpada oturan nüfus Rusahinili önündeki tüm araziyi işledi. Kanala sahip olduktan sonra toprak tekrar ekilebilir hale geldi. Bu toprağı işleyen herkese bronzdan yapılmış çalışma aletleri verildi.

R usa der ki: Ülkemde tarlalar, meyve bahçeleri ve üzüm bağları kurdum. Birçok iyi işler yaptım... [28]

Urartu Kralı Menua tarafından Van Ovası'na su getirmek amacıyla inşa ettirilen 51 km. uzunluğundaki Menua Kanalı, çağlar boyunca çevresine hayat vermiştir. M.S. 5. yüzyılda yaşayan Ermeni tarihçi Khorone'li Movses, efsaneleşen Menua (Semiramis) Kanalı’nın Van şehrine nasıl hayat verdiğini ve çevresindeki meyve bahçeleriyle üzüm bağlarını şu şekilde anlatmaktadır:

...Kente dereden çeşitli amaçlar için, park ve bahçelerin sulanması amacıyla bir kol getirmişti. Nehrin öbür kısmını, şehrin yakınındaki arazilerin sulanması için, gölün sol ve sağ kıyısına şevketti. Kentin doğu, kuzey ve güney yanlarını birçok yapı ve meyve bahçeleriyle gölge veren koruluklar, şahane üzüm bağları ve teraslı bahçelerle süslemiş ve buralara birçok insan yerleştirmişti... [29]

Sulama tesislerinin yardımıyla verimli topraklarda yapılan tarım, Ortaçağ tarihçileri tarafından da övgüyle anlatılmıştır. Ermeni tarihçi Johannes Katalikos 926 yılında şunları yazmaktadır:...Onlar üzüm bağlan diktiler. Hoş kokulu zeytin ağaçları ve bahçe alanları kurdular. Zararlı otlardan temizlenmiş tarlaları sürdüler ve bunun yüz kat meyvesini aldılar. Tahıl ambarlan zengin ürünlerle taştı, üzümler toplandığı zaman, üzüm depolan doldu.. [30]

11.-14. yüzyıllar arasında birçok İslam coğrafyacı ve tarihçisi, Urartu baraj, gölet ve sulama kanallarının yardımıyla Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki küçük ovalarda yapılan başarılı tarımdan elde edilen ürünleri tek tek saymakta ve üzüm bağları ile bahçelerdeki meyve türlerinin çeşitliliğini överek anlatmaktadır[31].

Şimdiye kadar bulmuş olduğumuz baraj ve göletlerin %65'inin erozyondan büyük ölçüde etkilendikleri görülmektedir. Baraj ve göletlerin erozyondan bu denli etkilenmesinde, çevredeki orman alanlarının ortadan kalkmasının çok büyük etkisi olmalıdır. Doğu Anadolu Bölgesi'nin Urartu Krallığı döneminde günümüzdeki orman alanlarıyla kıyaslanmayacak ölçüde sik bitki topluluğuyla kaplı olduğu sanılmaktadır[32]. Bu konuda her ne kadar Urartu yazıl kaynaklan bilgi vermiyorsa da, Assur ve özellikle Ortaçağ kaynakları daha ayrıntılı bilgi vermektedir. Assur Kralı II. Sargon, M.ö. 714 yılında Urartu ve onun müttefiklerine karşı düzenlemiş olduğu 8. seferinde, Van Gölü'nün güneydoğu bölgesinin geçit vermez ağaçlarla kaplı olduğunu ve hatta gökyüzünün bile görünmediğini şu şekilde anlatmaktadır:

...Üzerleri her çeşit sik ağaçlarla kaplı ormanların, sedir ormanlarındaki gibi koyu gölgelerle uzanan ürkütücü geçitlerin yer aldığı, patikalarından geçen yolcunun asla güneş ışığını göremediği yüksek dağlar olan Nikippa ve Upa Dagları arasında yürüdüm... [33]

10. yüzyılda bilgi veren Ermeni tarihçi Thomas Arcruni, Van Gölü'nün güneyinde bulunan Güneydoğu Toroslar ile Müküs Bölgesi'nin sik bitki topluluğuyla kaplı olduğunu belirtmektedir[34]. 11. yüzyılda eserini yazan Glag'lı Zenob ise, Taron (bugünkü Muş Bölgesi) Bölgesinin sayısız ağaç türleriyle kaplı olduğunu belirtmektedir[35]. 12. yüzyılda Arap coğrafyacısı İbn el-Fakih, Doğu Anadolu Bölgesi'nde yoğun ticareti yapılan 20 ayrı ağaç çeşitinin adını yazmaktadır[36]. Eserini 1275 yılında yazan Arap coğrafyacısı Zekeriya elKazvini, Van Gölü'nün güneyinde yer alan ve küçük bir kasaba olan Hizan'ın, güneyde Mezopotamya'ya ceviz ağacı ihraç ettiğini belirtmektedir[37]. 16. yüzyılda Şerefname adlı eserini yazan Şeref Han'da, Bitlis'in güneyinde bulunan orman alanlarından elde edilen ağaçların, Bitlis’teki hamam, fırın ve evlerde yakıt olarak kullanıldığını ve ağaç fiyatının çok ucuz olduğunu yazmaktadır[38]. 17. yüzyılın ortalarında Türk gezgini Evliya Çelebi ise, Van Gölü'nün güneyindeki yüksek dağların ormanlarla kaplı olduğunu belirtmektedir[39].

Yukarıda verilen tarihi bilgilerden de anlaşılacağı gibi, Doğu Anadolu Bölgesi'nde, özellikle de Van Gölü'nün güneyindeki dağlık bölgedeki orman alanlarının 17. yüzyılın ortalarına kadar varlığını koruduğu anlaşılmaktadır. Ancak bölgede yapılan yoğun madencilik faaliyetleri, uzun ve soğuk geçen kış mevsimi yüzünden yakacak gereksinmesi ve çobanların sorumsuzca ateş yakmaları sonucunda, orman alanlarının son üç yüzyıl içinde çok hızlı bir şekilde ortadan kalkmasında önemli etkenleri oluşturmuştur.

Ortaçağ ve Osmanlı Devleti dönemine ait yazılı belgelerin Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki eski baraj, gölet ve sulama kanalları konusunda şimdilik çok az bilgi vermesi, su yapılarının tarihsel gelişimini aydınlatmaması açısından büyük bir eksiklik oluşturmaktadır. Ancak ileride Doğu Anadolu Bölgesi'nde kurulan uygarlıklar konusunda çok değerli bilgiler veren Bizans, Ermeni, Süryani, Pers, Arap ve özellikle Türk yazılı kaynaklarının araştırılmasıyla ortaya çıkarılacak yeni belgelerin, bu konuya yepyeni bir boyut kazandıracağı kuşkusuzdur.

İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde son 11 yıldan beri yapmakta olduğumuz çalışmalar devam etmektedir. Urartu sulama tesislerinin Osmanlı Devleti döneminde geçirmiş olduğu onarımlarla ilgili olarak arşivde bulmuş olduğumuz belgeler, sulama tesislerinin tarihsel gelişmesine büyük katkılar sağlamaktadır[40]. Eğer Osmanlı Devleti döneminde Urartu Barajı gölet ve sulama kanalları özenli bir şekilde onarılmasaydı, bunların hiçbiri günümüze kadar çalışmazdı. Urartu mimarlık ambarının olağanüstü denilecek ölçüde başarılı bir şekilde inşa edilmesi, Ortaçağ ve Osmanlı Hükümeti dönemi mimarisi ve mühendislerini de geleneksel olarak etkilemiştir. 17. yüzyılın ortalarında Urartu Krallığı’nın başkentliğini yapan Van Kalesi'ni ziyaret eden ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi, hem Van Kalesi'ndeki Urartu dönemi kaya işçiliğini büyük bir övgüyle anlatmış, hem de Van'ın çok başarılı mühendisler yetiştirmekle ünlü olduğunu şu cümleyle belirtmiştir: ...Üstad mühendisleri, yapıcıları vardır ki, benzerleri ancak Sakız'da ola... [41]

Doğu Anadolu Bölgesi'nde bugüne kadar yaptığımız araştırma sonuçlarına göre (Harita 1), Urartu sulama yapılarının kuzeydeki sınırını Reşan ve Sünnet Nebi Barajları, doğudaki sınırını Gelincik Barajı, batıdaki sınırını Kırcagöl Barajı, güneydeki sınırını da Arç ve Kırmızı Düzlük Barajları oluşturmaktadır (Harita 2). Urartu Krallığının doğu sınırını oluşturan Kuzeybatı İran içlerinde, kuzeyde Erzincan-Erzurum-Kars ve Transkafkasya’da ve batıda da Bingöl-Elazığ-Malatya Bölgesi'nde şimdilik Urartu su yapısına rastlanılmamıştır. Urartu Krallığı'nın merkezini oluşturan Van Bölgesi'nde ise sulama tesislerinin çok daha fazla olduğu görülmektedir.

Şimdiye kadar yaptığımız araştırma sonuçlarına göre Urartu Krallığı'nın kurucusu Sarduri ve oğlu İşpuini dönemine ait herhangi bir su yapısına rastlanılmamıştır. En eski baraj, gölet ve sulama kanalı, kral Menua döneminden başlamaktadır. Sulama yapılarının kral Menua döneminde başlaması fazla yadırganacak bir olay değildir. Çünkü büyük yerleşim merkezlerinin birçoğu kral Menua döneminde kurulmuştur. Bu yüzden artan nüfusun besin gereksinmesi de, yapılan modern sulama tesislerinin yardımıyla elde edilen tarım ürünleri tarafından karşılanmaya çalışılmıştır.

Kral Menua Donemi (yak. ol. M.o. 810-786)

Süphan Barajı

Süphaıı Barajı, Van'ın yaklaşık 105 km. küzeydoğusundadır. Van'dan Muradiye ovası'na kadar araba ile gidilebilmekte, bundan sonra ise yürünerek çıkılabilmektedir. Baraj, Muradiye Ovası'nın en yüksek engebesi olan Pirraşit Dağı'nın (3200 m.) liemen kuzey eteğindedir. KuzeyGüney doğrultusunda uzanan gol, çevredeki yüksek tepelerden inen kar ve yağmur sulan ile çok sayıdaki kaynak suyunun birleşip akmasıyla oluşmuştur (Resim 1). Deniz seviyesinden 2432 m. yükseklikte bulunan gol, 1.362.500 km.'lik bir alana yayılmaktadır (Çizim 1). Golde bulunan su miktarının 10-11 milyon metreküpten fazla olduğu sanılmaktadır. Bu haliyle gol, şimdilik Doğu Anadolu Bölgesi'nde baraj yapılan ikinci büyük goli'1 oluşturmaktadır. Süphan Barajı, Van'ın doğusundaki Rusa Barajından sonra, şimdilik Van Bölgesi'nde deniz seviyesinden ikinci yüksek rakımlı barajı oluşturmaktadil-)[42].

Barajın gövde duvarı, gölün güney ucuna İnşa edilmiştir (Resim 2). Biz bunu "Yukarı Süphan Barajı" olarak isimlendirdik. Ancak günümüzden 1314 sene önce baraj duvarı Van Toprak-Su Bölge Müdürlüğü tarafından yeniden İnşa edilmiştir. §11 anda duvarın yüksekliği 3.5 m. ve uzunluğu da 170 m. olmuştur. Eski gövde duvarının kaç metre uzunluğunda, yüksekliğinde ve genişliğinde olduğunu bilemiyoruz. Toprak-Su yeni duvarı İnşa etmeden önce, eski duvarın Ortaçağ ve Yeniçağ'da birkaç kez onarım geçirdiğini, hem eski duvarda kullanılan Horasan Harcı, hem de duvardan sökülerek alman 1911 yılına ait bir tamir yazıtı doğrulamaktadır. Baraj gövde duvarında kullanılan fazla büyük olmayan kalker taşlar, çevrede bulunan kalker kayalıklardan elde edilmiştir.

Çevrede oturan ve yeni inşaatta bizzat çalışan köylülerin arılattığına göre, eski duvarın üzerinde 3 adet su akıtma savağı bulunmaktaymış. Goldeki suyun seviyesine göre, su akıtma savakları açılmaktaymış. Ortaçağ ve Yeniçağ'da İnşa edilen daha gelişmiş barajların bir özelliği olan bu tür üçlü savak sisteminin benzerlerine, şimdiye kadar hiçbir Urartu barajında rastlanılmamıştır. Eski gövde duvarının tahrip edilmesi, bu bölgede baraj İnşa etme tekniğindeki farklı gelişmeyi göstermemesi açısından çok büyük bir eksiklik oluşturmaktadır[43].

Yaptığımız araştırma sonucunda, Yukarı Süphan baraj duvarının yaklaşık 350-400 m. güneyinde bir başka baraj duvarı daha bulduk. Bunu ise "Aşağı Süphan Barajı" olarak isimlendirdik. Dar ve kayalık bir boğaza İnşa edilen duvar (Resim 3), kuzeyindeki Yukarı Süphan Barajı'nın gövde duvarı ile kıyaslanmayacak ölçüde büyük bazalt taşlardan İnşa edilmiştir. 9 m. kainilığındaki duvarın on ve arka yüzü birer Sira çok iri taşlardan İnşa edilmiş, orta kısmı da diğer Urartu baraj duvarlarında olduğu gibi taş ve topraktan oluşan bir dolgu tabakası ile doldurulmuştur (Çizim 2). Ortalama 1.5-2 m. yüksekliğinde ve 95 m. uzunluğunda olan Aşağı Süphan baraj duvarının orta kısmı, barajdan akan su tarafından parçalanmıştır (Resim 4). Ortaçağ veya Yeniçağ'da yıkılalı duvarın orta kısmı yeniden Horasan Harcı ile onarım geçirmişse de, tekrar yıkılmaktan kurtulamamıştır. Barajdan gelen su, hâlâ 33.5 m. genişliğindeki bu yıkılan boşluktan akmaktadır.

İlk defa bir Urartu baraj gövde duvarının su tarafından parçalanmış olduğunu görmekteyiz. Duvarın ne zaman yıkıldığını şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Duvarın tahrip olmasında, yer seçiminin mi hatalı olduğu veya Urartu barajlarının ilk örneği olması yüzünden İnşa tekniği açısından hangi bir hatanın mi yapılıp yapılmadığını kesin olarak bilemiyoruz.

Süphan Barajından güneybatı yönüne doğru akan ve günümüzde "Süphan Deresi" olarak isimlendirilen kanal suyu, aşağıda 112 km2 genişliğindeki Muradiye Ovası'nı sulamaktadır (Çizim 3). Doğudan batıya doğru gittikçe alçalan ve Van Gölü kıyılarına kadar uzanan ova, oldukça verimli topraklara sahiptir. Muradiye Ovası Urartu Krallığı döneminde en iyi değerlendirilen ovaların arasında yer almıştır. Nitekim Kral Menua döneminde ovada hem sulama kanalları yapılmış[44], hem de askeri ve ekonomik amaçlı Korzüt Kalesi kurulmuştur. Muradiye Ovası'nın güneydoğu ucunda yer alan Kürzüt Kalesi, batıdan ve kuzeyde Transkafkasya'dan Urartu Krallığı'nın merkezi bölgesine gelecek tehlikelere karşı bir savunma duvarını oluşturmaktadır[45]. Ancak Kürzüt Kalesi'nin ayni zamanda Muradiye Ovasi'nda yapılan tarım ürünlerinin depolandığı en büyük ekonomik merkez olduğu da anlaşılmaktadır.

Halkın yaptığı kaçak kazılar sonucunda Körzüt Kalesi'nden ele geçirilen çok sayıdaki çivi yazılı taş, bu kalenin kral Menua döneminde kurulduğunu kanıtlamaktadır[46]. Kalede ve diğer yerleşim merkezlerinde oturan halkın besin gereksinmesini karşılamak amacıyla Muradiye Ovası'nda yapılan tarım için, Süphan Barajı'ndan ovaya getirilen suyun hayati önem taşıdığı anlaşılmaktadır. Günümüzde bile Süphan Barajı'ndan getirilen su, Muradiye Ovası'nda yapılan tarıma hayat vermektedir. Kral Menua tarafından inşa edildiği anlaşılan Aşağı Süphan Barajı’nın o dönemde hangi isimle anıldığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak Aşağı Süphan Barajı, şimdilik Urartu barajlarının en eski örneğini temsil ettiği için büyük bir önem taşımaktadır. 2700 yıldan beri aynı amaca hizmet eden Süphan Barajı, Ortaçağ ve Yeniçağ'da geçirmiş olduğu onarımlarla, baraj inşa tekniğinin tarihsel gelişimini gösteren eşsiz anıtlardan birini yansıtmaktadır.

Yukarı Anzaf Kalesi Barajı

Van'ın 11 km. kuzeydoğusunda, Van-İran karayolu üzerinde bulunan Yukarı Anzaf Kalesi, Kral Menua döneminde kurulmuştur. Kalenin 600-700 m. kadar doğusunda bulunan baraj, deniz seviyesinden 1900 m. yükseklikte bulunmaktadır (Çizim 4). Barajın gövde duvarı, gölün kuzey kısmını kapatmıştır. Kabaca yayvan yarım ay biçiminde olan gövde duvarının 64-66 m. uzunluğunda olduğu sanılmaktadır (Çizim 5). Ne yazık ki günümüzden 15 yıl kadar önce Van Toprak Su Bölge Müdürlüğü tarafından Urartu duvarının üstüne taş ve toprak yığılmıştır (Resim 5). Böylece yeni gövde duvarı hem yükseltilerek genişletilmiş, hem de uzatılmıştır (Resim 6). Bu yüzden biz eski duvarın kaç metre uzunluğunda, genişliğinde ve yüksekliğinde olduğunu kesin olarak bilemiyoruz [47].

Bu barajın varlığını bize haber veren sayın C. A. Burney’dir. Kendisi G. R. J. Lawson ile birlikte 1959 yılında Aşağı ve Yukarı Anzaf Kalelerinin planlarını çıkardığında, Urartu barajının gövde duvarının çok az yıkık olmasına karşın, hâlâ fonksiyonunu sürdürdüğünü söylemektedir. Ancak baraj duvarının planı çıkarılmadığı ve resimleri çekilmediği için, duvarın özgün biçimi hakkında herhangi bir bilgiye sahip değiliz.

Duvarın su tarafından görülen iri kalker taşlar, çevrede bulunan kalker taş ocaklarının işletilmesiyle elde edilmiştir. Duvarda bir adet su akıtma savağının olduğu anlaşılmaktadır. Bu savak günümüzde bile kullanılmaktadir. Barajda biriken su, güneydeki yüksek tepelerden inen kar ve yağmur suları ile kaynak sularının birleşmesinden oluşmaktadır. Barajın gol alanının çok küçük olmasının yani sıra, yüksek tepelerden yağmur sularının getirdiği toprak tabakasıyla dolu olduğu görülmektedir.

Barajdan kuzey yönüne akıtılan sular, verimli topraklarda yapılan tarımın su gereksinmesini karşılamaktadır. Eskiden olduğu gibi günümüzde de sulama yapılmadan tarımın yapılması hemen hemen olanaksızdır. Kral Memia döneminde kurulduğu anlaşılan Yukarı Anzaf Kalesi barajı, tıpkı Aşağı Süphan Barajı gibi erken donem Urartu barajları için çok büyük bir önem taşımaktadır. 1991 yılında beri Yukarı Anzaf Kalesi’nde yapmış olduğumuz kazıda çok sayıda çivi yazılı İnşa kitabesi ortaya çıkarmamıza rağmen, şimdilik baraj ile ilgili herhangi bir bilgiye rastlanılmamıştır. Bu yüzden barajın o donemde hangi isimle anıldığını bilemiyoruz. Yeni bulacağımız yazıtların bu soruna yardımcı olacağına inanıyoruz.

Kral II. Sardun Donemi (yak. ol. M.ö. 764-735):

Çavuştepe Kalesi Su Biriktirme Yapısı

Van'ın 22 km. güneydoğusunda, bugünkü modern Van-Hakkari karayolunun hemen kuzey eteğinde bulunan ünlü Çavuştepe (eski Sardurihinili) kalesindeki su biriktirme yapısı, oldukça ilginçtir. Kalenin ana giriş kapısının hemen kuzeybatsında, kabaca tekne biçimindeki doğal bir kaya boşluğunun kuzey yönünde açık olan kısmı, kalın ve yüksek duvarlarla kapatılmıştır. Bu yapı arkeoloji literatürüne yanlışlıkla "Devlet Ahırı" ismiyle girmiştir[48]. Gerek insanların, gerekse hayvanların giriş ve çıkışlarına hiç mi hiç uygun olmayan bu yapının, kalenin kuzeyindeki tarlaları sulamak amacıyla yapılmış tipik bir su biriktirme yapısı olduğu anlaşılmaktadır (Resim 7).

Kabaca tekneye benzeyen doğal kaya boşluğu, 24.30 m. genişilğinde ve 46.80 m. uzunluğundadır (Çizim 6). Kaya boşluğunun güney kısmını, derin ve yüksek kayalık kapatmıştır. Açık olan bati, kuzey ve doğu kısmı ise, Çavuştepe Kalesi'nin görkemli mimarisine uygun olarak kalın ve yüksek kyklopik duvarlarla kapatılmıştır. Duvarın kalınlığı 5.60 m., uzunluğu 47 m. ve yüksekliği de 5.50 m.'dir. Böylece büyük bir su biriktirme havuzu elde edilmiştir[49].

Su biriktirme havuzunun dış kısmı, tıpkı Çavuştepe Aşağı ve Yukarı Kaleyi çevreleyen su duvarları gibi, kurtin-bastion şeklinde örülmüştür (Resim 8). Duvarın su tarafındaki derinliğinin 5-6 m. arasında olduğu sanılmaktadır. Havuzun ana kayadan oluşan tabanı günümüzde taş ve toprakla doludur (Resim 9). Havuzdan biriken suyun akıtıldığı savak, duvarın kuzeybatı köşe duvarına yakın bir yerde ve duvarın en altında bulunmaktadır. Özgün biçimi bozulmadan kalan savak, Van Ovası'nın doğusundaki Rusa Barajı’ndaki savağın benzerini oluşturmaktadır. Savak 60 cm. genişliğinde ve 1.50 m. yüksekliğindedir (Resim 10). Savağın alt kısmı ana kaya üzerindedir ve suyun sürekli akmasından dolayı, ana kayanın oluk şeklinde oyulduğu görülmektedir. Savağın su tarafının tahta bir kapakla kapatıldığı sanılmaktadır.

Havuzun biriken suyun, kar ve yağmur sularının birikmesinden oluştuğu sanılmaktadır. Buradan kuzeye akıtılan suların, aşağıda bulunan ve sulanamayan tarlaların sulanması işinde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Ancak günümüzde havuzun içi taş ve kalın bir toprak tabakasıyla dolu olduğu için, eski sulama işlevini yerine getirememektedir. Çavuştepe Kalesi’nin güneyinde bulunan verimli toprakların sulanması işini de, tapınak yazıtından da öğrendiğimiz gibi Hoşap (eski Gugıına) Çayı’ndan getiren kanallar yapmaktaydı[50]. Urartu Krallığı’nın yayılım alanında bu kadar özenli işçilikle yapılmış bir sulama tesisine şimdilik rastlanılmamıştır.

Hırsız Deresi Barajı

Van’ın 39 km. güneydoğusunda yer alan Hırsız Deresi Barajı, bugünkü modern Van-Gürpınar-Kırkgeçit-Irak karayolunun hemen güney eteğinde bulunmaktadır. Gürpınar (Hat'asor) Ovası'ndan güneydoğu yönüne doğru uzanan dar bir vadi içinde akan Hırsız Deresi üzerinde kurulan barajın deniz seviyesinden yüksekliği 1900 m.'dir (Çizim 7). Hırsız Deresi, doğuda 3684 m. yüksekliğindeki Başet Dağı üzerinde sürekli olarak bulunan ve eriyen kar sularıyla, birçok kaynak suyunun birleşip batı yönüne doğru akmasından oluşmaktadır. Bölgenin en yüksek engebesi olan Başet Dağı, aynı zamanda bölge halkı tarafından kutsal dağ olarak da kabul edilmektedir.

Baraj duvarı, doğudan batıya doğru dar bir vadi içinde akan derenin geçtiği kayalık bir boğazda kurulmuştur (Resim 11-12). Barajın tasarımı, 65 km. güneyde yine bir çay üzerine kurulan ve M.Ö. 8. yüzyıla tarihlenen Arç Barajı'nın tasarımıyla çok büyük bir benzerlik göstermektedir[51]. Baraj duvarının yıkıldığı ve çeşitli dönemlerde birkaç kez onarım geçirdiği görülmektedir. Baraj duvarının orta kısmının sık sık yıkılmasında, Hırsız Deresi ni oluşturan kar, yağmur, kaynak ve sel sularının çok bol olduğu ilkbahar mevsiminde, derenin çok güçlü ve gür akmasının büyük etkisi olmuştur. Derenin duvarı parçaladığı orta kısımdaki yerin genişliği 2-3 m. arasında değişmektedir ve sular hala yıkık olan bu kesimden akmaktadır. Derenin vadi boyunca 4-4.5 m. derinliğinde açmış olduğu derin koridor, suyun ne kadar güçlü akağı konusunda açıkça bilgi vermektedir. Dere sularının parçaladığı duvarın orta kısmında yalnızca temeller kalmıştır, temel duVarının çok sağlam olarak yapıldığı anlaşılmaktadır. Günümüzde sular çok belirgin olarak temel duvarlarının üstünden akmaktadır (Resim 13).

Diğer Urartu Baraj duvarlarında olduğu gibi, Hırsız Deresi Barajı duvarı da, 1.20 m. genişliğinde inşa edilen iki duvarın arası, taş ve topraktan oluşan bir dolgu tabakasıyla doldurulmuştur. Bu duvarlardan doğuda olanı çok belirgin olarak görülmektedir. Duvar kabaca işlenmiş çok iri kalker taşlarından inşa edilmiştir. Taşlar çevrede geniş bir alana yayılan kalker kayalıklardan elde edilmiştir. Dar bir boğaza inşa edilen duvarın güney kısmı kayalıklarla birleştirilmiştir (Çizim 8).

Baraj duvarının orta kısmı ise, genişletilen Van-Gürpınar-Kırkgeçit-Irak karayolu tarafından kapatılmıştır. Duvarın güney kısmının bazı yerleri de, doğuda Hırsız Deresi'nden alınarak yeni yapılan ve üstten geçirilen beton bir su kanalı tarafından parçalanmıştır. Duvarın mevcut genişliği 5 m., uzunluğunun da 30-32 m. arasında olduğu sanılmaktadır. Duvarın mevcut bazı yerleri 3.60 m. yüksekliğinde olmasına karşın, gerçek yüksekliğinin 4-4.5 m. arasında değiştiği sanılmaktadır.

Duvar genişliğinin ve örgüsünün en iyi görüldüğü yer, derenin parçalayarak aktığı orta kısımdaki duvarın güney kısmıdır (Resim 14). Burasının aynı zamanda duvarın içinden geçen su akıtma savağına ait kısım olduğu anlaşılmaktadır. Savağın alt ve güney duvarına ait taşların, özenle yontulmuş düz taşlardan yapıldığı görülmektedir. Savağın doğu, yani su biriken tarafa bakan kısımdaki alt ve güney duvarına ait özenle yontulmuş iki blok, diğer taşlardan daha büyüktür. Güney duvara ait taşın yan kısmına dikey olarak açılan oyuğa, suyu açıp-kapatmaya yarayan tahta bir kapağın geçtiği anlaşılmaktadır. Urartu duvarının ne zaman ve hangi nedenlerden dolayı yıkıldığını bilemiyoruz.

Urartu duvarının yıkılmasından sonra, aynı yerde Ortaçağ veya çok büyük bir olasılıkla Osmanlı Devleti döneminde yeni bir duvar daha inşa edilmiştir. Osmanlı Hükümeti döneminde inşa edilen bu duvarda hem yıkılan Urartu duvarına ait iri taşlar, hem de daha küçük taşların kullanılmış olduğu görülmektedir. Sarımtrak bir renge sahip olan duvardaki küçük taşların daha kolay işlenebilen ponzaya benzer taşlardan oluştuğu gözlemlenmektedir. Ayrıca bu duvarda kullanılan taşların işlenişi, Van’ın 10 km. doğusunda bulunan ve büyük bir kısmı yıkılan Urartu duvarının taşlarından inşa edilen Faruk Bendi’ndeki duvarın taşlarına şaşılacak düzeyde benzerlik göstermektedir[52]. Osmanlı dönemi duvarındaki taşların arasına birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmıştır. Ancak bu duvar da Urartu duvarı gibi yıkılmaktan kurtulamamıştır. Duvarın ne zaman yıkıldığını ise kesin olarak bilemiyoruz.

Yıkılan baraj duvarının yerine 1950’li yıllarda yeni bir duvar daha inşa edilmiştir. Ortalama 1.70 m. kalınlığında ve 4 m. yüksekliğinde olan bu duvar, Urartu ve Osmanlı dönemi duvarlarının 60-70 cm. kadar doğusuna yapılmıştır. Osmanlı dönemi duvarında kullanılan taşlardan daha küçük taşlarla yapılan bu duvarda, taşlar arasında birleştirici malzeme olarak çimento kullanılmıştır. Ancak bu duvarın, dere suları tarafından tıpkı Osmanlı dönemi duvarı gibi şiddetli bir şekilde parçalanarak tahrip olduğu görülmektedir. Dere sularının aktığı kısımlarda, bu duvardan en küçük bir kalıntı bile kalmamıştır. Yalnızca derenin kuzey kısmında bu duvardan küçük bir kalıntı kalmıştır. Suyun aktığı orta kısımda duvardan herhangi bir kalıntının kalmamış olmasında, Urartu duvarına kıyasla duvar temellerinin çok zayıf yapılmasının büyük etkisi olmalıdır.

Duvarın doğusunda suyun biriktiği dar vadi, günümüzde hem dere sularının sürükleyerek getirdiği, hem de çevredeki dik yamaçlardan yağmur sularının getirdiği çok kalın bir taş ve toprak tabakasıyla kaplıdır. Metrelerce kalınlıktaki bu dolgu tabakasının içinden yalnızca dere suları dar ve derin bir koridor açarak akmaktadır. Dar vadiyi her iki yandan kuşatan dağ ve tepelerde günümüzde en küçük bir bitki kalıntısı kalmamıştır. Hatta tepelerdeki toprak tabakası aşırı erozyonun etkisinden dolayı yok olduğundan, kayalıklar ortaya çıkmıştır. Oysa bu bölgenin Eskiçağ ve Ortaçag'da sik bitki topluluğuyla kaplı olduğunu, çok sayıdaki yazılı kaynaktan öğrenmekteyiz[53].

Çimentoyla yapılan baraj duvarının da yıkılmasından sonra, 2 km. batıda ve ayni vadi üzerinde 1970'11 yıllarda daha büyük bir baraj yapılmıştır. Çünkü bu vadi üzerinde akan dere sulan biriktirilmedikçe ve ihtiyaç duyulan aylarda topraklar sulanmadıkça, kurak topraklarda tarımın yapılması kesinlikle olanaksızlaşır. Gürpınar Ovası'nın güneydoğu yönüne doğru bir uzan tısı olan bu verimli topraklar su yönünden oldukça fakirdir, öyle ki bu vadinin çevresinde yer alan köylerde oturan insanların tarım ve sosyal alanda kullandıkları suya olan gereksinmeleri, öykü ve fıkralara konu olmuştur.

Barajın yakın çevresinde herhangi bir kale ve yerleşim merkezi bulunmamaktadır, ancak barajın 10 km. batışında İremir Höyüğü, 18 km. kuzeydoğusunda da ünlü Çavııştepe (eski Sardurihinili) Kalesi yer almaktadır. Urartu Kralı II. Sarduri (M.ö. 764-735) tarafından kurulan Çavııştepe Kalesi, hemen her şeyden önce çok verimli topraklara sahip olan Gürpınar Ovasından elde edilen tarım ürünlerinin depolandığı önemli bir ekonomik merkezdir. Gürpınar Ovası doğu-batı doğrultusunda uzunluğu 40 km., kuzey-güney doğrultusunda genişliği ise 2-5 km. arasında değişmektedir. Yaklaşık olarak 190 km.2 genişliğinde bir alam kaplayan Gürpınar Ovası, Van Bölgesi'nde geniş ovalardan birini meydana getirmektedir[54] . Düz bit şekilde uzanan Gürpınar Ovası binlerce yıl boyunca doğudan bati yönüne doğru akan Hoşap Çayı'nın taşımış olduğu alüvyal topraklardan oluşmaktadır. Gürpınar Ovasi'nda, özellikle Menua Sulama Kanalı'nın geçtiği yerin doğusunda kalan kurak toprakların sulanabilmesi ve yapılan tarımın daha verimli bir duruma getirilebilmesi İçin, birçok yeni kanal yapılmıştır. Kral II. Sarduri'nin Çavuştepe Aşağı Kale'de bulunan Irmuşini Tapınağı'nın doğu yüzünde bulunan İnşa yazıtında da belirttiği gibi, bugünkü Hoşap Çayı'ndan (eski Guguna) alman kanallarla Çavuştepe Kalesinin güneyinde uzanan ova sulanmıştır[55]. Doğudan bati yönüne akan Hoşap Çayı'ndan alman kanallardan biri, Çavuştepe Kalesi'nin hemen güney eteklerinden, öteki kanal ise Gürpınar Ovasının güney eteğinden geçirilmiştir (Çizim 9). Böylece Gürpınar Ovası'nın orta kısmından Hoşap Çayı geçmesine karşın ovanın sulanamayan kuzey ve güney kesimlerindeki toprakların sulanması amaçlanmıştır. Yani Gürpınar Ovası'nda bir karış büyüklüğünde olan toprakların bile sulanması için hemen her şey yapılmıştır. Örneğin Çavuştepe Kalesi nin kuzeyinde bulunan küçük topraklar, kalenin ana giriş kapısının hemen kuzeyinde bulunan büyük bir su biriktirme deposunda toplanan sularla sulanmaya çalışılmıştır[56]. Yine Çavuştepe Kalesi'nin kuzeydoğu kesiminde uzanan geniş topraklar da, özellikle Erek Dağı'nın doğusunda bulunan Rusa Barajı (bugünkü Keşiş Göl) ve Doni Gölü’nden güney yönlerine inen küçük dere sularıyla sulanmıştır. Keşiş Göl'de biriken suların çok iyi bir şekilde değerlendirilmesi, ancak kral II. Rusa (M.Ö. 685-645) döneminde olmuştur. II. Rusa'nın Van Ovası'nda kurduğu ikinci başkent Rusahinili (bugünkü Toprakkale) çevresindeki toprakların daha iyi değerlendirilebilmesi için, kendi adıyla anılan Rusa Barajı'nı (Keşiş Göl) kurmuşun . Bu barajdan batı yönüne doğru akıtılan iki önemli kanaldan, Van Ovası'nın sulanamayan hem güneydoğu, hem de kuzeydoğu kesimindeki topraklar sulanmıştır[57].

Gürpınar Ovası'nın güneydoğu yönüne doğru bir dil şeklinde uzayan ve sulanamayan kurak topraklar da, Hırsız Deresi Barajında biriktirilen sularla sulanmıştır. Böylece Gürpınar Ovası'nın Menua Kanalı'ndan doğu yönüne doğru uzayan kurak topraklar, çok iyi bir şekilde değerlendirilmeye çalışılmıştır. İlginçtir ki Kral II. Sarduri döneminde sulama kanallarıyla en iyi şekilde değerlendirilen Gürpınar Ovası'nın doğu kısmı, günümüzde de Van Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü tarafından Urartu sulama kanallarına sadık kalınarak aynı şekilde değerlendirilmektedir. Aradaki tek fark, Urartu Krallığı döneminde toprak içine açılan kanalların hemen yakınından yeni yapılan beton kanallar içinden su geçirilmektedir.

Hırsız Deresi Barajı'nın da diğer sulama kanallarıyla birlikte Kral II. Sarduri döneminde yapılmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu baraj, tıpkı 65 km. güneyde yer alan Arç Barajı gibi akan bir dere üzerinde kurulan bir başka Urartu Barajı’nı oluşturmaktadır. Baraj küçük olmasına karşın, günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat ve Dicle gibi büyük ırmaklar üzerinde kuru-lan modern barajların ilk örnegini oluşturması açısından çok büyük bir önem taşımaktadır.

M.ö. 8. Yüzyıl Barajları

Arpayatagi Göleti

Arpayatağı Goleti, Van'ın yaklaşık olarak 97 km. güneyinde, VanTopçudeğirmeniTopyrldız yol ayrımı üzerinde bulunmaktadır (Çizim 10). Mahalli deyimle "Milla Goleti" olarak adlandırılan gölet, Urartu Krallığının ikinci başkenti Rusahinili'nin (Toprakkale) kuzeydoğu eteğindeki Sihke Goleti'nden oldukça küçüktür. Arpayatağı Göleti'nin büyüklük yönünden benzerini ise, kuzeydeki Patnos-Aznavurtepe Göleti oluşturmaktadır[58] .

Arpayatağı Göleti'nin kuzey kısmı, 17-18 yıl önce yapılan VanTopçudeğirmeni-Topyıldız karayolu tarafından tahrip edilmiştir (Çizim 11, Resim 15). Göletteki su, güneydoğu kesiminden çikan kaynak sularının bir kanal aracılığı ile getirilmesiyle biriktirilmiştir. Kanalın çok uzun bir süreden beri çalışmadığı ve içinin toprak ile dolduğu görülmektedir[59].

Arpayatağı Göleti'nin bati kısmı, fazla yüksek olmayan Milgölü Tepe tarafından sınırlandırılmıştır. Göletin açık olan kuzey kısmı ise, yayvan yarim ay şeklinde bir duvar ile kapatılmıştır (Resim 16). Yaklaşık olarak 89 m. uzunluğunda ve 3.5-4 m. genişliğinde olan duvarın su tarafına bakan güney kesimi, yüzlerce yıldan beri suların getirmiş olduğu toprak tabakası ile dolmuştur. Hatta taşan toprak tabakası duvarın üst kısmını da kapatmıştır (Resim 17). Bu yüzden hem taşların İşleniş biçimi ve duvar örgüsü, hem de yüksekliği konusunda herhangi bir bilgimiz yoktur.

Arpayatağı Gölet duvarının kuzeybatı ucunda bulunan su akıtma savağından bırakılan su, yine bir kanal aracılığı ile 2 km. kuzeybatıda bulunan Pirhilan yerleşim merkezinin çevresindeki arazinin su İhtiyâcını karşılamaktadır. Kabaca elips bir plan gösteren Pirhilan Yayla Kenti'ndeki konut duvarlan, oldukça iri taşlardan İnşa edilmiştir[60]. Duvarlarında kerpiç malzemenin kullanılmadığı konutlar, genellikle dikdörtgen biçimli iki odanın yan yana gelmesiyle oluşmuştur. Kentin çevresini koruma duvarları çevrelememektedir (Çizim 12). Zira konutların çok kalın ve 2 m. yüksekliğindeki duvarları,Metin Kutusu: aynı zamanda sur görevini de görmüş olmalıdır. Yayla Kentleri'nin çevresindeki sur duvarlarının olmayışı, Van Gölü'nün güneyindeki dağlık alanda bulunan yerleşim merkezlerinin karakteristik özelliğini oluşturmaktadır[61]. Pirhilan Yayla Kenti ile birlikte kurulduğu anlaşılan Arpayatağı Göleti'nin M.Ö. 8. yüzyılda inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır.

Arç Barajı

Arç Barajı Van'ın yaklaşık 103 km. güneyinde bulunmaktadır. Baraj duvarı, güneyden kuzey yönüne doğru akan ve dar bir kayalık boğazdan geçen Arç Çayı üzerine kurulmuştur (Çizim 13). Mahalli deyimle bu baraj "Dest Barajı" olarak isimlendirilmektedir[62].

Kayalık boğazın kuzey kısmını kapatan duvar, yaklaşık 21 m. uzunluğunda ve 3 m. genişliğindedir (Çizim 14). Ancak ne yazık ki barajın duvarı hızlı bir şekilde akan Arç Deresi tarafından büyük ölçüde tahrip olmuştur. Sadece temel kısımları görülmektedir (Resim 18). Burada ilginç olan en önemli özellik, Urartu Krallığı'nın yayılım alanı içinde tıpkı Hırsız Deresi Barajı gibi, bu barajın da dere üzerinde kurulmuş olmasıdır. Hırsız Deresi Barajı gibi, Arç Barajı da günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi'nde büyük nehirlerin üzerine inşa edilen modern barajların ilk örneği olması bakımından büyük bir önem taşımaktadır[63].

Duvarın temelinde kullanılan iri kalker taşlar, çevredeki kalker kayalıklardan elde edilmiştir. Barajdan kuzey yönüne doğru akan su, Kırmızı Ova'yı sulamaktadır. Urartu Krallığı döneminde baraj yerinin çok elverişli bir yerde seçilmiş olduğu görülmektedir. Van Devlet Su İşleri Bölge Müdürlüğü tarafından 11 sene önce Arç Çayı üzerinde inşa edilen küçük baraj da, eski Urartu Barajı’nın yalnızca 250 m. kuzeyinde yer almaktadır (Resim 19).

Baraj duvarının 40 m. doğusunda yüksek bir kayalık üzerinde 8X10 m. boyutlarında küçük bir yapı bulunmaktadır (Resim 20-21). 2 m. kalınlığında sağlam duvarlara sahip olan ve kyklopik taşlardan inşa edilen bu tür yapılara halk "Dev Evi" adını vermektedir (Çizim 15). Duvarlarda kullanılan taşların çok büyük olmasından dolayı, yıkılmadan günümüze kadar korunmuştur. Van Gölü'nün güneyindeki dağlık bölgede yıllardan beri sürdürdüğümüz araştırmalarda, saptadığımız yüzlerce mimarlık anıtının %70'ini bu tür Dev Evleri oluşturmaktadır[64]. Bu yapı aşağıdaki barajın güvenliğini sağlamak, sulama işlerini düzenlemek, bakim ve onarım işlerini organize etmek amacıyla kurulmuştur. Yapının içinden ve çevresinden topladığımız keramik parçalan, mahalli özellikler göstermesine rağmen M.ö. 8. yüzyıla aittir (Çizim 16). Arç Barajı ve Dev Evi'nin de 8. yüzyılda İnşa edildiği anlaşılmaktadır[65].

Kırmızı Düzlük Baıajı

Arç Barajının yaklaşık 1 km. doğusunda bulunan Kırmızı Düzlük Barajına, mahalli olarak "Deste Sor" denilmektedir (Çizim 13). 5 m. genişliğinde ve 91 m. uzunluğunda olan baraj duvarı, kayalık boğazın kuzey kısmını kapatmaktadır (Çizim 17). Duvarın inşaatında kullanılan taşlar, doğuda bulunan kalker kayalıklardan elde edilmiştir. Barajın gövde duvarı, tıpkı Arç Barajı gibi çok elverişli yere kurulmuştur (Resim 22-23). Kırmızı Düzlük Barajı gerek gövde duvarının uzunluğu, gerekse su biriktirme alanı yönünden, Van Gölü'nün güneyinde yer alan barajların şimdilik en büyüğünü oluşturmaktadır[66].

Kırmızı Düzlük Barajında biriken sular, çevresindeki yüksek tepelerden gelen kar ve yağmur sulan ile kaynaklardan çıkan suların birleşmesinden oluşmaktadır. Ancak yüzlerce yıldan beri yağmur ve sel sularının dağlardan getirmiş olduğu toprak tabakası, hem baraj göl alanım, hem de duvarın su tarafına bakan güney kesimini doldurmuştur[67]. Hatta su taşkınlarının fazla olduğu kısımlarda, toprak tabakasının duvarın üstüne taştığı ve duvarın kuzey yönüne doğru yıkılmasına neden olduğu görülmektedir. Arazinin çok dik olan eğiminin de gösterdiği gibi, su akışının çok güçlü olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden baraj erozyondan oldukça fazla etkilenmiştir[68] (Resim 24).

Daha önce de belirttiğimiz gibi Van Gölü'nün güneyinde yer alan bu bölgedeki sik orman örtüsü hakkında. Eskiçağ, Ortaçağ ve Osmanlı Dönemine ait yazılı kaynaklar ayrıntılı bilgi vermektedirler. Bölgedeki orman örtüsü 17. yüzyılın ortalarından itibaren çok hızlı bir şekilde yok olmaya başlamıştır. Öyle anlaşılmaktadır ki, orman alanlarının ortadan kalkmasından sonra, baraj alanları erozyondan çok daha fazla etkilenmiştir.

Toprak tabakası su akıtma savağını da kapatmasına rağmen, kuzeydoğu kısımdaki savak yeri görülebilmektedir. Baraj göl alanı toprak tabakası ile kaplı olduğu için, Kırmızı Düzlük Barajı günümüzde ot yetiştirmek amacıyla kullanılmaktadır.

Barajın 1 km. kuzeybatısında ise kyklopik taşlardan inşa edilen yapı kalıntıları bulunmaktadır. Dev Evleri olarak isimlendirilen bu yapılar, barajın bakımı ve onarımı işi ile güvenliğini sağlamaktadır. Gerek bu yapıların, gerekse barajın M.Ö. 8. yüzyılda inşa edildiği anlaşılmaktadır.

Kuzey Irak sınırına çok yakın olan bu barajların, Kuzey Mezopotamya'nın çok gelişmiş baraj ve sulama sisteminden ne kadar etkilendiğini şimdilik tam olarak bilemiyoruz. Ancak ileride yapacağımız yeni araştırmaların sonucunda, bu konuya açıklık getireceğimizi ummaktayım[69].

Kral II. Argişti Dönemi (yak. ol. M.Ö. 714-685)

Meydan Boğazı Barajı

Meydan Boğazı Barajı, Van Gölü'nün kuzey kıyısındaki Erciş'in 36 km. kuzeybatısında ve Meydan Köyü'nün 1 km. kuzeyinde yer almaktadır. Baraja, Van-Erciş-Kocapınar (Haci) Köyü'ne kadar modern karayoluyla gidilmekte ve Kocapınar Köyü'nün içinden kuzey yönüne doğru ayrılan stabilize bir yol ile de Varkoz-Aşağı Pınarlı (Haçrof) ve Meydan Köyleri'ni geçtikten sonra ulaşılmaktadır[70]. Deniz seviyesinden 2300 m. yüksekliğindeki Meydan Gölü'nün çevresini, yükseklikleri ortalama 2560-2700 m. arasında değişen basık dağlar çevrelemektedir (Çizim 18). Günümüzde gerek göl alanının çevresinde, gerekse dağların zirvesinde en küçük bir bitki topluluğu kalmamıştır. Kabaca geniş bir çanak şeklindeki göl alanında biriken sular, çevredeki dağlardan gelen küçük derelerin yanı sıra, kar, yağmur ve kaynak sularının birleşmesinden oluşmaktadır. Suların çıplak dağlardan sürükleyerek getirmiş olduğu toprak tabakası, hem göl alanının kenarlarını doldurmuş, hem de göl içinde küçük adacıklar meydana getirmiştir. Yaklaşık 9 km2 genişliğindeki gol alanında suların sürekli olarak akıtılması yüzünden, çok az su bulunmaktadır. Meydan Gölü kaplamış olduğu alan bakımından, bugüne değin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapmış olduğumuz araştırmanın sonucuna göreUrartu Krallığının baraj yaptığı en büyük gol alanım oluşturmaktadır. Zengin otlak ve sazlarla kaplı olan ve günümüzde "Meydan Yaylası" olarak isimlendirilen gol alanının çevresi, yaz aylarında yakın çevresindeki köy halkı tarafından yaylak olarak kullanılmaktadır. Yüzlerce çadırın kurulduğu göl çevresi, geleneksel yarı-göçebe yaşam biçimini tüm canlılığıyla yansıtmaktadır.

Meydan Gölü'nde biriken sular, güney yönünde dar ve dik bir vadiden büyük bir hızla akmaktadır. Baraj duvarı da, güneydeki kayalık boğaza İnşa edilmiştir. Baraj duvarında kullanılan iri andezit taşlar, çevrede çokgeni؛ bir alana yayılan andezit kayalıklardan elde edilmiştir. İnşa edilen baraj duvar, dar vadide hızlı bir şekilde akan gol sulan tarafından parçalanmıştır (Resim 25). Bu tahripten en çok duvarın batısı etkilenmiştir, öyle ki duvarın üçte ikisinden fazlası yok olmuştur. Duvarların temellerine değin yok olduğu görülmektedir. Sular ancak 6-7 ton ağırlığında olan andezit kaya parçalarım sürükleyememiştir. Suyun çok güçlü ve hızlı akması yüzünden arazide derin bir yatak açtığı ve bu yüzden duvarların temellerinin de tahrip olduğu anlaşılmaktadır.. Suyun yaptığı bu şiddetli tahripten yalnızca vadinin doğu yamacında kalan duvar kalıntıları kurtulmuştur.

Meydan Boğazı Baraj duvarının İnşa tekniği ve taşarımı, erken dönem Urartu baraj duvarlarının İnşa tekniği ve tasarımından farklı özellikler göstermektedir. Erken dönem Urartu barajları, genellikle 9-10 m. kalınlığında bir duvardan meydana gelmiştir. İnşa altından dolayı kesin olarak tarihlenebilen M.Ö. 7. yüzyıla ait barajlar da, arka arkaya İnşa edilen iki veya üç duvar arasının kalın bir blokaj tabakasıyla doldurulmasından oluşmaktadır. Meydan Boğazı Barajı da, arka arkaya İnşa edilen üç duvar ar asının kalın bir blokaj tabakasının doldurulmasıyla İnşa edilmiştir (Resim 26). Duvarlardan en kuzeyde olanı, 2.5 m. genişliğinde ve 13.5 m. uzunluğundadır. 1 m. yüksekliğinde olan ve İşlenmiş iri taşlardan yapılan bu duvarın, suyun basıncından ve tahribinden dolayı güneyindeki iki duvardan daha fazla zarar gördüğü anlaşılmaktadır. Bu duvar güneyinde arka arkaya İnşa edilen iki duvardan daha kışadır. Bu duvarın 14.5 m. güneyine ikinci duvar İnşa edilmiştir. Bu iki duvarın ar asi ise taş ve topraktan oluşan bir blokaj tabakasıyla doldurulmuştur. Bu duvar 3.90 m. genişliğinde ve 27.30 m. uzunluğundadır. Bu duvarın 3.5 m. güneyine ise üçüncü duvar inşa edilmiştir. Bu duvar da 5.20 m. genişliğinde ve 25 m. uzunluğundadır. Böylece 29.60 m. genişliğinde bir duvar elde edilmiştir. Bu kadar geniş duvar yapılmasının en büyük nedeni, göl alanında biriken milyonlarca metreküp suyun basıncına dayanıklı olmasını sağlamak içindir (Çizim 19).

Baraj duvarının kaç metre yüksekliğinde ve kaç metre uzunluğunda olduğunu şimdilik kesin olarak bilemiyoruz. Vadinin doğu eteğinde varlığını koruyan Urartu duvarlarının üstündeki taşların batı yönüne doğru şiddetli eğimden dolayı aktığı görülmektedir. Duvar kalmalarının büyük bir bölümü temel kısımlarına aittir (Resim 27). Duvarların inşa edildiği kayalık boğazın dar ve derin olmasından dolayı, duvarın 5-6 m. yüksekliğinde olması gerekmektedir. Nitekim Ortaçağ'da inşa edilen duvar kalıntısının yüksekliği de, duvar yüksekliğinin 5-6 m. olduğunu göstermektedir. Güneydeki iki duvarın uzunluklarının ise 60-70 m. arasında olduğu sanılmaktadır. Duvarların ne zaman ve nasıl tahrip olduğu hakkında şimdilik en küçük bir bilgimiz yoktur. Çok büyük bir olasılıkla baraj duvarı Urartu Krallığının yıkılmasından sonra tahrip olmuş olmalıdır. Nitekim Urartu duvarları yıkıldıktan sonra Ortaçağ’da yeni bir duvar daha inşa edilmiştir. Kuzeydeki ilk duvarla ortadaki duvar arasında bulunan blokaj dolgu içine yapılan bu duvarda kullanılan taşlar, Urartu duvarlarında kullanılan taşlara kıyasla çok daha küçüktür ve taşlar arasında birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmıştır (Resim 28). Duvarın her iki dış yüzünde kullanılan taşların daha büyük olduğu görülmektedir. 3.10 genişliğinde ve 14 m. uzunluğunda olan Ortaçağ duvarı, kuzeydeki Urartu duvarının uzunluğuyla aynıdır. Ancak güneydeki iki duvardan ise daha kısadır. Ortalama olarak 3.5-4 m. yüksekliğinde olan duvar kalıntısının yıkılan üst kısmıyla birlikte gerçek yüksekliğinin 6-7 m. arasında olduğu sanılmaktadır. Ayrıca duvarın güney yüzü, Ortaçağ yapılarındaki burçlarda yaygın olarak görüldüğü gibi, yarım çember tasarımında yapılmıştır. Duvarın güneydoğu ucuna doğru yarım çember biçiminde yapılan bu çıkıntının, duvara sağlamlık kazandırmak amacıyla yapıldığı anlaşılmaktadır. Ancak, bu duvar da Urartu duvarları gibi yıkılmaktan kurtulamamıştır, duvarın batısında kalan kısmın, üçte ikisinden fazlası yok olmuştur. Bu duvarın da ne zaman ve nasıl yıkıldığını bilemiyoruz.

Gerek Urartu baraj duvarlarının, gerekse Ortaçağ'da inşa edilen duvarın yıkılmasında, büyük bir alana yayılan göl alanında biriken suların çok fazla olmasının ve güney yönüne doğru büyük bir eğimle hızlı bir şekilde akmasının çok büyük etkisi olmuştur. Ortaçağ baraj duvarının yıkılmasından sonra, 1970'li yıllara değin Meydan Gölü'nde biriken sular, özellikle suların çok bol olduğu ilkbahar mevsiminde yıkılan duvarları parçalayarak güney yönüne doğru hiçbir sınır tanımadan hızlı bir şekilde akmaya devam etmiştir. 1976 yılında ise Van Toprak Su Bölge Müdürlüğü tarafından yeni bir baraj duvarı inşa ettirilmiştir. Urartu duvarının 57 m. kuzeyinde inşa edilen bu duvar yaklaşık 140-145 m. uzunluğunda 10-12 m. yüksekliğinde ve 13-14 m. genişliğindedir. Modern bir şekilde inşa edilen bu duvarın Urartu ve Ortaçağ duvarlarından uzakta inşa edilmesiyle, eski duvar kalıntıları yok olmaktan kurtulmuştur.

Arka arkaya inşa edilen iki veya üç duvar arasının kalın bir dolgu tabakasıyla doldurulmasından elde edilen benzer baraj duvarlarından biri Van'ın doğusunda, diğeri de Van Gölü'nün batısında bulunmaktadır. Urartu başkenti Van Kalesi'nin (eski Tuşpa) yer aldığı Van Ovası'nın doğusunu yarım ay şeklinde çevreleyen Erek Dağı'nın (3200 m.) üzerinde bulunan Rusa Barajı'nın (bugünkü Keşiş Göl) iki duvarı bulunmaktadır; bunlardan biri gölün kuzeybatısında, diğeri de batı yönündedir. Bugüne değin saptanan Urartu barajlarının hiçbirinde iki ayrı gövde duvarı bulunmamaktadır. Kuzeybatıdaki baraj duvarının 1891 yılında yıkılması sonucunda planının nasıl ve ne şekilde olduğunu bilemiyoruz. Gölün batısında dar bir kayalık boğaza arka arkaya inşa edilen 7'şer metre kalınlığında iki duvarın arası 13.40 m. kalınlığında bir dolgu tabakasıyla doldurulmuştur. Böylece toplam olarak 27.40 m. kalınlığında bir duvar elde edilmiştir[71]. Bu kadar kalın bir duvarın yapılmasının en büyük nedeni, 6.5 km-'den daha büyük bir göl alanında biriken 30-32 milyon metreküpten fazla suyun basıncına karşı koymak içindir. İnşa yazıtından da anlaşılacağı gibi Urartu Kralı II. Rusa (M.Ö. 685645) tarafından inşa ettirilen bu ünlü baraj, [72]Urartu su mühendisliğinin gerçek bir harikasını oluşturmaktadır.

Van Gölü'nün batısında ve Adilcevaz İlçesi'nin 5 km. kuzeyinde bulunan diğer baraj ise, günümüzde Kırcagöl Barajı olarak isimlendirilmektedir. Birçok baraj gibi, bu barajın da Urartu Krallığı dönemindeki adının ne olduğunu bilemiyoruz. Fazla büyük olmayan göl alanının güneyindeki dar ve kayalık bir boğazda arka arkaya inşa edilen 3'er metre kalınlığındaki üç duvarın arası, biri 3 m., diğeri de 4.5 m. kalınlığında iki blokaj malzemesiyle doldurulmuştur. Böylece 17 m. genişliğinde bir baraj duvarı yapılmıştır[73]. Rusa Barajı’nın tersine, göl alanının fazla büyük olmadığı Gelincik Barajı’nda arka arkaya 3 duvarın yapılarak 17 m. genişliğinde bir duvar elde etmenin asıl nedeni, çok şiddetli bir deprem kuşağı bölgesinde bulunan barajın depreme karşı dayanıklı olmasını sağlamak içindir. Kırcagöl Barajı, 1.5 km. güneybatısında yer alan Kef Kalesi gibi Urartu Kralı II. Rusa döneminde inşa edilmiştir.

Meydan Boğazı Barajı’nın toplam 29.60 m. genişliğindeki duvarı hem Kırcagöl, hem de Rıısa Barajı duvarından daha geniştir ve Köşebaşı Barajı’ndan sonra şimdilik ikinci geniş Urartu baraj duvarını oluşturmaktadır. Bu kadar geniş duvar yapılmasının en büyük nedeni, yaklaşık 9 km2 genişliğindeki göl alanında biriken milyonlarca metreküp suyun basıncına dayanıklı olmasını sağlamak içindir. Arka arkaya üç duvarın inşa edilmesiyle elde edilen Meydan Boğazı Barajı duvarının en yakın benzerini ise, Kırcagöl Barajı oluşturmaktadır. Erken dönem Urartu barajlarına kıyasla çok gelişmiş bir baraj duvarı inşa tekniğini gösteren Meydan Boğazı Barajı’nın hem Rusa, hem de Kırcagöl Barajları’ndan daha eski olduğunu, arkeoloji literatürüne "Hacı ve Çelebibağı Yazıtı" olarak geçen iki stel üzerindeki aynı içeriğe sahip yazıtlardan öğrenmekteyiz. Kral II. Argişti (M.Ö. 714-685) dönemine ait olan bu stellerden biri, barajın yaklaşık olarak 11 km. güneyindeki Haci (Agi bugünkü Kocapınar) Köyünde, diğeri de Çelebibağı’nda bulunmuştur. Çelebibağı steli, şu anda Çelebibağı Cami kapı girişinin hemen sağında bulunmaktadır (Resim 29). Zaten Meydan Boğazı Barajı’na da Kocapınar (Haci-Agi) Köyü’nü geçtikten sonra kuzey yönüne doğru dik bir şekilde devam eden bir yol ile ulaşılmaktadır. Çok büyük bir olasılıkla her iki stelin de eskiden Meydan Boğazı Barajı yakınında olduğu, daha sonra ise çeşidi nedenlerden dolayı güney yönüne doğru çok kolay bir şekilde bayır aşağı taşınarak bunlardan birinin Haci (Kocapınar) Köyü’ne, diğerinin de Çelebibağı’na getirildiği anlaşılmaktadır. Bu steller, Kral II. Rusa (M.Ö. 685645) tarafından yaptırılan ve kendi adıyla anılan Rusa Barajı yazıtından sonra, barajın hangi kral tarafından yaptırıldığı konusunda kesin bilgi veren ikinci değerli belgeyi oluşturduğu için, Urartu barajlarının kesin olarak tarihlendirilmesi konusunda çok büyük bir önem taşımaktadırlar. Ne yazık ki Çelebibağı stelinin sonundaki yazıtın bir kısmı kırılmıştır. Haci steli üzerinde aynı içeriğe sahip olan yazıtın da son kısmı yine kırık olmasına karşın, arka kısmında Çelebibağı stelinden daha fazla bilgi bulunmaktadır. Çelebibağı stelinin ön yüzünde şunlar okunmaktadır:

"Tanrı Haldi'ye, efendiye, Rusa oğlu Argişti bu steli gelecekteki yaşamı için armağan etti. Tanrı Haldi'nin koruyucu gücü sayesinde Rusa oğlu Argişti sevinç, büyüklük, kuvvet ve güçle doldu. Tanrı Haldi'nin, efendinin büyüklüğü sayesinde, onun hizmetçisi Rusa oğlu Argişti der ki: Tanrı Haldi'nin gücü sayesinde, o bana her yerde koruyucu şemsiyesi altında yardıma geldi, kendi sözünü bana söyletti, bana geniş krallığı verdi ve böylece ben de krallığın tahtına oturdum. Bana kral asasını ayırdı ve koruyucu bir yardımcı olarak herşeyi bana bıraktı ve destek oldu. Böylece "Araba Ülkeleri" benim hizmetçim oldular. Tanrı Haldi, efendim, bana mühür kuvveti ve savaş gücüyle her türlü yardımı etti.

Argişti der ki: Taktumnia Şehri'ndeki sulama kanalı ve Quriakagi Ülkeleri'ndeki topraklar ekilmemişti, sebze, meyve ve asma bahçesi olarak orada hiçbir şey yoktu, orada hiçbir kanal yapılmamıştı, Tanrı Haldi bana onların hepsini yapmam için buyruk verdi. Bu Gölü (Barajı) Airi Ülkesi'ndeki dağlardan gelen sulardan ve dağlar içinde yaptım. Bu gölün doldurulmasına yarayan dağlar, dağ bölgelerinden Amuni, Budua, Nagilia, Salatara ve Urae idi. Argişti der ki: Daha önce o gölün yerinde hiçbir şey yoktu, hiçbir kanal yapılmamıştı, Argişti (hinili Şehri)..." [74]

Daha fazla bilgi olan Haci stelinin arka yüzünde ise şunlar yazılıdır:

"... orada şehir yaptım. Orada şehirler ele geçirdim (?) Artarap'sa Ülkesi nin önünde, Argiştihinili şehrinde udiguni adamı Rusa oğlu Argişti der ki: Bu kanal bu şehirlerin sulanması için olsun... bu şehirler için... Gölden akan su olsun. Bu vadinin sulanması olsun... Argişti der ki: Irmak şehirlerindeki su... Tanrı Haldi'nin büyüklüğü sayesinde Rusa oğlu Argişti, güçlü kral, Biainili Ülkesi'nin kralı, Tanrı Haldi'nin hizmetçisi, halkın sadık çobanı... savaştan korkmadı. Argişti der ki: Herkim bu yazıtı buradan kaldırırsa..." [75]

Burada en büyük sorun, yazıtta sözü edilen Taktumnia Kenti’nin neresi olduğudur. Meydan Boğazı Barajı'nın yaklaşık olarak 30 km. doğusunda, bugünkü modern Erçiş İlçesi'nin hemen kuzeyinde yer alan ve günümüzde Zernaki Tepe olarak isimlendirilen ızgara planlı kent kalıntısının, Taktumnia olup olmadığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak son 25 yıldan beri bölgede ve yakın çevrede yaptığımız titiz araştırma sonucunda, başka bir kent kalıntısının varlığına da rastlayamadık. Bu yüzden çok büyük bir olasılıkla yazıtta sözü edilen Taktumnia Kenti’nin, daha önce de belirttiğimiz gibi Zernaki Tepe olması gerekmektedir[76]. Kral II. Argişti tarafından kurulan Zernaki Tepe'de çok geniş bir alana yayılan kent kalıntısının en önemli özelliği, cadde ve sokakları birbirini dik kesen ızgara planlı yerleşim merkezinin Doğu Anadolu Bölgesi'nin en önemli kentini yansıtmış olmasıdır. Bilindiği gibi bu tür modern kentler üç yüzyıl sonra batı uygarlığı için bir esin kaynağı olmuş ve "Hippodamos Planı" ile anılmaya başlanmıştır.

Yazıtın son kısmının kırık olması yüzünden, barajın eski adının ne olduğunu şimdilik bilemiyoruz. Ancak yazıt çok gerçekçi bir şekilde kaleme alınmıştır. Gölü çevreleyen beş dağın (bugünkü Kurt ٦ epe, Meydan Tepe, Sait Tepe, Basri Tepe ve Gürgürbaba Tepe) tek tek adı verilmiştir. Bundan da önemlisi gölün doldurulmasını sağlayan suların, çevredeki dağlardan geldiği ve gölün dağlar içinde yer aldığı vurgulanmıştır. Bu kadar yalın ve gerçekçi bir şekilde kaleme alınmış başka bir yazıtın varlığına daha Urartu yazıt biliminde rastlanılmamıştır.

II. Rusa döneminde daha yaygın olarak görülen bu tür gelişmiş barajların ilk örneğinin şimdilik II. Argişti döneminde yapılmaya başlandığı anlaşılmaktadır. Barajdan arazinin eğimli olan güney yönüne akıtılan ve günü-müzde "Meydan Deresi" olarak adlandırılan sular, eski kanal güzergâhını izlemektedir. Kanal boyunca yapmış olduğumuz araştırmada, Urartu Krallığı döneminden günümüze kadar güney yönüne doğru akıtılan suyun, toprağa açılan ve yüzyıllar boyunca derin bir şekilde oyulan ayni kanal güzergahından aktığı görülmüştür. Bu sular günümüzde bile özellikle Koca pınar (Haci) Köyü çevresinde yer alan ve çok geniş bir alana yaylan verimli topraklarda yapılan tarıma hayat vermektedir. Baraj suyunun Ortaçağ ve Osmanlı Devleti döneminde de ovada yer alan tarla ve sebze bahçeleri için çok büyük bir önem taşıdığını, baraj duvarında yapılan onarımlar göstermektedir. Ayrıca bu verimli topraklardan elde edilen hububat, eserini 1340 yılında yazan İran'lı tarihçi ve coğrafyacı Hamdullah el Mustavfi Kazvini tarafından da büyük bir övgüyle anlatılmıştır[77]. Kanal boyunca arazinin güney yönüne doğru bakan ve güneş ışınlarından daha çok yararlanan kısımlarının yapay teraslar halinde düzenlendiği görülmektedir. Ancak son 90 sene öncesine değin bu teraslarda varlığını koruyan asma bahçelerinden günümüzde en küçük bir iz kalmamıştır.

Baraj duvarının yaklaşık olarak 250 m. kuzeydoğusunda basık biltepe üzerinde fazla büyük olmayan bir kale bulunmaktadır (Resim 30). Ancak şimdiye kadar bulmuş olduğumuz baraj koruma kaleleri arasında en büyük kaleyi oluşturmaktadır. Meydan Tepe Kalesi olarak isimlendirdiğimiz bu kalenin deniz seviyesinden yüksekliği 2300 metredir. Kalenin eski bir höyük yerleşmesi üzerine kurulmuş olduğu sanılmaktadır. Kale, tepenin doğal konumuna uygun olarak, kuzey güney doğrultusunda oval bir biçimi göstermektedir. Diğer Urartu kaleleri gibi Meydan Tepe Kalesi'nin çevresi de kailli duvarlarla çevrelenmektedir. Tepenin dik olan kuzey ve bati kesimlerindeki duvar taşlarının akıp gittiği, ancak temel kalıntılarının kaldığı görülmektedir. Kalenin güneydoğu duvarlarından bir sıra, doğu duvarlarından ise iki sıra halindeki taş dizisi günümüze değin varlığını korumuştur (Resim 31). Yer yer 80-90 cm.'ye kadar bir yüksekliğe sahip olan kale duvarları, çıkıntıları kabaca düzeltilmiş iri andezit taşlarından yapılmıştır.

Bu önemli kalenin barajı korumasının ve su akıtma işleriyle bakimonarım işlerini organize etmesinin yani sıra, bölgedeki en büyük obsidyen üretim merkezi olarak da görev yaptığı anlaşılmaktadır. Kalenin güneydoğusunda uzanan basık ve yayvan tepelerin güney ve bati yönlerine uzanan eteklerinde çok geniş bir alana yayılan obsidyen yatakları bulunmaktadır (Resim 32). Uzaktan bakıldığında sanki bir kömür tarlasını andıran bu geniş alandaki obsidyenlerin irili-ufaklı yumrular halinde olduğu ve işlenmediği görülmektedir. Buradan alınan obsidyen yumruları, 100-120 m. kadar kuzeybatıda bulunan Meydan Tepe Kalesi'ne getirilerek işlenmiştir. Gerek kalenin üzerinde, gerekse çevresine yayılan binlerce işlenmiş ve yarı işlenmiş obsidyen parçası, kalenin bölgede çok önemli bir üretim merkezi olduğunu göstermektedir (Çizim 20). Gerçekten de son 28 yıldan beri Doğu Anadolu Bölgesi'nde yüzey araştırması yapmamıza karşın, bu kadar önemli bir obsidyen yatağı ve üretim merkezinin eşine daha rastlayamamıştık (Resim 33). Güneyde Mezopotamya ile yapılan ticarette çok önemli bir ihraç malını oluşturan obsidyen üretiminin Urartu Krallığı'ndan çok önce devam ettiğini, bulmuş olduğumuz elde yapılmış açkılı keramik parçaları doğrulamaktadır.

Kalenin üstünde ve çevresinde bulmuş olduğumuz M.Ö. 8. yüzyıla ait çark yapımı ve kırmızı astarlı çok kaliteli Urartu keramikleri, sanki Urartu başkenti Tıışpa (Van Kalesi) ve Rusahinili (Toprakkale) ile Sardurihinili (Çavuştepe), Ayanis, Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri gibi görkemli yerleşim merkezlerinde ortaya çıkarılan keramiklerin benzerini oluşturmaktadır. Bugüne değin bulmuş olduğumuz çok sayıdaki baraj koruma kalesinin hiçbirinde bu kadar kaliteli Urartu keramiğine rastlanılmamıştır (Çizim 21-22).

Meydan Tepe Kalesi'nden güneybatı ve batı yönlerine bakıldığında, halk tarafından kaçak olarak kazılan çok sayıdaki Urartu mezarının toprakta bırakmış olduğu iz, tıpkı bir köstebek yuvasıymış gibi görünmektedir. Ne yazık ki deniz seviyesinden 2300 m. yükseklikte yer alan bir yaylada bile Urartu mezarları çok bilinçli bir şekilde soyulmuştur. Soyulan bu mezarlardan en belirgin plan verenlerden bin, baraj duvarının yaklaşık olarak 120 m. kadar batısında, fazla yüksek olmayan bir tepe üzerinde yer almaktadır. Güney yönüne doğru yayvan bir şekilde uzanan bu tepe üzerinde çok sayıda mezarın açılmış olduğu görülmektedir. Bu kesimdeki mezarların daha çok açılmasında, çevreye yaz aylarında kundan çadırlarda yaşayan insanların çok büyük etkisi olmuş olmalıdır. 3.95 m.xl.8O m. büyüklüğünde dikdörtgen mezar odasının dramosu, güney yönüne bakmaktadır (Çizim 23). Nişsiz olduğu anlaşılan mezarın duvarları, yarı işlenmiş irili-ufaklı andezit taşlarından yapılmıştır (Resim 34). Taşların çevredeki andezit kayalıklardan elde edildiği anlaşılmaktadır. Mezarın üstü, enlemesine konulmuş düz ve ağır kapak taşlarıyla kapatılmış olmalıydı. Bu taşların kaldırılmasıyla mezar odasına tavandan girilmiştir, içerisinin toprakla dolu olması yüzünden mezar odasının gerçek derinliğinin ne kadar olduğunu kesin olarak bilemiyoruz. Duvarların şu andaki mevcut derinlikleri 60 cm.'nîn üstündedir. Halk tarafından kaçak olarak kazılan benzer biçimli nişsiz ve dramoslu Urartu oda mezarları, Patnos Bolgesi'nde yaygın olarak bulunmaktadır[78]. Mezar mimarisi de, bunun M.ö. 8. yüzyıla ait olduğunu göstermektedir.

M.ö. 7. Yüzyıl Barajları

Yukan Argıt Barajı

Baraj, Van Gölü'nün kuzeyindeki Muradiye ilçesinin yaklaşık 23 km. kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Barajın Van'a uzaklığı ise yaklaşık 120 km. kadardır. Van'dan Yukarı Argıt Köyü'ne araba ile, buradan da dağların zirvesindeki baraj alanına yürünerek çıkabilmektedir.

Baraj deniz seviyesinden 2350 m. yüksekliğinde, dağların arasında bir çöküntü alanında bulunmaktadır. Suyun toplandığı alan 1.5-2 km'lik bir genişliğe sahiptir (Çizim 24). Baraj suyu yüksek dağlardan inen kar ve yağmur sulan ile çevredeki kaynak sularının birleşmesiyle oluşmuştur. Ancak baraj suyunun köylüler tarafından sürekli akıtılması sonucunda, gol alanında fazla su birikmemektedir.

Baraj duvarı, golün kuzeyindeki dar boğaza İnşa edilmiştir (Resim 35). Duvarın doğu kısmı kayalık kesim ile birleştirilmiştir (Resim 36). Duvarda kullanılan taşlar da, yine buradaki kalker kayalıklardan elde edilmiştir (Resim 37). Duvar ortalama 5 m. genişliğinde ve 91 m. uzunluğundadır (Çizim 25). Ancak gövde duvarı sık sık onarım geçirdiğinden, duvarın her tarafı 5 m. genişliğinde değildir. Duvar su taşmalarından etkilendiği İçin, su tarafına bakan güney yüzüne ek duvarları yapılmıştır. Suyun fazla biriktiği kayalık kısım tarafına, suyun basıncını önlemek amacıyla kavisli bir duvar örülmüştür. Yayvan yarim ay şeklindeki bu duvarın uzunluğu 18 m.'dir. Günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi'nde İnşa edilen modern barajlardan suyun basıncını önlemek amacıyla yapılan kavisli duvarların ilk örneği olması bakımından büyük bir önem taşımaktadır[79].

Baraj duvarına yapılan ek duraların Urartu Krallığı döneminde yapıldığı anlaşılmaktadır. Çünkü hem kullanılan malzemede, hem de İnşa tekniğinde herhangi bir değişikliğin olmadığı görülmektedir.

Duvarın suya bakan güney kısmı, az da olsa toprak tabakası ile dolmuştur. Su taşkınlarının getirdiği toprak tabakasının, özellikle duvarın bati kesimini daha çok etkilediği görülmektedir. Duvarın kuzey tarafındaki yüksekliği 1 m. kadarsa da, ancak gerçek yüksekliğin bu kadar olmadığını, duvarın üstünden düşen taşlar doğrulamaktadır (Resim 38).

Duvar üzerindeki su akıtma savağı belirgin olarak görülmektedir (Resim 39). Buradan akıtılan ve Göl Deresi adim alan sular, kuzey yönünde uzayan araziyi sulamaktadır. Ancak günümüzde Argıt Barajı tıpkı Kırmızı Düzlük ve Gelincik Barajı gibi sulama amacından çok, ot yetiştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Su akıtma savağının ağzı her ilkbahar mevsiminde kapatılmakta ve göl alanında suyun birikmesi sağlanmaktadır. Temmuz sonu veya Ağustos ayı başında savak açılarak tekrar su boşaltılmaktadır. Böylece suya doyan arazide taze ve gür otlaklar yetişmektedir (Resim 40).

Diğer Urartu Barajlarında olduğu gibi. Argıt Barajının da bakim ve onarım işlerini düzenleyen ve güvenliğini sağlayan iri taşlardan yapılmış yapı kalıntıları varsa da, ne yazık ki bunları belirli bir plan vermekten uzaktır. Baraj duvarının 200-250 m. güneybatısında basık bir tepe üzerinde yer alan yapıların çok az temel izleri görülebilmektedir. Bulduğumuz çok az sayıdaki keramik parçası, şimdilik kesin bir tarihleme vermekten uzaktır. Ortaçağ veya Yeniçağ yerleşmesinin varlığını gösteren en küçük bir keramik parçaSina rastlanılmamıştır. Ai'gıt Baraj], M.Ö. 7. yüzyıla tarihlenen Gelincik Barajının taşarımı ve İnşa tekniği ile çok büyük bir benzerlik göstermektedir. Bu yüzden şimdilik bu barajı M.Ö. 7. yüzyıla tarihlemek istiyoruz[80].

Gelincik Barajı

Gelincik Barajı Van'ın yaklaşık 140 km. güneydoğusunda, Türk-İran sınırını oluşturan dağların bati eteğinde bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 2400 m. yüksekliğindeki baraj alam, 34 kilometrelik bir genişliğe sahiptir (Çizim 26). Meydan Gölü ve günümüzde bile Van'a su sağlayan Rusa (Bugünkü Keşiş Göl) barajından sonra, Van Bölgelerindeki en büyük su toplama alanına sahiptir(Resim 41). Barajda biriken su, çevresindeki yüksek dağlardan inen kar ve yağmur suları ile çok sayıda kaynak ve batı yönüne doğru akan küçük Hanasor Deresi'nden oluşmaktadır.

Baraj duvarı, gölün güneybatısındaki dar ve kayalık bir boğaza inşa edilmiştir (Resim 42). 2.5 m. genişliğinde ve 95 m. uzunluğunda olan baraj duvarı, Ortaçağ veya Yeniçağ’da çok büyük bir onarım geçirmiştir (Çizim 27). Özellikle su basıncından fazlaca etkilenerek yıkılan duvarın orta kısmı, eski duvarın temelleri üzerine yeniden inşa edilmiştir. Duvarın yıkılmasında, göl alanında biriken milyonlarca metreküp suyun yaptığı şiddetli basıncın büyük etkisi olmalıdır. İnşa edilen duvarda yine eski duvarın taşları kullanılmıştır (Resim 43). Ancak taşlar arasında birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmıştır. Duvarın bazı yerleri 2 m. yüksekliğindedir (Resim 44). Ancak duvarın gerçek yüksekliğinin daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. Su akıtma savağı da, duvarda in-situ olarak su tarafına bakan doğu yüzü tarafında durmaktadır (Resim 45). Ortaçağ'da yapıldığı sanılan ilginç savağın benzerine, şimdiye kadar hiçbir Urartu Barajı'nda rastlanılmamıştır. Yaklaşık 30 cm. çapındaki savağın ağız kısmı, ağaçtan yapılmış bir tıkaç ile kapatılıp açılmaktaydı. Buradan akıtılan sular, güneybatı yönüne doğru akarak, arazinin su ihtiyacını karşılamaktadır[81].

Baraj duvarının inşaasında kullanılan siyah taşlar, çevrede geniş bir alana yayılan andezit kayalıklardan elde edilmiştir. Taş ocaklarından çıkarılan büyük blokların izleri hâlâ belirgin olarak görülmektedir.

Gelincik Barajı da tıpkı Kırmızı Düzlük ve Yukarı Argıt Barajları gibi, sulama amacından çok ot yetiştirmek amacıyla kullanılmaktadır (Resim 46). İlkbahar mevsiminde duvarın çok az yıkık olan orta kısmı geçici olarak kapatılarak, barajda suyun birikmesi sağlanmaktadır. Daha sonra kapatılan kısım açılmakta ve su boşaltılmaktadır. Böylece suya doyan arazide taze ve gür otlaklar yetişmektedir. Bu otlaklar bölgede beslenen on binlerce küçükbaş hayvanın özellikle kışlık ot ihtiyacını karşılamaktadır.

Baraj duvarının yaklaşık 500 m. batısında su akıtma işini düzenleyen, bakım ve onarım işlerini organize eden ve barajın güvenliğini sağlayan küçük bir Urartu Kalesi bulunmaktadır (Resim 47). Kalenin yıkık olan ve iri taşlardan yapılan duvarları belirli bir plan vermemektedir (Resim 48). Sivil yerleşim merkezi ise kalenin güney eteklerine yayılmıştır. Gelincik Kalesi olarak isimlendirdiğimiz bu kale Ortaçağ ve Yeniçağ iskancıları tarafından da kullanılmıştır. Kalede bulmuş olduğumuz keramik parçalan, barajın ve kalenin M. ö. 7. yüzyılda İnşa edilmiş olduğunu göstermektedir[82].

Keşan Barajı

Reşan Barajı, Ağu İli'ne bağlı Diyadin ilçesi'nin 12 km. güneydoğusunda yer almaktadır. Van'ın kuzeyinde bulunan barajın Van'a uzaklığı ise 221 km.'dir. Van Gölü'nün kuzeyindeki volkanik Aladağ (3255 m.) ve Tendürek (3315 m.) Dağlarının kuzey eteğinde yer alan Reşan Barajı, anayolların dışında bulunmaktadır.

Deniz seviyesinden 2245 m. yükseklikte bulunan Reşan Gölü, diğer Urartu Barajları gibi, dağların zirvesinde bir çöküntü alanı İçinde bulunmaktadır (Gizim 28). Fazla büyük olmayan gölün çok büyük bir kısmı sazlarla kaplıdır (Resim 49). Golde biriken su, çevredeki yüksek dağlardan inen kar ve yağmur sularıyla çok sayıdaki kaynak suyunun birleşmesinden oluşmaktadır. Suyun köylüler tarafından açılan bir kanalla akıtılması yüzünden, golde kaç milyon metreküp suyun birikmiş olduğunu bilemiyoruz.

Reşatı Barajının taşarımı ve İnşa tekniği, diğer Urartu Barajlarının tasarımı ve İnşa yöntemiyle aynidir. Barajın duvarı, gölün kuzeydoğu ucundaki dar bir boğaza İnşa edilmiştir. Kabaca yarim ay biçimindeki duvarın uzunluğu, 102 m.'den fazladır (Gizim 29). Yarım ay biçimindeki duvar, Van Gölü'nün güneyindeki Arpayatağı Goleti'nin duvarıyla büyük bir benzerlik göstermektedir. Oldukça gelişmiş bir plan gösteren bu tür yarim ay biçimli baraj duvarları. Doğu Anadolu Bölgesindeki yarım ay biçimli modern baraj duvarlarının ilk örneğini oluşturmaktadır[83].

Baraj duvarının hem su tarafı, hem de dış yüzü, suların getirdiği kailli bir toprak tabakasıyla kapanmıştır (Resim 50). Su akıntısının çok güçlü oldıığu anlaşılmaktadır. Toprağm üstü çim ile kaplt oldıığımdan, toprağrn akıp gitmesi önlenmiştir. Tıpkr Arpayatağı, Ktrmızı Düzlük ve Govelek Barajlart gibi, Reşan Barajının duvarı da erozyondan çok büyük oranda etkilenmiştir. Bu yüzden duvarın İnşa tekniğini ve kaç metre yüksekliğinde olduğunu bilemiyoruz. Köylülerin gölde biriken suyu akıtmak İçin yapmış oldukları kazıda, duvar kalınlığının 4.5-5 m. arasında değiştiği anlaşılmaktadır. Toprak ve çimle kaplı olan duvarın diğer tarafları ise 6-6.5 m. kalınlığındadır. Köylülerin suyu akıtmak için kazdıkları yerde, duvarın iri andezit taşlardan inşa edildiği görülmektedir.

Günümüzde Reşan Barajı birçok Urartu Barajı gibi sulama amacından çok, ot yetiştirmek amacıyla kullanılmaktadır. Gölde biriken su, HaziranTemmuz aylarında köylüler tarafından baraj duvarının kuzey ucu açılarak akıtılmaktadır. Böylece suya doyan arazide gür otlaklar ve sazlar yetişmektedir. Biçilen odar, yakın çe١Tede bulunan köylerdeki halkın beslediği hayvanların kışlık ot ihtiyacını karşılamaktadır.

Reşan Barajı'nın erozyondan ne zaman etkilenerek kullanılamaz hale geldiğini şimdilik bilemiyoruz. Gölün çevresindeki dağlarda en küçük bir ağaç bile kalmamıştır. Barajın ne zaman inşa edildiğine yardımcı olabilecek herhangi bir mimari kalıntıya da yakın çe١Tede rastlanılmamıştır. Ancak barajın inşa tasarımı ve 7. yüzyıl Uratu barajlarıyla benzerliğinden dolayı, M.Ö. 7. yüzyılda inşa edilmiş olduğu sanılmaktadır.

Sünnet Nebi Barajı

Ağrı ili, Diyadin ilçesinin 14 km. güneyinde yer alan Sünnet Nebi Barajı, Reşan Barajı'nın da 4.5 km. güneybatısında bulunmaktadır. Volkanik Aladağ ve Tendürek Dağlarının kuzey eteğinde yer alan baraj, ulaşılması oldukça zor olan anayollarının dışında bulunmaktadır.

Deniz seviyesinden 2295 m. yüksekte bulunan Sünnet Nebi Gölü, dağların zirvesinde, çanak gibi bir çöküntü alanı içinde bulunmaktadır (Çizim 30). Kuzey-güney doğrultusunda uzanan göl, fazla büyük değildir. Ancak oldukça derin olan gölde kaç milyon metreküp suyun olduğunu bilemiyoruz. Gölde biriken su, çevredeki yüksek dağlardan inen kar ve yağmur sularıyla, özellikle çok sayıdaki kaynak suyunun birleşmesinden oluşmaktadır.

Sünnet Nebi Barajı’nın tasarımı ve inşa tekniği, diğer Urartu Barajlarının tasarımı ve inşa tekniğiyle büyük bir benzerlik göstermektedir. Barajın duvarı, gölün kuzeybatısındaki dar bir boğaza inşa edilmiştir. Günümüzde göl ile duvar arasında 40-45 m.'lik bir uzaklık bulunmaktadır. Ancak o dönemde gölün daha geniş bir alana yayıldığı ve duvarın da bu yüzden gölün kuzeybatısındaki boğaza yapıldığı anlaşılmaktadır[84]. Duvarın göl alanının en uç kısmına inşa edilmesi, Aşağı Süphan Barajı'nın inşa tasarımıyla benzerlik göstermektedir. Duvarın uzunluğu 65 m., genişliği ise 2.5 m.'dir (Çizim 31). Duvarın mevcut yüksekliği de 1-1.5 m. arasında değişmektedir. Duvarın iç ve dış yüzü kabaca işlenmiş iri andezit taşlarından inşa edilmiş, iki duvar arası da, toprak ve taştan oluşan bir blokaj ile doldurulmuştur (Resim 51). Duvarın ortası tıpkı Aşağı Süphan ve Gelincik Barajları'nın ortası gibi, baraj suyu tarafından parçalanmıştır (Resim 52). Sular toprak dolguyu erittiğinden, yalnızca andezit taşlar kalmıştır. Fazla büyük olmayan taşların işlenmemiş olduğu görülmektedir. Günümüzde bile baraj suyu, parçalanan bu kesimden akmaktadır. Duvarın ne zaman yıkıldığını kesin olarak bilemiyoruz[85].

Baraj duvarı parçalandıktan sonra, göl tarafına bakan doğu kısmına yeni bir duvar daha inşa edilmişse de, o da yıkılmaktan kurtulamamıştır. Yeni yapılan bu duvarın eski duvar kadar büyük bir özenle yapılmadığı görülmektedir. Yıkılan baraj duvarının sık sık onarım gördüğü anlaşılmaktadır. Ancak onarılan duvarların malzemesi, önce inşa edilen duvarın malzemesiyle aynıdır. Taşlar arasında birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmamıştır. Ayrıca çevrede en küçük bir Ortaçağ yerleşmesi ve keramiğine de rastlanılmamaktadır.

Günümüzde Sünnet Nebi Barajı sulama amacının yanı sıra, balık yetiştirmek amacıyla da kullanılmaktadır. Gölde yetiştirilen sazan balıkları, büyük bir gelir kaymağı oluşturmaktadır. Sünnet Nebi Barajı'ndan kuzey yönüne doğru akan su, Kırıktaş Deresi olarak isimlendirilmektedir. Sünnet Nebi Barajı'nın ne zaman inşa edildiğini gösteren herhangi bir arkeolojik kalıntıya şimdilik rastlanılmamıştır. 7. yüzyıl barajlarına benzerliğinden dolayı, M.Ö. 7. yüzyılda inşa edildiği sanılmaktadır.

Kral II. Rıısa Dönemi (yak. ol. M.Ö. 685-645)

Gövelek Barajı

Urartu Krallığı'nın 2. başkenti Rusahinili'nin (bugünkü Toprakkale) 24 km. kuzeydoğusunda yer alan Gövelek (Ermanis) Köyü'nün 1 km. kuzeyinde küçük bir göl bulunmaktadır. Kabaca kuzey-güney doğrultusunda uzanan ve fazla derin olmayan göl, 790.000 m-'lik bir alanı kaplamaktadır. Deniz seviyesinden 2150 m. yüksekliğinde olan Gövelek Gölü'nün suları, çevresindeki dağlardan gelen kar ve yağmur sularıyla çok sayıdaki kaymak suyunun birleşmesinden oluşmaktadır. Çevresi sığ olan gölde geniş sazlıklar bulunmaktadır.

Gölün tam kuzeyindeki dar bir boğaza baraj duvarı inşa edilmiştir[86] (Çizim 32). Ancak suların getirmiş olduğu toprak tabakası tıpkı Arpayatağı, Kırcagöl, Kırmızı Düzlük ve Reşan Barajları'nda olduğu gibi, duvarın önünü ve üstünü tümüyle kapatmıştır (Resim 53). Duvar uzunluğunun 70 m., genişliğinin de 5 m. olduğu sanılmaktadır. (Resim 54). Toprakla kapanan duvarın kalınlığı ise, 6-7 m. arasında değişmektedir (Çizim 33). Duvar yüksekliğinin ise ne kadar olduğunu bilemiyoruz. Duvarın önünün ve üstünün toprakla kapanması sonucunda, sular artık bu kesimden akamamış ve baraj duvarı fonksiyonunu yitirmeye başlamıştır. Kapanan duvarın ortası köylüler tarafından kazılarak su akıtılmak istenmişse de, suların getirmiş olduğu toprak tabakası tekrar duvarın önünü ve üstünü kapattığından, başarılı olunamamıştır. Kazılan yerde duvarın çevrede bulunan kalker kayalıklardan elde edilen taşlardan inşa edildiği görülmektedir[87].

Göl alanının ve suyun akıtıldığı kuzey boğazın bu kadar çok toprak tabakasıyla kaplı olmasında, gölü çevreleyen dağlarda bir zamanlar bulunan bitki topluluğunun ortadan kalkmasının çok büyük etkisi olsa gerekir. Eskiden kuzey yönüne doğru akıtılan sular, verimli topraklarda yapılan tarımın su gereksinmesini karşılamaktaydı.

Göl sularının tarım alanında yeniden kullanılabilmesini sağlamak için, bu sefer gölden yeni bir kanal açılmıştır. 20 sene önce Van Toprak Su Bölge Müdürlüğü tarafından gölün doğu kesimine yapılan beton duvar, 2 m. yüksekliğinde ve 80 m. uzunluğundadır. Yeni duvarın gölün doğu kesimine yapılmış olmasıyla, kuzeydeki Urartu duvarı büyük bir şans eseri tahrip olmaktan kurtulmuştur. Urartu Krallığı döneminde de gölün doğusunda baraj duvarının olup olmadığını bilemiyoruz. Ancak beton duvarın hemen doğusunda, Osmanlı Devleti döneminde bir duvarın yapıldığı görülmektedir. Fazla büyük olmayan kalker taşlarıyla yapılan duvar, 70 m. uzunluğunda 5 m. yüksekliğinde ve ortalama 2.5-3 m. genişliğindedir. Taşlar arasında birleştirici malzeme olarak Horasan Harcı kullanılmıştır. Duvarın inşa tekniği ve ortasında bulunan bir adet su akıtma savağı, yine Osmanlı Hükümeti tarafından yaptırılan Doni Göleti'nin duvarıyla çok büyük bir benzerlik göstermektedir.

Gövelek Barajının 1.5 km. güneydoğusunda yüksek bir kayalık tepe üzerinde geniş bir alana yayılan Urartu kent kalıntısı bulunmaktadır. Günümüzde "Harabe Mevki" olarak adlandırılan yerleşim alanının kuzeyi ve batısı sarp kayalıklarla sınırlanmıştır. Güneydoğudaki yüksek tepelerden gelen ve Harabe Mevki'nin güney eteğinden geçen Harabe Deresi, yerleşim alanının su İhtiyâcını karşılamaktaydı. Yerleşim merkezindeki konutların temel taşlan, geniş bir alana yayılan kalker taş yataklarından elde edilmiştir. Temellerde kullanılan taşların oldukça iri olduğu görülmektedir. Urartu yerleşmesinden sonra. Ortaçağ yerleşmesinin güçlü bir şekilde devam ettiğini, çenede çok bol olarak bulunan keramik parçalan doğrulamaktadır. Urartu konutlarının çok büyük bir kısmı. Ortaçağ yerleşmeleri tarafından tahrip edilmiştir. Bunun yani sıra define bulmak amacıyla halkın yaptığı kaçak kazılar sonucunda, ne yazık ki mimari kalıntıların hemen hepsi vahşice tahrip edilmiştir (Resim 55). 1976 yılında meslektaşlarımdan sayın M. T. Tarhan ile V. Sevin'in yaptığı ve benim de katıldığım bir araştırma sonucunda saptanarak planı yayımlanan Urartu konut kalıntısı (Çizim 34), tarihleme İçin en somut kanıtı oluşturmaktadır[88]. Yayımlanan bu plandan da açıkça anlaşılacağı gibi, M.ö. 7. yüzyıla tarihlenen iki odalı on avlulu Urartu konut kalıntısından dolayı, Gövelek Barajı M.ö. 7. yüzyılda İnşa edilmiş olmalıdır.

Aygır Gölü Sulama Tesisi

Aygır Gölü, Van Gölü'nün kuzeybatısında ve 4050 m. yüksekliğindeki Süphan Dağı'nın hemen güney eteğinde bulunmaktadır. Adilcevaz Kef Kalesi'nin 8-9 km. doğusunda bulunan Aygır Gölü, tipik bir volkanik göldür. Deniz seviyesinden 1942 m. yüksekliğinde bulunan göl, yaklaşık 1 km. çapındadır (Gizim 35).

Aygır Gölü'nün sulan, çevredeki sayısız kaynaktan çıkan sular ile yüksek tepelerden inen kar ve yağmur sularının birleşmesinden oluşmaktadır. Özellikle göle sürekli su sağlayan kaynakların başında, zirvesi devamlı karlarla kaplı bulunan Süphan Dağı'ndaki karlardan eriyerek akan sular gelmektedir[89] (Resim 56).

Aygır Gölü'ndeki suların Urartu Krallığı döneminde tarım alanında kullanıldığını, Van Toprak-Su Bölge Müdürlüğü'nün bundan 8-9 yıl önce yapmış olduğu çalışmalar doğrulamıştır. Aygır Gölü'nün güneyi ile Van Gölü arasında kalan verimli topraklan sulamak İçin Van Toprak-Su Bölge Müdürlüğü tarafından Aygır Golü'nün güneyinde yaklaşık 30 m. yüksekliğinde ve 70 m. uzunluğundaki tepe dozerlerle kazılarak sulama boruları döşenmek istenmiştir (Resim 57). Dozerlerin toprakta açtığı derinlik 27-28 m.'ye ulaştığında, golden ayni amaçla su almak İçin Urartu Krallığı döneminde döşenmiş su borularına (künklerine) rastlanılmıştır. İç içe geçmiş keramik boruların hemen yanma, büyük bir özenle düzeltilmiş sal taşlardan örülmüş bir kanal daha döşenmiştir. Yani golden güneydeki araziye hem taş kanaldan, hem de keramik borulardan su taşınmıştır. Yine kazıda çalışanların ifadesine göre, taş kanal ve künkün ağız kısmı, daire biçimli iki bronz kapak tarafından kapatılmaktaymış. Taş kanal kazı sırasında dozerler tarafından tahrip edilmesine karşın, keramik boruların büyük bir kısmı sağlam olarak ele geçirilmiştir. Taş kanal ve keramik borulardan oluşan su kanalınının 65-70 m. uzunluğunda döşenmiş olduğu sanılmaktadır. Zira bundan sonra güney yönüne doğru arazi sürekli olarak alçalmak ta ve Aygır Gölü seviyesinden çok daha aşağıya inmektedir[90].

Sağlam olarak ele geçirilen ve konik biçimli olan keramik borular (künkler), ortalama 2 cm. kalınlığında ve 57 cm. uzunluğundadır (Resim 58). Birbirinin İçine giren konik biçimli borunun dar ağzı 28 cm., geniş ağzı 29 cm.'diı (Çizim 36). Birbirinin İçine geçen bolular, kil ile yalıtılarak su kaçırmaları önlenmiştir. Bu tür boruların benzetine şimdilik Urartu Krallığı'nın yayılım alanında rastlanılmamıştır. Patnos-Aznavurtepe Kalesi'nin güneyinde ve kaleyi çevreleyen sur duvarının İçinde kalan alanda küçük bir su biriktirme havuzu bulunmaktadır[91]. Burada bil'iken suların hem konik bir şekilde yükselen Aznavurtepe'den güneye akan kar ve yağmur sularından, hem de 2 km. doğuda "Kumocağı" adi verilen bir kaynaktan çıkan suyun keramik borularla getirildiği ifade edilmektedir. Ancak keramik borular hakkında ne bir çizim, ne de bir fotoğraf yayınlanmıştır[92].

Hitit başkenti Hattıışaş'ta kaynak sularım kente getirmek İçin benzer büyüklükte keramik boruların döşendiğini bilmekteyiz[93]. M.ö. 9. veya 8. yüzyıla tarihlenen bir başka benzer keramik boru da, Zincirli'de (Samal) bulunmuştur[94]. Doğu Anadolu Bölgesi'nde de keramik borularla suyun taşınma sistemini göstermesi açısından Aygır Gölü'nden ele geçirilen su boruları, büyük bir önem taşımaktadır.

Aygır Gölündeki sulama tesisi, tıpkı Adilcevaz Kef Kalesi'nin 1.5-2 km. kadar kuzeydoğusunda bulunan Kırcagöl Barajı gibi, kral II. Rusa döneminde yapılmıştır. Ayrıca gölün hemen güneybatısında yer alan sivil yerleşim merkezinden topladığımız keramik parçalan da, bu durumu doğrulamaktadır[95] (Çizim 37).

Sıhke Göleti (Bostaniçi Göleti)

Bugünkü Van şehrinin 3 km. kuzeydoğusunda bulunan Sıhke Göleti, Urartu Göletlerinin en büyüğünü oluşturmaktadır (Çizim 38). Urartu Krallığı'nın 2. başkenti Toprakkale'nin (eski Rusahinili) doğusunda bulunan bu gölet, tıpkı Keşiş Göl Barajı gibi kral II. Rusa döneminde yapılmıştır[96]. Sıhke Göleti geçirmiş olduğu büyük onarımlarla tıpkı Menua (Şamram) Kanalı, Yukarı Anzaf ve Rusa (Keşiş Göl) Barajları gibi 2600 yıldan beri hâlâ kullanılmaktadır.

Sıhke Göleti'nin suları, Van Ovası'nın doğusunu yarım ay şeklinde çevreleyen 3200 m. yüksekliğinde Erek Dağı üzerinde bulunan Keşiş Göl Barajı'ndan (eski Rusa Barajı) gelmektedir (Çizim 39). Urartu Kralı II. Rusa döneminde inşa edilen Keşiş Göl Barajı'nın diğer Urartu Barajlarından ayrılan en önemli özelliği, tıpkı Meydan Boğazı Barajı gibi inşa yazıtının olmuş olmasıdır. Büyük bir bazalt taşından yapılan stelin üst kısmı kırıktır. Ne yazık ki 1890'h yıllarda Almanya'ya kaçırılan ve bugün Berlin Pergamon Müzesi'nde bulunan stelde, yeni inşa edilen Toprakkale'nin, barajın ve Sıhke Göleti'nin kuruluşu şu şekilde anlatılmaktadır:

...Birçok iyi eser yaptım. Derelerin ve kaynakların suyunu bir gölde biriktirdim. Buna Rusa Gölü adını verdim. Oradan Rusahinili şehrine bir kanal açtırdım. Bana ait olan ve bu kanalla tekrar işlenebilir duruma gelen ülke Bianili ve yabancı insanlar tarafından parça parça işlendi ve burayı verimli kıldım.

Rusa derki: Rusahinili ile uğraştığımda, bu kente gölden belirli bir miktar su verdiğimde, Tuşpa'da oturan nüfus Rusahinili önündeki tüm araziyi işledi. Kanala sahip olduktan sonra toprak tekrar işlenebilir hale geldi. Bu toprağı işleyen herkese bronzdan yapılmış çalışma aletleri verildi.

Rusa derki: ülkemde tarlalar, meyve bahçeleri ve üzüm bağları kurdum. Birçok iyi işler yaptım. Rusahinili'deki suni göl için bütün çalışma aletierini ve sulama için yardımcı çalışma araçlarının hepsini Rusahinili için verdim. Sayısız sulama kanallarından gölün suyu akıyordu. Bu sayısız sulama kanalları ile Alaini ırmağından gerek duyulan sular, Tuşpa'nın nüfusu için kullanılsın, su kanallarına gelince, onların adı "sulayıcıdır".[97].

Sıhke Göleti'nin yapılmasının en büyük nedeni, Keşiş Göl'den %4'ten fazla bir eğimle büyük bir hızla gelen suyun depo edilerek, düzenli bir şekilde sulamaya sevk etmek amacına yöneliktir[98]. Sıhke Göleti’nden batı yönüne akıtılan sular günümüzde Akköprü Deresi (eski Alaini) olarak adlandırılan bir kanalla, Van Ovası'nın sulanamayan kuzeydoğu bölümünü sulamaktadır.

Sıhke Göleti'nin duvarı, günümüzden 30 yıl önce Van Devlet Su İşleri tarafından yeni inşa edilen modern göletin suları altında kaldığından, görülememekteydi (Resim 59). Yeni inşa edilen gölet duvarı, eski gölet duvarının 250-300 m. güneyine yapıldığından, eski duvar tahrip edilmemiştir. Modern gölet yapımından önce eski duvarın planı yapılmadığı için herhangi bir bilgimiz yoktu. Ancak 1960 yılında eski duvarın çekilen bir iki fotoğrafı büyük bir önem taşımaktadır[99]. Biz eski duvarın planını, Keşiş Göl'den gelen suyun çok az olduğu ve büyük bir şans eseri ilkbahar ve yaz mevsiminin çok kurak geçtiği 1991 yılının Ekim ayında çıkarabildik[100].

Eski duvar, göl alanının eğimli olan güney kesimine yapılmıştır. Duvarın batısı, fazla yüksek olmayan bir tepe ile birleştirilmiştir. Doğu tarafı ise düz olarak uzanmaktadır. Duvarın kuzey ve güney yüzü, tıpkı Keşiş Göl ve Kırca Göl Barajları gibi 2 m. kalınlığında taş duvarla örülmüş, taş duvarın ortası da küçük taş ve topraktan oluşan bir blokaj ile doldurulmuştur. Ancak yüzlerce yıldan beri göletin geçirmiş olduğu taşkın ve onarımlar sonucunda, eski duvarın doğu ucundaki taşların söküldüğü görülmektedir. Yaklaşık 2-2.5 m. yüksekliğinde olduğu sanılan duvarın uzunluğu, 342 m.'den fazladır (Çizim 40). Şimdiye kadar hiçbir Urartu Göleti'nin duvarı bu kadar uzunluğa sahip değildir. Duvarın bu kadar uzun inşa edilmesi, su yapılarının inşa tekniğinde ulaşılan başarıyı göstermektedir. Duvarın en geniş yeri 17 m., en dar yeri de 6 m.'dir. Ortalama duvarın kalınlığı 8-9 m. arasında değişmektedir[101].

Eski duvarın Ortaçağ ve Osmanlı Devleti döneminde en azından birkaç kez onarım geçirdiği anlaşılmaktadır (Resim 60). Bu onarımlar sırasında taşlar arasında birleştirici malzeme olarak "Horasan Harcı" kullanılmıştır. Urartu dönemine ait düzgün işlenmiş iri kalker bloklar, hemen yakın çevrede bulunan kalker taş ocaklarından elde edilmiştir. Duvarın su tarafındaki yüzü daha çok tahrip olmuştur. Suyun akıtıldığı kısmın da uzun bir süreden beri yıkık olduğu görülmektedir. Eski duvardan günümüze değin bozulmadan kalan tek kalıntı ise, iki duvarın arasında bulunan blokaj dolgudur.

Yaklaşık 2600 yıldan beri aynı amaca hizmet eden Sıhke Göleti, Ortaçağ ve özellikle Osmanlı Devleti döneminde geçirmiş olduğu onarımlarla, gölet inşa tekniğinin tarihsel gelişimini gösteren önemli anıtlardan birini oluşturmaktadır.

Bibliyografya

Balkan, K. "Patnos Yakınında Anzavurtepe'de Bulunan Urartu

1960 Tapınağı ve Kitabeleri-Ein urartaischer Tempel auf Anzavurtepe bei Patnos und hier entdeckte Inschriften", Anatolia V, 99-158.

Belli, o. "Alniunu Kenti ve Ta§ Atölyesinin Keşü-Die Entdeckung

1982a der Stadt Alniunu und ihres Steinateliers", Anadolu Araştırmaları 8, 115-150.

Urartular", Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi I, 1982b Görsel Yayınlar, İstanbul 139-208.

-----------> "Untersuchungen zur Eisenmetallui-gie in Hubuka", 1986 Anadolu Araştırmalar, 10, 271-308

1988 ' ,’Van Bölgesinde Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin Araştırılması", 6. Araştırma Sonuçları Toplantısı, Kültür ve Tabiat Varlıklarım Koruma Başkanlığı, Ankara, 313331

19 ’ ؛Van Bolgesi de Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin

'ا ٦ Araştırılması, 1988", 7. Araştırma Sonuçlan Toplantısı,

Anıtlar ve MtzeleiGenel Müdürlüğü, Antalya, 311-322.

1990 ’ ؛Van Bolgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin Araştırılması, 1989", 8. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Amdar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 111-135.

---------1991؛ ' ٩Van Bolgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin Araştırılması, 1990", 9. Araştırma Sonuçlar, Topla,,„.؟,, Amdar ve Müzeler Genel Müdürlüğü. Çanakkale, 479504.

199II ' "Ore Deposits and Mining in Eastern Anatolia in the Urartian Period: Silver, Copper, and Iron", Urartu, A Metalworking Center in the fii'st Millenium B.C.E. مآلم. R. Merhav),Jerusalem, 16-39.

— 199 ' ؛Van Bolgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama Sisteminin

Araştırılması, 1991", 10. Araştırma Sonuçlan Toplantısı, Anıtlar ve Mi'lzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 297-309.

  1. ’ "Doğu Anadolu Bolgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama 1993a Sisteminin Araştırılması, 1992", 11. Araştırma Sonuçlan

Toplantısı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 337-358.

-------------------’ "Ruinen monumentaler Baitten südlich des Van-Sees in 19931) Ostanatolien", Festschrift für Peter Neve, Istanbuler Mitteilungen 43, 255-265.

  1. ’ "Doğu Anadolu Bolgesi'nde Urartu Baraj ve Sulama I994a Sisteminin Araştırılması, 1993", 12. Araştırma Sonuçlan

Toplantısı, Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, Ankara, 353-383.

----------’------"Urartian Dams and Artificial Lakes Recently 19941) Discovered in Eastern Anatolia", Tel Aviv 21, 77-116.

-------------------’ "Recently Discovered Urartian Dams in tire Van 1994( Region", Anatolian Iron Ages, Third International Anatolian Iron Age Symposium, 612 August 1990 Van, Oxbow Monograph, Ankara, 9-30.

— ’ "Çamram'111 Dünyada Bir Benzeri Yok; 2800 Yıldır

1995a Çalışan Sulama Kanalı", Tarih ve Medeniyet 13, 5357.

—— , "Neue Funde urataischer Bewässerungsanlagen ill

19951) Ostanatolien", Beiträge zur Kulturgeschichte Vorderasiens. Festschrift für Rainer Michael Boehmer, Mainz, 1948.

Belck, w "Die Bewässerung der Ebene von Bergri und

1899 Bendimalii-Tschai", Zeitschrift für Etnologie 31, 244248.

Burney, c. A. "Measured Plans of Urartian Fortresses", Anatolian Lawson, G. R.J. Studies 10, 177-196.

1960

Din؟ol, A. M. "Die neuen urartaischen Inschriften aus Körzüt", 1976 Istanbuler Mitteilungen 26, 19-30.

Din؟ol, A. M.- Van Bolgesi'nde Bulunmuş Olan Yeni Urartu

Kavaklı, E. Yazitlari/Die neuen urartaischen Inschriften aus der

1978 Umgebung von Van, Istanbul.

Erzen, A. "Van Bölgesi Çavuştepe Kazısı" Tiirk Arkeoloji Dergisi,

1968 15/1,55-57.

___________ , "؟avuçtepe Kazılan", Türk Tarih Kongresi 7/11, 6669.

1972

_______ ,___ Çavuştepe I, M.ö. 7.-6. Yüzyıl Ararti, Mimarlık Anulari 1978 ع'ا Ortaçağ Nekropolii, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

Erzen, A.-Bilgiç, E. "1959 Toprakkale Sondajları ve Bölgedeki Çalışmalar", Boysal Türk Arkeoloji Dergisi 10/2, 5-22.

1961

Evliya Çelebi Evliya Çelebi Seyahatnamesi (؟ev. z. Danışman), 6,

1970 İstanbul.

Garbrecht, G. "Die Talsperren der Urartaer", Historische Talsperren

1987 1’141-167.

, historische Talsperren I, Stuttgart.

1970

Hamdullah el Niizhet ül-Kulüb (Trans. G. Le Strange), Leiden.

Mustavfi Kazvini

1915

Herodotos Herodot Tarihi (؟ev. M. Öktem), Istanbul.

1973

ibn el Fakih Kitab аІ-Buldân (ed. M.J. de Goeje), Compendium libri

el Hamdani Kitab аі-boldân auctore Ibn al-Fakih al Hamadahani,

Leyden.

1885

Johannes H. Thopdischian, Die inneren Zustande lor Armeniern

Katalikos un ter Aşot I., Mitteilungen des Seminars für

1904 Orientalische Sprache zu Berlin ѴІІ/ІІ, Berlin.

König, F. w Handbuch der chaldischen Inschriften, Archiv für 1955-57 Orientforschung, Beiheft 8, Graz.

bill, D. D. Ancient Records of Assyrian and Babylonia І-ІІ, 1926 Chicago.

Naumann, R. Eski Anadolu Mimarlığı, Türk Tarih Kurumu, Ankara.

1975

Mayer, w. "Sargons Feldzug gegen Urartu-714 v.Chr. Text und

1983 Übersetzung", Mitteilungen der Deutschen OrientGesellschaft zu Berlin 115, 65-132.

Melikişvili, G. A. "Nekortorye Voprosy Social'no-Ekonomiçeskoj Istorii 1951 Nairi-Urartu", Vestnik Drevnei Istorii 4, 2240.

------------------’ " klinoobraznye ~ ' Moskova.

1960

Öğün, B. Van 'da Urartu Sulama Tesisleri te Şamram (Semiramis)

  1. Kanal, Ankara.

Piotrovski, B. "Razvite skotovodstva V drevnej em Zakavkaze", Sovetska

1955 Archaeologia 23, 5-15.

----------’ Urartu (Archaeologia Mundi), Geneva. 1969

Riemschneider, M. Das Reich arn Ararat, He؛'’*‘”'erg.

1966

Гаіііап, M. 1., "Recent Research at the Urartian Capital Tushpa", Tel 1994 AwV 21, 22-57.

Farhan-Sevin "Van Bolgesi'nde Urartu Araşttrmalan (I)", Anadolu

1977 a Araştırmaları 4-5, 273-304.

’ "Van Bolgesi'nde Urarttt Araştırmalar) (II) : Konut

1977b Mimarlığı", Anadolu Araştırmaları ‘45, 347-366.

Setin Sevin, V., "Urartu Mezar Mimarisine Yeni Katkılar",

1989 Anadolu Araştırmaları 10, 329-350.

Thomas Arcruni Histoire des Ardzrouni, par le Vartabed Tlioma Ardzouni (ed. M. Brossert), Collection d'histoirens Armeniens III, St. Petersburg.

ŞerefHaıı Şerefname (؟ev. M. E. Bozarslan), İstanbul.

1971

Van Golü Havzası Van Gölü Havzası Topraklan, Koy İşleri Bakanlığı, Topraklan Topraksu Genel Müdürlüğü Yayınlan, Nr. 281, Ankara.

1971

Von Schuler, E. "Die Hethitische Gesetze", Recht -und 1982 Wirtschaftsurkunden, HistorischChronologische Texte der Umwelt der Alten Testaments 1/1, Gütersloch 96123.

Zenob de Glag Histoire de Daron (Trans. V. Langlois) Collection des 1867 Histoirens anciens et modernes de Arménie, Paris.

Zekeriya el Asar al-bilad va ahbar a/-’,'bad II, (Yay. F. Wüstenfeld),

Kazvini Gottingen.

1849







































































































Dipnotlar

  1. Urartu barajları konusunda yapmış olduğumuz bu araştırma, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ile Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun küçük, ancak değerli maddi katkılarıyla gerçekleştirilmiştir. Oldukça zor koşullar altında yürütülen bu araşürmaya gösterilen yakın ilgi ١e verilen maddi destek dolayısıyla, her iki kurumun da değerli yöneticilerine burada bir kez daha içtenlikle teşekkür etmeyi zerkli bir göre١٠ sayarım.
  2. Araştırma ekibimiz İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı nda Araş. Gör. Bahar Memiş ve aynı Anabilim Dalı'nda Yüksek Lisans öğrencilerinden Rasim Koç, Cüneyt Ancin, Mengü Yazgan ve Öznur Kayhan'dan oluşmuştur. Planları büyük bir özenle çizen Yüksek Mimar Ümit Sirel, Bahar Memiş ve eşim G. Sühran Belli'ye yaptıkları öz١٠erili çalışmalardan dolayı teşekkür etmeyi vazgeçilmez bir gönül borcu olarak görmekteyim.
  3. Van Ovası'na su getiren 51 km. uzunluğundaki ünlü Menua (Şamram) Kanalı, 5. yüzyıl tarihçilerinden Khorone'li Movses tarafından efsaneleştirilmiştir. Günümüzde bile Van’ın en güzel türkülerinde geçen "Edremit Van'a bakar, içinden Şamram akar" dizeleri, 2850 yıllık Menua (Şamram) Kanalı'nın halkın sosyal yaşanusının ayrılmaz bir parçası olduğunu açıkça belgelemektedir. Geniş bilgi için bakınız, Belli 1995 a, 53-57.
  4. Garbrecht 1970, 141 v.d
  5. Van Gölü Havzası Toprakları, 1971, 47-68.
  6. Naumann 1975, 204, 451 vd.
  7. König 1955-57, Nr. 10.
  8. Piotrovski 1955, 9.
  9. Bazalt taşından büyük bir özenle yapılan bu tür balı k heykelleriııiıı en güzel örneklerinden biri de, Kars Müzesi'nin bahçesinde bulunmaktadır.
  10. Belli 1982 a, Res. 1, lev.II/1-2; Tarhan 1994, 24.
  11. Garbrecht 1987, 144.; Ogün 1970, 12.; Belli 1988, 315-316, resim 9-10.
  12. Belli 1991b, 16-39.
  13. König 1955-1957, Nr. 80.; Melikişvili 1960, Nr. 127.
  14. König 1955-1957, Nr. 90.; Melikişvili 1960, Nr. 136.
  15. Melikişvili 1951, 29.
  16. Melikişvili 1951, 29.
  17. König 1955-1957, Nr. 126.; Melikişvili 1960, Nr. 281.
  18. König 1955-1957, Nr. 50.; Melikişvili 1960, Nr. 60.
  19. König 1955-1957, Nr. 35.
  20. König 1955-1957, Nr. 124.; Melikişvili 1960, Nr. 276.
  21. König 1955-1957, Nr. 121.; Melikişvili 1960, Nr. 268.
  22. Von Schuler 1982, 101.
  23. König 1955-1957, Nr. 29a.; Melikişvili 1960, Nr. 43.
  24. Herodot I, 138.
  25. Luckenbill 1926, Nr. 785.
  26. Mayer 1983, 89: 203-93: 230.
  27. Mayer 1983, 89: 203-93: 230.
  28. König 1955-1957, Nr. 121.; Melikisyili 1960, Nr. 268.
  29. Piotrovski 1969, 14.; Riemschneider 1966, 27.
  30. Johonnes Katalikos 1904, 148.
  31. Hazırlamakta olduğumuz "Doğu Anadolu Bölgesi'ndeki Urartu Barajları" adlı monografıde, bu konu ile ilgili olarak ayrıntılı bilgi verilmektedir.
  32. Belli 19936, 256.
  33. Mayer 1983, 69: 15-16.
  34. Thomas Arcruni 1847, 32.
  35. Zenob de Glag 1867, 347 vd.
  36. ibn el-Fakih 1885, 125.
  37. Zekeriya el &Will' 1849, 241.
  38. Şeref Han 1971, 444.
  39. Evliya Çelebi 6, 316.
  40. İstanbul Başbakanlık Osmanlı Arşivinde yapmış olduğumuz çalışma, Nuran Menekşe, Nil Tükenmez, Oğuz Çakıl ve Mustafa Peker'in katılımıyla gerçekleştirilmiştir. Araştırma ekibimizin bu değerli üyelerine yapmış oldukları özverili çalışmalardan dolayı içtenlikle teşekkür etmeyi vazgeçilmez bir gönül borcu olarak kabul etmekteyim.
  41. Evliya Çelebi 6, 274.
  42. Belli, 1990, 111.; Belli 1994 b, 78.; Belli 1994 c, 10.; Belli 1995 b. 24.
  43. Belli 1994 b.; Belli 1994 c, 10.; Belli 1995 b, 24.
  44. Belck 1899, 247.; Dinçol-Kavakli 1978, 60.
  45. Burney 1957, 47.; Tarhan-Sevin 1977 a, 277 vdd.
  46. König 1955-1957, Nr. 42.; Melikişvili 1960, Nr. 67.; Dinço11976, 19-30.
  47. Belli 1991 a, 482-483.; Belli 1994 b, 82.; Belli 1995 b, 27.
  48. Erzen 1968, 55.; Erzen 1978, 15.
  49. Belli 1991 a, 484-485.; Belli 1994 b, 85.; Belli 1995, 29.
  50. Erzen 1972, 68.
  51. Belli 1990, 116-117.; Belli 1994 b, 88 vd.; Belli 1994 c, 11.; Belli 1995 b, 33.
  52. Belli 1988, res 9-10.
  53. Krş. dipnot 33-39.
  54. Erzen 1978, 2.
  55. Erzen 1972, 68.
  56. Belli 1991 a, 484-485.
  57. Öğün 1970, 12 vd.; Belli 1992 a, 298 Vd.
  58. Burney-Lawson 1960, 194.
  59. Belli 1990, 115.; Belli 1994 b, 86.; Belli 1994 c, 11.; Belli 1995b, 31.
  60. Belli 1990, 116, res. 12.; Belli 1993 b, 260 vd. res. 3, lev. 26/1-3.; Belli 1994 b, res. 15/2, 16.
  61. Belli 1986 282.
  62. Belli 1994 b, 88.; Belli 1994 c, 11.; Belli 1995 b, 33.
  63. Belli 1990 a, 118.; Belli 1994 b, 88.; Belli 1994 c, 11.; Belli 1995 b, 33.
  64. Belli 1986, 283.; Belli 1993 b, 261.
  65. Belli 1990, 118.; Belli 1995 b, 33, res. 12-13.
  66. Belli 1994 b, 94.; Belli 1995 b, 33.
  67. Belli 1990, 119.; Belli 1994 b, 94.; Belli 1994 c, 11.; Belli 1995 b, 33.
  68. Belli 1994 b, 94.; Belli 199513, 33.
  69. Belli 1994 b, 94.; Belli 1995 b, 33.
  70. Meydan Boğazı Barajı'nda yapmış olduğumuz araştırma sırasında gerekli ilgi ve yardımlarını esirgemeyen Van Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde Şef Sabahattin Aldturt'a bir kez daha teşekkür etmeyi zevkli bir görev sayarım.
  71. Öğün 1970, 26 yel, res. 1.
  72. König 1955-1957, Nr. 121.; Melikisvili 1960, Nr. 268.
  73. Öğün 1970, 42, res. 3.
  74. König 1955-57, Nr. 125.; Melikişvili 1960, Nr. 270.
  75. König 1955-57, Nr. 124.; Melikişvili 1960, Nr. 276.
  76. Belli 1982 b, 171.
  77. Hamdullah el-Mustmli Kazrini, 1915, 100-102.
  78. Serin 1986, 333, res. 14-15.
  79. Belli 1989, 314.; Belli 1994 b, 101.; Belli 1994 c, 12.; Belli 1995 b, 35.
  80. Belli 1994 b, 103.; Belli 1994 c, 12.; Belli 1995 b, 38.
  81. Belli 1988 316.; Belli 1994 b, 103.; Belli 1994 c, 12.; Belli 1995 b, 35.
  82. Belli 1988, 317.; Belli 1994 b, 105.; Belli 1994 c, 13.; Belli 1995 b, 35.
  83. Belli 1993 a, 338.; Belli 1995 b, 40.
  84. Belli 1993 a, 340.; Belli 1995 b, 40.
  85. Belli 1993 a, 340.; Belli 1995 b, 40.
  86. Belli 1993 a, 341.; Belli 1995 b, 42.
  87. Belli 1993 a, 342.; Belli 1995 b, 42.
  88. Tarhan-Sevin 1977 b, 349 vd, res. 3, lev. 1/2.
  89. Belli 1991 a, 486.; Belli 1994 b, 105.; Belli 1995 b, 42.
  90. Belli 1994 b, 109.; Belli 1995 b, 44.
  91. Burney-Lawson 1960, 192-194.
  92. Balkan 1960, 137.
  93. Naumann 1975, 199.
  94. Naumann 1975, 201.
  95. Belli 1991 a, 487.; Belli 1994 b, 109.; Belli 1995 b, 44.
  96. Belli 1988, 314.; Belli 1992 a, 297 vd.
  97. König 1955-1957, Nr. 121.; Melikisvili 1960, Nr. 268.
  98. Öğün 1970, 13.
  99. Erzen-Bilgiç-Boysal-fiğün 1961, 21, res. 26.
  100. Belli 1992 a, 297.
  101. Belli 1994 b, 111.; Belli 1995 b, 48.

Figure and Tables