"Tatar" adi: VIII. y.y.'a ait Orhun-Yenisey yazıtlarında "Türk" (kuvvet, güç) adının dışında "Tokuz Tatar" ve "Otuz Tatar" tamlamalarında "Tatar" adına da rastlamaktayız. Buna gore, 9 veya 30 kabileden müteşekkil bu halk, Radloff ile Thomsen'in ifadelerince "Moğol", Barthold'un fikrince "muhtemelen gayr-ı Türk" idi[1]. Avrupalılar ve bilhassa Ruslar, Çıngız devrinden itibaren Türk-Moğol devletine "Tatar" imparatorluğu ve halkına da (Türk ve Mogolları birbirinden ayırma gereğini duymadan) "Tatar" demişlerdir. Sonraları Ruslar, zaptettikleri Kazan, Astırahan, Kırım, Sibir, Türkistan ve Kafkasya gibi ülkelerde karşılaştıkları Türk boylarım da umumiyetle "Tatar" tesmiye etmişler, fakat bu adi hiçbir zaman "Moğol" anlamında kullanmamışlardır[2] . Hakikatte, Tatar sözü de Türkler İçin yabancı sayılmaz. Kaşgarlı Mahmud "Tatar: Türklerden bir zümredir" demekte ve eserinin birçok yerinde Tatan da Türk urglan arasında saymaktadır. Bati ilim dünyasında da, Türk ve Tatar sozleri türlü türlü ve karmaşık melhumlar İçin kullanılmıştır. Bir vakitler gerek politika dilinde, gerekse, etnoloji, tarih, etnografya ve coğrafya eserlerinde hep "Tatar" yahut tahrif edilerek "Tartar" adlan kullanılmıştır[3]. Son donem araştırmacılarının bir kısmı ise Tatarların büyük Türk ailesinin oz evladı olduğu fikrindedirler[4].Esasında bu konuda ne Türk kökenli ne de yabancı araştırmacıların itirazı yoktur.
Bugün ise eski SSCB'de yaşayan iki halk resmi olarak "Tatar" adim kendi uluslarını ifade etmek İçin kullanıyorlar. Bunların ilki Tatanstan, Başkurdistan ve çevresindeki cumhuriyet ve ülkelerde (oblast) ayrıca Orta Asya'da yaşayan 7 milyonluk Kazan Tatarları ile Kırım'ın en eski sakinlerinden Kırım Tatarlarıdır. Ancak Kırımlılar bu adi "Kırım Tatarı" şeklinde vurgulayarak kullanırlarken. Kazan Tatarları doğrudan doğruya herhangi bir belirtmeye ihtiyaç duymadan (yâni Kazan Tatarı veya Idilboyu Tatarı v.b.) "Tatar" şeklinde millî adları olarak kullanmaktadırlar.
"Tatar" adı üzerindeki tartışmalar. "Tatar" adının millî kimliği belirten bir ad olarak kullanılmasının tarihi oldukça karmaşıktır. Çarlık döneminde Türkler genelde "Müslüman" kimliğine bürünmüş olup, düzenledikleri genel toplantılarını dahi bu adla belirtme ihtiyacını veya mecburiyetini hissetmişlerdi[].
Rusların Altın Orda Devleti dönemini "Tatarskoe İgo (Tatar zulmü)" diye adlandırarak bu ada menfi bir anlam kazandırmış olmaları dolayısıyla "Tatar" adının Ruslar tarafından kasıtlı olarak takıldığı hususundaki görüş kuvvetli idi. Diğer yandan Rusya'daki Türkler arasında milliyet şuuruna nazaran ümmetçilik şuurunun güçlü olması da genel ad olarak "Tatar" veya "Türk”ü kullanmak yerine "Müslüman" adını kullanmalarında şüphesiz çok etkili oluyordu.
XIX. y.y.'da ise bu konu ciddi olarak tartışılmaya başlandı. Meşhur din âlimi ve tarihçi Şihabeddin Mercan¡ (1818-1889) mühim eseri olan<em> Müstefad ül-Ahbar fi Ahval-i Kazan ve Bulgar'da</em>bu konuyu aşağıdaki satırları ile gündeme getirenlerden biri oldu. O bu eserinde şunları yazmıştı:
"... İ Mesken! âgârdâ sinen “möleman”dan baş٩a ber isemenne din hâm millâtnen döşmanı belmâsâ ide, sine, âlbâttâ “möselman” dip döşman kürerlâr ide. Tatar bulmasan, Ğarâp, Tacik, Nuğay tügel, Qıtay, Rus, Fransuz hâm Nemets ta tügel, inde kem bulırsın ? Yaxşı Şart, Çirmeş, Mukşı, Ar xahqlann barliqlann belmâgânlâr, sine ul isemnârnen berse belân atamağanlar. âgâr şulay bulğan bulsa, üzenne Çirmeş yaki Mukşı sanap, şuna riza bulıp yörer idenme?..."[6]Ş. Mercani bu ifadesi ile kendi öz "Tatar" adından utananlara veya kullanmayanlara bir uyarı yapmak istemiştir.
Zamandaşı ansiklopedisi ve Tatar edebiyatının gelişmesinde eserleri ile mühim rol oynayan Abdülkayyum Naşiri (1821-1902) de Tatarlar tarafından kullanılan dile "Tatarca" denilmesi gerektiğini aşağıdaki satırlarla kati bir biçimde vurgulamıştı:
"...Biz Tatarbız ... Bazı erbab-ı inadından işitsin ki Tatar tilin tilge hesaplamaz. Süphan Allah el-Azim, halk ilmi-i tevarih bilmegenliginden nâşi Tatar lafzına tahammül kılmağa takadan yoktur... Tatar ve Moğol kadim zamanda iki kavim ve tilleri dahi iki türlü dİ idi. Uzak zamanlardan beri birbirine katışa-katışa daha meşhuru Tatar tili dip kalmıştır. Lâkin mezkûr tarihten tâ bu zamanımıza kadar Tatar ülimize hizmetçiler bula kilmegen sebebli Tatar tilimiz artta gayet baid yuklap kalmıştır... Milletimiz halkını Tatar tesmiye kılsam yaratmadılar, Tatar tili disem yaratmadılar..." [7].
Ancak bu "Tatarcılık" akımının dışında bir kesim aydın da ideolojik olarak "Türkçülüğü" destekliyordu. Bunlar arasında tanınmış din adamı, yazar, gazeteci ve son dönemin müftüsü Rizaeddin Fahreddin (1859-1936) de vardı. Onun ise kendi döneminde bastırılamayan, ancak son yıllarda yayınlanan Bolğar va Qazan Töreklâre adlı eserinden anlaşılacağı üzere halkının "Kazan Türkleri" şeklinde adlandırılmasını arzultıyordu[8].
Fakat 1905 1. Rus ihtilali döneminde Îdil-Ural'da olduğu gibi Kırım'da da "Tatar" adı taraftarları bir hayliydi. Kırım'da Haşan Sabri Ayvaz (ov) gibi şahısların "Tatar" adını reddetmeleri gençlerde menfi bir his uyandırmıştı. Türklüğü sevmekte samimi olan bu gençler Tatarlığı da inkâra yanaşmıyorlardı. Zaten aydınlar günlük hayatta ve neşriyatta kendilerini hep "Tatar" diye anıyorlardı[9].
"Türk-Tatar" adı: XIX. y.y. sonu ile XX. y.y.'ın başında Tatar halkının kimlik arayışı daha doğrusu öz kimliğine nasıl bir ad vereceği hususu hayli canlı tartışmalara neden oluyordu. "Türkçülerle", "Tatarcıların" bir uzlaşması neticesi olarak 1917 ihtilâlinin yaklaştığı dönemlerde yeni bir tâbirin, yâni "Türk-Tatar" adının kullanılmaya başlandığına şahit oluyoruz. Çünkü "Tatarcılar" da kendilerinin Türk (Türkî) soydan geldiklerini inkâr etmiyorlardı. "Türkçüler" ise Tatarların Türk soyundan olmalarına rağmen gerek dil, gerek edebiyat, gerek tarih, gerek âdet-örf olarak diğer Türk boylarından farklılıklara veya kendilerine has özelliklere sahip olduklarını kabul ediyorlardı. Neticede Tatar halkının, daha doğrusu İdil-Ural ve Sibir bölgesindeki Türk soyluların ortak kimliğini vurgulamak isteyenler "Türk-Tatar" adını kullanmaya başladılar. Mesela tanınmış tarihçi Zeki Velidi (Togan)'ın 1917 yılında Kazan'da basılan ilk bilimsel eserinin adı da Kıskaca Türk-Tatar Tarihi adını taşıyordu[10]. Bu tâbir siyasi mahiyet de alarak 1917 sonunda Ufa'da toplanan kısa ömürlü "İç Rusya ve Sibir Müslüman Türk-Tatarları Millet Meclisi"nde de kendi yerini buldu. Bu ad daha sonra Bolşevikler tarafından yasaklanmışsa da, muhaciriyette uzun yıllar kullanıldı. Hatta meşhur yazar ve cemiyet hâdimi Müstecip Ülküsal'ın son yıllarda yayınlanan eserinin başlığında da "Türk-Tatar" tâbirini kullanması dikkati çekmektedir[11].
Sovyet döneminde "Tatar" adı: Bolşeviklerin iktidarı sağlamlaştırmalarından sonra İdil-Ural bölgesindeki Türklerin birliğini ön gören "Millet Meclisi" hareketi ile "İdil-Ural Ştatı (Devleti)" projesi suya düşünce Ruslar bu bölgede üç ayrı muhtar Türk cumhuriyeti (TatarıstanBaşkurdıstan ve Çuvaşıstan) tesis ederek bu adları da resmileştirmiş oldular. Yâni "Türk-Tatar" adının kullanılmasına gerek kalmamıştı ve ayrıca bunun kullanılmasına izin de verilmiyordu. "Türk-Tatar" adı aynı edebi dili kullanan ve bir hayli yönden birbirlerine çok yakın olan "Başkurt" alt kimliğini de içine almak istemişse de, Zeki Velidi (Togan) liderliğinde başlatılan "Başkurduk" mücâdelesi bu şuurun güçlenmesi ve Sovyederin uygulaması ile millî kimliğe dönüşmesine de neden oldu. Tatarıstan'da yaşayanlar ise kendilerine resmen verilen "Tatar" adı ve onun yarattığı "Tatar" millî kimliği ile yaşamaya başladılar. Sovyet döneminde basılan ilk tarih kitaplarından biri olan meşhur tarihçi Aziz Ubeydull(in)'in eserinin adı da Tatar Tarihi olmuştu[12].
"Kırım Tatar" tâbiri : Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin kurulduğu dönemlerde "Türk-Tatar" adıyla birlikte "Tatar", "Kırım Tatar", "Kırım Tatar Nogayları" gibi adların yaşadığını görmekteyiz[13]. Daha sonraları ise "Kırım Tatar" adı resmen yerleşti[14]. Bu durum topyekün sürgüne maruz bırakıldıkları 18 Mayıs 1944 yılına kadar sürdü. SSCB'de 2. Dünya Savaşı esnâsında sürgün edilen bir hayli etnik topluluk 1950'li yılların sonlarına doğru aklanarak, ülkelerine dönme, bazı siyasi imkânlar ve kültürel faaliyetlerine devam etme hakkı elde etmişlerse de, Kırım Tatarı, Meshet Türkü ve Volga Almanları tam anlamda aklanamayarak bir hayli haklardan mahrum bırakıldılar. Ancak bazı kültürel haklar verilerek Taşkent'te Lenin Bayrağı adlı bir gazete yayınlanmaya başladı[15]. Bu gazete uzun yıllar "Kırım Tatar" veya "Tatar" tâbirini kullanamadı. Ancak 1980'li yıllarda bu ad ihtiyada ve daha sonra yaygın şekilde kullanılarak ayrı bir etnik gurubun mevcudiyeti artık resmen vurgulanmaya başlanmış oldu[16]. Daha önceki tarihlerde bir iki eser "Tatar" adıyla yayınlanmışsa da (C. Bekirov, Tatar Folklörü, Taşkent 1975 ; R. Tınçerev-Y. BolatK. Camanaklı (haz.), Tatar Halk Masalları, Taşkent 1975 ), "Kırım Tatar'' adı henüz kullanılamamışa[17]. Bilebildiğimiz kadar "Kırım Tatar" tabirinin kullanıldığı ilk eser 1988'de yayınlanan bir sözlük idi. Bu eser ancak 7 bin kelime ihtiva eden (s. 11-166) ve dilbilgisi bölümünden (s. 167-232) ibaret bir eser idi[18]. Burada dikkat edilen bir husus ise arük "Kırım" sözünün "Tatar" sözünden ayrı olmayıp bitişik yazılmasıydı, bu Kırımlıları genel Tatar kimliğinden ayrı mütalaa etmek veya apayrı yeni bir halk topluluğu olarak lanse etmek için olabilir. Rejimin tutumunun değişikliği, o güne kadar resmî olarak yok addedilen Kırım Tatarlarını 1989 nüfus sayımının sonuçlarında kaydetmesinde de görüldü[19]. Böylece 1944'ten sonra yok addedilen ve muhtemelen Tatarların nüfusuna dahil edilen Kırım Türkleri rejim tarafından yeniden ayrı bir ulus veya etnik gurup olarak tescil edilmiş oldu ve "Kırım Tatar" tâbiri resmiyet kazandı.
Tatanstan ,daki "Tatar" adı: 1920'lerden sonra genellikle İdil boyunda yaşayan Kazan Tatarları kendi ulus adlan olarak uzun yıllar "Tatar"ı kullandılar. Daha doğrusu kaü Sovyet rejimi şartlannda başka bir ad arama konusunun gündeme gelmesi de mümkün değildi. Böylece 60-65 yıl bu konu tarUşılmadı. Çünkü So١yet rejimi bir taraftan "enternasyonalizm, halkların dostluğu, komünist toplum kurma" adına gayr-ı Rus toplulukları Ruslaşürmaya çalışırken, diğer taraftan da Türkî toplulukların bir-birlerinden bağımsız kendi kimliklerini geliştirmeye dikkat ediyordu. Bu gayeyle de Türkî toplulukların alfabeleri 15-16 yıl gibi kısa bir süre içinde iki defa değiştirilmişti 1926-1940 Latin alfabesi, 1940'tan sonra Kril alfabesi). Kril harflerine geçildiği zaman ise her Türk boyuna birbirinden oldukça farklı alfabeler ve orfografı kuralları yaratılarak, bu topluluklar birbirlerinin yazılarını anlayamayacakları bir seviyeye indirgenmişti. Bu ve buna benzer siyasi ve kültürel uygulamalar en yakın kardeş toplulukları dahi birbirinden uzaklaştırmış, başka bir ifade ile herkes ancak kendisi ile ilgilenir duruma gelmişti. Bu şartlar içinde yetişenler de ancak kendi etnik kimlikleri ile özleşmek durumunda kalmışlardı. Yâni bir üst-kimlik, soybirliği veya akrabalık mühimsenmeyen faktörlere dönüştüler.
Tatarıstan’da da durum değişik olmadı ve "Tatar" kimliği konusuna tamamen çözülmüş olarak bakılarak, kesin yargılara varıldı. Aşağıdaki saurlar bu görüşe tipik bir örnek teşkil etmektedir:
"... (Qazan Tatarlarının babalan) VI-VII ğasırlarda îdel ham Ural huylarına basıp kergân törki telle ٩abilâlâr belân İdelnen sul yarında Bolğar belân kürşe hâm şulay uq törki telle uğız-pâçânâk qabilâlârenen qatlauh quşılmasınnan ğıybarât bulğan..."[20].
Yiırtdışında "Tatar" adı : Henüz Birinci Dünya Savaşı padak vermeden önce Osmanlı Türkiyesi'nde de "Tatar" ve "Türk" taruşması ciddi boyutlara ulaşınca tanınmış Türkçü ilim adamı Yusuf Akçura bu konuda bir makale yazarak iki tarafı uzlaştırmaya çalıştı[21]. Bolşevik ihtilâlini müteakip ise Kırım'dan olsun, İdil-Ural bölgesinden olsun yurtdışında değişik ülkelere sığınmak zorunda olan aydınlar, genelde kendi ülkelerindeki gelişmelerin aksine, uluslarına daha değişik adlar vermeyi tercih ettiler. Kazan Türklerine "Şimal Türkleri" denildiği gibi, İran Türklerine de "Cenup Türkleri" diyenler oldu. Fakat bu tâbirler umumun kabulüne mazhar olmadılar[22]. Kırımlı aydınlar "Kırım Tatar" tâbiri yerine "Kırım Türkleri" tâbirini kullanırken[23], Kazanlılar da "Tatar" yerine "Kazan Türkleri" veya "İdil-Ural Türkleri" tâbirini tercih ettiler[24]. Bunlardan A. Battal-Taymas yabancı dillerde çıkan makalelerinde de "Kazan Türkleri" tâbirini kullanıyordu[25]. Bunların bir istisnasını ise belki de ülkesinde dahi meşhur bir yazar ve siyasetçi olarak temayüz etmiş olan Ayaz İshaki (İdilli) teşkil ediyordu ve o ihtilâlden önce "Millet Meclisi" tarafından resmî olarak kullanılan "Türk-Tatar" tâbirine sıkıca sarılmıştı[26]. Çarlık Rusyası kökenli Tatar aydınlarının Türkiye'de "Tatar" adını tercih etmemelerinin bir nedeni de bu kelimenin Türk halkı arasında genel olarak menfi olarak kullanılması olabilir[27]. Fakat gene de Türkiye'de yaşayan bazı Tatar aydınları, yukarıda belirtilen şahıslar kadar kamu oyunda etkili olmasalar da "Tatar" adı üzerinde ısrar ediyorlardı ve bu ısrar aslında muhaciriyette bulunanların çoğunluğunun samimi görüşünü aksettiriyordu[28]. Bazı Türk araştırmacılar da bu durumu tesbit ederek, Kazan Türkleri aslen su katılmamış Türk olmalarına rağmen, bugün dahi bu ismi (Tatar) inat ile taşırlar, diye şikayet etmişlerdir[29].
Son yıllarda ise SSCB'deki değişmelerin de etkisi ile Türkiye'deki Kırım Tatar kökenli yazarların da "Kırım Türkleri" ile birlikte "Kırım Tatarları" tâbirini de kullandıklarına şahit oluyoruz[30]. "Kazan Türkleri" tâbirinin yerine "Tatar Türkleri" veya "Tatar" adlarının kullanılmaya başlanması da hemen hemen aynı zamanlara rasdamaktadır[31]. Batılı araşürmacılar da son dönemlerde genelde "Kırım Tatar" ve "Tatar" tâbirlerini kullanmaktadırlar[32].
"Tatar" adı üzerine tartışmalar : Kırım Tatarları sürgünden anavatana dönmeye henüz bu yıllarda başladıkları için onlarda henüz bu konuda bilimsel ١'eya başka türlü tartışmaların başladığını gösteren emareler yok gibi.
Eski SSCBdeki Kırım Tatarları arasında şimdilik millî ad konusunda Tatarıstan'dakine benzer herhangi bir tartışmaya şahit değiliz. Rusların onlarla ilgili yayınlarında "Kırım Tatarı" tâbirini kullandıklarını görmekteyiz[33].Ayrıca Kırım'da kurulan yarı resmî millî teşkilatın adı da "Kırım Tatar Millî Meclisi" olarak tescil edilmiştir[34]. Bu da Kırım'da halkın çoğunluğunun "Kırım Tatar" adını benimseyip, bunu resmî bir ad olarak kabul ettirmek arzusunu göstermektedir.
Ancak Kırım Hanlığı'nın Rus hâkimiyeti altına düşmesinden (1783) sonra Dobruca bölgesine (Romanya) yerleşmiş olan Kırım Tatarlarının belli başlı ilim adamları ١۴ yazarları arasında da kendi millî kimliklerine ad verme konusunda tam bir fikir birliğinin mevcut olmadığını görmekteyiz. Bunun Dobruca'da Anadolu kökenli Türk azınlığı ile aslen Kırım kökenli olan Tatar azınlığının ortak kimlik oluşturma gayretlerinden kaynaklandığı da düşünülebilir. Bunun dışında Kırım kökenlilerin de kendilerini "Nogay" alt kimliği ile de belirleyen, Kıpçak gurubuna dahil "Kırım Tatarcası"nı kullananlar ile "Kırım Türk " alt kimliği ile belirleyen, Oğuz gurubuna dahil "Kırım Türkçesi" konuşanlar olmak üzere ayrı guruplarda mütalaa etmelerinin de rolü olabilir. Dolayısıyla da "Dobruca Tatarları"[35], "Romanya Türkleri"[36], "Romanya Nogay-Türk"[37] veya "Türk-Tatar", "Kırım Türkçesi (Tatar lehçesi)", "Dobruca Tatar lehçesi", "Romanya Tatarcası" gibi tâbirlerin hepsinin birarada kullanıldığına dahi rastlamaktayız[38]. Kimlik adını belirlemede kültürel olduğu kadar belki siyasi mülahazalar da rol oynamaktadır. Bükreş'te yayınlanan Karadeniz gazetesi kendini "Romanya Türk-Tatar Topluluğunun yayını" olarak takdim etmektedir. Burada kullanılan "Türk-Tatar" tâbiri Romanya'daki Anadolu kokenli Türklerle, Krnm kokenli Tatarlar mi birleştirmektedir, yoksa Kırım Tatarları kendilerini eskiden kullanılan "Türk-Tatar" adıyla mi ifade etmek istemişlerdir, bu konu pek açık değildir. Ayrıca Romanya'daki Kırım kökenlilerin demeği konumundaki "Romanya Müslüman Tatar Türklerinin Demokratik Birliğindeki "Tatar Türkleri" ise bu bolge İçin oldukça yeni bir ifade olarak ortaya çıkmaktadır.
1990'lara doğru eski SSCB'deki değişim rüzgarları Tatanstan'da "Tatar" milli kimliğinin alt kimliklerini araştırma çalışmaların hızlanmasına neden oldu. Boylece Tatar ulusunun değişik boylan olan Mişer, Tipter, Kasım Tatarlan, Sibir Tatarları ve Kreşinler hakkında yeni incelemeler ortaya çıktı[39].
Bir yanda bu bilimsel çalışmalar sürerken, diğer yandan "Tatar" adının yanlış olduğunu, bunun Rusların taktığı ve Tatarların aslında eski idil boyu Bulgar Devletinin varisleri olarak "Bulgar" adını almaları gerektiği fikrini savunanlar ortaya Çikü. "Bulgar el-Cedid" adil cemiyevi hareket bu eğilimin en güçlü temsilcisi olarak mücadelesini sertleştirmiş , oldukça etkili basın ve ağız propagandası faaliyetlerini yürütmektedir[40]. Bu hareket en büyük desteği tanınmış bir yazar, biyograf olan ve şimdi Tatanstan ilimler Akademisi'nin üyesi bulunan Ebrar Kerimull(in)'den buldu. Onun "Tatar" adının milli ad olarak kullanılmasının yanlış olduğunu ileri sürdüğü eseri çok yankr yarattı. Bu eserin çok yüksek tirajlarda başta I988'de Rusça ve daha sonra I991'de ise Tatarca olarak yayınlanması da çok ilginçti[41]. Onun bilimsel olmaktan ziyade popüler maliiyetteki bu eseri hakli olarak bir hayli tarihçinin tepkisine sebep oldu. Çünkü "Bulgarcılık" hareketi , zaten milli şuur konusunda hayli zayıflamış olan bir kısım Tatar'ın kendisini 1989 nüfus sayımında "Bulgar"' diye kaydettirmelerine neden olmuş ve böylece az da olsa Tatarların toplam sayılarını menfi yönden etkilemişti. Bu tartışmaya katılanlardan biri de, bu yıl kendisini kaybettiğimiz, tanınmış ilim adamı Alfred Halik(ov) idi. o halkın kendi adim belirlemesi konusunda referandum bile yapılmasını teklif etmişti[42]. Bu konuyu önce Sovyet döneminde hemen hemen yok edilen millî şuuru canlandırarak hâl edilmesini savunanlar çıktı[43].Fakat bu konuda en katı duran, yâni halkın öz adının ezelden beri "Tatar" olduğunu iddia eden tarihçi Ravil Fahretdin(ov) oldu[44].. O, bu görüşünü geliştirip, tarihî delillerle ispatlama yoluna gitti ve "Bulgar " adınım propagandasını yapan E. Kerimull(in)'i bir nevi cahillikle suçladı[45].. Şu anda "Tatarcılık" akımının taraftarlarının gayr-ı resmî yayıncılık imkânları ile çok yüksek tirajlı eserler ortaya koyduklarını görmekteyiz[46]. Gerçekten de "Tatar" etnogenezinde tek bir Bulgar faktörünün değil, bilhassa kullanılan dil Tatarcada, çok etkili olan Kıpçak faktörünün de olduğu inkar edilemez. Ayrıca "Bulgar" konusunda Tatarlara komşu yaşayan diğer bir Türk kavmi Çuvaşların da iddiaları bulunmaktadır. Hatta 1995 yılında Çuvaş Cumhuriyeti kendi cumhuriyetlerinin kuruluşunun 70. yılı ile birlikte "Bulgar Devleti"nin kuruluşunun 1100. yılını birlikte resmî bir merasimle kutlamışlardır. Bunun dışında İdil-Ural bölgesine Bulgarlardan önce gelen değişik Türk kavimleri (msl. Hunlar, Uzlar), daha sonra bu yörelerde yerleşen Peçenekler, Kıpçaklar yerel Fin-Ogur kavimleri veya hatta başka emik unsurların da karıştığı düşünülebilir. "Tatar" etnogenezindeki ırkî veya kavmî komponederin oranlan antropoloji gibi özel bilim dalları tarafından tartışılabilir. Ancak millî şuurlanmada dil, tarih, âdet-örfler gibi objektif faktörlerin yanında, bir topluluğa veya ulusa ait olma duygusu gibi sübjektif faktörler de etkili olmaktadır. Bunun cevabını ise her bilim dalı ayı-ayrı vermeye kalktığı takdirde, oldukça yanılgıya düşülecektir. Dolayısıyla ortak bir konsensüs oluşturulması için değişik bilim dallarının ortak paydasını bulmanın dışında, çoğunluğun bu konudaki görüş ve fikirlerini tesbit etmek için derin ve şümullü sosyolojik araşUrmalar gerekecektir.
Sonuç : Kısacası Sovyet döneminde millî şuurun bastırılmış ( veya yönlendirilmiş) olması, millî kimliği belirleyen ad konusunda bazı bilimsel veya popüler tarüşmaların yapılmasını engellemişti. Şimdi nisbi bir hürriyetin söz konusu olduğu BDT'nda etnik topluluklar kendi geçmiş ve adlarının merakla incelemeye başlamış bulunmaktadırlar. Ancak sırf bilimsel çalışmalarla gerek Kırım gerekse Kazan Tatarlarının etnik adlarını yeniden belirlemenin veya değiştirmenin mümkün olacağını zannetmiyoruz. Çünkü halk kendi kimliğini "Tatar" adıyla açığa vurma eğilimindedir. Bir donemler Ruslar tarafından kötülenen "Tatar" adını ar tik ؟ok kimse çekinmeden kullanmaktadır ve bilhassa Ruslar ve diğer yabancılarla birlikte yaşamak zorunda olan Kırım ve Kazan Tatarları milli kimliklerini ancak "Tatar" adıyla açıklayabilmektedirler. Tabii ki anavatanın dışında yaşayanların bir kısmının kendilerini hâlâ "Kırım Türkleri", "Romanya Tatarlan/Türkleri", "(Müslüman) Tatar Türkleri", "Kazan Türkleri" veya "Idil-Ural Türkleri"[47]gibi tâbirlerle kökenlerini belirtmeye devam etmeleri doğaldır. Ancak mühim olan anavatandaki çoğunluğım tercih edeceği addır. Tatanstan örneğini goz önünde tutarsak burada "Astrrahan, Kreşin, Kasım, Sibir, Kırım v.b. Tatarları" bir arada sayma geleneği yerleşmeye başlamıştır. Eski SSCB'de Türkî topluluklar birbirlerinin kardeşliğini vurgulama ihtiyacım hissetmedikleri veya oyle bir alışkanlıkları olmadığı halde. Kazan Tatarları Kırım Tatarlarını her fırsatta anmaya, onları kardeş olarak görmeye başlamışlardır. Bunda ortak bir adin kullanılmasının dışında Kırım ve Kazan arasındaki ortak tarihi bağların da rolü olduğu düşünülebiür. Tabii ki bu konuda akademik tartışmaların kesilmesini bekleyemeyiz. Ancak bu konuda son sözün hal kin çoğunluğu tarafından soyleneceğini belirtebiliriz. Görünen şudur ki milli kimlik veya hatta üst kimlik olarak ta "Tatar" adının herhangi bir değişime uğramasını beklemek pek gerçekçi olmayacaktır. Çünkü gerek halkın çoğunluğu ve gerekse bilim adamlarının ekseriyeti "Tatar" adından vazgeçmeyi düşünmemektedir. Hatta yurtdışında yaşayan, dolayısıyla doğrudan doğruya siyasi veya kültürel baskı altında kalmamış olan Kırım ve Kazan Tatarlarının da ozel olarak kendi aralarında kökenlerini bu kelime ile ifade etmeleri, "Tatar" adının derin kok saldığının doğal göstergesi durumundadır.
Ancak kimlik sorununun bu topluluklarda millî şuurun güçlendiği nisbette daha kolay çözümlenebileceğini söyleyebiliriz. Çünkü mesela Kırım'ın çöl kısmından veya başka bir ifade ile "Nogay" diye adlandırılan Kıpçak anadiline bağlı zümreler "Tatar" adını benimserken, yalı boyundan olanları kendilerini "Kırım Türkü" diye ifade etmektedirler[48]. Ancak Rus kaynaklarında olduğu kadar Osmanlı kaynakları da onlara her zaman Tatar adı ile anmışlardır. Dolayısıyla Türkiye'de ekseriyet "Tatar" adını duyunca Kırım Tatarlarını düşünmektedir.
"Tatar" adının benimsenmesinin bir nedeni de Osmanlı harabeleri üzerine kurulan yeni Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşlarına resmen Türk adını vermesi ve dolaysıyla bu coğrafya içinde oluşan yeni ulusun da "Türk" olarak tescil edilmesi idi. Böylece önceden soybirliğini belirten "Türk" adı artık ekseriyeti Anadolu'da yaşayan, Osmanlının varisi bir ulusun özel adına dönüşmüş oldu. Zaten Türkiye'de de "Türk" kelimesi batıdaki bilimsel çalışmalardan etkilenerek ancak XIX. y.y.'da kullanılmaya, Abdülhamid H'nin son döneminde etkisini göstermeye başlamıştı[49].. Dolayısıyla Sovyet döneminde uluslaşma süreci başlayınca, zaten Türk adını kullanmayan değişik Türk toplulukları Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen v.b. gibi isimlerle tarih sahnesine çıktılar. SSCB'nin dağılması ve neticede bu Türk topluluklarının bir haylisinin kendi millî kimliklerini belirten adlarla kurulan bağımsız cumhuriyetlere kavuşmalarının sonunda, bazı iddialara göre bunların suni olarak takılmış olmasına rağmen, bu adlara sıkıca sarılarak, kendilerini bu ulus adları ile özleştirmektedirler. Soybirliğini ise Türkiye'de genelde resmî olarak red edilen "Türkî" (Türkî halklar veya Türkî dilli halklar) kelimesi ile ifade ettikleri için "Türk" adını Anadolu’da yaşayan soydaşlarına has özel bir ulus adı olarak kabul ettiler. Bu siyasi ve kültürel gelişmeler çerçevesinde, zaten eskiden beri mevcut olan "Tatar" adı da soydaşlarından ayrı özelliklere sahip olan bir ulusun özel adı olarak daha güçlü bir şekilde ortaya çıkmaktadır.