Silifke Müzesi’ndeki kilise formlu mezar taşı, farklı plan tiplerini yansıtan “kilise formlu eserler” grubundadır. Formu, işlevi ve üzerindeki yazıtı ile Anadolu’daki Osmanlı Dönemi Hıristiyan Sanatı örneklerinden biri olan eser ilk defa bu makalede tanıtılıp, değerlendirilmektedir.
Kilise formlu mezar taşı Taşucu-Reşadiye Mahallesi, Çavuşbucağı Sokak üzerinde yer alan Rum Kilisesi’nde yaptığımız çalışmalarda, nartheksin batı cephesi bitişiğindeki evin önünde tarafımızdan bulunmuş, 27.12.2005 tarihinde satın alma yoluyla Silifke Müzesi’ne kazandırılmıştır (Res. 1a-b)[1] . Üzerinde yer yer harç izleri görülen kireçtaşından eserin ön cephesi, diğer üç cepheye kıyasla daha geniştir ve yan cephelere göre daha dışa taşkın yapılmıştır (Res. 2a-b). Ön cephede, içinde tek basamaklı yükselti bulunan bir niş bulunmaktadır. Kırık kemer formlu nişin, dıştan kapatılmış olabileceğini gösterecek herhangi bir unsur yoktur. Niş kemerinin üzerindeki alanda ise Yunanca bir yazıt vardır:
ΕΝΘΑ[ΔΕ] KEITAI
ΕΛΕΥΘΕΡΙΟΣ ΔΗΜΗΤΡΙ/
ΟΥ ΝΑ ΕΧΗ ΓΑΙΑΝ ΕΛΑ/
ΦΡΑΝ 1891 ΔΕΚΕΜ(ΒΡΙΟΥ) ΙΣΤ (=16).
Tercümesi[2] :
Burada yatmaktadır
Demetrios oğlu Eleutherios;
Toprağı hafif olsun!
Aralık (ın) 16. (günü) 1891
Taşın arka cephesinde ortadaki daha geniş ve yüksek olmak üzere yarım daire planlı üç apsis vardır (Res. 3a-b). Böylece arka cephedeki üç apsisiyle kilise mimarisinin doğu bölümünü, ön cephesindeki kemerli nişiyle de giriş bölümünü yansıtan taşa, bir kilise formu verilmiştir. Taşın üst örtüsü ise bugünkü şekliyle düzdür.
1. KİLİSE FORMLU MEZAR TAŞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Silifke Müzesi’ndeki Taşucu mezar taşı, farklı plan tiplerini yansıtan “kilise formlu eserler” grubunda değerlendirilir. Bu gruba ait Kafkasya’da sıkça görülen kubbeli ya da kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) plana sahip taştan kilise formlu eserler, P. Cuneo tarafından araştırılarak sınıflandırılmıştır[3]. Cuneo’nun belirlediği birinci grup “Bani tasvirlerindeki modeller” olup, bunlarda yapıyı yaptıranın elinde kilise modeli yer alır (Res. 4). İkinci grup 11.-17.yüzyıllar arasında yapılan bazı kiliselerin çatı mahyasının başlangıcına süs olarak yerleştirilen “akroter olarak yapılmış kilise modelleri”dir (Res. 5). Mimarlar tarafından, inşa edecekleri kiliselerin küçük birer taslak modellerini yaptıkları 7.-13.yüzyıllar arasına tarihlendirilen “maket modeller” üçüncü grubu (Res. 6), kiliselerin içinde yer alan 10.-17. yüzyıllar arasına tarihlendirilen “rölikerler”[4] ise dördüncü grubu oluşturur[5].
Kilise formlu modellerin yanı sıra 12.-14.yüzyıllar arasında yapılan sivil binalara ait modeller de bulundukları yapı ya da alan içerisinde özellikle saraylarda süs unsuru olarak kullanılmışlardır[6].
Erken Hıristiyanlık-Bizans Dönemi ve sonrasında Doğu ve Batı Hıristiyanlığı’nda kubbeli, kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) ya da bazilikal planlı kilise formu artophorion (Res.7)[7] , buhurdan, röliker (Res.8) ya da aydınlatma araçları gibi maden eserlerde kullanılmıştır[8]. Taştan kilise formundaki farklı işlevlere sahip eserlerin ise Erken HıristiyanlıkBizans Dönemi ve sonrasında Ermeniler, Bizans sonrası dönemde ise Rumlar tarafından yapıldığı görülmektedir.
Hıristiyan tasvir sanatında kilisenin maketini taşıyan bani resimlerine Erken Hıristiyanlık-Bizans Dönemi’ne tarihli kiliselerin genellikle apsis mozaiklerinde, özellikle Roma ve Ravenna’da; Orta Bizans Dönemi’ne tarihli kiliselerin ise duvar mozaikleri ve duvar resimlerinde, özellikle Balkanlardaki kiliselerin duvar resimlerinde, İstanbul’da Hagia Sophia ve Chora (Kariye) Manastır Kilisesi’nde[9], Gürcü kiliselerinde ise dış cephelerde taştan kabartma tekniğinde sıkça rastlanmaktadır[10]. Akdamar Kilisesi (915-921)’nin batı cephesinde, özgününde renkli ve değerli taşlarla süslü kilise modeliyle bani tasviri yer alır. Yazılı kaynaklardan anlaşıldığı kadarıyla baninin elindeki model, liturjide kullanılan altın yaldızlı madenden bir artophorion ya da buhurdandır ve inananlara yapıya girmeden önce kilise içindeki liturjik görevlerini hatırlatmak amacıyla yapılmıştır[11]. Nowgorod, Sophia Katedrali’nin hazinesindeki 12.yüzyıla ait rotond (yuvarlak) planlı iki Sion’un[12] ise Kudüs, Kutsal Mezar Kilisesi’ni sembolize ettiği için yortularda kullanıldığı belirtilir[13]. Venedik, Aziz Markos Kilisesi hazinesindeki kısmen altın yaldızlı gümüşten yapılmış kubbeli artophorion-röliker, 16.yüzyılda yapılan yortularda kilisenin altarında diğer kutsal kalıntılarla birlikte yer almıştır (Res. 7)[14]. 11. yüzyıla tarihlendirilen bir İncil minyatüründe, İsa’nın tapınağa sunuluşu sahnesinde altarın üzerindeki kalisin yanında yer alan bazilikal planlı kilise modeli, artophorion olarak değerlendirilir[15].
Bazı Ermeni kiliselerinin cephelerindeki taştan modellerin içinde bulunan rölikler, bu modellerin röliker olarak tasarlandıklarını göstermektedir[16]. Ermenilere ait kilise formlu rölikerler, kiliselerde inananların ulaşamayacağı yüksekliklerde bemanın güney ve kuzey duvarında, bazen bema yan odalarının kapıları üzerinde kendileri için ayrılmış dar nişlerin içinde yer almışlardır[17].
Kilise formlu taştan modellerin Anadolu’nun doğusunda Kars ve Erzurum’da bulunduğu görüşünün aksine[18], bugün anılan kentlerin ne müzelerinde ne de çevrelerinde yapılan kiliselerde bu tür eserlere serbest model olarak rastlanmadığı, ancak yapılarda kabartma olarak kilise maketinin sunulması sahnesine yer verildiği bölgede çalışan meslektaşlarımız tarafından ifade edilmektedir[19]. Buna karşın Trabzon, Hagia Sophia bahçesi ve Giresun Müzesi (Gogora Kilisesi) bahçesinde, Rumlara ait Yunanca yazıt ve tarih bilgileriyle 19.yüzyıl sonu-20.yüzyıl başına tarihlendirilen yaklaşık 30 adet kilise formlu mezar taşı yer almaktadır[20].
Ön cephesinde, içine kandil ya da mum koymak için yapılmış nişe sahip, arka cephesinde bir ya da üç apsisli, üst örtüsü genelinde düz, bazılarında beşik çatı, kırma çatı ya da kolları beşik çatılı haç formlu bu mezar taşlarının benzerleri Balkanlardaki mezarlıklarda da görülür. Buradaki 15.-16.yüzyıllara tarihlendirilen küçük lahit ya da yüksek tabut formlarıyla bazilikal planlı kiliselerin görünüşünü hatırlatan mezar taşları, dikkat çekicidir (Res. 9)[21].
Silifke Müzesi’nde yer alan kilise formundaki mezar taşının en yakın benzeri, aynı müzedeki kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) formlu eser, röliker olarak kabul edilir[22]. Yekpare kireçtaşından yapılan, kuzey ve güney cepheleri düz olan eserin batı cephesinde sivri kemerli alınlığa sahip, lento ve söveli küçük bir niş yer alır (Res. 10a-b)[23]. Nişin üst kısmında da kabartma tekniğinde bir Malta haçı vardır. Doğu cephesinde kademeli kaideleriyle ortadaki daha geniş olan üç apsis, üst bölümünde ise her biri beşik çatıyla örtülü haç kolları yer alır. Haç kollarının birleştiği merkezdeki kubbe kırılmıştır. Kuzey-güney yönündeki haç kollarında yer alan Yunanca yazıtta, bugün okunamaz halde olan 1858 tarihinin yazılı olduğu belirtilmektedir[24].
Silifke Müzesi’ndeki Taşuculu kilise formlu mezar taşının hangi plan tipini yansıttığını belirleyecek üst bölümü tahrip olduğu için günümüzde düz olarak algılanmaktadır. Trabzon ve Giresun’daki diğer üç cepheye kıyasla daha geniş ve iki yanda, yan cephelere göre daha dışa taşkın yapılan nişli ön cepheye sahip, arka cephede ise üç apsisli benzer örneklerin büyük bir bölümünün üst örtüsü düz çatıdır. Ön ve arka cephede aynı özellikleri yansıtan bazı örneklerde ise beşik çatı, kırma çatı ya da kolları beşik çatılı Yunan haçı formlu üst örtüye yer verilmiştir. Haç formlu üst örtüde kolların birleştiği merkezde kırık da olsa kubbe olduğu anlaşılan mezar taşları diğerlerine kıyasla daha azdır.
Trabzon ve Giresun’daki mezar taşları gibi üst örtüsü düz ya da beşik çatılı Taşuculu mezar taşının, yakınında bulunduğu 19.yüzyıl ikinci yarısına tarihlendirilen Rum Kilisesi’nin içinde ya da dışında ama yakınında bulunan ve belki de kiliseyi yaptıran kişi ya da yaptıranın oğlu Eleutherios’un mezarı üzerinde yer aldığı kabul edilebilir.
Bir başka olasılık mezar taşının bir mezar yapısından getirilerek, kilise içinde birden fazla evreye sahip nartheks duvar örgüsünde 19.yüzyıl sonları-20.yüzyıl başları arasında kullanılmış olabileceğidir. Bu olasılığı güçlendiren, taş üzerindeki harç izleridir. Belki de bu evrede mezar taşının zaten aşınan ya da kırılan üst örtüsü, duvar örgüsüne yerleştirilmek için düzleştirilmiştir.
2. KİLİSE FORMLU MEZAR TAŞININ TARİHLENDİRİLMESİ
P. Cuneo, Kafkasya’da kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) planlı ya da kubbeli kilise formundaki eserlerin 7.yüzyıldan başlayarak 17. yüzyıla kadarki süreçte, özellikle 11.-13. yüzyıllar arasında yapıldıklarını belirtir[25].
Trabzon ve Giresun’daki Rumlara ait kilise formlu mezar taşlarının üzerindeki Yunanca yazıt ve tarih bilgileri ise bunların 19.yüzyıl sonu-20.yüzyıl başı arasında yapıldıklarını gösterir.
Silifke Müzesi’ndeki kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) planlı rölikeri benzer örneklerden yola çıkarak 11.yüzyıl sonu-14.yüzyıl ikinci yarısına tarihlendiren M. Keşoğlu, üzerindeki Yunanca yazıtın rölikerin ikinci defa 1858 yılında Rumlar tarafından kullanıldığında eklendiği görüşündedir. Ona göre rölikerin Rumlar tarafından yapılmış ve kullanılmış olabileceği zayıf bir ihtimaldir[26].
4.yüzyıl ikinci yarısı ile 7.yüzyıl başları arasında Doğu Roma İmparatorluğu’nun, 7.yüzyılda Arapların, 8.yüzyılda tekrar Doğu Roma İmparatorluğu’nun eline geçen Antik Isauria Bölgesi’nin metropolisi Seleukeia (Silifke), İmparator Theophilos Dönemi’nde (829-842) Arap sınırındaki dağlık bölgede Kleisura adını alan (dağ geçitleri) üç yeni idariaskeri bölgeden biri olmuş, 10.yüzyıl başında (930) ise thema statüsüne yükseltilmiştir. 1069 yılından itibaren Selçukluların akınları nedeniyle Doğu Roma İmparatorluğu’nun Silifke ve çevresindeki etkisi iyice azalmış, bu dönemde bölgede yaşayan Türkmenlere karşı Silifke ile Konya arasına Ermeniler yerleştirilmiştir[27].
1021 yılından başlayarak Doğu Anadolu’daki Selçuklu akınları nedeniyle Ani ve Vaspuragan bölgelerinden Antik Kilikia Bölgesi’ne gelen Ermeniler, 1071 Malazgirt Savaşı sonrasında Selçukluların Anadolu’ya egemen olmaları ve 1097 yılında Haçlıların gelişiyle birlikte Kilikia’da ortaya çıkan yönetim boşluğundan yararlanarak 11.yüzyıl sonundan 14.yüzyıl ikinci yarısına kadar ki zaman içinde küçük bir krallık kurmuşlardır[28].
Müze envanter defterinde kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) formlu eserin Azize Thekla hac merkezi yakınındaki Ulugöz Köyü’nden getirildiği belirtilir. Ulugöz Köyü, 1844-1845 yılı Temettuat[29] kayıtlarına göre tamamen yerli Rumlarla iskân edilmiş olan Çiftlik Köyü’dür[30]. Bu bilgiler ışığında Ulugözlü eserin, 11.yüzyıl sonu-14.yüzyıl ikinci yarısı arasında yapılan ve 19.yüzyılda Rumlarca tekrar kullanılan bir röliker olduğu kabul edilebilir. Ancak eserin Taşuculu örnek gibi Rumlar tarafından 19.yüzyıl ikinci yarısında yapılmış bir mezar taşı olabileceği de düşünülmelidir.
1900’lü yıllarda Silifke Kazası’nın genel nüfusunun yüzde dördünü Rum Ortodoks, yüzde birini Ermeni (Doğu Ortodoksları?), yüzde doksan beşini ise Müslümanlar oluşturmuştur[31]. Silifke Kazası’nda Rumlar kasaba içinde Antik Mahalle ve Saray Mahallesi’nde, Bahçe ve Çiftlik köylerinde; Ermeniler ise Bucaklı Mahallesi ve Bahçederesi Köyü’nde[32], Rum ve Ermeniler Mukaddem Mahallesi’nin bir bölümü, Pazarkaşı Mahallesi, Taşucu ve Mağara’da ise birlikte yaşamışlardır[33]. E. Balta, Silifke’de yaklaşık 600 Turkofon Rum’un yaşadığını; Çiftlik’te 350 kişi, Bahçe, Ark Arkası, İskele (Taşucu), Mar, Mut, Ala Kilise ve Gülnar’da (Kelenderis) 250 kadar Yunan Ortodoks’un Türklerle birlikte yaşadığını, ayrıca Ala Kilise’deki cemaatin Aziz Aleksios Kilisesi’ne sahip olduğunu belirtir[34]. 1909-1910 yıllarında gerçekleştirdiği Anadolu gezilerinde gazeteci A. Şerif, Mersin ve Adana’ya da gelmiştir. Yazar, bu geziler kapsamında ziyaret ettiği Silifke’de 500 kadar evin varlığını, Müslümanlardan sonra en kalabalık topluluğun Rumlar olduğunu, onları daha az sayıda Ermenilerin izlediğini aktarır. Her iki cemaate ait birer okulun da varlığını bize aktaran A. Şerif sayesinde 20.yüzyıl başlarında az sayıda da olsa hala Rum ve Ermeni’nin Silifke’de yaşadığı bilgisini ediniriz[35].
Silifke genelinde 1872 yılında cami ve mescitlerin yanı sıra iki kilisenin de varlığı bize duyurulur[36]. 1890 yılında bölgeye gelen V. Cuinet ise Silifke’de bir Rum, bir de Ermeni kilisesi olduğunu aktarır[37]. 1902-1903 yıllarına ait Adana Vilâyet Salnamesi’ne göre Silifke kazası genelinde yedi kilise vardır[38]. Bunlardan günümüze sadece Rumlara ait 19.yüzyıl ikinci yarısına tarihlendirilen Taşucu Rum Kilisesi sağlam ulaşmıştır.
Ermenilerin çoğu, Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’ndan (20 Ekim 1921) sonra, Rumlar ise 30 Ocak 1923 yılındaki Lozan Antlaşması’na göre Yunanistan’la mübadele edilerek bölgeyi terk etmişlerdir.
Bu bilgiler ışığında Silifke Müzesi’nde yer alan ve yazıtıyla 16 Aralık 1891 yılında ölen Demetrios oğlu Eleutherios’a ait olduğu anlaşılan mezar taşı, 19.yüzyılda Anadolu’daki Osmanlı Dönemi Hıristiyan Mimarisi’nde en çok kullanılan bazilikal planlı kilise formuyla ve işleviyle Kafkasya’daki kapalı Yunan haçı (kare içinde haç) planlı ya da kubbeli plana sahip örneklerden ayrılmaktadır. Trabzon ve Giresun’daki Rum mezar taşlarıyla birlikte Taşuculu mezar taşı, daha çok Rumların bu türe kazandırdıkları bir eser olarak kabul edilmelidir.