GİRİŞ
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın başlarında üç kıtadaki geniş toprakları ile Avrupa'da hesaba katılması gereken bir kudreti temsil ediyordu. Buna rağmen devletin askeri gücü, iktisadi ve mali durumu eski devirlerle kıyaslanmayacak derecede zayıflamıştı. Bu zayıflığı, iç isyanlar, sürekli ve uzun savaşlar, merkezi idarenin otoritesini kaybetmesi, çağın teknik gelişmelerinden uzak kalma, dış müdahaleler ve kapitülasyonlar gibi sebepler artırmış ve hızlandırmıştı.
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın ilk yarışında büyük iç ve dış meselelerle meşgul olmak zorunda kalmıştı. Devlet, bu mes'eleleri halledebilmek İçin İşte bâzı ıslahat teşebbüsleri ile bünyesini güçlendirmeye çalışırken, dışta da toprak bütünlüğünü korumak amacıyla çeşitli savaşlara girmişti. Bu ortamda, Osmanlı tebeasmdan bazdan dilli ve milli istiklal iddiaları ile isyan etmişler, Yunanistan Devleti kurulmuş ve Eflak-Bugdan ile Sırbistan Bâblâlî'nin hakimiyetini sadece görünüşte[1] tanır olmuşlardı. Diğer taraftan, 183O'da Fransa Cezayir'i işgâl etmişti. Osmanlı Devleti, büyük devletlerin politikaları ile kendisinden koparılan Mora ve Cezayir'in acısını henüz unutamadan Mehmed Ali Paşa'nın İsyanı ile karşılaşmıştı.
Osmanlı kuvvetlerinin Konya'da mağlup olması (21 Aralık 1832) ve olay- lann tahmin edilmeyen bir hızla gelişmesi üzerine II. Mahmud (1808-1839), valisine karşı Avrupa devletlerinden yardim istemişti. İstanbul'un hatta devletin Melımed Ali Paşa'nın güçlü idaresine geçmesi ihtimali, bölgede menfaatları olan devletleri harekete geçirmiş ve böylece Mısır meselesi devletler arası büyük bir bunalım halini almıştı. Bu mes'elede, Fransa dışında büyük devletler, kendi menfaatları doğrultusunda, Osmanlı Devleti'nin yanında veya onu destekler bir siyaset İçinde bulunmalarına rağmen, Rusya hariç,hiçbirisi doğrudan yardim yapmakta acele etmiyordu[2]. Ancak Rusya'nın aktif siyaseti,İngiltere ve Fıansa'yı harekete geçirerek mes'elenin çözümü İçin daha tesirli çalışmalarına sebep olmuş ve sonuçta, Kütahya Uzlaşması (5 Mayıs 1833) yapılmıştı. Diğer taraftan, II. Mahmud'un bu uzlaşma ile tatmin olmaması ve Rusya'nın Osmanlı Devleti üzerinde elde ettiği üstün durumu sürdürmek istemesi ve bu konuda İstanbul'a baskı yapması sonucunda 8 Temmuz 1833 tarihinde Hünkâr iskelesi Andlaşması yapılmıştı. Böylece, Rusya, Boğazlar ve Karadeniz'de nüfuzunun en yüksek zirvesine ulaşıyor ve Osmanlı Devleti üzerinde kurmayı düşündüğü himaye politikasını gerçekleştirmeye başlamış bulunuyordu. Bu nitelikleri taşıyan andlaşma, Fransa ve İngiltere'nin tepkisi ile karşılaşmıştı. Osmanlı Devleti'ni Rusya'dan uzaklaştırmaya çalışan İngiltere, bu tarihten itibaren bu siyasetini bir kat daha şiddetlendirmişti[3]. İngiltere'nin bu politikasına rağmen Osmanlı Devleti, Alımed Ferzi Paşa vasıtasıyla Ruslarla yeni bir andlaşma imzaladı[4] (17 Ocak 1834).
Hünkâr iskelesi Andlaşmasi'ndan sonra Osmanlı Devleti tekrar süküna kavuşmuştu. Bu ortamda, ıslahat teşebbüsleri hızlandırılırken devletlerarası bâzı mes'eleler de siyasî müzakereler yoluyla halledilmeye çalışılıyordu. Nitekim, Bâblâlî, Cezayir'in geri alınabilmesi İçin Fransa ve İngiltere nezdinde teşebbüse geçmişti[5]. Bu müzakereler neticesinde Cezayir, Fransa'dan geri alınamadığı gibi Akdeniz'de Tahir Paşa kumandasındaki Osmanlı Donanması ile Fransız donanması çatışma noktasına gelmişlerdi. Fransa, 1836 yılında Cezayir ve hatta Tunus hakkındaki niyetlerini açık bir şekilde belirtmeye başlamıştı. Burada ilginç olan nokta, Bâbıâlî'nin, İngiltere'den yardim talep etmemesidir.
Bu sükün devrinde Osmanlı Devleti, bir taraftan da İngiltere ile yeni bir ticari tarifenin tanzimi ve gümrük resminin makûl ve münasib miktarda artırılması İçin teşebbüse geçmişti. Fakat, Tarife Mes'elesi'nde İngilizlerin asil gayesi, serbest ticarete engel teşkil eden "Yed-İ vahid" sistemini kaldıran bir antlaşmayı kabul ettirmekti. Bunu sağlamak için de münasebetlerinin ticaretten ibaret bulunduğu, ticaretlerine zarar geldiği takdirde siyasi münâsebetlerin de kesileceğini ifadeden kaçınmıyorlardı. Bu sebeplerden dolayı İngiltere Osmanlıların teklifine yanaşmıyor ve 1836 yılında da oyalama siyasetine devam ediyordu[6].
1836 yılında Osmanlı Devleti, bir taraftan yukarıda izah edilen meselelerin halline çalışırken diğer taraftan da ecnebilerin ve gayri Müslim tebe'anin ülkede çıkardıkları mes'elelerile meşgül olmak zorunda kalmıştır.
Böyle bir liadisede, bir Hıristiyan genci anne ve babasının rızası olma- dan İslâmiyeti kabul edince Fransız elçisi, bu şahsı Bâblâlî'den geri istemişti. Bâblâlî, kendi isteğiyle Müslüman olan birinin geri verilmesini mümkün görmeyerek bu İsteği geri çevirince, henüz normale dönmeye başlayan münasebetleri bozmak istemeyen elçi, İşin peşini bırakmak zorunda kaldı[7].
Bir başka liadisede ise bir Türk hastahânesinde çalışan PrusyalI bir dok- tor, liastalai'a karşı kötü davrandığından hapsedilmişti. Bu duruma kızan doktorun arkadaşı. Kaptan Paşa'ya (Naillik Paşa) liakaret etmeye kalkınca. Paşa tarafından yaralanıp hapsettirildi. Bu liadise. Nisan I836'da Bâblâlî ile Prusya elçiliğini karşı karşıya getirdiyse de Akif Efendi, hadiseyi kapatmayı başardı[8].
1836 )'ilmin bu siyasi ortamında, İngiliz tüccarı w. Churchill bir Türk çocuğunu yaralayarak sonradan bir takını siyasi hadiselerin müsebbibi oldu. Bu olayı dalla iyi ortaya koyabilmek için önce w. Churchill ve İstanbul'daki ecnebiler hakkında kısaca bilgi vermek gerekir:
A - ÇÖRÇİL (WILLIAM N. CHURCIIILLIN KİMEİĞİ VE ISTAN- BUL DAKİ ECNEBİLER
ا - Çörçil'in Kimliği:
Çörçil. 1797 (1212) tariliinde Londra'da doğmuştur. Kendisine ait mü- hürde 11. 1212[9]tarili kazılıdır. Çörçil'in 1840'dan sonra Osmanlı Devleti'nin hizmetine girdiği düşünülürse bu tarihin mührün kazılış tarihi değil, doğum tarihi olduğu şüphesizdir. Ayrıca yukarıda adı geçen hadisenin vukuunda (1836) 35-40 yaşlarında olduğu tahmini de[ ]bunu ispatlar mahiyettedir.
Çörçil'in Türkiye'ye ne zaman yerleştiğine dair kesin bir malumat bu-lunmamaktadır. İzmir'de neşredilen bir Fransız gazetesine göre 1816'da, İngiliz konsolosluğuna göre ise 1822'de[ ]. İzmir'e yerleşmiştir. Oğlu Alfred H. 1262 (1845-1846)'de Bâbıâlî'ye takdim ettiği istidâsında babasının yirmi yıldan fazla bir zamandır Türkiyede olduğunu ifade etmektedir[ ].Bu bilgilere göre Çörçil, 1816-1825 tarihleri arasında Türkiye'ye gelerek İzmir'de mekân tutmuş olmalıdır.
İzmir'de Beatric (1803-?) adında bir İngilizle evlenmiştir. Alfred Black (1825-1870), Louisa (1833), Harriet (1838), Edvina (1840), Victoria (1841) ve Henry (?-1880) adlarında beş çocuğu olmuştur[ ].
1831-1833 tarihleri arasında İstanbul'da Amerikan diplomatik temsilciliğinde vazifeli idi. 1831'de konsolos yardımcısı olarak vazifeye başladı. Elçi Porter ile birinci tercüman W. B. Hodgson arasındaki geçimsizliklerden faydalanarak Hodgson'un yerini almaya çalışmıştır. Bu amaçla Ağustos 1833'te Amerika'ya müracaat etmiş, ancak bir netice alamadığı gibi, bulunduğu vazifeden de azledilmiştir[ ].
Bu hadiseden sonra Çörçil muhtemelen gazeteciliğe meyletmiştir. Nitekim, Adolphus Slade, Çörçil'i 1833'ten beri bir Londra gazetesinin muhâbiri olarak gösterir[ ]. Çörçil de İngiliz elçiliğine verdiği İngiliz devleti taciri imzalı takririnde kendisinden "Curnal kâtibi" olarak bahseder[ ]. 21.05.1836 tarihli Journal de Smyrne gazetesine ve Amerikan konsolosuna göre de bir Londra gazetesinin muhâbiridir[ ]. Fransız Elçisi Roussin, Jouanin Van Gaver, Arthur Alric ve A. Hamdi Tanpınar'a göre Morning Herald ve diğer bir Tory gazetesinin muhabiridir[18] France gazetesi (13.06.1836), Enver Ziya Karal ve Niyazi Berkes'e göre de bir İngiliz gazetesinin İstanbul'daki muhabiridir . Buna karşılık. Başbakanlık Osmanlı Arşivindeki vesikalarda Çörçil mustemen tacir olarak gösterilmiştir. Ancak, 1840 yılından itibaren vesikalarda Çörçil'den bahsedilirken gazeteci deyimi kullanılmıştır. Akif Efendi de, Çörçil'den tacir olarak bahsetmiş olup gazeteci lafını hi؟ kullanmamıştır[20]. İngiliz elçiliği takrirlerinde de tüccar deyimi geçmektedir. Orhan Kologlu da, önemli İngiliz gazetelerinde yaptığı araştırmalarında, Çörçil'in gazeteciligi ile ilgili her hangi bir bahse rastlamamıştır[21].
2 - .İstanbul'daki'Ecnebiler:
Fetihten sonra, Anadolu, Rumeli ve Karadeniz ülkelerinden getirilen Müslim ve gayr-i Müslimler şehre yerleştirilmek suretiyle İstanbul'daki nüfûsun artırılmasına çalışılmıştı. Müslümanlar, Aksaray, Laleli, Vefa, Zeyrek, Çarşamba, Fatih, Atikali, Çehzadebaşı, Süleymaniye ve Dizdariye mahallelerine, gayr-i Müslimler, Marmara, Haliç ve Surlara bakan çevrelere, ecnebiler ise Beyoğlu ve çevresine yerleştirilmişlerdi[22].
İstanbul'da ikamet etmeye karar veren diplomat, tüccar, maceraperest, gemici, İŞÇİ ve İşsiz Avrupalılardan müteşekkil ecnebiler hayatlarını Beyoglu'nda geçirirlerdi. Beyoğlu sakinleri hangi dinden olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşurlarsa konuşsunlar, kendilerine mahsus gelenekleri, hal ve hareketleriyle apayrı bir mahalle meydana getirmişlerdi, o kadar çok mesele çıkarıyorlardı ki, Bâblâlî ve vilayetlerdeki memurlar, Beyoglu'ndan kaynaklanan bir ticaret, diplomasi ve misyonerlik faaliyetlerinin mes'eleleri ile uğraşır olmuşlardı[23].
3 Ağustos 1831 Pazar günü çukur mahallesinde çıkan yangın, tulumba- Cilann çok çalışmasına rağmen şiddetli rüzgarla büyüyerek onbeş saat kadar devam etmişti. Bu yangında Dörtyolağzi, Taksim, Tatavla Aynalıçeşme semt-
lerinde bulunan elçilik binaları ile pek çok ev ve dükkân yandı ve bir çok kişi açıkta kaldı[24]. Yangında zarar gören ve meskensiz kalan ecnebilerin reâyâ hânelerine ve hattâ Müslümanların kiralık evlerine geçici olarak yerleşmelerine izin verildi[25]. Böylece, ecnebiler, kısa bir müddet sonra eski mekânlarına dönmek şartıyla Beşiktaş, Kasımpaşa ve Üsküdar'daki Türk mahallelerine iskân edildi. Ancak aradan bir iki sene geçmesine rağmen Türk mahallelerinden ayrılmamaları mahalle sakinlerinin tepki ve şikâyetlerine sebep oldu.
Ecnebilerden şikâyetin başında, "Poliçya" adı verilen şehir nizamına aykırı olarak izinli izinsiz, olur olmaz yerlerde avlanmaya kalkmaları, sokaklarda sakınmadan silâh kullanmaları ve bâzen hayvanları vurmaları geliyordu. İkinci bir şikâyet konusu ise, ecnebilerin gece geç vakitlere kadar oturmaları, içkili eğlenceler tertip etmeleri ve kumar oynamaları idi[26]. Müslümanların hayat tarzına tamamen ters olan bu durum, ecnebilere karşı bir hoşnutsuzluğun meydana gelmesine sebep oldu. Çörçil de bu şekilde hareket eden ecnebilerden biriydi. Bir kaç kere şehir nizamına aykırı harekette bulunmuşsa da kendisine herhangi bir cezaî müeyyide tatbik edilmemişti.
Avrupalıların kendilerine tanınan imtiyâzlardan faydalanarak kanunlara aykırı hareket edecek kadar serbest davranmaları Müslümanların şikâyetlerine sebep oluyordu. Âsâyiş ve güvenlikten sorumlu zabıta kuvvetleri de ecnebilerden şikâyetçiydi. Hattâ, suçlu olanlar karakol veya mahkemeye götürülmek istenince bâzen askerlerin tüfeklerini kıracak kadar ileri gidebiliyorlardı. Bu yüzden zabıta kuvvetleri zor kullanmak durumunda kalabiliyorlardı[27].
Ecnebilerin bu davranışlarına rağmen, Kadıköy'de ikamet eden reâyâ ve Müslümanlar evlerini ecnebilere fahiş fiyata kiraya veriyor hattâ mülkiyetini satıyorlardı[28]. Oysa, İslâm ahali ve reâyâ ile ecnebilerin aynı mahallede bir arada oturmaları ve Müslümanlara ait evlerin ecnebilere satılması caiz değildi. Bu nedenle söz konusu satışlar durdurulurken ecnebilerin en kısa zamanda eski mekânlarına gönderilmesine karar verildi[29].
Fransız ve İngiliz elçileri, Müslüman mahallelerinde ikamet eden Fransız ve İngiliz tebaasının çokluğundan dolayı, bunların hemen eski yerlerine yerleştirilmelerinin mümkün olamayacağı gerekçesiyle uygulamanın gelecek bahara kadar tehirini rica ettiler[30].Rus elçisi de ecnebilerin altı aylık veya birer yıllık kiralarım ev sahiplerine peşin verdiklerinden, bunların bu gibi yerlerden çıkarılmalarımı! güç olduğu ve ev sahiplerinin aldıkları paraları iade etmekte zorlanacaklarından bahisle biraz mühlet istemişti[31].Diğer elçiliklerin de ayni isteklerde bulunmuş oldukları anlaşılmaktadır.
Bâblâlî, ecnebilerin eski mekanlarına hemen gönderilmesi durumunda bâzı karışıklıklara ve elçiliklerin itirazına neden olacağını sezdiğinden, İşin tedricen icrasına karar verdi. Buna göre, kendilerine gösterilen mahallelerde ev tedarik edenler hemen gidecek, önceden kaide olduğu üzere İşsiz güçsüzler memleketlerine gönderilecek ve mazeretleri sebebiyle bulundukları yerlerde ikamet edeceklere üç ay mühlet verilecekti[32].
Netice olarak, ecnebilerin büyük bir çoğunluğu Beyoğlu'na döndü. Çörçil, Kadıköy'e yangın nedeniyle gelmediği İçin ikamet süresi Kapdan-ı Derya Vekili Ahmed Fevzi Paşa tarafından üç ay uzatıldı[33].
B - ÇÖRÇİL MESELESİ VE İNCİLİZ ELÇİLİĞİNİN FAALİYETİ
1 - Çörçil Meselesinin Ortaya Çıkışı:
8 Mayıs 1836 günü Çörçil, oğlu ve bir arkadaşı ile birlikte ava çıkmıştı. Cocuklann oyun oynadığı ve hayvanların otlatıldığı bir yerde avlanan Çörçil, 80-100 adim mesafedeki bir hedefe ateş etti. "Miyop"[34] olması nedeniyle Defterhane katiblerinden Necati Efendi'nin küçük oğlunu vurduğunu farketmemişti.
Üsküdar Kadısı tarafından hazırlanan hadise ile ilgili İlâmda Cörçil'in kuzuya ateş ettiği ifade edilirken: Cörçil, İngiltere elçiliğine verdiği takririnde, kendisinin bıldırcına ateş ettiğini ve hatta vurduğunu iddia etmektedir[35].Neticede Necati Efendi'nin küçük oğlu sekiz yerinden yirmi kadar saçma ile yaralanmıştır. Çörçil, avlanma yasağı olan bir yerde ve av mevsiminin geçmiş olmasına rağmen avlanması, bir çocuğu yaralaması ve şehir nizamını bozması nedeniyle suçlu görülüyordu.
Çörçil, yaralı çocuğun yanma vardığında etraftan gelenler tarafından sarılmış olduğunu gürdü. Bunların arasında Necati Efendi'nin büyük oğlu da vardı. Kadıköy sakinleri daha once bu gibi hareketlerden şikâyetçi olmuşlardı. Yine de bu gibi davranışların devam etmesi ve Çorçil'in suçunu kabul etmemesi üzerine Müslümanlar, kendileriyle alay edildiği fikrine kapıldılar. Bu nedenle Çörçil dövülmek istendiyse de orada bulunan ihtiyarlar, buna engel oldular. Çörçil'in tüfeği elinden alındı ve zabtiyeye haber verildi. Çeyrek saat sonra bir mülâzım, bir çavuş, bir onbaşı ve üç dort asker geldi[36].
Çörçil, müfrezeyi görünce İşin ciddiyetini anladı ve Üsküdar karakoluna gitmeden hadiseyi gözdağı vererek kapatmak istedi. Mülâzıma, müste'men tüccar ve önemli bir şahsiyet olması nedeniyle serbest bırakılması gerektiğini ima etti[37]. Suçlu olduğu halde direnmesi, hatta gözdağı vermeye kalkması, kendisine duyulan tepkiyi artırdığından orada hafifçe hırpalanmış olması ihtimal dahilindedir.
Zabtiyeler tarafından Üsküdar'daki Ahmed Fevzi Paşanın Kethüdasının huzuruna çıkarılan Çörçil, orada da serbest bırakılmak İçin "Curnal katibi" (gazeteci) olarak Osmanlı Devletine büyük hizmetler etmiş olduğunu beyan etmiştir. Bu sözlere değer vermeyen Kethüda, kendisini Kadı'nın huzuruna çıkarılmak üzere kavaslara teslim etmiştir[38]. Oysa Çörçil, konsolosluk mahkemesinde muhakeme olunmak istiyordu[39].
Üsküdar Kadısı, bir sonuca varabilmek İçin yaralı çocuğun yanma bir irekim gönderirken, Çörçil de Bâblâlî'nin hapishanesi olan Tomruk'ta gözaltına alınmak üzere bir kavasla yola çıkarıldı. Bu sırada Çörçil, kavasın izniyle durumunu belirten bir tezkire yazıp İngiliz elçiliğine gönderdi[40]. Hadise günü akşam üzeri İstanbul'a getirilen Çörçil, Hariciye nazırının ne yapılacağına karar vermesine kadar Tomruk'ta Usküdar Kadısınca hazırlanan "İlâm" Hariciye nazırına gönderildi. Nazır Akif Efendi, bir müste'men tüccarın av mevsimi geçtiği halde korkusuzca avlanırken çocuğu yaralamasını ve devlet için mühim ve lüzumlu olan şehir nizamini bozmasını, daha çok edebsizlikler yaparak asayişi İhlâl etmesini, ec- nebilerin hoşnut ve serbest tutulması İçin kendi halkım sıkıntı içine sokmanın geleneğe ve mantığa aykırı olduğunu düşündüğünden, sanığın Tersane-ı Âmire'de habsolunmak üzere Kapdan-ı Derya Vekili Müşir Ahmed Fevzi Paşa'ya gönderilmesine karar verdi[41]. Boylece, hadisenin tahkikine kadar Çörçil, suçunun büyük olması nedeniyle Tersâne-İ Âmire mahbesinde 9.5.1836 günü gözaltına alındı.
2 - İngiliz Elçilik Tercümanlarının Tutumu:
İngiliz Elçisi Ponsonby, hadiseyi duyar duymaz elçilik tercümanlarından Küçük Pizani v'asıtasıyla Akif Efendi'den Çörçil'in serbest bırakılmasını talep etti. Çörçil'in suçunun büyük olması ve yaralı çocuğun durumunun henüz belli olmaması sebebiyle elçiliğin bu İsteği reddedildi[42]. Daha sonra Akif Efendi'yle görüşen İngiliz elçilik baş tercümanı Büyük Pizani (Frederik) de ayni cevapla karşılaştı. Bununla birlikte, Çörçil'in dövüldüğünü iddia eden baş tercüman yaralı çocuğun sağlık durumu belli olduktan sonra verilecek cezayı kabul edeceklerini taahhüd etti, o ana kadar Çörçil'in dövüldüğünden haberdar olmayan Akif Efendi, sanığın serbest bırakılması için baş ter- cüman ve Esvabcı Mehmed Ağa vasıtasıyla Ahmed Fevzi Paşaya haber yol- ladı[43].
Ahmed Fevzi Paşa, Hariciye nazırının tezkiresi olmaksızın ÇOrçil'i serbest bırakmaya yanaşmamıştı. Bu durum karşısında Büyük Pizani boyle bir tezkireyi Akif Efendi'den talep etseydi, kuşkusuz tezkire verilir ve hadise başlamadan biterdi. Tercüman bunu yapacağı yerde meseleyi başka mecralara dökecek bir tutum ile "Beyoğlu mahfillerinde" faaliyet göstermeyi tercih etmiştir.
Elçiliklerin baş tercümanı başkalarının nazarında çok önemli ve itibarlı bir şahsiyettir. Elçinin himayesinde olan şahıslar, baş tercümanı kendilerinin hamileri sayarlardı. Türk mahkemelerinin hükmünden kaçmak, Türk kanunlarından kurtulmak isteyen ona sığınırdı. İstanbul'daki elçiliklerden herhangi biriyle İŞİ bulunanların hepsi ona itibar ederd[44], öyle anlaşılıyor ki. Büyük Pizani söz konusu otorite ve saygınlığını kaybetmemek azmindedir. Oysa, Beyoğlu kamuoyu, Çörçil'in serbest bırakılmasını temin edemeyen İngiliz elçilik tercümanlarının aleyhine sözler sarfetmeye başlamıştı[45] .Bu ortamda İş biraz uzayınca, baş tercüman otoritesini korumak telaşına kapıldı. Bu nedenle Büyük Pizani, Beyoglu'nda İngiliz tüccarları ve Divân-1 Hümâyûn tercümanı Istefanaki Vogovidis'in fikirlerini aldıktan sonra Ponsonby ile go- rüşmek üzere İngiliz elçiliğine gitti[46].
Büyük Pizani, bu faaliyetlerden sonra ayni gün akşam üzeri, tercüme odası katiblerinden Halis Efendi ile oturmakta olan Akif Efendi'nin yanma geldi. Daha İçeri girer girmez hakâretamiz sozler sarfetmeye başladı[47]. Akif Efendi, tercümanın bu davranışından Ahmed Fevzi Paşa'nın, Çorçil'i serbest bırakmadığını sezinlemişti. Ancak, bir devlet adamı sıfatını taşıdığı İçin Paşa'nın fikrine saygı duyması gerekiyordu. Nitekim bu müzakerede, Ahmed Fevzi Paşa'yı ve Usküdar Kadısı'nın konu ile ilgili verdiği "ilâmı" savunmuştur. Akif Efendi'nin kararlılığını goren ve isteklerini kabul ettiremeyen tercüman, ne yapacağım şaşırdı ve itidalini kaybetti[48]. Üsküdar Kadısı'nın "ilâmı" hakkında ağır bir lisan kullanarak, "bu boktan yalan İlâma mi inana- cağız?" demek cür'etini gösterdi[49].
Akif Efendi, Tabsıra da tercümanın "İlâm" hakkında ağır bir lisan kullandığını[50] belirtilerek sarfedilen sözün çirkinliğini açıkça aksettirmekten kaçınmaktadır. Büyük Pizani de Ponsonby'ye verdiği takrirde Hariciye Nazın Akif Efendi'nin gerçekleri ifade etmeyen "ilâm"a itibar edip Çorçil'i hapsettirmesinin antlaşmalara ters düştüğünü ve zabtiyeler ile Hariciye nazırının uygunsuz davranışları karşısında kendisini tutamayıp, "İlâm" hakkında çok kötü bir lisan kullandığını bildiriyordu[51].
Akif Efendi, tercümanın yaptığı hakarete rağmen ağırbaşlılığını ve devlet adamı olma Sifatıni taşıdığı İçin olayı sükunetle karşılanıştır. Hariciye nazırı ile tercüman arasında bir anlaşma sağlanamayınca, o ana kadar sessiz kalan Halis Efendi söz alarak Avrupa hukukundan bahsetmek istemiştir.Avrupa, Türkleri medenî milletler camiasından saymadığı İçin tercüman, "o size göre değildir" cevabıyla çekip gitti[52].
Büyük Pizani, Avrupa mantığıyla Türklerin medeni milletler safında sa- yılamayacağını, bu nedenle Türklere milletlerarası hukuka göre davranılmadığını ima etmişti. Büyük Pizani kendi durumunu kurtarmak İçin giriştiği hareketlerle hadisenin çözüm yolunu tıkıyor ve kullandığı lisan ile İŞİ devlete ve hususiyetle Türk adli teşkilatına hakarete kadar vardırıyordu. Böylece, hadise adî bir zabıta vakası olmaktan çikarak, siyasî bir mahiyet kazanmaya ve elçi ile nazır arasındaki münasebetlerin koparılmasına doğru ilerlemeye başlıyordu.
3 - İngiliz Elçisi Ponsonby'nin Faaliyeti :
Büyük Pizani'nin raporları ile hadise hakkında bilgi sahibi olan İngiliz elçisi Ponsonby, hakikati tahkik etmeksizin 10 Mayıs 1836 tarihli bir notayı Hariciye nezaretine. Seraskerliğe ve Sadarete ayrı ayrı takrirler ile bildirilmiştir[53]. Ponsonby, bu nota ile bir İngiliz tebaasının hukukuna tecavüz ettiği gerekçesiyle Akif Paşa ile resmî münasebetin kesildiğini ifade ediyordu[54]. Böylece elçi, Bâblâlî ile münasebetlerini sürdürürken Hariciye nazırı ile muhabereyi kesiyordu. Yani Osmanlı hükümetini tanıyor, ama onun bir nazırını tanımıyordu. Bu ise şimdiye kadar devletlerarası münasebetlerde rastlanmamış bir tutumdu.
Büyük Pizani bu notayı 11 Mayıs 1836 tarihinde Akif Efendi'ye verdi[55]. Bu sırada Çörçil'in tahliyesi hususunda ihmallerden bahsederek Zimmen Ahmed Fevzi Paşa'yı tenkid etti. Oysa Çörçil, yaralı çocuğun sağlık durumu kesinlik kazanıncaya kadar tutuklu kalacaktı. Eğer çocuk iyileşirse Çörçil, İçerde kaldığı süre cezasına sayılıp serbest bırakılacak, aksi takdirde muhakeme edilmesi gerekecekti. Buna rağmen tercümanın direnmesi, kendisi ile Akif Efendi arasında sert tartışmaların çıkmasına sebep olmuştur. Nitekim tercümanın, Ponsonby'ye verdiği takririnde ve Fransız elçisinin 29.5.1836 tarihli raporunda[56] birincisi kadar sert tartışmaların olduğu belirtilmektedir. Ancak, Akif Efendi, Büyük Pizani ile aralarında tekrar bir tartışmanın çıktığından bahsetmez. Bundan da anlaşılacağı üzere Akif Efendi bu tartışmaya önem vermemiştir. Böylece Ponsonby - Büyük Pizani İkilisinin muhtemel bir tuzağına düşmemek istemiş ve durumu hemen Ahmed Fevzi Paşa'ya bildirilmişti.
İngiltere elçisi, baş tercümanı Büyük Pizani'ye hitaben yazdığı mektupta olayla ilgili tutumunu benimsediğini, Üsküdar Kadısı'nın hazırladığı ilâm hakkında kullandığı lisandan dolayı af dilememesini istiyor ve "Siz, İngiltere Devleti'nin dâvası için çalıştıkça sizin dâvânız benimdir" diyordu[57]. Böylece, Ponsonby, Büyük Pizani'nin bütün davranışlarını tastik ettiği, hattâ "ilâm" için kullandığı ağır, hakaret-âmiz sözleri dahi benimsediği ve bunda özür dilenecek bir husus görmediği anlaşılmaktadır.
Ponsonby, Çörçil'in Akif Efendi'nin emriyle dövülmediğini bilmesine rağmen kendisini şu hususlardan dolayı suçluyordu[58].
1 - Tercüman Küçük Pizani, Akif Efendi'den elçiliğin konu ile ilgili fikrini öğreninceye kadar Çörçil'in tutuklanmamasını istemesine ve Akif Efendi, Çörçil'in Kadıköy'de maruz kaldığı muameleden haberdar olmasına rağmen Çörçil bahsedilmiştir. Halbuki Çörçil'in zabtiyeler tarafından şiddetle dövüldüğünden tutuklanmaması gerekiyordu.
2 - Çörçil'in, iki devlet arasındaki antlaşma hükümlerine göre elçi ve konsolos hazır bulunmadıkça muhakeme edilemeyeceği ve adî suçluların bulunduğu Tersane mahbesine gönderilemeyeceği, aksi takdirde antlaşmalardaki ilgili maddelerin engellenmiş olacağı Akif Efendi'ye bildirilmiştir.
3 - Hiç kimseyi işlediği suçtan dolayı cezadan kurtarmak azminde olun-madığı elçilik tarafından bildirilip, Çörçil'in mahkûm olmazdan evvel hadisenin tahkiki istenmiştir.
4 - Akif Efendi'nin herkesten evvel antlaşmalara saygı gösterip antlaşmalara aykırı hareket eden Kadıköy zabtiyelerinin cezalandırılmasını talep etmesi gerekiyordu.
Bu iddiâlardan da anlaşılacağı gibi elçi hadiseyi saptırmaktadır. Zira Çörçil, hadisenin psikolojik baskısı altında kalan Kadıköy sakinleri tarafından hırpalanmış olabilirdi. Bunların antlaşma şartlarını bilmesi beklenemezdi. Ponsonby'nin de daha önce kabul ettiği gibi Çörçil'in Hariciye nazırının emriyle dövülmüş olduğu iddiâsı doğru değildi. Akif Efendi, sanığın dövüldüğünden haberdar olur olmaz serbest bırakılması için teşebbüse geçmişti.
Antlaşmaların ihtiva ettiği manâya göre muhakeme, suçlunun cezalan-dırılarak habsedilmesidir. Oysa, Üsküdar mahkemesinin hazırladığı "ilâm" Çörçil'in suçunu ihbardan ibaretti. Dolayısıyla, Çörçilin andlaşmalara mugayir muhakeme edilmiş olması söz konusu olamazdı.
Çörçil ağır bir suç ile itham edildiğinden hadise tahkik edilinceye kadar sanık olarak Tersane'de habsine karar verilmişti. Tercüman Büyük Pizaninin münasebetsiz tutumu da bu kararın alınmasına tesir etmişti. Dolayısıyla, Hariciye nazırının Çörçil'i tutuklatması andlaşmalara mugayir bir tutum değildi.
Elçinin iddiâlarından birisi de Ahmed Fevzi Paşa'nın andlaşmalara mugayir olarak Çörçil'i serbest bırakmamasıydı. Oysa, yaralı çocuğun durumunun ne olacağı henüz anlaşılmamıştı. Ayrıca, Akif Efendiden de bir tezkire gelmemişti. Bu durumda Çörçil'in serbest bırakılması beklenemezdi.
Çörçil'in serbest bırakılmasını sağlayamayan Ponsonby, bu sefer Büyük Pizani vasıtasıyla Sadrıazam Mehmed Emin Rauf Paşa'ya müracaat etti. Burada dikkati çeken husus Ponsonby'nin, Sadrıazama karşı hürmette kusur etmemesi hususunda tercümanı ikâz etme ihtiyacını duymasıydı[59].
Tercümanlar, Sadnazamın huzuruna çok acele hususlar için çıkıp ancak bir kaç dakika durabiliyorlardı. Bu geleneğe rağmen, Sadrıazam, Büyük Pizani'yi kabul edip onun yanında verdiği takriri okumuştur. Bu takrir ile Ponsonby, Akif Efendi ve zabtiyelerin Çörçil'e yapüklan muameleden şikâyetçi oluyor ve tarziye verilmesini istiyordu. Sadrıazam, hadisenin hallini Mülkiye Nazırı Pertev Efendi'ye havale etti. Bunun üzerine tercüman, Mülkiye Nazırı Pertev Efendi ve Serasker Hüsrev Mehmed Paşa ile görüştü. Büyük Pizani bu müzâkerelerde Osmanlı Devletinin tarziye vermemesi halinde İngiltere'nin bu duruma tahammül edemeyeceğini ifade ediyordu.
4 - Tercüman Küçük Pizani'nin Faaliyeti :
Küçük Pizani, 11 Mayıs 1836 günü yanında hekimler olduğu halde Çörçil'i ziyaret için Tersaneye gitti. Tercüman, nöbetçinin ziyaret için izin kâğıdı istemesi üzerine Ahmed Fevzi Paşa'ya müracaat etti. Bu sırada Paşa'nın huzuruna çıkan Üsküdar Muhâfızı'nın bir adamı yaralı çocuğun durumunun gayet ağır olduğunu bildirdi[60].
Küçük Pizani bu gibi haberlerin Ruslar tarafından maksatlı olarak ya-yılmasından şüphelenir. Ona göre Ruslar, Çörçil'in suçunu büyüterek Akif Efendi'nin hareketlerinin yerinde olduğunu göstermek istiyorlardı. Bunun üzerine tercüman, durumu tahkik etmek için yaralı çocuğu görmek istedi. Bu istek herhangi bir engelle karşılaşmadan kabul edildi.
Bir zabtiye ile birlikte Necati Efendi'nin Kadıköy'deki evine giden tercüman, yaralı çocuğu gördü. Tercümanın müşâhedesine göre, çocuğun sağ ayağında onbeş, sol ayağında beş alü, sol elinde bir ve karnında bir saçma yarası olup, söylenilenin aksine durumu iyiydi. Küçük Pizani, daha sonra kaleme aldığı raporunda[61] çocuğun yarasının söylenildiği kadar ağır olmadığını ifâde ederken, Türk makamlarının hazırladığı raporların asılsızlığını, çocuğun durumu belli olmaksızın sanığın bırakılamayacağı kuralının geçerli olamayacağını ve Çörçil'in boşuna hapiste tutulduğunu ima ediyordu. Öyle anlaşılıyor ki, Küçük Pizani de "ilâm"ın asılsızlığını ispata çalışmaktadır. Oysa, Türk makamları "ilâm"ı maksatlı hazırlamış olsalardı ve çocuk ''ilâm"da ifâde edildiği gibi yaralı olmasaydı tercümanın yaralı çocuğun evine gitmesine kesinlikle müsaade etmezlerdi. Bu müsaade bile devlet ricâlinin kötü niyeti olmadığını göstermeye kifâyet edecek bir delildir. Ayrıca çocuğun tehlikeyi atlattığı Türk makamlarınca tespit edilince; Çörçil, 12 Mayıs 1836 günü akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
5 - İstanbul'daki Elçiliklerin Tutumu:
Ponsonby, Akif Efendi'yi makamından azlettirmeye karar vermişti. Bunu temin için diğer elçilerin desteğini almayı tasarladı. Bu nedenle elçilerin en kıdemlisi olan Fransız Elçisi Roussin'i durumdan haberdar etti. Bunun üzerine, Fransız elçisi 12 Mayıs 1836 tarihli takririyle, antlaşmaların himâyesi altında bulunan Fransız tebaasına cebrî hareketlerin yapılmaması için Hariciye nezareti tarafından müessir tedbirlerin alınmasını istedi[62].Ote yandan, Fransız elçisi, diğer elçileri de bu usûle davet etti. Nitekim Rusya, Avusturya ve Prusya elçileri, Bâbıâlî'ye ayrı ayrı takrir gönderdiler (13 Mayıs 1836). Bu takrirler ile antlaşmaların himayesi altında bulunan bir ecnebinin istemeyerek bir kazaya neden olduğu için dövülüp zindana atılmasının antlaşmalara uymadığı, bu gibi davranışların Avrupa ile mevcut olan dostluğu bozabileceği ikaz edilerek, bu gibi davranışların tekrarlanmaması için lü-zumlu tedbirlerin alınması isteniyordu[63].
Avrupa devlederi, kapitülasyon hakkında aralarında ittifak sağlamışlar ve verdikleri takrirlerle kapitülasyonların bozulmasına hiçbir zaman râzı olma-yacaklarını göstermek istemişlerdi. Ancak daha ileri bir adım atmayarak bu gibi harekedere mani olunmasını istemekle yetinmişlerdi. Özellikle İngiliz elçisinin Akif Efendi ile münasebetini kesme tavrını doğru bulmuyorlardı. Oysa Ponsonby, İngiltere'ye yolladığı 15 Mayıs 1836 tarihli raporda elçilerin, kendisini tamamen desteklediklerini ifade ediyordu[64].
Rusya elçiliği, verdiği protestonun amacını, İstanbul'da antlaşmaların himayesi altında bulunan Avrupalıların şiddet ve kuvvete dayalı muamelelere maruz kalmalarını engellemek, Osmanlı Devleti ile dost devletler arasındaki antlaşmaların muhafazasını sağlamak ve bu tarzdaki muamelelerin bundan böyle tekrarını men etmek olarak gösteriyordu. Akif Efendi'nin Rus tüccar ve tebaasının işlerine sarf ettiği çabalardan Rus elçiliği hoşnuttu[65]. Prusya elçisi, Fransız elçisinin teklifi üzerine verilen protesto takririnin Hariciye nazırından şikâyet manâsına gelmediğini, aksine kendisinden memnun olduklarını beyan etmiştir. Avusturya ve Fransız elçileri de aynı görüşte olduklarını Bâbıâlî'ye bildirmişlerdir[66]. Diğer tarafdan Avusturya elçiliğine ait bir takrirden[67] anlaşıldığına göre, Hariciye nazırı, Avusturya elçiliğine verdiği takrir ile, Osmanh memleketinde sakin ecnebilere karşı şiddet kullanılmaması için
müessir tedbirler alınacağını bildirmiştir. Avusturya elçiliği, Akif Efendi'den şikâyetçi olmadığı İçin bu cevapla yetinmiştir[68].
6 - Hadise Karşısında Beyoğlu ve Basın:
Olayın cereyan ettiği ilk günlerde Beyoğlu'ndaki yorumlar. Büyük Pizani'yi suçlu göstermekte ve Çörçil'in Osmanlı Devleti nizamlarına aykırı davrandığı İfâde edilerek Türkleri savunma eğilimi daha ağır basmaktaydı[69]. Ancak, olaylar geliştikçe ve İngiltere elçiliğinin çabalan sonucu bu kanaat ve düşünceler İngiltere'nin lehine değişmeye başladı.
Elçi ve tercümanların çabalan sonucunda ecnebiler, hakaretin kendile- rine yapıldığı fikrine kapıldılar ve bu konuda bir çok rapor ortaya çıktı[70]. Çörçil'i ziyaret eden ecnebilerin müşahedeleri, Beyoğlu kamuoyunun ve Avmpa basınının İngiliz elçiliğinin yanında yer almaşını sağladı.
Süz konusu ziyaretçilerden A. Slade, Çörçil'in zindana atılmış olduğunu iddia etmekteydi. Ona gore bu durum, İngiltere'nin beş yıl önceki saygınlığının yok olduğunu gösteriyordu[71]. Amerikalı gemi mühendisi Rhodes ise, Çörçil'in yediği dayaklat neticesinde çok hasta olduğundan ve hapishanenin korkunçluğundan bahsediyordu[72]. Halbuki o devirde, Türk hapishaneleri çağdaşları ile mukayese edilecek olursa Rhodes'in teşhisi hiç de doğru olmaz. Nitekim, daha bir kaç sene once A. Slade, tersane mahbesi hakındakimüşahedelerini şöyle dile getiriyordu: Tüyler ürpertici iğrenç bir zindan yerine, sükûneüi ve pek intizamlı bir hapishane görünce en büyük hayal kırıklığına uğradım. Sizi temin ederim ki, Fransa 'nın Tulon tersanesindeki kürek mahkumları İstanbul'daki mahbûslardan ve esirlerden yüz kat daha fena bir haldedir... Ayrıca, İstanbul tersâne zindanında bir küı'se ve bir de sinagog vardır... "[73]. Öte yandan, Çörçil'in tedavisi yapılıyor, her türlü ihtiyacı karşıla- myor, isteyen ziyaretine gidebiliyordu. Hem zindanda değil sanıklar ar asin- daydı. Ama, Porsonby'nin iddialarının doğrulanması İçin özellikle zindanda olduğu iddia ediliyordu.
Bu rapor ve müşahedelerin tesirinde kalan Avrupa basını hadiseyi tehlikeli sonuçlar yaratabilecek, hattâ Avrupa'nın sükûnetini bozabilecek bir olay olarak nitelendiriyordu[74]. Hadisenin önemi bu şekilde ortaya konduktan sonra Çörçil'in savunulmasına geçiliyordu.
İstanbul'dan İngiltere'ye gönderilen bir mektuba göre Kadıköy sakinleri mutaasıp ve "vahşi mizaçlı" olup, ecnebilerden tiksinmekte, onlar ile uyuşamayıp, Çörçil'in neden olduğu kazadan faydalanarak düşmanlığa başlamışlar ve Çörçil'e hakaret ederek kendisini dövmüşlerdi[75]. Oysa, Çörçil üç yıldan beri Türk idaresini ve reformlarını medheden bir gazeteciydi[76].
Dikkati çeken bir husus da Müslümanların şiddetinden söz edilirken yaralı çocuğun sağlık durumuna, "Poliçya" adı verilen şehir nizamına aykırı ha- rekederden hiç bahsedilmemekte ve İslâm ahâli hakkında hakarete varacak bir dil kullanılmakta idi. Böylece kendilerine göre Çörçil'e büyük bir değer verildikten sonra Akif Efendinin suçlanmasına geçilir.
Gazete haberlerine göre Akif Efendi, Çörçil hakkında verilen "ilâm"ın şiddetli olması dolayısıyla mahbesten çıkarılmasını talep eden elçinin isteğini kesinlikle kabul etmemişti. Ayrıca, ondan intikam alacağını, "Prangaya" göndereceğini söylemişti. Akif Efendi, Müslümanların yaptıklarını duymazlıktan geliyordu. Halbuki Çörçil, bu derece kötü bir muameleye müstahak değildi. Zira hakkında verilen cezalar iki devlet arasındaki antlaşmalara aykırıydı[77].
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılacağı üzere Ponsonby'nin çabaları ve teşebbüsleri sonucunda, Avrupa basını ve Beyoğlu kamuoyu Akif Efendiyi hadisenin tek sorumlusu olarak ilân ediyordu. Gazetelerde kampanyanın daha tesirli olabilmesi için bir taraftan da Rus teması işlenmeye başlandı. Bir Avrupa gazetesi, gümrükten mal kaçırırken yakalanan bir Rus gemicisinin cezalandırılması üzerine büyük rütbeli bir Türk subayının görevinden alındığını yazıyordu. Aynı gazete bu habere istinaden Çörçil'e yapılan muâmelerin Rus tebaasına yapılması halinde, Osmanlı Devleti'nin Rusya elçisinden özür dileyeceğini ve hattâ tazminat ödeyeceğini iddiâ ediyordu[78]. Bir İngiliz gazetesine göre, Ponsonby, Osmanlı topraklarında Rusların menfaatlerini gözeten ve Ruslardan rüşvet almış olan Akif Efendi nin ve Ahmed Fevzi Paşa'nın azledilmeleri hâlinde Osmanlı Devleti'nin vereceği tarziyeyi kabul edecekti[79]. Böylece, gündeme Rus nüfuzu tehlikesi getiriliyordu. Ponsonby, bu ortamda hadise ile ilgili hazırladığı raporunu 15 Mayıs 1836 tarihinde İngiltere'ye yollar ve bundan sonra tamamen anlaşmaz bir tutum içine girer.
7 - Ponsonby'nin Raporu ve Amacı:
İngiliz elçisi söz konusu raporunda, Ahmed Fevzi Paşa ve Akif Efendi'yi olayla ilgili gerçeği ifâde etmeyen "ilâm"ı Padişaha vermekle itham eder. Elçiye göre, ikili ilişkilerin bozulmasına sebebiyet verebilecek olan bir takım kararlar alabilirdi. Bu nedenle elçi, bir savaş tehlikesini göze almak pahasına, İngiltere Hükümeti'nden Bâbıâlî'ye, Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa'nın görevlerinden alınmalarını isteyen bir notanın verilmesini talep etmiştir[80].
Ponsonby'nin basit bir adlî vak'a görünümündeki bu hadiseyi siyasî bir mesele haline dönüştürmek istemesinin sebebi gerçekten düşündürücüdür. Zira, daha önce buna benzer hattâ, bundan daha önemli hadiseler görülmüştü. Meselâ, 1828 tarihinde İran'da Rus Elçisi Griboyedofun öldürülmesi üzerine, Abbas Mirza tarafından verilen resmî tarziye ile mesele kapanmış, İran'ın nazırlarından hiçbiri görevinden alınmamışu[81]. 1835'de Halep'te, İngiliz konsolosu Mısırlılar tarafından dövülmüşse de, İngiltere Devleti buna ses çıkarmamıştı[82]. Bir başka hadisede Kaptan Paşa, Çörçil'den daha önemli bir şahsiyet olan bir Prusyahyı yaralamış (1836) ise de Prusya Devleti tarziye talebinde dahi bulunmamıştı[83]. O halde Ponsonby'yi böyle bir davranışa sevk eden sebep nedir? Bu soruya cevap verebilmek için 1830'lu yılların başına dönmek gerekir.
Osmanlı Devleti, Mısır tehlikesi karşısında, Avrupa devletlerinden yardım ümidini kestiğinden Rusya'nın daha önce teklif ettiği yardımı, kabul etmişti. Daha iki devlet arasında yardım şekli tesbit edilmeden Amiral Lazerev kumandasında bir Rus filosu Büyükdere önlerine gelmişti (20 Şubat 1833). Miktarı tedricen artmakta olan Boğaz'daki Rus kuvvetleri, Fransa, İngiltere, Avusturya ve Prusya'yı ciddî bir şekilde endişeye düşürmüştü.
Bu durum karışında, İngiltere ve Fransız donanmaları Izmir Körfezi'ne sevk edilirken, İngilizler Lord Ponsonby gibi tecrübeli bir diplomatı İstanbul'a göndermişler ve bu meselede şimdiye kadar olduğu gibi pasif kalmak istemediklerini göstermişlerdi[84]'!. Nitekim, Fransa ve İngiltere'nin teşebbusleri neticesinde Padişah ile Valisi arasında Kütahya Uzlaşması (5 Mayıs 1833) yapılmıştı. Ne var ki bu "Uzlaşma" her iki tarah da memnun etmemiş ve aradaki güvensizliğe son vermemişti.
Bu andlaşmaya rağmen II. Mahmud, geleceği güven aluna almak, Rusya ise Boğazlar ve Osmanlı Devlet üzerinde elde ettiği üstün durumu korumak istediğinden; Ahmed Fevzi Paşa, Nisan I833'te Rus Elçisi Boutenefe muracaat ederek mevcut İtilâfın bir andlaşma ile tesbit edilmesi temennisinde bulunmuştu.
Andlaşma için lâzım olan ilk esasları Ahmed Fevzi Paşa ve Kont Orlof hazırlamış, daha sonra bunlara Hüsrev Paşa, Akif Efendi ve Boutenef iştirak etmişti[85]. Bu andlaşma dolayısıyla Ahmed Fevzi Paşa, Ruslar tarafından satın alınmakla suçlanmıştı[86].
Hünkâr iskelesi Andlaşmasr'mn duyulması Avrupalı diplomatlar ara- Sinda bir fırtına kopartmıştı. İngiltere bu tarihten itibaren Osmanlı Devleti'ni, Rusya'dan uzaklaştırabilmek İçin takip ettiği siyaseti bir kat daha şiddetlendirirken[87], Ponsonby de bu antlaşmanın hükümlerini ortadan kaldırarak nam kazanmak peşindeydi[88]. Hünkâr iskelesi Andlaşmasından sonra 8 Nisan I836'da Rusya ile yeni bir antlaşma yapılmış, bu da iki devletin birbirine daha da yaklaşmasını sağlamıştı. Ahmed Fevzi Paşa, bu yakınlaşmayı sağlayan ve Rus nüfuzunun artmasına neden olan şahıs olarak gösteriliyordu[89].
Ponsoby, yukarıda açıklanan antlaşmalar neticesinde meydana gelen Osmanlı-Rus yakınlaşmasının mimari olarak Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa'yı görür. Dolayısıyla bu şâhısların isimlerinin Çörçil vak'ası İçinde geç- mesi Osmanlılan Ruslardan uzaklaştırmakla vazifeli Ponsonby'ye bir fırsat verir. Neticede basit bir zabıta vak'ası, iki devlet arasında siyâsî bir mesele halini alır ve bir İngiliz-Rus rekabetinin izlerini taşımaya başlar. Ponsonby, Osmanlı Devleti'ni Rusya'dan uzaklaştırabilmek için hükümetine iki teklifte bulunur[90]:
Birincisine göre, İngiliz elçisinin, Rus elçisi gibi doğrudan Padişahla gö-rüştürülmesinin Osmanlı Devleti'nden talep edilmesini istiyordu. Ponsonby'ye göre bu sağlandığı takdirde, diğer elçilere nazaran Rus elçisinin üstünlüğü sona erecekti.
İkincisi, Osmanlı-Rus yakınlaşmasından mesul tutulan Akif Efendi ve Ahmed Fev'zi Paşa, Çörçil hadisesinden yara almadan sıyrılmaları halinde, bu durum Rusya'nın nüfûzuna mâl edilecekti. Böylece, Rus hakimiyetini yok etme çabaları boşa gidecek, Osmanlı ülkesindeki İngiliz menfaaderi mahvolacak, Avrupalıların Türkiye'deki menfaaderi yara alacaktı. O hâlde, Akif Efendi görevinden alınmalıdır. Ponsonby, Padişahın nezdinde itibarı kuvvedi olan Ahmed Fev,zi Paşa üzerinde ısrarlı değildir.
Ponsonby, rapordaki isteklerinin ve ileri sürdüğü iddiâların inandırıcılığından şüphelenmiş olmalı ki, ikinci raporunu göndermeden İngiltere Hükümeti'nin bu konuda karar almamasını istemiştir[91]. Diğer taraftan Ponsonby, aynı raporunda Akif Efendi ve Ahmed Fev٢zi Paşa'yı Ruslar tarafından satın alınmakla suçlar. Rüşvet konusu kısa sürede basına konu olmuştur[92]. Aslında, bu iki devlet adamı hakkındaki rüşvet iddiâları yeni değildi. Daha önce de rüşvet aldıklarına dair iddiâlar mevcuddur[93]. Diplomatik temaslarda karşılıklı hediye vermek eski bir gelenekti. Bu gelenek doğduğu zaman diplomasî işlerinde rüşvet verilmesi de ortaya çıktı. Osmanlı devlet adamları içinde diplomatik amaçlarla rüşvet alan ve veren görülmüştür[94]. Bununla birlikte, söz konusu şahısların Rusya'dan rüşvet aldığı düşünülemez.
O halde, İngiliz elçisinin gayesi açığa çıkmaktadır. Rusya ile yukarıda açıklanan andlaşmaları imzalayan Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa, İngiltere'nin baskısı sonucunda azledilmiş olacaklarından, Rusya bu durumu hoş karşılamayacak^. Bu ise Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bir soğukluk meydana getireceğinden Ponsonby amacına ulaşabilecekti.
c - BABIÂLİ'NİN TUTUMU
1 - Akif Efendi ve Pertev Efendinin Verilecek Tarziye HakındakiFikirleri:
Ponsonby, Hariciye nazırı ile resmi muhabereyi kesmesi üzerine durum Padişaha arzedilmiş ve Çörçil irade ile serbest bırakılmıştı. Bu arada bir çözum yolu bulabilmek amacıyla Akif Efendi, meseleyi Pertev Efendi ile görüştü. Akif Efendi, Ponsonby'nin elçilik usulleri ile bağdaşmayan bir tavır takmarak aniden münasebeti kesmesinden şikayetçiydi. Bununla birlikte meselenin daha fazla büyütülmemesi İçin riitbe ve vazifesi Ponsonby'nin rütbe ve makamına eşdeğer olan Viyana Türk Elçisi Ferik Ahmed Paşa'nın, Pâdişâhın izni ile İngiliz elçiliğine bir resmi tarziye vermesini teklif etti. Şehzadelerin sünnet düğünü törenleri münasebetiyle elçiler adına tertip edilen ziyafette kendisi de Ponsonby ile görüşüp İŞİ sonuçlandıracak [95]. Ancak, bir Türk paşaşının, elçinin ayağına tarziye vermek İçin gitmesi, daha once Türk tari- ilinde hiç görülmemiş bir davranıştı. Eğer tatbik edilirse, bâzı tartışmalara sebep olabilirdi. Bu nedenle Pertev Efendi, teklifi münasip bulmamıştır.
Bu meselenin çözümlenebilmesi İçin ilk once İngiliz elçisiyle bir müzâ- kerenin yapılması gerekiyordu. Bu müzakereyi, elçi münasebeti kestiği İçin Hariciye nazın yapamazdı. Bu durumda, meselenin lıalli daha once reisül- küttâblık yapmış olan Pertev Efendi'ye düşüyordu.
2 - Pertev Efendi - Büyük Pizani Müzakeresi :
Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa'nın meseleyi Mülkiye nazırına sevk etmesi üzerine Ponsonby-Pertev Efendi teması kurulmuş oldu. Aradaki münasebeti Büyük Pizani ile istefanaki sağlıyordu, istefanaki'nin tarafgir olacagına inanan Akif Efendi, bu hususta Mülkiye nazırını İkâz etmek İhtiyâcını duyacaktır. Nitekim, Beylik Vekili Sarim Efendi vasıtasıyla onu şüphelerinden haberdar etti. Ancak, Pertev Efendi, hadiseyi teskin etmek vazifesini istefanaki'ye vermekte ısrarıdır[96] . Zira, istefanaki, BabIali'deki vazifesini kaybetmemek İçin çalışacak, en azından kendisi dedikodu çıkarmayacaktı. Hatta, bu konuda kendisi sıkıştırılacak olursa Ponsonby'nin kati tutumu yumuşayabilirdi[97]. Bu nedenle Pertev Efendi, kendi fikrini tatbik etmekte ısrarlıydı. Pertev Efendi'nin bu gibi hareketlerinden Akif Efendi, onun kendi aleyhinde çalıştığı fikrine kapıldı.
Büyük Pizani, elçisinin taliman üzerine Pertev Efendi ile 14 Mayıs 1836'da bir görüşme yaptı. Bu müzâkerede tercüman, kendisinin Akif Efendi'ye karşı çok sert bir lisan kullandığını kabul edip bunu önemsemezken, Akif Efendi nin hareketlerini tenkid etmiş, ayrıca onun azlini, suçlu olarak ilân ettiği diğer kişilerin de cezalandırılmasını istemişti. Büyük Pizani mantığına göre, Akif Efendi icraatıyla kargaşaya düşmüştü. Bu hususta İngiltere tatmin edilmediği takdirde bu durum, Osmanlı Devleti'nin aleyhine kötü sonuçlar meydana çıkarabilecekti[98].
Aynı müzâkerede, Pertev Efendi, Hariciye nazırının tutumunu savunmuş, tercümanın hakaret-âmiz davranışlarından şikâyetçi olmuştu. Ayrıca, hadiseyi, 9 Mayıs 1836 tarihinde başlayan ve bir hafta süren Abdülmecid ve Abdülaziz'in sünnet düğünü törenleri münasebetiyle Ahmed Fevzi Paşa nın çok meşgul olmasına bağlamışU.
Büyük Pizani'nin raporuna göre, Pertev Efendi, İngiliz elçisinin isteklerini yerine getirmesi halinde Rusya'nın bir müdahalesinden korkuyordu. Büyük Pizani, bu müdahalenin Akif Efendi'yi himaye yönünde olacağını ifâde etmişti[99].
Pertev Efendi'nin böyle bir müdahaleyi söz konusu edip etmediği bilinmiyor. Ancak, Büyük Pizani'nin raporu çelişkilerle doludur. Pertev Efendi, hem Akif in harekederini tasvip edip hem de onun Rusya elçisi tarafından himaye edileceğini iddia etmiş olamaz. Ayrıca, Büyük Pizani, Akif Efendi'nin davranışlarını tenkid ediyordu. Halbuki, Akif Efendinin andlaşmalara aykın bir hareketi söz konusu değildi. Ama nasıl davranırsa davransın, Osmanlı- Rus yakınlaşmasını sağlayan bir kişi olarak görüldüğü için suçlanacak ve az- lettirilmeye çalışılacaktı.
Aynı raporda Pertev Efendi'nin, İngiliz elçisini teskin etmek ve meseleyi çözümlemek için önemli birini vazifelendireceğini ifâde ettiği belirtiliyor[100]. Daha önce Ferik Ahmed Fethi Paşanın bu işe memur edilmesini kabul etmeyen Pertev Efendi'nin, Büyük Pizani'nin sıkıştırması karşısında bu fikri kabul etmiş olması beklenemezdi.
3 - Diplomatik Faaliyetler:
Şehzadelerin sünnet düğününün son gününde elçilere ziyafet verildi. Bu ziyafetten herkes bir ؟eyler umuyordu. Ziyafetten bir gün once Fransrz Elçisi Roussin, Ponsonby ile buluştu. Roussin, Ponsonby'nin davranışlarım tasvib etmiyordu. Çünkü, birdenbire muhabereyi kesmek ve bu konuda bir çok takrir vermek elçilik usûlüne uygun değildi. Hele bir nazırın azlini iste- meye elçilerin yetkisi yoktu. Boyle bir istek icab ederse sadece hükümdarlar tarafından yapılabilirdi[101]. Ponsonby de, tatbik safliasına koyduğu kararların müsbet olmadığını kabul ediyor, ancak bu davranışın sebebini İngiliz Parlamentosu'ndan korkusuna bağlıyordu. Oysa, hadiseyi büyütüp İngiliz basının Akif in aleyhine çeviren Ponsonby kaynaklı haberlerdi. Diğer taraftan, İngiliz nazırları ve parlamentosunun Çorçil Vak'asi'na kendisi kadar onem vermedikleri tahmin ediliyordu[102]. Boyle bir ortamda, Osmanlı Devleti'nden "münasebetsiz" bir tarziye istenmesi halinde ikili ilişkiler gerginleşebilecek. Fransız Elçisi Roussin, boyle bir ihtimale yer vermemek İçin İngiliz elçisini münasip bir tarziye verilmesini istemek hususunda ikna etmeye çalışmışsa da başarılı olamamıştı.
Ziyafet günü Fransız Elçisi Amiral Roussin ve Avusturya Elçisi Stürmer, Akif Efendi'nin çadırında misafir bulunuyorlardı. O gün akşam üzeri istefanaki, Akif Efendi'nin çadırına gelerek kısa bir sohbetten sonra orada bulunanları, Ponsonby'nin de hazır bulunduğu Pertev Paşa'nın çadırına davet etti. Akif Efendi, Ponsonby ile ziyafet günü buluşarak meseleyi halletmeyi plânlamıştı. Ancak, Ponsonby'nin uygunsuz bir davranışından çekinen Akif Efendi, elçinin böyle bir tavır takınmayacağını istefanaki'nin taahhüd etmesi halinde Ponsonby ile görüşmeye karar verdi. Roussin ve Stürmer, Ponsonby'nin münasebetsiz bir tavır takınmasından çekindiklerinden Ponsonby-Akif Efendi buluşmasını uygun bulmamışlardı. Bu esnada Akif Efendi'nin çadırında hazır bulunanlardan Osmanlı Devleti'nin Viyana maslahatgüzarı Mavroyani de elçilerin fikrini tasdik etti. Bu durumda istefanaki kesin bir taalıhütde bulunamadı[103].
Elçiler, Mülkiye nazırının çadırına hareket ettiler, istefanaki acele ederek elçilerden evvel Mülkiye nazırının çadırına vardı, çok geçmeden
Ponsonby, dışarıda elçilerle kısa bir görüşme yaparak oradan ayrıldı. Eğer Akif Efendi de elçilerle beraber bulunmuş olsaydı Ponsonby onlarla da görüşmeden çekip gidecek ve Akif Efendi, onun ayağına kadar gitmekle hakarete uğramış olacaktı[104].
Ponsonby, Padişah tarafından davet edildiği İçin ziyafete iştirak etmek zorunda kalmıştı. Ancak, tatmin olmadığını göstermek İçin bu taktiğe müracaat etti. Ayrıca, kendisinin ve diğer elçilik mensuplarının resmi üniformalarını giymemiş olmaları da protesto anlamım taşıyordu[105].
Ziyafet günü, Akif Efendi, elçilerin hadise hakındakifikirlerini öğren- mek fırsatını buldu. Elçiler, Ponsonby'nin hareketini ayıplarken Hariciye zırı ve Ahmed Fevzi Paşa'nın görevinden alınması isteğini ise çirkin ve edep dışı buluyorlardı. Hatta, İngiltere'nin dahi bu hareketi kabul etmeyeceği fik- rinde idiler, özellikle, İngiltere ile müttefik olan Fransa'nın elçisi Roussin, herkesten çok Ponsonby'nin kullandığı lisanı tenkid ediyordu. Mesele ile ilgili resmi işlerde kendisinin devre dışı bırakılmasından huzursuz olduğu İçin hadisenin bir an önce neticelendirilmesini isteyen Akif Efendi, Fransız elçisinin bu tavrından cesaret alarak meselenin çözümü İçin arabuluculuk yapmasını istemişti. Ancak, Ponsonby'nin ziyafet günü takındığı tavır fikrini değiştirmediğini gösteriyordu. Bu nedenle, Roussin, böyle bir teşebbüsden olumlu bir sonuç beklemiyordu. Buna rağmen, ertesi günü Ponsonby'yi görüp, münasip bir tarziye istemeye razı etmek İşini üzerine aidi[106].
Ertesi gün Roussin, Ponsonby ile görüştü. Bu müzakerede Ponsonby yaptığı hareketlerden pişmanlık duyduğunu, Osmanlı Devleti'nin kendi takririne cevap vermesi halinde tarziye istiyeceğini ve böylece hadisenin sonuçlanabileceğini İfâde etmişti. Bunun üzerine Roussin, Bâblâlî'den İngiliz elçiliğine mfınasip bir cevap verilmesini istemiştir[107].
4 - Bâblâlî'nin Resmi Cevabi:
Bâblâlî'nin lıazırladığı 18 Mayıs 1836 tarihli cevabi nota İngiltere elçiliğine verilirken, birer sûreti de gayr-i resmi olarak Fransa, Rusya ve Avusturya elçiliklerine gönderildi. Akif Efendi tarafından kaleme alınan cevabi notada Çörçil'in suçu ve tutuklanma sebepleri izah edilerek İngiliz elçiliğinin tüm suçlamaları reddedilmiştir. Ayrıca, elçilikten iddiâlarının delilleri istenirken Büyük Pizani'nin terbiyesiz davranışı için özür dilemesi talep edilmiştir. Aynı nota ile elçiden özür dilenirken, her şeye rağmen iyi münasebeder kurmak amacıyla münasip bir tarziyenin verilebileceği ifade ediliyordu[108].
Bu notanın Akif Efendi tarafından kaleme alınmış olması, gerek Saray ve gerekse Bâbıâlî'nin Hariciye nazırının Çörçil meselesindeki tutum ve davranışlarını desteklediklerini gösterir. Bu takrir ile İngiliz elçilik iddiaları tamamen reddedilmekteydi. Bu nedenle Ponsonby, devletine danışmaksızın Hariciye nazırı ile muhabereyi kesmesine rağmen, devletinin haberi olmaksızın tarziye kabul etmeye yetkisi olmadığını ileri sürerek münasip bir tarziye istemeye yanaşmamıştır[109]. Bu son durum, İngiliz elçisinin istediği şahıslar az- ledilmeksizin anlaşmaya yanaşmayacağını gösteriyordu.
Akif Efendi, bu durumdan huzursuzdu. İstefanaki'nin yaydığı dedikodular da bu huzursuzluğu artırmaktaydı. Nitekim, İstefanaki "Hariciye nazırının azli, Mülkiye nazırının matlubudur. Sen tarziye talebiyle evvelki iddiâdan nükûl etmeyip ayak basarsan behemehal Hariciye nazırı azlolunup bu sûrede Rusyaluya karşu devlet ve milletine karşu tahsil-i şan etmiş olursun[110] diyerek Ponsonby'yi tahrik ediyordu. Akif Efendi'ye göre, Pertev Paşa'nın hiç bir şey söylemeden Büyük Pizani'nin getirdiği takrirleri kabul etmesi İstefanaki'nin söylediklerini doğruluyordu. Bu nedenle de Ponsonby ümitleniyor ve Roussin'e muvafakat etmiyordu[111].
Kapitülasyonlara mugayir hareket edildiği, Akif Efendi'nin Rus taraftarı olduğu ve rüşvet aldığı gibi iddiâlarla istediği sonucu elde edemeyen Ponsonby, amacına ulaşmak için Mısır meselesinden faydalanmayı düşündü. Elçi, İL Mahmud ile Mehmed Ali Paşa arasındaki güvensizliği biliyordu. Eğer, Mısır'ın, Osmanlılara karşı İngiltere tarafından destekleneceği inandırıcı bir şekilde gösterilir ise Padişah, söz konusu tehlikeyi önlemek için Akif Efendiyi görevinden alırdı. Bu amaçla, İstefanaki, bazı söylentileri ortalığa yayıyordu:
"...İngiltere Devleti bir parmak ile cihânı bulandınr... Trablusgarb'da
olan Donanma-yı Hümâyûnu ve ihtimâlki Mısır'ı ayaklandınr' [112] "Ponsonby,
Haliç'te olan beğlik koter sefinesini, Akdeniz'de olan İngiltere donanmasını
Bahr-ı Sefid Boğazlanna celbetmek üzere göndermiş olduğunu kendisi ba'zı
İngilizlere söylemiş. [113].
Bu gibi söylentiler hızla İstanbul'a yayılıyordu. Her ne kadar Ponsonby'nin tavrına rağmen İngiltere'den olumsuz bir cevap beklenme- mekle birlikte her ihtimale karşı, Malta'daki İngiliz Donanması ile Trablus'daki Donanmayı Hümayun arasında çıkabilecek istenmeyen bir duruma karşı ihtiyatlı olunması hususunda Kaptan Paşa ihtar edilmiştir. Ayrıca, lüzumlu teşebbüslerde bulunması İçin durum Paris Elçisi Mustafa Reşid Bey'e )Yazılmıştır [114]. Bu da Bâblâlî'nin ne kadar huzursuz olduğunu gos- termesi bakımından önemlidir.
5 – Akif Efendi - Pertev Efendi Müzâkeresi:
Ponsonby'nin yapılan bütün teşebbüslere rağmen isteklerinde ısrarlı olması üzerine hadiseye bir çözüm yolu bulabilmek amacıyla Akif Efendi, Pertev Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa arasında konu müzakere edildi.
Bu müzakerede Akif Efendi, istefanaki'nin davranışlarına karşı herhangi bir tedbir alınmadığı İçin İmâli bir şekilde Mülkiye nazırını suçlar. Pertev Efendi ise bu suçlamayı kabul etmemiş ve Akif Efendi'yi istefanaki'yi bu du- ruma getiren şahıs olarak göstermiştir.
istefanaki bir aralık Eflak-Bugdan voyvadalıklan kaymakamlığı yapmış, ise de uygunsuz hareketlerinden dolayı Anadolu'ya sürülmüştü. 1828 yılında onun vasıtasıyla Ruslarla sulh yapmak isteyen Sadnazam Benderli Mehmed Selim Paşa'nın teşebbüsleri sonucunda İstanbul'a getirilmişti. 1832 yılında Yunan sınır meselesiyle ilgili müzakerelerde, Akif Efendi tarafından tercü- man olarak görevlendirilen istefanaki'ye Sisam Adası Beyliği ve Buğdan Kapıkethüdalığı verilmişti. Bu münasebetle istefanaki, Akif Efendi'den son derece memnundu[115]. Bununla birlikte, Akif Efendi, istefanaki'nin elde ettiği nüfûz ile Pauikhaneyi ele geçirme plânını bozmuştur[116]. Bunun üzerine Istefanaki, "ayak takımından" bin kadar kişiyle Bâbıâlîde eski Patrik lehinde bir gösteri tertip etmişti. Bu hadise üzerine Akif Efendi tarafından tutuklatılmak istenince, suçunu inkâr etmeyip kabullenmiş ve topladığı adamları dağıtmıştır. Böylece hadise kapanmış ve yeni Patrik nasbi ile dedikodu bitmişti[117]. Bu olaydan sonra Istefanaki, Akif Efendinin aleyhine çalışmaya başlamış ve özellikle Pertev Efendiyi kendisine karşı kışkırtmıştır. Bundan sonra Akif Efendi ve Istefanaki arasındaki münasebeder hiç düzelmedi. Istefanaki, İngiltere'nin yardımıyla İskenderiye'nin kurtarılmasında Serasker Paşa'nın, Kale-i Sultaniye Muâhedesi'nde (5 Ocak 1809) Vahid Paşa'nın maiyetinde bulunduğundan İngilizlerle yakın temasta bulundu. Özellikle, Yunan Hükümetini meydana getiren İngiltere olduğuna inandığından onların politikasına meyletti. Böylece, Ponsonby ile münasebederini sıklaştırdı. Akif Efendi'nin Ligofet Nikolaki vasıtasıyla Rus taraftan bir politika takip ettiğini, elçilere telkin etmeye çalıştı[118].
Ponsonby ile işbirliği yapan İstefanaki, Akif Efendiyi azlettirmeye çalışırken Akif Efendi de Ponsonby ve İstefanaki'nin hileleri sonunda görevinden alınacağına inanmaya başlamıştı. Şüphesiz bu durum gerçekleşirse bundan sonra elçiliklerin Osmanlı Devleti'ne müdahaleleri artacaktı. Söz konusu müdahaleye meydan vermemek için bu müzâkere esnasında Akif Efendi istifa edebileceğini söyler[119]. Eğer bu fikir gerçekleşirse Ponsonby'nin fikirleri tasdik ve tatbik edilmiş olacaktı. O hâlde bu konuda yapılabilecek tek iş, münasib bir tarziyenin verilmesiydi. Aksi takdirde bir nazırın baskı sonucu azledilmesi veya istifası yeni bir gelenek meydana çıkarabilir ve elçiler isteklerini zorla kabul ettirme yoluna gidebilirlerdi.
Akif Efendi'nin istifa teklifini kabul etmeyen Pertev Efendi, Seraskerin Ponsonby'yi makamına davet ederek tarziye talebine razı etmeye çalışmasını teklif etti[120].
Pertev Efendi'nin teklifini beğenmeyen Akif Efendi, hadisenin kilit adamı olarak gördüğü İstefanaki'nin sıkıştırılması durumunda meselenin kapanacağı inancındaydı. Pertev Efendi ise bu fikri paylaşmıyordu. Ona göre, Akif Efendi'nin kendisinden şüphesi olmadığına dair İstefanaki'ye teminat vermesi gerekiyordu. Akif Efendi, Mülkiye nazırının bu tutumundan iyice şüphelenmiş ve hadiseyi "alevlendirmek" istediğinden işi gevşek tuttuğu inancına kapılmışü. Ancak, bu düşüncesini açıklamadan odasına çekildi ve İstefanakiyi çağırıp istenilen teminau verdi.
Bu teminattan sonra İstefanaki, Ponsonby ile görüştü. Aralarında neler konuşulduğu bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa, o da Ponsonby'nin Serasker Paşa ile görüşmeye razı olmasıdır. Pertev Efendi bu durumu İstefanaki'ye verilen teminaun hemen semeresini verdiği şeklinde yorumlamaktaydı[121]. Öyle anlaşılıyor ki, Pertev Efendi, bir elçinin istemese bile Padişahın tasdik ettiği bir davete uymak zorunda olduğunu unutmuş görünüyordu. Nitekim, Padişahın daveti üzerine sünnet düğünü törenlerine iştirak etmek zorunda kalan elçinin Padişahın tasdik ettiği bir müzâkereye gelmemesi beklenemezdi.
6 - Serasker Hüsrev Mehmed Paşa - Ponsonby Müzâkeresi:
27 Mayıs 1836 tarihinde Tarabya'da, Âmedici vekili Rifat Bey ve Divân-ı Hümâyûn tercümanı İstefanaki hazır bulunduğu hâlde, Serasker Paşa ile Ponsonby arasında üç saat süren bir müzâkere yapıldı. Akif Efendi ve Fransız Elçisi Roussin, tercümeyi İstefanaki'nin yapmasından dolayı bu müzâkereden herhangi müsbet bir sonuç beklemiyorlardı[122].
Bu toplanüda, Ponsonby, Çörçil'in elçi veya konsolos bulunmaksızın muhakeme edilmesiyle "Ahidnâme"nin ilgili maddesinin ihlal edildiği iddi- âsını sürdürdü. Aynı zamanda Serasker Paşa vasıtasıyla kendisine sunulan tarziyeyi kabule yanaşmadı. Ponsonby'ye göre, İngiliz Hükümeti üyeleri her ne kadar hadiseyi büyütmek istemiyorlarsa da, İngiliz Parlamentosu bu konuda nazırları baskı aluna alabilecekti. Dolayısıyla, Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa'nın memuriyetlerini sürdürmeleri hâlinde İngiltere sert tepki gösterecekti. Rusya, Osmanlı Devleti nin müttefiki olması hasebiyle muhtemelen İngiltere'nin bu politikasına karşı çıkacaktı. Sonuçta, İngiltere, kendi menfaatine Osmanlı memleketinin bölünmesini isteyebilecekti[123].
Elçinin gerek bu müzâkeredeki ifâdeleri ve gerekse Seraskere verdiği evraklar bir ihtar mahiyetindeydi. Amacı, Çörçil vak'asından dolayı Ahmed Fevzi Paşa ve Akif Efendi nin görevden alınmalarını sağlamaku. Bununla birlikte, hadise dolayısıyla, Bâbıâlî tarafından resmî bir tarziyenin verileceği elçiye resmen bildirilmişken, elçinin bunu kabul etmemesi ve şimdiye kadar hiç görülmemiş bir şekilde iki devlet adamının azlini istemesi aslında İngiltere'nin politik usûllerine aykırıydı[124].
Serasker Paşa, bu müzakerede Bâbıâlî'nin tutumunu müdafaa edince Ponsonby taktik değiştirmek ihtiyacını duydu. Çörçil'in Tersane'ye şevkinden sonra serbest bırakılması için Akif Efendi tarafından adam gönderildiğini inkâr edemeyerek Ahmed Fevzi Paşa'nın sanığı serbest bırakmadığı, elçilikten gönderilen hekimlere göstermediğinden bahisle Ahmed Fevzi Paşa'dan daha fazla şikâyetçi oluyordu. Ancak, Ponsonby her hâl ü kârda iki devlet adamının azledilmelerinde kararlıydı. Bâbıâlî ise elçinin bu isteğini kabul etmediğinden bu müzâkerede de bir mutâbakata varılamadı.
Serasker Hüsrev Mehmed Paşa, Ponsonby ile mülâkaüm yapaktan sonra İstefanaki ile birlikte Akif Efendi'nin yanına gelerek cereyan eden konuşmaları hikâye etti. Ponsonby'nin kendisinden az şikâyetçi olduğunu, eğer bütün suç Ahmed Fevzi Paşa'ya yüklenip, O, mansıbı olan Bolu'ya sürgün edilirse, Ponsonby'ye verilecek tarziyenin hâsıl olacağını ve kendisinin kurtulacağını ifâde etti[125].
Bilindiği gibi seraskerlikte gün geçtikçe kudret ve nüfuzu artan Hüsrev Mehmed Paşa, devlette birinci derecede söz sahibi olmuştu. Seraskerliği süresince, iç ve dış politikanın bütün meselelerinde onun büyük tesirini görmek mümkündür. Adamlarını konağında yetiştirir, sonra devlet hizmetine verirdi. Bunu kendi nüfûz ve iktidarı için bir vasıta olarak kullanıyordu[126]. Seraskerin bu kudretine rağmen Ahmed Fevzi Paşa, II. Mahmudun güvenini sağlayabilmişti. Moltke'nin de ifâde ettiği gibi Serasker Paşa, Ahmed Fevzi Paşa'yı sevmiyordu[127]. En ufak bir firsaü bile onun aleyhinde kullanmak azmindeydi. İki paşa arasındaki bu sürtüşmeyi bilen Ponsonby, müzâkerede taktik gereği Ahmed Fevzi Paşa yı daha fazla suçlamışa. Eğer Serasker, elçinin teklifini tatbik safhasına sokabilirse Akif ile Ahmed Fevzi birbirine düşebilir ve sonuçta Akif Efendi daha zor durumda kalabilirdi. Yoksa, Akif Efendi'nin azli isteğinden vazgeçilmiş değildi.
Akif Efendi, bu plânın Istefanaki'nin bir hilesi olduğunun farkındaydı. Bu nedenle kendisine sunulan teklifi reddederek Ahmed Fevzi Paşa yı suçlamayı kabul etmemiştir[128]. Bunun üzerine Serasker, Ponsonby ile yaptığı müzâkerenin mazbatasını ve elçinin kendisine verdiği evrakları Padişaha arzetmiştir[129].
7 ٠ Vassaf Efendi - Ponsonby Müzâkeresi:
Serasker Paşa ile Ponsonby müzâkeresinde bir netice elde edilemeyince, son bir defa anlaşma ümidiyle Pertev Efendi'nin damadı ve Padişahın Ser-kâ- tibi Vassaf Efendi 1 Haziran 1836 Salı günü İngiliz elçisi ile bir müzâkerede bulunmuştur[130].
Ponsonby bu müzâkerede de Çörçil'in Hariciye nazırının emriyle dövül-düğünü, Üsküdar mahkemesinde muhakeme edilerek tutuklandığını, ve Ahmed Fevzi Paşa tarafından serbest bırakılmadığını beyan ederek bu gibi davranışların andlaşmalara mugayir olduğu iddiâsını tekrar etmiştir.
"Nakz-ı ahd" nazırların isteğiyle olmayıp hükümdarların iradesine bağlıydı. Bu nedenle Osmanlı Devleti andlaşmalan tek taraflı olarak fesh etmediği gibi İngiltere Devled'ne hürmeten Serasker gibi büyük rütbeli bir devlet adamı meselenin halledilmesi için görevlendirilmişti. Elçinin bu durumu takdir ederek hadiseyi neticelendirmesi ve sonucu İngiltere'ye bildirmesi gerekiyordu.
Bu gelişmelere rağmen elçinin iddiâlarında ısrar etmesi ve hattâ, amacına ulaşmak için Osmanlı Devletini paylaşma tehdidinde bulunmasını Vassaf Efendi, Bâbıâlî adına zımmen ayıplamıştır. Durumu fark eden elçi, İngiltere'nin "nakz-ı ahd"e sebep olan devlet adamlarının görevden alınmasını resmen istemeden önce mütâlâalarını Padişaha arz ederek hadiseyi sonuçlandırmak istediğini beyan etti. Aslında, Ponsonby, devletinin kendi fikrini destekleyeceğinden şüpheli olduğu için bu yola baş vuruyordu.
Bâbıâli, meselenin neticelendirilmesi için Çörçil'i dövmekle itham edilenleri cezalandırmış ve sanki İngiltere'ye hakaret olmuş gibi münasip bir tarziye vermeye razı olduğunu elçiye resmen bildirmişti. Ayrıca, Padişah tarafından Serasker Hüsrev Mehmed Paşa hürmeten elçiye gönderilmiş ve ecnebilerin can ve mal emniyetlerini temin için asâyiş ve güvenlikten sorumlu zabıta kuvvetlerine gerekli tenbihat yapılmıştı. Şimdi de Bâbıâlî, Vassaf Efendi vasıtasıyla Çörçil'in gönlünün alınması için kendisine bazı imtiyazların verilebileceğini bildiriyordu. Buna karşılık elçi, Osmanlı Devleti'nin vereceği münasip bir tarziyeyi kabul edecek ve iki devlet adamının görevden alınması isteğinden vazgeçecekti. Elçi, bu teklifi kabule yanaşmıyordu. Durumun kendisi ve bazı tüccarlar tarafından Londra'ya yazıldığından ve devletinin liberal bir devlet olduğundan bahisle bir şey yapamayacağını, devletinden gelecek cevaba göre hareket edeceğini ifâde etti. Ayrıca, tarziye isteyecek olsa devletinin politikasını bilemediğinden bu politikaya ters bir davranışta bulunmak istemediğini de belirtiyordu.
Ponsonby'nin bu sözleri diplomasi lisanına uymuyordu. Zira, İngiliz elçisi olması sıfatıyla devletinin usûl ve kaidelerini bilmesi gerekiyordu. Daha sonraki gelişmelerden İngiliz Hükümetinin haberi yoktu. Diğer taraftan Vassaf Efendi'ye göre bu gibi maddeler için verilen tarziyenin elçi tarafından kabul edilmesi gerekiyordu. Eğer kabul olunmaz ise o zaman devleti tarafından tenkid edilebilecekti.
Bütün bu çabalara ve faaliyedere rağmen elçi fikrini değiştirmemiş ve Londra'dan gelecek cevaba göre hareket edeceğini ifâde etmiştir[131]. Ponsonby ile bu konuda irtibat kurmaya çalışmanın yarar sağlamayacağı kanaatine varan Bâbıâlî, meselenin halli için Londra'daki Türk Elçisi Beylikçi Nuri Efendi vasıtasıyla, İngiltere Hükümeti nezdinde teşebbüse geçmiştir[132].
8 - Kararın Londra'ya Bırakılması:
Akif Efendi, Padişahın iradesiyle hadiseyi teferruaüyla açıklayan bir rapor hazırladı. Raporda hadise başlangıcından o ana kadar bütün safhaları ile kaleme alınmışa. Rapor Bâbıâlî'nin hadise karşısındaki tutum ve mülâhazalarını açıklaması bakımından mühimdir. Raporda Ponsonby'den şu hususlardan dolayı şikâyetçi olunuyordu[133]:
1 - İngiliz Elçisi Ponsonby diplomasi usûlüne aykırı olarak Bâbıâlî'den tarziye verilmesini istemeksizin resmî bir takrir ile Hariciye nazırıyla münâsebeti kestiğini ilân etmiştir.
2 - Bâbıâlî'den bir cevap almaksızın hadise ile ilgili raporunu hemen İngiltere'ye göndermiştir.
3 - Müttefikleri olan Fransa Devleti'nin elçisi Roussin'in arabuluculuğunu kabul etmemiştir.
4 - Bâbıâlî'nin takdim ettiği münasip tarziyeleri kabul etmeyerek şimdiye kadar hiç görülmemiş olan "Tebdil-i Vükelâ "gibi bir teklifte bulunmuştur.
5 - Savaş ilânında bile telaffuz edilmeyen "mukaseme" ifâdesini kullan- mışur.
Yukarıdaki hususlar elçinin hadise karşısında garip bir tavır takındığını göstermektedir. Elçi, ilk soruşturmayı muhâkeme olarak değerlendirip, kendisinden habersiz muhâkeme edilmesini "nakz-ı ahd"dir diyerek hadiseyi günden güne büyütmüştür. Amacı Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa'yı görevlerinden aldırarak Hünkâr İskelesi Andlaşması'nm kuvvetini azaltmaktır.
İngiltere elçisinin bu tavrına karşılık İstanbul'daki diğer elçiler, Bâbıâlî'ye hak vererek Ponsonby'nin tavrını beğenmemişlerdi. Hattâ, Roussin, "mukâseme" sözü üzerine "Fransa ile İngiltere beynindeki Muâhede-i İttifâkiyye'nin esası Devlet-i Aliyye'nin temâmiyyet-i mülk ve istiklâli üzerine iken Ponsonby bunu nasıl söylemiş" diye şaşkınlığını ifâde etmişti[134].
1836 yılındaki statükonun devamı her devlet için lüzûmluydu. İngiltere Parlamentosu, Osmanlı Devleti'nin istiklâlinin devamını İngiltere'nin menfaatine uygun buluyordu. Bu nedenle Çörçil vakası dolayısıyla İngiltere'nin tenkidde bulunacağını Bâbıâlî beklemiyordu. Aksine, Osmanlı Devleti'nin dahilî işlerine ve hukukî istiklâline dokunacak hiç işitilmeyen ve Osmanlı Devleti tarafından da kabûlü mümkün olmayan haksız teklifler ile kamu asâ- yişinin ihlâline neden olacak harekederin İngiltere Devleti tarafından kabul o 1 unacağı düşünülmüyordu[135].
Bâbıâlî'ye göre, Halep'teki İngiliz konsolosunun döv٦ilmesine rağmen herhangi bir şikâyette bulunmayan İngiltere'nin, denge ve siyaseti değiştirebilecek "tebdil-i vükelâ" istediğini tasdik etmeyerek Ponsonby'yi ayıplayabilir ve hatta, azledebildi[136]. Nitekim, Augsburg gazetesi de, nüfûzlu ve Padişa- hin gozdesi olan bir zatin azli beklenmediği İçin İngiltere Devleti'nin Ponsonby'yi desteklemeyeceği tahmin ediyordu. Buna rağmen Ponsonby'nin ısran Osmanlı Devleti'nin Rusya'ya yaklaşmasına sebep olacaktı[137].
Bâblâlî, İngiltere'den aleyhine bir cevap gelmeyeceğini tahmin ettiği İçin meseleyi teferruatıyla Londra elçiliğine yazdı ve Osmanlı Devleti adına hem tarziye vermek ve hem de Ponsonby'den şikâyetçi olmak üzere Beylik؟¿ Nuri Efendi'yi görevlendirdi[138]. Buna gore. Beylik Nuri Efendi, meseleyi İngiltere Hariciye Nazırı Palmerston'a İfâde edecek ve İngiliz Kralı ve Başvekiline munasib bir tarziye vererek son durumu hemen Bâblâlî'ye bildirecekti.
Akif Efendi hazırladığı takriri Pertev Efendi'ye yolladı. Pertev Efendi ra- porda herhangi bir değişiklik yapmadı. Raporun Londra'ya adi posta ile gönderilmesi uygun görülmedi. özel kınye ile gönderilmesinde bile karantina nedeniyle geçikme olacağından, takrir Belgrad Muhâfizi Yusuf Paşa'ya, ondan Semlin kumandanına ve oradan Viyana'ya gönderilecekti. Ayrıca, tak- ririn Londra'ya çabuk gönderilmesi hususu Avusturya elçisi vasıtasıyla Meternich'ten rica edildi. Diğer taraftan Fransa, Rusya ve Prusya, Londra'daki elçiliklerini hadiseden haberdar edeceklerinden Bâblâlî hadise ile ilgili vesikaların suretlerini elçiliklere verirken Ponsonbyde hususi raporlarının, Çörçil'in ve tercümanların takrirlerini elçilere verdi[139].
Bâblâlî tarafìndan Viyana'ya gönderilen rapor Prens Meternich tarafin- dan ozel bir kmye ile hemen Londra'ya ulaştırıldı[140]. Boylece mesele Avrupa dengesi meselesi halini aldı[141].
9 - Fransa, Avusturya, Rusya ve Avrupa Basını.'
a - Avrupa Basınının Tam:
Meselenin çözüme kavuşturulamaması İngiliz tüccarlarının işlerine sekte vurmaktaydı. Nitekim, Ponsonby, bir İngiliz tüccar gemisinin Çanakkale Boğazı'nı geçiş iznini diğer elçilikler vasıtasıyla almaya çalışmışsa da, elçiler buna yanaşmamıştı. Bunun üzerine yine kendisi izin istemek zorunda kalmış ve gemi Haliç'e gelebilmişti[142]. İngiliz tüccarları bu gibi durumlardan endişe duymaktaydılar. Ponsonby, İngiliz kolonisine hitaben yayınlattığı sirkülerde, hadisenin kontrolünden çıktığını ve İngiltere'den talimat beklediğini İfâde ediyordu. Boylece tüccarları İngiliz Hükümeti'ni sıkıştırmaya sevk ediyordu[143].
Bu gibi hadiselerden anlaşılacağı üzere Ponsonby, isteklerini Bâblâlî'ye kabul ettiremediği ve Londra'dan da beklediği cevabin geleceğini tahmin etmediği İçin huzursuzdu, istefanaki de, Akif Efcndi'nin azledilmemesi İlâ- linde kendi mevkiini koruyamayacağım biliyordu. Bu nedenle Ponsonby ve istefanaki, Londra'dan herhangi bir cevap gelmeden çeşidi söylentilerle Hariciye nazırını azlettirme çabalarım artırdılar[144]. Bu söylentilerin tesirinde kalan İstanbul ahalisi her an bir İngiliz müdahalesinden çekinir olmuştu.
Bu söylentilerden hareket eden Avrupa gazeteleri İŞİ daha fazla büyütü- yorlardi. Bir Fransız gazetesi Rusya'yı da meselenin İçine sokuyor ve hilelerin Rusya'nın İsteği üzerine yapıldığını, Rusya'nın Akif Efendi ve Ahmed Ferzi Paşaya rüşvet verdiğini ve onların memuriyetlerine devam etmelerini temin İçin çalıştığını yazıyordu[145]. Diğer bir gazete ise, Rus elçisinin, Çörçil mesele- sini kendi istediği şekilde halledilmesi İçin Pâdişâhı ikna ettiğini yazıyordu[146]. İngiliz Morning Herald gazetesi ise, bu meseleden faydalanılarak Hünkâr iskelesi Andlaşması nııı kaldırılabileceğini belirtiyordu[147].
Ponsonby'nin bu çalışmalarına karşılık Rusya ise Beyoğlu ve Avrupada, basın vasıtasıyla kendi İsteği doğrultusunda kamuoyu meydana getirmeye çalışıyordu. Bu nedenle bizzat Rus bürokratlarının kaleme aldığı makaleler, Aviupa gazetelerinde para mukabilinde yayınlanıyordu[148].
Boylesine kanun dışı avlanma suçunu Rus-İngiliz mücadelesine çevir- meye kalkan basında Bâblâlî'nin sesini duyurabilmesi kolay değildi. Hele bu sırada yazdığı makaleler ile Osmanlı Devleti'ne yardımcı olan gazeteci M. Alexandre Blacque Bey'in vefat! bu durumu iyice güçleştirmişti[149].
b - Rusya'nın Tavrı:
Rus Hariciye Nazırı Nesselrode, iki devlet arasında münasebederi sağ-lamlaştıran ve Padişahın menfaatlerini koruyan şahıslar olarak gördüğü Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşa nın bu hadiseden dolayı Padişah katında gözden düşmemelerini, mevkilerine zarar gelmemesini arzulamaktaydı. Bu nedenle İngiltere'nin münâsip bir tarziyeyi kabul etmesini sağlamak için Rusya'nın Londra Elçisi Poçodi Borgo (Pozzo di Borgo)'yu İngiliz Hükümeti nezdinde teşebbüslerde bulunmakla görevlendirmiştir[150].
c - Fransa'nın Tavrı:
Fransız Elçisi Roussin, Hariciye nezaretine verdiği raporda, Ponsonby'nin hareketlerinin hükümetince tasvip edilmeyeceğinden herhangi bir azil hareketinde bulunulmamasını salık veriyordu. Elçi, bir diğer raporunda ise, Bâbıâlî'nin hadise ile ilgili tutumu "kabiliyetsiz" bir elçi tarafından müdafaa edileceğinden İngiliz Hükümeti nin kararının Osmanh Devled'nin aleyhinde olacağını vurguluyordu[151]. Bu iki rapordan da anlaşılacağı üzere, Fransız Elçisi Roussin hadise karşısında İngiliz Hükûmeti'nin nasıl bir tavır takınacağını tam olarak kestiremiyordu. Roussin'e göre, İngiliz Hükümeti'nin Bâbıâlî'nin aleyhine alacağı karar, İngiltere'nin müttefiki olması hasebiyle Fransa'nın da Osmanlı Devleti nazarında itibarının düşmesine sebebiyet verebilecekti.Bu ihtimalin gerçekleşmemesi için Roussin, Fransa'nın, Osmanlı Devled'nin istiklâlini arzu ettiğini her fırsatta ifâde eder olmuştu[152]. Aslında Fransa Cezayir'in acısını unutturmaya çalışıyordu.
d - Avusturya'nın Görüşü:
Meternich, Çörçil'in harekederini ayıplarken asâyiş ve güvenlikten sorumlu zabıta kuvvetlerinin hareketlerini uygun bulmamış ve Ponsonby'nin tarziye kabul etmeyişini de tenkid etmiştir. Meternich'e göre İngiliz Hükümeti, Ponsonby'nin isteklerini ve hareketlerini tasdik etmeyecekti. Yani, Çörçil vakasıyla ilgili gazete haberlerine rağmen Lord Ponsonby'nin aşırı taleplerinin hükümetince tasdik edilmeyeceğini tahmin ediyordu. Aksi takdirde sulh tehlikeye girebilirdi[153]. Böylece, basit bir av hadisesi devletler bir mesele olmuştu. O kadar ki, İngiltere'nin ısrarı hâlinde sulhun bile bozulabileceği ifâde edilebilmekteydi.
10- Hâriciye Nazırı Akif Efendi'nin Azledilmesi:
Akif Efendi, Padişaha takdim ettiği bir tezkirede, Ponsonby'nin ve Büyük Pizani'nin edebe mugayir takrirlerinin resmen kabul edilmesini tenkid etmek suretiyle zımmen Mülkiye nazırından şikâyetçi oluyordu. Bu şikâyetten sonra Londra'dan gelecek cevaba göre, işin halli Akif Efendi'ye bırakıldı[154]. Buna göre, Mülkiye nazırı, Akif Efendi'nin memuriyetine müdâhale etmeyecek ve mütalaaları olursa ilk önce Akif Efendi ile müzâkere edecekti. Bu karar Akif Efendi'yi memnun ederken, Pertev Efendi'nin Hariciye nazırına gücenmesine sebep oldu.
11 Haziran 1836 Cumartesi günü, Pertev Efendi, Rami Kışlasında Padişah ile hususi bir müzâkere yapma fırsaü elde etti. Burada nelerin görüşüldüğüne dair elimizde herhangi bir vesika bulunmuyor. Akif Efendi'ye göre, Pertev Efendi, Çörçil meselesinin kısa sürede sonuçlandırılmaması hâlinde, İngilizlerin Mısır vâlisine yardım edeceklerini iddiâ ederek, Hariciye nezaretine Hulusi Ahmed Paşa'nın nasbi konusunda Padişahı iknâ etmeye çalışmıştı. Seraskerin de bu fikri desteklemesi üzerine Padişah, Akif Efendi'nin azline karar vermişti. Bu karardan sonra Pertev٢ Efendi, "İşte kendisinin ve İngiltere Devleti'nin hatırı için Hariciye nazırını azlettirdim. Bir kaç güne kadar irâde çıkacaktır. Devlen tarafına tahrirannı ve kuryesini hazırlayıp hemen icrâ olunduğu gibi çıkarsın" "diye Ponsonby'ye haber göndermişti[155].
Akif Efendi'nin bu değerlendirmelerine karşılık, Ponsonby, 13 Haziran 1836 günü bir adamını Akif Efendi'ye gönderip, aralarındaki uygunsuzluğun kaza olduğunu belirterek hürmetini sunuyor ve ondan da aynı davranışı bekliyordu. Akif Efendi'ye göre, elçinin bu davranışı Pertev Efendi hakkında yukarıda izah edilen iddiâlarını doğrulayıcı mahiyettedir[156]. Oysa, Ponsonby arzuladığı cevabın İngiltere'den geleceğine ihtimal vermiyordu. Bu nedenle, mes'elenin istediği şekilde sonuçlanmaması hâlinde normal münasebetlerini sürdürebilmek için şimdiden teşebbüse geçiyordu.
Akif Efendi, görevden alınmasının söz konusu olduğu günlerde bir tezkire taslağı hazırladı. Tezkire anahatlarıyla şöyleydi[157]
"٠ Ponsonby'nin, elçilik usullerine ve devletlerarası muamelelere mugayir bir tutum içinde bulunmasındaki amacı, fikrini kabul ettirebilirse Rusya'ya karşı devletine itibar kazandırmak, başarılı olamaz ise istifa ederek milleti nezdinde itibar kazanmaktı.
- Meselenin bu safhaya gelmesine İstefanaki'nin tahrikleri ve Bâbıâlî'nin mülayim harekeden sebep olmuştu. Halbuki, İngiltere'nin küçük bir mesele için Osmanlı Devleti'nin isüklâline zarar verecek hattâ, Rusya'nın müdahalesine sebep olabilecek resmî teklifini Osmanlı Devleti kabul etmeyince münasip bir tarziyeye razı olacağına şüphe yoktu. Ancak, Mülkiye nazırı ve İstefanaki Mısır meselesinde İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin aleyhinde davranacağını zikrettiler. Oysa, Avrupa muvâzenesi bu düşünceye ters düşüyordu.
- Geçen yıl, Rusya Varşova'nın altını üstüne getirirken, İngiltere ve Fransa, isyana teşvik ettikleri Lehistan'ın yardımına gitmediler.
- Geçenlerde Rusya, Av٦ısturya ve Prusya'nın müşterek himayesi altında bulunan Krakov'daki ayaklanmayı Prusya istediği gibi bastırdı. Fransa ve İngiltere hadiseyi protesto etmekten başka bir şey yapamadılar.
- İngiltere, Rusya'nın müdahalesinden korktuğundan Don Karlos'a karşı İspanya kraliçesine yardım yapamadı.
- Belçika, fiilen Flemenk Devleti'nden ayrılmasına rağmen beş senedir bu husus Flemenk kralına tasdik ettirilemedi.
- 1828 yılında İran'da Rus elçisinin öldürülmesi üzerine, Abbas Mirza ta-rafından verilen resmî bir tarziye ile mesele kapandı. İran vükelâsından hiçbiri azledilmedi.
- 1835 yılında, Halep'te, İngiliz konsolosu dövüldü. İngiltere herhangi bir şikâyette dahi bulunmadı.
- İngiltere, Hünkâr İskelesi Andlaşması için beş kere protestoda bulunmuş ise de aldığı cevaplar üzerine susmuştur. Hele gazeteler, Rusya aleyhine bir savaş çıkacak havası estirirlerken, bir şey yapamamışlardı.
- Fransa, müttefiki olmasına rağmen İngiltere'nin Rusyaya karşı gösterdiği şiddetli düşmanlığı desteklemiyordu. İngiltere de iki yüzlü bir politika izliyordu. Bir taraftan Rusya'nın taarruzundan korkarak Osmanlı Devleti'nin izniyle Fırat'ta imal ettiği vapurlarla Hindistan ile münasebetlerini geliştirmeye ؟alışırken, diğer taraftan da Petersburg'daki elçisi vasıtasıyla Rusya'nın gücendirmemesine ozen gösteriyordu.
- Geçenlerde (Nisan 1836) "zenparelikte" baskına uğrayan başvekilleri- nin muhakemesinin bitirilmesinde devletlere karşı ayıp oluyor diye acele edilmez iken "en aşağı Simftan" olan Çörçil gibi bir suçlunun önemsiz bir İŞİ İçin, parlamentoda müzakere edilmeden, kamu güvenliğinin ihlali ve ticaretin men edileceğini gözönüne alarak Osmanlı Devleti'ne düşmanlık göstermesi beklenemezdi. Kısacası, İngiltere Osmanlı Devleti ile bozuşmak istemeyecektir.
Avrupa'nın ve İngiltere'nin bu siyasi ortamına rağmen sözkonusu tehli- kelerden biri ortaya çikacak olsa bile, bu hemen olmayıp uzun görüşmeler- den sonra olabilirdi. Diğer taraftan devletlerarası münasebetlerde Hariciye nezareti muteber bir memûriyet olduğundan, İngiltere elçiliğinin itibarim korurken, Osmanlı Devleti'nin, elçilikten daha üstün bir makam olan Hariciye nezaretinin itibarını muhafaza etmemesi düşünülemezdi. Yine de Hariciye nazırının azledilmesi gerekiyorsa istifa etmesi Avrupa devletleri usûlüne daha uygundu. Ayrıca bir de Ahmed Fevzi Paşa'ya dokunulmamalıdır."
Akif Efendi, bu mealdeki bir tezkireyi Çarşamba günü Padişaha takdim etmeyi düşünüyordu. Ancak Salı günü Beylik؛؟ Vekili Sarim Efendi, kendisini Bâblâlî'de bir toplantrya davet ederek azlinin söz konusu olmadığını İfâde etmesi üzerine hazırladığı tezkireyi takdim etmekten vazgeçti[158].
Sarim Efendi'nin taahhüdüne rağmen Akif Efendi, 16 Haziran 1836 ta- rihinde Hariciye nazırlığından azledildi. Resmi açıklamaya göre. Hariciye nezareti devletin önemli bir makamı olduğundan nazmn devamlı olarak İŞİ- nin başında olması ve müşavirlik payesinde sahip olması gerekiyordu. Müşavirlik payesi olmayan Akif Efendi, ayni zamanda hasta olması hasebiyle de me'mûriyetine devam edemeyeceğinden azledilmişti. Yerine sabık sadaret kaymakamı Ahmed Hulusi Paşa tayin olunmuş, Akif Efendi ise on bin kuruş maaş ile emekliye sevk edilmişti[159]. Şüphesiz, bu kararın asil sebebi, Çörçil mes'elesinin meydana getirdiği huzursuzluğa son vermek isteğidir[160]. Zira, Ponsonby'ye ve Beylik Nuri Efendi vasıtasıyla İngiliz Hükûmeti'nc, kararın bu hadisenin halli için alındığı bildirilmişti. Tarziye manasında olan bu kararın açık olmama sebebi ise, İngiltere Devleti ile muvâzene iddiâsında olan diğer devletlere bir emsâl olma mahzurunun görülmesidir . Burada şaşırtıcı olan nokta, İngiltere Hükûmeti'nin Ponsonby'nin isteklerini kabul etmeyeceğinin Bâbıâli tarafından tahmin edilmesine rağmen böyle bir kararın alınıp tatbik edilmesidir.
Akif Efendi'ye göre, Mülkiye Nazırı Pertev Paşa, İngiltere'nin elçisinin itibarını korumak isteyeceğinden düşmanca davranacağını, Mısır meselesinde Osmanlı Devleti'nin aleyhine tavır alacağını ifade ederek bu kararın çıkmasını sağlamıştı. Pertev Paşa'nın bu tutumunu ise kendisine olan düşmanlığına başlıyordu[162]. Diğer taraftan Serasker daha önce teklif ettiği Ahmed Fevzi Paşa'yı nefyetme hususunu kabul etmediği için görevden alma fikrini desteklemişti.
Padişahı bu kararın alınmasına iknâ edenlerin kimler olduğu kesin olarak bilinmiyor. Ancak, Akif Efendi'nin yerine Ahmed Hulusi Paşa'nın getirilmesi, onun hariciye işlerinde tesirli olacağını gösteriyordu. Çünkü Ahmed Hulusi Paşa, Akif Efendi'nin akrabası ve yaşlı olup hâriciyeden de anlamıyordu. Bu nedenle hariciye işlerine Akif Efendi danışmanlık yapacaktı[163]. Ayrıca, ilk defa bir nazır nefyolmadan, mallarına el konmadan maaş bağlanarak emekliye sevk edilmişti[164]. Öyle anlaşılıyor ki, Akif Efendi görevinden alınmasına rağmen gözden düşmemişti.
Akif Efendi'nin vazifesinden alınması çeşitli yorumlara sebep olmuştur. İngiliz Morning Chronicle gazetesi, Akif Efendi'nin azli ile Rusya'nın İstanbul'daki nüfuzunun kırıldığını ve bu nedenle Rus Elçisi Boutenef in çeşitli faaliyetlere geçtiğini duyuruyordu[165]. Gerçekten de Boutenef, Padişaha bu kararın tatbikinden duyduğu üzüntüyü belirtmişti[166]. Padişah, kararın politik olmadığını ifade edince, Rusya Akif Efendi'nin azledilmesine daha fazla tepki göstermedi. Fakat, ileriki tarihlerde Palmerston, Ahmed Fevzi Paşa'yı da azlettirmeye kalkışınca Rusya, Bâbıâlî'yi ikaz ederek bu durumun Osmanlı-Rus münasebetlerini bozacağını bildirecektir[167]. Hattâ, Akif Efendi'yi yeniden makamına getirtmek ve Ponsonby'yi İstanbul'dan uzaklaştırmak için çalışacaktır[168].
Prens Meternich ve Fransız Elçisi Roussin, Akif Efendi'nin görevinden alınmasından memnun değillerdi[169]. Hattâ, Roussin, garib bir tavır takınarak asıl suçlu ilân ettiği Ahmed Fevzi Paşa'mn azledilmemesinden şikâyetçi olmaya başladı[170].
D - İNGİLİZ HÜKÜMETİ NİN TUTUMU
1 - Beylikçi Nuri Efendi'nin Teşebbüsleri:
Bâbıâlî, ilk önce Ponsonby ile müzâkerelerde bulunarak Çörçil meselesini neticelendirmeye çalışmıştı. Bu nedenle Londra Elçisi Beylikçi Nuri Efendi durumdan haberdar edilmemişti. Bâbıâlî'nin bu tavrı hâdisenin adî bir zabıta vak'ası olması cihetiyle yerinde bir hareketti.
Başlangıçta İngiliz gazeteleri hadiseyi İngiliz kamuoyuna farklı farklı ak-settiriyorlardı. Bu haberlerle hadise hakkında bilgi sahibi olan İngilizlerden bir kısmı Ponsonby'nin tavnnı tasdik ederken diğerleri de takbih etmekteydi. Daha sonra İngiliz kamuoyunda Ponsonby'nin fikri ağır basmaya başladı. Bu ortamda Beylikçi Nuri Efendi, meseleyi İngiliz Hariciye Nazırı Palmerston'a gayr-i resmî olarak izâh etti[171].
Palmerston'un bu izâhata herhangi bir tepkisi olmamıştı. Bu da Çörçil meselesine Ponsonby'nin aksine nazırın önem vermediğini göstermektedir. İngiltere Hükûmeti'nin meseleyi mühimsemediği tahmin edildiğinden[172], Ponsonby ile yapılan müzâkerelerde bir netice elde edilemeyince Beylikçi Nuri Efendi, meseleyi Londra'da çözümlemekle görevlendirildi[173].
Nuri Efendi, bu memuriyet üzerine, İngiliz Hariciye Nazırı Lord Palmerston ile buluştu. Bu görüşmede Nuri Efendi, Osmanlı Devleti'nin n- zası dışında meydana gelen hadisede suçlu goriilen subayın cezalandırıldı- ğım, Ponsonby'nin Londra'ya gönderdiği raporda hadiseyi ziyadesiyle abart- tığını, Bâblâlî'nin "kat-1 muhaberat"! kabul etmediğini İfâde etti. Bu sırada Çörçil meselesi İngiltere'de siyasi tartışma konusudur. Bu tartışına orta- mmda Palmerston, bir devletin gönderdiği elçiye itimad etmesi gerektiğini ileri sürerek, Ponsonby'den gelecek cevaba gore hadisenin müzakere edile- cegini belirtmiştir[174].
Palmerston, her ne kadar olaya önem vermiyor gözüküyorsa da kesin bir cevap da vermiyordu. Ayrıca, bu meselenin çözümü İçin Ponsonby'yi devre dışı bırakmaya taraftar gözükmüyor ve onun vereceği rapora gore müzakerelerin yürütüleceğini imâ ediyordu. Ponsonby, Bâblâlî'nin vereceği tarziyeyi kabul etmeyerek İngiltere'den gelecek cevabi beklerken, Palmerston da, el- çişinden gelecek cevaba gore meselenin müzakere edileceğini soyuyordu[175]. Bu duruma gore meselenin halli mümkün görülmemektedir. Bununla birlikte, Londra'da yapılacak diplomatik temaslar sonucu çözümün bulunacağına inanan Bâblâlî, Nuri Efendi'den bu hususta çaba sarfetmesini istemiştır[176].
2 - Çörçil Meselesinin Cezayir Meselesine Tesiri: "
3 Bu sıralarda Bâblâlî bir taraftan da Cezayir meselesi ile meşguldü. Hünkâr iskelesi Andlaşmasi'dan sonra, Cezayir'in geri alınmasını temin İçin Avrupa devletleri nezdinde diplomatik faaliyetlere geçildi ve hatta, Akdeniz'e kuvvet göndermek İçin bazı tedbirler alındı. Türk tarafinm bu tedbirine kar- şılık Fransız Donanması Akdeniz'e gönderilince, Tunus açıklarında iki tara- ftn donanması çatışma noktasına geldi (Temmuz 1836). Bâblâlî, Çörçil me- selesinden dolayı, Fransa'ya karşı İngiltere'den yardim talep edemedi[177].
Fransa, muhtemelen bu durumdan faydalanarak Cezayir meselesinde daha kau bir tavır takındı. Hattâ, Tunus hakındakiniyetlerini bile açığa vu- ruyordu. Bu nedenle Mustafa Reşid Bey, Bâblâlî'ye gönderdiği takrirde, Cörçil meselesini İngiltere'yi memnun edecek bir şekilde çözümlemenin Osmanlı Devleti'nin menfaatine olacağını beyan ediyordu[178].
Fransa'nın Cezayir'e yerleşmesinin İngiltere'nin siyasetine muhalif olduğuna ve Akif Efendi'nin görevinden alınmasının İngiltereyi memnun edeceğine inanan Mustafa Reşid Bey, İngiltere'den hiç olmaz ise sözlü bir yardım alacağına inanmaktaydı[179]. Fakat, İngiltere beklenen yardımı yapmamıştır. Diğer Avrupa devlederi de Fransa'nın Cezayir'e yerleşmesini kabul etmiş olduğundan ve Osmanlı Devleti tek başına Fransa ile baş edemeyeceğini anladığından bu gibi teşebbüslerden bir sonuç alamayacaku. Neticede Osmanlı Devleti, 1847 yılında Cezayir üzerindeki hak ve hukukunun sona ereceğini kabul edecekti.
4 - Mustafa Reşid Bey - Palmerston Müzâkeresi:
Hariciye Nazırı Akif Efendi'nin azledilmesine karşılık, İngiltere'nin de İstanbul'daki elçisi Ponsonby'yi görevden almasını sağlamak için Beylikçi Nuri Efendi'ye talimat verilmişti. Ancak Nuri Efendi bu işi başaramayınca Mustafa Reşid Bey'in bunu daha iyi yapacağı düşüncesiyle iki sefirin yerleri değiştirildi[180]. Bu esnada görevinden alınması beklenen Ahmed Fevzi Paşa, tam aksine terfi ettirilmek suretiyle taltif edildi.
Bu gelişmeler karşısında İngiltere Hükümeti, Fransa ve Avusturya'nın da tesiriyle resmî gazetede elçisinin iddiâlarını inkâr etmiş ve elçisini beş ay kadar talimatsız bırakarak zımnen hareketini takbih etmişti[181]. Yalnız beş ay sonra İngiliz Hükümeti hadise ile ilgili dokümanları Ponsonby'ye gönderdi. Ancak, herhangi bir yorum ve direktifte bulunmamışu[182]. Bu duruma göre hadisenin kapandığı, her şeyin normale döndüğü söylenebilir miydi?
29 Ekim 1836 Cumartesi günü Londra Sefiri Mustafa Reşid Bey ile Hariciye Nazırı Palmerston arasında bir müzâkere yapıldı. Bu müzâkerede Palmerston hadisenin kapanmadığını ifade ederek nedenlerini şu esaslara istinat ettiriyordu[183]:
1 - Akif Efendi'nin azlinin, İstanbul'da Ponsonby'ye, Londra'da ise Beylikçi Nuri Efendi tarafından İngiliz Hükümetine bu hadiseyle ilgili olduğunun ifâde olunması İngiltere'de memnunluk uyandırmasına rağmen sonradan resmî ilânda bunun sebebi olarak Akif Efendi'nin hastalığı gösterilmiştir.
2 - Ahmed Fevzi Paşa'nın cezalandırılması beklenirken terfi ettirilmiştir.
3 - Suçlu gösterilen bazı memurlar henüz cezalandırılmamıştır.
4 - Bir İngiliz heyetine gereken ilgi gösterilmeyerek İngiltere ile alay edilmiştir.
5 - Kapdan-ı Derya Tahir Paşa'nın Trablus'da Müslümanların İngiltere ile ticaretten menlerine dair tenbihatta bulunması antlaşmalara aykırıdır.
İngiltere Hükümeti meselenin henüz sonuçlanmama gerekçesi olarak gösterdiği iddiâlarında samimi değildir. Palmerston, resmî tarziye verilmemesinden şikâyet etmekte, ancak ne İngiliz elçisi ve ne de Hükümeti nasıl bir tarziye istediklerini beyan etmemişlerdi. Yoksa, Bâbıâlî'nin bu mesele dolayısıyla bir nazırını azlettikten sonra küçük rütbeli bir kaç memurun cezalandırılmasına mani olması beklenemezdi. Fakat meselenin bittiği zannıyla belki suçlu gösterilen memurlar cezalandırılmamış olabilir.
Akif Efendi, hangi sebep gösterilmiş olursa olsun, bu meseleden dolayı vazifesinden alınmıştı. Bundan daha büyük bir tarziyenin verilmesi mümkün değildi. Diğer devletlerin ileride buna benzer meselelerde aynı isteklerde bulunmamaları için azil sebebi açıkça ilân edilmemişti.
Bir İngiliz askerî heyeti 1836 yılında İstanbul'a gelmişti. Osmanlı Devleti, bu heyetten askerî alanda danışman olarak faydalanmak istemişse de, heyet- tekiler, bizzat Osmanlı ordusunda istihdam edilmek istiyorlardı. Bu istek Osmanlı ordusunun kurallarına ters düştüğü için kabul edilmeyince, İngiliz heyeti geri döndü. Bu duruma göre İngiliz heyetine karşı kötü bir muamelenin söz konusu olamayacağı açıkur. Oysa, Palmerston, Rusya'nın tepki göstermesi sonucunda İngiliz subaylarının istihdam olunmadıklarını düşünüyordu[184].
10 Kasım 1836 tarihinde Kapdan-ı Deryalıktan alınıp, Trablus valiliğine tayin edilen Çengeloğlu Tahir Mehmed Paşa, Palmerston'un iddiâ ettiği gibi, Trablus'ta antlaşmalara mugayir bir harekette bulunmamışa. İngiliz tüccarları, Trablus'daki İngiliz konsolosunun müsaadesiyle, "yasak eşya" ticareti yapıyorlardı[185]. Nitekim, barut yüklü bir İngiliz gemisi, devletin asayişini korumak ve ticarî nizamını sağlamak için alıkonulurken gemidekiler ise tutuk
lanmışlardı[186]. İngiliz Konsolosu Harrington, Tahir Paşa yı zor durumda bı-rakmak için Malta adasında bulunan İngiliz harp gemilerini Trablus'a sevk ettirdi[187]. Bu gibi harekederden rahatsız olan Tahir Paşa, konsolosun değiş-tirilmesi için teşebbüse geçilmesini Bâbıâlîden talep etti. Öte yandan İngiliz Konsolosu Harrington, İngiliz tebaası hukukunun iptal edilmiş olduğu iddiâsıyla hadiseyi İngiliz elçisi ve Hükümetine rapor etmiştir[188]. Bu rapora göre, Tahir Paşa Müslümanlara İngiliz tüccarlarıyla ticaret yapmamaları için tenbihatta bulunmuştu. Bu durum ikili antlaşmalara uygun değildi. Oysa anlaşmalara mugayir herhangi bir tutum ve davranış söz konusu bile değildir[189]. Nitekim, konsolosun davranışlarındaki uygunsuzluğu Palmerston da kabul ediyordu. Bunun üzerine, Mustafa Reşid Bey, konsolosun görevinden alınmasını Hariciye nazırından talep etti. Hariciye nazırı bu isteği reddetti. Hattâ, şaşırtıcı bir tavır takınarak İngiliz tebaasının ticarî imtiyazlafını korumak amacıyla Trablus'a bir kaç gemi gönderildiğini ilân etti[190].
İngiliz Hükümeti, yukarıda izah edilen olayların Rusya'nın tahrikleri ne-ticesinde meydana geldiğini iddiâ ederek isteklerinin kabul olunmaması halinde İngiltere'nin Osmanlı Devleti'nin düşmanlan safında yer alacağını söylemekten çekinmiyordu. Gerçekten de Rusya, fırsat düştükçe her devlet aleyhinde çalışmıştır. Ancak, Osmanlı Devleti, Rusya'nın bu siyasetine tamamen vakıf olduğundan Rus tahriklerine ve telkinlerine kapılması beklenemezdi. Oysa, Palmerston, Rus telkinleri neticesinde, Ahmed Fev٢zi Paşaya yeni mansıblar verildiğini iddia ederek, Mustafa Reşid Bey den bu paşanın görevinden alınmasını talep etti[191].
Mustafa Reşid Bey'in Londra'daki görevi, iki devlet arasındaki dostluğu kuvvedendirmekti. Ancak, İngiltere'ye gelir gelmez, iki devlet arasında dostluğu kuvvetlendirecek hareketler yerine soğukluğa sebebiyet verecek bir teklifle karşılaşmıştı. Yapılması imkânsız bir şeyin teklifi ve önemsiz bir meselenin büyütülmesi Osmanlı-İngiliz münasebederini iyice bozabilecektı.Ayrıca, Ahmed Fevzi Paşa, Padişah tarafından taldf edildiğinden, bu karara müdahale edilemezdi.
İngiltere Hükümeti'nin bu tavır ve istekleri ile önceki tahminlerin aksine elçisi Ponsonby'nin tekliflerini aynen kabul ederek hadiseyi onun raporuna göre neticelendirmeye karar verdiği anlaşılmaktadır. Rusya, İngiltere'nin bu politika değişikliğini iki sebebe bağlıyordu[192]:
Birinci neden, Osmanlı Devleti, Ponsonby'nin tavır ve hareketerinden haklı nedenlerden dolayı şikâyetçi olacaktı. Bu şikâyetin reddi gayet müşkil olacağından İngiltere, ani bir harekede Mustafa Reşid Bey i korkutarak böyle bir isteği önlemişti.
İkinci neden, Osmanlı Devleti'nin nazırlarını azletmesi, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında soğukluğa neden olacağını Palmerston biliyordu. Palmerston, Hünkâr İskelesi Andlaşması'nı imzalayan nazırların azillerinin bu ittifaktan dolayı icab etmiş olması ve bu şahısların feda edilmelerini Rusya'nın kayıtsızlıkla müşahede edemeyeceği, dolayısıyla yalnız kalan ve kuvvetten mahrum olan Osmanlı'nın İngiltere'nin nüfuzuna tabi olacağını bekliyordu.
İngiltere, Osmanlı Devleti'nin müstakil bir devlet olmasını istemesine rağmen bu ülkede menfaatine ters düşecek en ufak bir harekete bile tahammül edemiyordu. Böyle bir durumda dostiuğu terk ederek savaşı bile göze alabileceğini söylemekten çekinmiyordu.
Mevcut devletierarası statüko İngiltere'nin menfaatine uygun olduğundan İngiltere'nin diğer Avrupa devletlerinin tutumuna mugayir bir tavır ile Çörçil vak'ası gibi basit bir mesele için Osmanlı Devleti ile savaşa girmesi beklenemezdi. İngiltere Hükümeti'nin anlaşmaz tavrının asıl sebebi İngiltere ile Rusya arasındaki ihtilaftı. Akif Efendi ve Ahmed Fevzi Paşının görevden alınmaları sonucu Osmanlı-Rus münasebetleri bozulacak ve Osmanlı Devleti, İngiltere'ye yanaşacaktı. Netice itibarıyla İngiltere, Hünkâr İskelesi Andlaşması'nı geçersiz kılmak ve Osmanlı Devleti'ni Rusya'dan uzaklaştırmak için her yoldan faydalanmaya çalışıyordu. Çörçil vak ası bu vasıtalardan birini teşkil etmiştir.
5 - Rusya'nın İngiliz Siyasetine Karşı Tavrı:
Rusya, İngiltere'nin Çörçil meselesinde takip ettiği siyasetin başarılı olması halinde, Hünkâr İskelesi Antlaşması ile elde ettiği üstünlüğü kaybedeceğinin farkındaydı. Bu nedenle, Akif Efendi nin yeniden Hariciye nezareti
makamına getirilmesini[193], İngiliz Hükümeti'nin isteklerinin kabul edilmemesini ve Ponsonby'nin de İstanbul'dan uzaklaştırılmasını istiyordu[194]. Şüphesiz, bu isteklerin yerine getirilmesi hâlinde, İngiltere'nin şiddedi itirazları ile karşılaşılacak ve meseleye bir çözüm yolu bulunamayacaktı. Rusya'ya göre, böyle bir durumda Bâbıâlî, meseleyi Avrupa devletlerine havale edebilirdi. Böylece adî bir zabıta vak'asının halli milletlerarası müzâkerelere konu teşkil edecek ve mesele tamamen devleder arası denge meselesine dönüştürülebilecekti.
İngiltere bu meselenin sebebi olarak Rusya'nın tahriklerini görüyor ve Osmanlı Devleti'nin düşmanları safına geçeceğini ilan ederken Rusya da kendi tekliflerinin kabul edilmemesi durumunda Osmanlı-Rus ittifakının zor durumda kalacağını, iki devletin arasının açılacağını ilân ediyordu. Böylece, Osmanlı Devleti bir tercihe zorlanmıştır. Ya Rusya ile bozuşmak pahasına İngiltere'nin isteklerini kabul edecek veya Rusya'nın belirttiği şekilde davranarak İngiltereden uzaklaşacaktı.
6 - Hadisenin Neticelendirilmesi:
Mustafa Reşid Beyin Londradaki vazifesi, Çörçil meselesini çözümlemek, iki devlet arasındaki iyi münasebederi geliştirmek ve Ponsonby'nin görevden alınmasını temin etmekti. Mustafa Reşid Bey, Londra'da göreve başladığı sıralarda İngiliz kamuoyu ve basını hâlâ Çörçil meselesini ve Rus tahriklerini konu ediniyordu[195]. Mustafa Reşid Bey'e göre, bu ortamda Ponsonby'nin görevden alınması isteği Rus tahriklerine mâl edilecek, ve meselenin kamuoyunda unutulmaksızın çözümlenmeye çalışılması Osmanlı ülkesinde Rus politikasının itibarını artıracaktı. Bu gibi ihtimallerin gerçekleşmesini Osmanlı siyasetine mugayir bulan Mustafa Reşid Bey, Palmerston'dan İstanbul'daki İngiliz elçisinin geri çağınlmasını istememiştir.
Gazete haberlerine göre ise İngiltere Hükümeti, Ponsonby'yi görevinden almışü. Bunun üzerine Ponsonby, Rusya'nın bütün hilelerini bilmesi hasebiyle kendisinin İstanbul'da kalmasını Türk Hükümeti'nin arzu ettiğini yazmış ve Bâbıâlî de elçiden şikâyetçi olmamışa. Bu sayede elçi, yerine tayin edilen kişiyi Malta'dan geri göndertmiş ve İstanbul'da kalmayı başarmışa[196]. Aslında, Ponsonby, ailevî sebeplerden dolayı geçici olarak Londra'ya gitmek için izin almıştı. Mart veya Nisan 1837'de İstanbul'dan ayrılacaktı[197]. Bu nedenle yerine geçici olarak bir elçi tayin edilmiş[198] olup görevden alınması söz konusu değildi.
Gazete haberlerinin tesirinde kaldığı anlaşılan Akif Efendi, Ponsonby'nin İstanbul'da kalma isteğinin Pertev Paşa'dan geldiğini iddiâ etmiştir[199]. Aslında, Mustafa Reşid Bey, Bâbıâlî'ye gönderdiği arizasında Ponsonby'nin azli hususunda ısrar edilmemesinin Osmanlı Devleti'nin lehinde olacağını ifâde etmişti. Öyle anlaşılıyor ki, Bâbıâlî bu ortamda Mustafa Reşid Bey'in fikrini benimsemiştir[200].
Böylece, iki devlet arasında yakınlaşma başladı. Çörçil meselesinden dolayı Bâbıâlî'nin verdiği resmî tarziyeyi Ponsonby kabul etti. Mülkiye Nazın Pertev Paşa ile Ponsonby arasında iyi münasebetler gün geçtikçe arttı ve bu durum Palmerston tarafından memnunlukla karşılandı. İngiltere, Ahmed Fevzi Paşa'nın görevinden alınması isteğinden vazgeçti. Hattâ, elçisine gönderdiği takrirle, Kapdan Paşa ile olan anlaşmazlığın ortadan kaldınlmasını istedi[201]. Diğer taraftan Trablus'daki İngiliz konsolosu azledildi. Ponsonby de Akif Paşa ile münasebetlerini düzeltmeye çalışu[202].
Osmanlı Devleti ise Çörçil meselesini bertaraf etmek için daha önce Hariciye nazırını azletmiş ve bir yüzbaşıyı cezalandırmışa. Şimdi de Çörçile talebi olan on bin kantar zeytinyağı saun alma imtiyazı[203] ve bir pırlantalı iftihar nişanı verdi[204].
E - AKİF EFENDİ - PERTEV PAŞA MÜNASEBETLERİ
Akif Efendi, Reisülküttaphğa Pertev Paşa'nın ısrarı ile tayin edilmesine ve zaman zaman Pertev Paşa ve Vassaf Efendi'nin himayesini görmüş[205] olmasına rağmen, ikisi arasında bir geçimsizliğin olduğu anlaşılmaktadır. Bu ge- ؟imsizlik Akif Efendi'nin Hariciye nazırlığından ayrılmasından sonra şiddet- lenmiştir[206]. Akif Efendi, görevden alınmasında büyük rol oynadığına inan- dığı Pertev Paşa'yı yıpratmak İ؟in kendi görüşlerini. Tabsıra'da açıkladığı gibi. Saraya sunduğu tezkireler ile de onun gozden düşmesini temin etmeye çalışmıştır.
Akif Efendi, Eylül 1837 tarihli tezkiresinde[207]. Pertev Paşa, damadı Vassaf Efendi ve kardeşi Mühimmat nazırı Emin Efendi'nin suiistimallerinden bah- sederek, devletin son zamanlarda uğradığı felaketlerden onu sorumlu tutmuştur. Ayni tezkirede Pertev Paşa'nın İngiliz yanlışı bir siyaset izlediğinden bahisle bu siyasetin zararlarını anlatır.
A. Hamdi Tanpinar. Pertev Paşa'yı, Osmanlı Devleti'nde İngiliz siyasetini destekleyenlerin başında gösterirken, Şerafeddin Turan da daima Osmanlı Devleti'nin yıkılmasını hedefleyen Rus dostluğunun aleyhtarları ve Rusya'ya karşı İngiltere'ye yanaşmak isteyen bir devlet adamı olarak tanıtıyor. Orhan Koloğlu ise. Pertev Paşa'nın, herhangi bir güce gore değil, daima devlet politikasının gereğine gore tavır takındığını belirtiyor[208].
Akif Efendi, Vassaf Efendi'nin Mabeyn'den çıkarılmasından sonra ver- diği anlaşılan ikinci tezkiresinde ise, Çorçil meselesinden sonra Ponsonby'nin İstanbul'da elçi olarak kalmasından faydalanmak istemiştir. Pertev Paşa, Vassaf Efendi ve Emin Efendi hakkında ağır ithamlarla dolu olan bu tezkirede. Pertev Paşa'nın azlinden sonra dahi İstanbul'da ikamet etmesini mahzurlu bularak, onun Bursa'ya, Emin Efendi'nin Edirne'ye sürülmesini açık bir şekilde tavsiye ederken, Vassaf Efendi'nin de idam edilme- sini zımnen tavsiye eder[209].
Pertev Paşa'nın Padişah nezdindeki mevkii ve devletin genel siyasetine tesir edecek derecede nüfûzlu bir devlet adamı olarak tanınması, halk arasinda "tuğsıız Padişah" denilmesine sebep olmuştu[210]. Bu durum bir çok kişiyi Pertev Paşa'nın aleyhine çevirmiştir. Hatta, Nisan I837'de bir seyahate çıkan II. Mahmud'un aleyhine İstanbul'da bir suikast tertib edildiği ve Pertev Paşa'nın da adamları ile buna iştirak ettiği rivayetleri de ortaya çıkınca. Pertev Paşanın nüfüzu sarsıldı[211].
Bu faaliyetler neticesinde, Pertev Paşa, 12 Eylül 1837'de azledilip Edirne'ye sürüldü[212]. Pertev Paşa'nın uzun müddet devlet hizmetinde bulunması ve "şan-şöhret" sahibi olmasına rağmen tespit edilen mal varlığının tahminlerin aksine fazla olmadığı anlaşılmaktadır[213]. Para ve mal varlığının bir kısmını saklayabileceği düşüncesiyle, Paşa'nın yakınları sorguya çekilmiş ve baskıya maruz kalmışlarsa da netice değişmemiştir[214].
Pertev Paşa'nın yerine Mülkiye nazırlığına getirilen Akif Efendi, Paşadan tamamen kurtulmak amacıyla Saraya sunduğu arizalarında onun idam edilmesini telkin etmeye çalışmıştır[215]. Neticede II. Mahmud'un müsaadesiyle Edirne'ye gönderilen tezkire üzerine Pertev Paşa, Kasım 1837 sonlarında Edirne valisi Emin Paşa tarafından boğdurulmuştur[216]. Ancak resmî açıklamada, hastalığı nedeniyle öldüğü bildiriliyordu[217].
Pertev Paşa'nın kabir masraflarının Hazine tarafından karşılanması, mal varlığının ailesine terk olunması ve miriye alınması lâzım gelen zeametinin oğullarına tevcihi, II. Mahmudun, Pertev Paşa'yı istemeyerek katlettirdiğine ve katli hakkındaki irâdenin tatbik edilmemesi için gönderttiği rivayet olunan ikinci bir postanın geç kalmasından dolayı pişmanlık duyduğunu ispatlar mahiyettedir[218].
>F - ÇÖRÇİLE VERİLEN İMTİYAZLAR
1 - Yağ İmtiyazı:
Olayın çıkışına sebep olan ve gelişiminde hiç rolü bulunmayan Çörçil sonunda en kârlı çıkan şahıs olmuştur. Bâbıâlî, meselenin sonuçlandırılması için Çörçil'e bazı imtiyâzlar vermeye hazırdı. Bu durumdan istifade eden Çörçil, on bin kantar zeytinyağı saun alma imtiyâzı talep etmiştir. Daha önce İstanbul'un ihtiyacı olan yiyecek maddelerinin başka yerlere şevki yasaktı. Bununla birlikte, Bâbıâlî, İngiltere'ye dosduk ve iyi niyet belirtisi olarak meseleyi çözümlemek istediğinden Çorçil'e bir defaya mahsus olmak üzere münasip mahallerden on bin kantar zeytinyağı satın alma ruhsatının verilmesini kararlaştırıldı[219].
Bu İçin tertibiyle ile vazifelendirilen istefanaki, zeytinyağı müdürü ve diğer ilgili memurlarla müzakerede bulunarak imtiyazın ne şekilde verileceğini tespit etti. Buna göre, Çörçil İstanbul'a gönderilmesini taahhüd edilip verilmeyen yılların bakayasından 2.000 kantarı Ayvalık, 3.000 kantarı1.000 Edremit ile Kemer-Edremit, 2.500 kantarı Ayvalık ile Yund Adası kantarı Ayazmend ve 1.500 kantarı Midilli'den olmak üzere on bin kantar.Bu imtiyazı kullanabilmek için zeytinyağı satın alma imtiyazı elde ediyordu[220] Bu imtiyazı kullanabilmek için 175.000 kuruş resm-i mîrî 112.250 kuruş "rüsûmât-1 gümrük" ve''ihtisâbiyye" ve 40.000 kuruş nakliye masrafım mahalli yağ memurlarına112,50malin teslimi esnasında ödemesi gerekecekti. Böylece, kantarı 1.452.250 kuruştan mahallinde satın alınacak olacaktı olan on bin kantar zeytinyağı diğer masrafları ile toplam 1.425.250 kuruşa mal olacaktı[221].
Bu miktardaki yağın birden verilmesi, İstanburda zeytinyağı darlığı yaratabileceği gibi zeytinyağı üreticisi de malın tedarikinde zorlanabilecekti. Bu gibi sıkıntılarla karşılaşılmaması için Çörçil'den, zeytinyağını hasad mevsimi olan Haziran-Temmuz aylarında alması istendi[222]. Çörçil, malın Avrupa'ya nakli için gemi kiraladığını ve bunların Temmuz'a kadar altı ay bekletilmesi durumunda zarar edeceğini beyan ederek bu isteği reddetmiştir[223].
Bâbıâli, bu meseleyi kapatmak ve yeni yeni problemlerle karşılaşmamak isteğiyle malın Mart (1837) ayının başından Mayıs ayının sonuna kadar Çörçil'e teslimini kararlaştırdı[224]. İngiltere, Çörçil mes'elesini kullanarak Osmanlı-Rus münasebetlerini bozmaya çalışrken ne gariptir ki, Çörçil bu imtiyâzını 350.000 kuruşa Rusyalı Rali ismindeki bir tüccara[225] devretmiştir.
2 - Türkçe Gazete Çıkarına imtiyazı:
Ceride-i Havadis gazetesinin çıkarılış nedeniyle ilgili olarak çeşidi bilgiler mevcuddur. Bazr müellifler, Çörçil meselesinin halli için zeytinyağı im ti- yâzının yani Sira bir de Türkçe gazete çıkarma imtiyazının verildiğini ifade etmektedirler[226]. Ancak, XIX. yüzyılda, Osmanlı Devleti, siyasetini ve icraatini hem tebaaya ve hem de dış ülkelere anlatmak İçin bütün modem devletler gibi bir gazeteye ihtiyaç duymuş ve Takvimi Vekayi gazetesini çıkarmaya başlamıştı. Bunun dışında dalla çok dışa dönük propaganda fonksiyonu görmek İçin devlet desteğinde ecnebilerin özel gazete çrkarma teşebbüsleri vardı[227]. Bu müteşebbislerden biri olan Çörçil, 1840 yılında İstanbul'da bir gazete çıkarmak talebinde bulunmuştu. Bâblâlî, resmi Takvim-i Vekayi gazetesinin yanında gayri resmi bir gazetenin neşrini faydalı bulduğundan Mayıs 184O'da Çörçil'in bu isteğini kabul etmiş ve kendisine üç yıl süreyle ayda 5.000 kuruş maddi yardim yapmayı kararlaştırmıştı[228].
Çörçil gerekli izni alınca, gazeteyi çıkarmak İçin çalışmalara başlamış ve bu amaçla Hamidiye türbesi karışında, bir matbaa kurarak 31 Temmuz 184O'da Ceride-i Havadis gazetesini neşretmeye başladı.
Neşredildigi ilk günlerde hiç satılamayan Ceride-i Havadisin okuyucu sayısı 1843 yılında 150 kişiyi geçmiyordu. Ayni yıl devlet yardımının kesilmesi üzerine gazete kapanmak zorunda kalmıştır. Çörçil gazetenin tekrar çıkarılabilmesi İçin kendisine ayda 2.600 kuruş yardim yapılması talebinde bulunmuştur. Her şeyde İngiliz elçiliğinin yardımını almaya alışan Çörçil. İngiliz Elçisi s. Canning vasıtasıyla bu hususta Bâblâlî'ye baskıda bulunmuşsa da bir netice alamamıştır. Bununla birlikte gazetenin yayın hayatini sürdürmesini faydalı bulan Bâblâlî, okuyucu sayısını artırmaya çalışmış[229] ve neticede gazetenin okuyucu sayısı 1844 yılında takriben 300 kişiyi bulmuştur[230]. Bu sayıyı yeterli bulmayan Çörçil okuyucu sayısının 800 kişiye çıkarılmasını veya gazetenin devlet tarafından idare edilmesini istiyordu [231].
Ceride-¡ Havadis'in devlet tarafından idaresi, resmi gazete olmaması lıa- sebiyle mümkün görülmüyordu. Fiyatının artırılması halinde ise zaten yeterli olmayan okuyucu sayısı iyice azalacaktı. Bu ortamda, gazete finans açısından tekrar devlet tarafından desteldenmeye başlandı[232].Bu yardim 1845 yılında ayda 2.500 kuruşa yükselmiştir[233]. Böylece, gazete yirmi yıl süre ile devletin yan resmi organı haline gelmiştir[234].
Bazı müellifler, W. ÇOrçil'in Kırım Savaşı esnasında bir İngiliz gazetesi- nin muhabiri olarak Kırım'a gittiğini ve oradan gönderdiği haberlerin neş- redilmesi sonucu gazetenin uajınm arttığını kaydediyorlarsa da[235]W. Çörçil H. 1262 (1845-1846) yılında ölmüştür[236]. Gazetenin idaresi oğlu Alfied Churchill'e geçmiştir[237]..
SONUÇ
Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılın ilk yarışında, memleket dahilinde, bazı ıslahat teşebbüsleri ile kendini güçlendirmeye çalışırken, dışta da toprak bü- tünlüğünü korumak amacıyla çeşidi savaşlara girmiş ve ecnebilerin ülke dahilinde çıkardıkları meselelerle meşgul olmuştur. Çeşidi olaylara karışan ecnebiler, Türk mahkemelerinin ve kanunlarının hükmünden kurtulmak İçin tercümanlardan yardim istemişlerdir. Tercümanlar bu gibi ecnebilere yardim edebilmek İçin her yola baş vurmuşlar, hatta devletin makamlarım küçük düşürücü ağır bir lisan kullanmaktan bile çekinmemişlerdir. Elçiliklerle, Rum asıllı tercümanlar vasıtasıyla münasebet kurabilen devlet, onların insafına kalmaktaydı. Devletin, yabancı dil bilen elemanı yetiştirmesiyle bu sıkıntı yavaş yavaş ortadan kalkacaktır.
Tercümanların menfaatlerini on planda tutan davranışları, İngiliz elçi- sinin tavTi, devlet adamlarının birbirlerini çekememeleri ve aralarındaki ha- berleşmenin sağlıklı yürütülememesi neticesinde adi bir zabıta ve adli vak'a olan Çörçil meselesini siyâsî mesele şekline sokmuş ve neticede, Akif Efendi vazifesinden alınmak, Çörçil'e de ticari imtiyazlar tanınmak suretiyle mesele yatıştırılmaya çalışılmıştır. Bu durum dalla sonraki donemde bir emsal teşkil etmiş ve elçilikler, menfaatlerine ters düşen derlet ricalinin azlini isteyerek sık sık devletin iç işlerine müdahale eder olmuşlardır.
Tanzimat'tan sonra emsali sık sık görülecek olan bu olayın haricî siyasetle alakalı olduğu şüphesizdir. Rusya, 1829 Edirne Andlaşması'ndan sonra Osmanlı Devleti'ni himayesi altına alma politikasını takip etmeye başlamış ve 1833'ten itibaren bu sahada bazı başarılar da kazanmıştı. Bu durumu menfaatine ters bulan İngiltere, Osmanlı Devleti'ni Rusya'dan uzaklaştırabilmek için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyordu. Çörçil vak'ası da bu fırsatlardan birini teşkil etmiştir. Bu meselenin çözümlenmesinden sonra Osmanlı-İngiliz münâsebetleri gelişmiş ve devletin ekonomik sistemini temelinden değiştiren ticarî antlaşma (16 Ağustos 1838) imzalanmıştı. Böylece Osmanlı ülkesindeki İngiliz saygınlığı artmıştır. Buna karşılık, Çörçil vak'asından sonra Osmanlı-Rus münasebetleri gevşemiş, 1840 ve 1841 Lohdra Antlaşmaları ile Rusya, Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzunu kaybetmeye başladığını anlayınca tekrar Osmanlı Devleti'ni parçalama siyasetine dönmüştür. Böylece, İngiltere'nin Çörçil meselesini bahane ederek Osmanlı Devleti'ni Rusya'dan uzaklaştırma politikasında ısrar etmesi uzun sürede semeresini vermiş ve 1853 - 1856 Kırım Savaşı ile bu politika amacına ulaşmıştır.