ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Mübahat S. Kütükoğlu

Anahtar Kelimeler: Osmanlı, Sosyal, İktisâdî, Tarih, Temettü Defterleri, Tanzimat

Tanzimat devrinde, önceleri değişik adlarla alınan vergilerin yerine tek bir verginin ikamesi için[1] hane reislerinin gelirlerinin tespiti maksadıyla yapılan temettü sayımları XIX. yy. ortaları Osmanlı sosyal ve iktisadi tarihi için fevkalade kıymetli bilgiler ihtiva etmektedir. XV. ve XVI. yy. için tahrir defterlerinden çıkarılan bilgilerden çok daha fazlasını bu defterlerde bulmak mümkündür. Hemen aynı tarihlerde İmparatorlukta nüfus sayımları da yapıldığından nüfusun tespiti bakımından nüfus defterleri derecesinde mühim değillerse de hüviyetleri itibariyle bu defterler, çok daha teferruatlı bilgi ihtiva ettiklerinden daha mükemmel sonuçlar çıkarmak kabil olmaktadır.

Maliye Varidat Kalemi defterlerinden olan Temettü Defteri eli, Başkanlık Osmanlı Arşivinde bulunmaktadır. 1988'e kadar bu senden çok az deftere Maliyeden Müdevver ve Kepeci tasnifleri arasında rastlanmaktaydı. 1988'de kataloglanarak araştırmalara sunulan Temettü defterleri serisi dokuz katalog içinde 17.747 defter ihtiva etmektedir[2]. Bu defterlerin çok büyük bir ekseriyeti 1261 (1845) tarihinde yapılan sayımlara aittir. Çok az sayıda olmak üzere 1256 (1840)'da yapılan ilk tahrirlere âit defterlere de rastlanmaktadır.

Temettüat defterleri serisinin tasnif edilip araştırmaya açılmasından önce Kepeci ve Maliyeden Müdevver defterler içinde bulunan temettü defterleri, ilk defa iktisat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Tevfik Güran tarafından kullanılmışlardır[3]. Serinin kullanıma açılmasından sonra ise Denizli'nin Tavas Kazasına âit defterler üzerinde yaptığım çalışmalar, bu defterlerin belli bölgelere âit olanlarının bütün halinde incelenmesi halinde imparatorluğun XIX. yy. ortalarına âit sosyal ve iktisadi tarihinin pek çok yönüyle aydınlığa kavuşacağını düşündürdüğünden bir seri çalışma başlatılmak istenmiş ve Anabilim Dalımız araştırma görevlilerinden Arzu Terzi'ye Aydın Güzelhisarı[4] üzerinde bir yüksek lisans tezi yaptırılmıştır. Ancak, üzerinde çalışılması düşünülen Ege Bölgesine âit defterlerin eksik oluşu, özellikle İzmir'inkilerin yanmış olmasından kaynaklanan eksikliğin telâfisinin imkânsız bulunuşu gibi bazı mahzurlar dolayısiyle çalışma kesintiye uğramıştır. Daha sonra I.Ü. iktisat Fakültesi iktisat Tarihi ve E.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde temettü defterlerine dayanan bazı çalışmalar yapılmıştır ki, bunların da hemen hepsi Batı Anadolu kasabaları üzerinedir[5]. Ancak, bu kadar zengin bir koleksiyonun hâlâ yeterince kullanıldığı söylenemez. Onun içindir ki, burada bu defterlerin tanıtılması ve özellikle XVI. yy. için pek yaygın olarak kullanılan Tahrir defterleriyle küçük bir karşılaştırması yapılacak; zaman zaman da Tavas kazasının eski (bugünkü Kale Tavas) ve yeni (eski Yarangüme) merkezlerinden örnekler verilecektir.

Bilindiği gibi tahrir defterleri sancaklara göre düzenlenmiş; alt idari birim olarak kaza ve nahiyeler alınmıştır. Önce mahalle mahalle nefisler, ardından köy ve mezralara yer verilmiştir. Temettü defterlerinde şehirlerle birden fazla mahalleden oluşan köylerde genellikle her mahalle için bir defter düzenlenmiştir. Defterler lb'den başlatılmış; sayfanın tepesinde sırasıyla eyalet - sancak - kaza adları kaydedildikten sonra defter bir şehre/kasabaya âitse şehir/kasabanın, ardından mahallenin adı yazılmıştır. Mahallesi olmayan küçük köylerde köyün adı.

"Aydın Eyâleti mülhakatından Menteşe Sancağı kazalarından Tavas Kazası kuralarından Avdan karyesinde mukim ahalinin emlâk ve arazi ve temettüatlarını mübeyyin defterdir'[6] şeklinde yazılmış; bir kaç mahalleden meydana gelenlerde köy adı ile birlikte mahallenin de adı kaydedilmiştir. Müslümanlar yanında gayr-i müslim nüfusun da bulunduğu yerlerde Müslüman ve gayr-i müslimler için ayrı ayrı defterler turulmuştur. Sadece Müslüman mahallesi olanlarda bunun belirtilmesine ihtiyaç duyulmadığı halde gayr-i müslim nüfusun da bulunması halinde Müslümanlar yazılırken.

"... karyesinde mukim ehl-i İslâmın temettü'âtını mübeyyin defterdir" şeklinde başlık konulmuştur. Gayr-i müslimler yazılırken de gayr-i müslimlere âit defter olduğu yine belirtilmiştir.

Temettüat sayımları mahalli idareciler tarafından yapılmıştır. 1256'daki sayımlardan muhassıllar mes'ul olup, bu tarihli bir temettü defterinde muhassıllık, müfti, mal ve emlak kâtipleri ve meclis âzâlarının mühürleri[7]; diğer bir defterde ise tasdik ibâresi altında nâibin mührü[8] bulunmaktadır. 1261'de sistemde değişiklik yapıldığından[9]) Müslümanların yazılması muhtar-ı evvel ve sanilerle köy imamları; gayr-i müslimlerin yazılması, varsa kocabaşılarla papazların sorumluluğu altında yapılmış olup defterlerin bitiminde bunların mühürleri vardır[10]. Ancak burada hemen işaret etmek gerekir ki, Temettüat defterleri serisindeki bütün defterlerin sonunda mühür bulmak mümkün değildir. Bazılarında "bende" kelimesi yazılıp bırakılmıştır. Bu da defterlerin hepsinin orijinal olmayıp bir kısmının muhtemelen merkezde çıkarılmış sûreder olduğunu göstermektedir.

Temettüat defterlerinin, 1256 (1840)'da yapılan sayımlarda tutulanlarıyla 1260-61'dekiler arasında, gerek muhteva, gerek tertip tarzı bakımından biraz farklılık vardı r. Aslında her iki sayımda da mutlak bir yeknesaklık sağlandığı söylenemez. Her iki tipte de başa "hane" ve "numara" ve altlarına rakamlar konulmuştur. Birincisi defterdeki kaçıncı hane, ikincisi hane içindeki kaçıncı aile olduğunu göstermektedir. Mesela, aynı hane numarası altında "Mehmed oğlu Hüseyin" üzerinde "1" numara, eğer yer müsaidse hemen yanında "Oğlu Hüseyin oğlu Mehmed" üzerinde "2" numara bulunmaktadır. Bu numara bazan "3"e de yükselebilmektedir. Defterlerin bazılarında sahifeler çift sütun olarak tanzim edilirken[11] bazılarında bu şekil, sadece emlak ve malı az olanlar için kullanılmıştır.

SOSYAL TARIH KAYNAĞI OLARAK TEMETTÜ DEFTERLERİ Aile, Şahıs Ad ve Sıfatları

Defterlerde verginin esas olduğu hane reislerinin isimleri kayıtlıdır. isimler, tahrir defterlerinde "Ahmed veled-i Hamza" gibi, bir önceki şahsın oğlu veya kardeşi olması halinde "Süleyman veled-i o"yahut "İbrahim birader-i o" şeklinde "veled" kelimesi kullanılarak yazılırken Temettü defterlerinde "Feyzullah oğlu Salih" örneğinde olduğu gibi çok kere "oğlu", kelimesi tercih edilmiştir. Maamafih, "bin" ve "veled" kelimelerinin kullanıldığı defterler de vardır. Ancak 1256'daki defterlerde, şahısların isimleriyle birlikte, biraz timar tevcih kayıtlarını hatırlatır tarzda "Uzun boylu, ak sakallu imam-ı Câmi-i Çarşu, odabaşı damadıMehmed veled-i Ali'nin emlâki[12] yahut

"Orta boylu, siyah sakallu, muhtar-ı mahalle İbrahim Efendi-zâde Mehmed Efendi'nin emlâki[13]" şeklinde eşkâllerine de yer verilmiştir. 1261'de tanzim edilen defterlerde bu kısma rastlanmaz. Çok kere "Hasan oğlu Ali" veya "Mehmed oğlu İbrahim" şeklinde baba adı, bazan da "Çulluoğlu İbrahim "veya "Hasimamoğlu Mehmed" gibi babanın lakabı veya aile adı yazılmıştır. Alt alta yazılan iki kardeşte "Köse Hacıoğlu Osman" ve "Köse Hacıoğlu Ismail" şekli yanında "Bostanoğlu Mehmed" ve "Bostanoğlu Mehmed biraderi Ali" şekli de kullanılmıştır[14]. Aile adlarının mevcudiyeti mahalle veya köydeki akrabaların tespitini mümkün kılmaktadır. Tavas kazasının nefs-i Tavas ile ileride kazanın merkezi haline gelecek Yarangüme köyünün üç mahallesinde yapılan sondaj mahiyetindeki bir çalışmadan aynı adı taşıyan ailelerin tamamen değilse bile kısmen tespit edilebileceği anlaşılmıştır. Zira bazı aileler, son derecede değişik ve diğerlerinden ayırd edilebilmesini imkân kılacak adlar taşımaktadır. Mesela araştırma yapılan Yarangüme köyünde Alacagözoğlu, Alboyacıoğlu, Batmazoğlu, Gülbelunezoğlu, Hanoğlu, Karakulakoğlu, Kırantaoğlu, Kuru Şabanoğlu, Matrakoğlu, Mukattaroğlu, Tebenneşoğlu; nefs-i Tavas da Askınoğlu, Başağaoğlu, Beğlikcioğlu, Bostanoğlu, Çobanoğlu, Çulluoğlu, Kapılmışoğlu, Kapşoğlu, Öküzoğlu, Yeniçıkdıoğlu, Zeybekoğlu gibi aile adları bulunmaktadır. Ayrıca baba-oğul veya kardeşler, hatta bazan amcayeğen ve kuzenler peş peşe veya araya bir yahut iki hane gererek yazılmışlardır. Bu, kolay ayırdedilebilen bir aile adına sahib olmayanların da aynı ailenin kolu olduklarını ortaya koyması bakımından tespitleri kolaylaştırıcı bir husus olmuştur. Yarangüme'de akraba oldukları şüphe götürmeyen haneler, nüfusun % 12'si kadardır. Çoğu Samanlık, Orta ve Yaka mahallelerinden birinde toplanmıştır. Bazı ailelerin bir kolunun diğer mahallelerde yaşadığı da görülmektedir. Aynı lakabı taşıyanların çoğu iki hanede ibarettir. 11 haneye kadar aynı aileden olan hane bulunmaktadır. 478 hanelik Nefs-i Tavas'da ise en çok altı hanelik aile görülmektedir.

Yarangüme ve Nefs-i Tavas'da aynı adı taşıyan ailelerin sayılarına göre dağılımı

Görüldüğü gibi hane ile aile sayıları tam bir ters orantı sergilemektedir.

Aslında, kesin olarak tespit edilebilenlerin dışında kalan haneler arasında da bazı akrabalıklar bulunduğu muhakkaktır. Ancak, bu hane reislerinin bir kısmının adlarının başındaki Kara, Koca, Küçük, Uzun, Hacı, Hoca, Molla ve Şeyh gibi sıfatlar, her zaman ve her yerde rastlanan sıfatlardandır. Bu adlarda, aynı mahallede olan ve peş peşe yazılanları n birbiri ile yakınlığı olduğu kabul edilebilirse de ayrı mahallelerde yaşayanların aralarında akrabalık bağı bulunup bulunmadığının tespiti hemen hemen imkansız denecek kadar zordur. Dolayısiyle bunların bir aile adı olarak mı kullanıldığı, yoksa sadece o şahsa ait bir sıfat mı olduğunun tespiti pek mümkün görünmediğinden değerlendirmeye dahil edilemezler. Ancak, bu nevi çalışmalarda kesin değilse bile daha güvenilir sonuçlara varmak için mahallinde de araştırma yapmaya ihtiyaç vardır. Bu yapılabildiği takdirde daha doğru sonuçlara ulaşmak mümkün olabilir.

Diğer taraftan, -daha önce de temas edildiği gibi- aynı mahallede oturmasalar bile kolay rastlanamayacak aile adlarına sahip olanların akraba olduklarında şüphe yoktur. Böylece ailelerin zaman içinde, muhtemelen bir evlilik sonucu kendi mahallelerinden çıkarak diğer bir mahallede oturmaya başladıkları düşünülebilir. Hatta daha ileri giderek bu nevi yer değiştirmelerin köyler ve kasabalar arasında da vuku bulduğunu söyleyebiliriz. Zira, köyde huzursuzluk çıkaranların civardaki köylere sürgün edildiği, veya diğer bir köy veya kasabada daha geniş imkanlar bulanların buralara göç ettikleri bilinen bir vakı'adır. Temettü defterlerinde çok dikkatli bir araştırma neticesinde bu nevi göçlerin nereler arasında yapılmış olduğunun tespiti de imkân dahilindedir. Nitekim bazı isimlerin yanında emlâkinin başka bir yerde olduğuna işaret edilmektedir. Bu hususa bazı mufassal tahrir defterleri ve daha çok da yaya defterlerinde rastlamak mümkündür.

Temettü defterleri, sadece .ile adlarının değil, yörede kullanılan şahıs adlarının tespiti bakımından da mühim kaynak vazifesi görmektedir. Tabii bu husus sadece temettü defterlerinde bulunmamakta, tahrir ve XIX. yy. nüfus defterlerinden de benzeri tesbitler yapılabilmektedir. Yarangüme ve Nefs-i Tavas'da kullanılan şahıs adları da dikkat çekicidir. Bunlar daha çok Hz. Muhammed ("Mehmed" şekli) ile onun neslinden gelen Hz. Ali ve oğulları Hasan ve Hüseyin; Mustafa, Süleyman, İsmail, İbrahim ve Ahmed gibi isimlerdir. Dört halifeden ilk üçünün adları olan Bekir, Ömer ve Osman bunlara nazaran daha az verilen adlardandır.

Yarangüme'de 50'nin üzerinde hane reisinin sahip oldukları isimler ile bunların toplam hane reisi sayısına oranları şu şekildedir:

Nefs-i Tavas'da en çok kullanılan isimlerle toplam hane reisi sayısına oranları ise şöyledir:

Yarangüme'de deve, beygir, katır ve merkeble

Nefs-i Tavas'da ise nüfusun Yarangüme'nin %37,5'u kadar olması dolayısiyle 50'nin üzerine çıkan tek bir isim vardır: Mehmed. Mehmed ismini taşıyanların toplam nüfusa oranı %16'yı bulmaktadı r. Halbuki Yarangüme'de Mehmedler, toplamın ancak %12'si kadardır. Buna karşılık bu köyde Hüseyin ve Süleymanların sayısı ve toplam içindeki oranları fazladır. Hüseyin %7'ye karşılık %10; Süleyman %4'e karşılık %8. Ömer isimlilerin oranı ise her iki yerde de %4'e bile ulaşamamıştır.

Şahıs adlarında göze çarpan bir özellik de baba-oğul aynı adı taşıyanların sayılarında görülmektedir. Babası, doğumdan önce ölmüş bir çocuğa baba adının verilmesi yaygın bir uygulama ise de babasıyla aynı adı taşıyanların hepsinin yetim kaldıkları da düşünülmemelidir.

Sosyal bakımdan adlar gibi sıfatların da şahısların belli özelliklerini göstermesi bakımından önemi büyüktür. Kara, sarı, uzun, küçük, şeyh gibi sıfatların ifade ettikleri mana açıktır. "Hacı" sıfatına sahip olanların ise, dinin farizalarını yerine getirmeleri yanında, bu farizap yerine getirebilecek mali güçlerinin bulunduğu da muhakkaktır. Nefs-i Tavas'da 57 hacı varken Yarangtime'de bu sayı 83'dür. Ancak nüfusa oranlandıkta Yarangilme'deki hane reislerinin sadece %7'si hacı iken Tavas'da bu oran %12'ye çıkmaktadır. Hacı olanlar, ekseriya köyün birkaç hanelik belli başlı ailelerinin fertleridir. Yarangüme'de 83 hacının hemen hemen yarısını ticaret ve ziraatla uğraşanlar teşkil etmektedir. 23'ü tüccar 18'i çiftçidir. Geri kalanlar çeşitli mesleklerdendir. Tavas'daki hacıların ise yarıya yakını kiracı (nakliyeci) ve çiftçidir. Yarangüme'deki tüccarın yerini burada kiracılar almış gibi görünmektedir. 21'i kiracı, 7'si ziraat erbabıdır. 10 hacı da demircidir.

Hane Reislerinin Meslekleri

Temettü defterlerinin sosyal tarih açısından mühim olan hususlarından biri de hane reislerinin mesleklerinin kaydedilmiş olmasıdır. 1256 (1840) tarihli görülebilen defterlerde imam, muhtar gibi vazifeliler dışında sadece eşkal verilip hane reisinin mesleğinin yazılmamasına karşılık 1260- 61 (1844-45) tarihli defterlerde ekseriya hane numarası üzerine "Erbab-ı zıra'atdan idüği", "çiftçi", "gündelikçi", "demirci", "çulha", "tüccar", "kiracı" gibi hane reisinin mesleği yazılmıştır. Küçük köylerde halkın hemen hepsi yalnız ziraat ve hayvancılıktan geçimini temin etmektedir. Ancak ziraatla uğraşanların hepsi toprak sahibi değildir. Toprağı olmayanlar, ailelerinin gücü toprağını işleyip ürününü kaldırmaya yetmeyen büyük toprak sahiplerinin yanında çalışmaktadır. Bunun gibi kısa zamanda ekilip biçilebilecek az toprağı olanlar da kendileri için kullandıkları iş güçlerinden artanı büyük çiftliklerde gündelikçi olarak çalışmakta ve geçimleri için ek kazanç sağlamaktadırlar[15]. Bu suretle biri nisbeten büyük çiftliklerde devamlı çalışan hizmetkarlar, diğeri ekim ve mahsulün kaldırılması sıralarında faydanilan çapacı, gündelikci ve ırgatlar olmak üzere iki ayrı ziraat işcisi sınıfi ortaya çıkmış bulunmaktadır[16] ki temettü defterlerinden bu iki sınıfın durumunun takip edilmesi mümkündür. Bu sınıflardan Nefs-i Tavas'da hizmetkâra rastlanmamakta, buna karşılık 12 ırgat ve 9 çapacı ile sadece gündelikçi tespit edilebilmektedir. Yarangüme'de ise 38 hizmetkâra karşılık 169 gündelikçi vardır ki gündelikçiler nüfusun %13'ünü biraz geçmekte, hizmetkârlarla birlikte % 16'yı aşmaktadır. Zürra'm toplam içindeki payı 701 l'dir. Tavas'da ise çapacı, gündelikçi ve ırgatlarin toplam içindeki payı %4,8; zürra'inki ise %9'dur. Böylece, Yarangüme'de kullanılan ziraat işçisinin Tavas'a nazaran daha fazla olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten nüfusa nazaran Yarangüme'de ekilen tarlaların yüzölçümü nefs-i Tavas'dakinin iki mislinden fazladır. Tavas'da hane başına ortalama 2,86 dönüm tarla düşerken Yarangüme'de bu rakam 6,2'ye yükselmektedir. Dolayısiyle ziraat işçisine duyulacak ihtiyaç da daha fazla olacaktır.

Nisbeten büyük köylerde, köyün bazı ihtiyaçlarının kendi içinde karşılanmasıni temin edecek şeklide ziraat dışında bazı zenaat kollarının mevcut olduğu görüldüğü gibi hangi işlerin, ne ölçüde yapıldığı da tespit edilebilmektedir. Bu köylerde de ziraat esas geçim kaynağını teşkil etmekle beraber dokumacılık, demircilik, vs. bazı küçük sanayi kollarının da geliştiği görülmektedir. Ancak dokumacılıkta olduğu gibi bunların bir kısmı, daha ziyade küçük ev işletmeleri tarzındadır. Hane reislerinin gelirlerinin -eğer varsa- ne kadarının sanatlarından, ne kadarının ziraattan olduğu da tasrih edilmiştir. Böylece hangi gelirin ağır bastığı görüldüğü gibi mesleklerinin yazılması ihmal edilmiş olanların da yaptıkları işlerin bu kisımdan tespiti mümkün olabilmektedir. Mesleklerin yazılmış olması, bir mahalle veya köyde hangi zenaatin ne ölçüde geliştiğini tespit etmemize imkân sağladığı gibi gelirin meslekler arası dağıtımını da ortaya koymaktadır. Demircilik gibi meslekler köyün ziraatta kullandığı vasıta ve aletlerin temini bakımından kendi kendine yettiğinin delili olsa gerektir. Çulhalık, sadece aile ihtiyaçlarının karşılanması açısından değil, aile ekonomisine katkı açısından da mühim bir zenaat kolu olarak incelenmeye değer.

Mamul maddenin pazarlara taşınması, köy veya kasabanın, dışaridan temin etmek mecburiyetinde olduğu maddelerin getirilmesi işini gören nakliyeci ve tüccarların sayısı ve taşıma vasıtası olarak kullandıkları hayvanların cinsi köy veya kasabanın dış dünya ile olan ticaretinin göstergesi olarak ortaya çıkmaktadır. Beygir, katır ve eşekle nakliyecilik yapanların sayısı her iki yerde de devecilere nazaran daha fazladır. Diğer taraftan, merkezde kiracı, Yarangüme'de deveci sayısının toplam içindeki payları daha yüksektir. Bu iktisadi şartlardan kaynaklanmış olabilir.

Tavas merkez ve Yarangüme'de deve, beygir, katır ve merkeble nakliye ve ticaret yapanlar ile toplam hane sayılarına oranları

Tavas'ın kaza merkezi olduğu düşünüldükde tüccar sayısının burada daha fazla olması lazım gibi gelirse de hakikatte bunun tam aksidir. Tahrir defterlerinde bu hususların görülmesi de mümkün değildir. Zira meslekler yazılmış olsa bile her şahsa ait gelir belirtilmemiştir. Zaten bu hususa tahrir defterlerinde sadece şehirlerde ve daha çok XV. yy defterlerinde rastlanır. XVI. yy. defterlerinde mesleklerin yazılması ekseriya ihmal edilmiştir. Hane reisleri içinde kadın ve yetimlere de rastlanmaktadır. Bunlar, kadınsa eşi; çocuksa babası ölmüş olduğundan hane reisi durumuna gelmiş olanlardır. Yarangüme'nin Samanlık mahallesinde 9, Yaka mahallesinde 5 olmak üzere toplam 14 kadın; Orta mahallede 2, Samanlık'da 4, Yaka'da 3 olmak üzere toplam 9 yetim hane reisi görünmektedir.

Muaflar

Tahrir defterlerinde vergiden muaf olanlar için "13a-berat-I sultani imam", "kürekçi", "tuzcu", "pir-i fâni" gibi şerh verilmiştir. Temettüat defterlerinde de muaf olanlar hemen aynı şekilde gösterilmiştir. Ancak, birincilerde imam, müezzin veya şeyh denmekle yetinildiği halde ikincilerde "ba-berat Beyaz Cami'i imamı''[17], "ba-berat Hızır İlyas Baba tekyesi şeyhr[18] veya "ba-berat Erenler Kavağı musallası katibi"[19] gibi hangi cami'in, tekkenin imamı veya şeyhi, yahut katibi olduğuna da işaret edilmiştir. Bu defterlerde ayrıca mansûre ve redif olanlar veya bu teşkilatlarda yakınları bulunanlar da "Asakir-i mansûre tekaüdü"[20], "Biraderi asakir-i mansûre neferi" [21], "Oğlu redif"[22], "Birden redif"[23] şeklinde belirtilmiştir. Bu gibi askeriden olanların emekli olanlarının emeklilikten önce ve sonra edindikleri mal ve mûlklerinin ayrı ayrı gösterilmesi gerekeceği sorulara verilen cevaplarda belirtilmistir[24].

IKTISADI TARIH KAYNAĞI OLARAK TEMETTĞ DEFTERLERI

Gayr-i Menkuller

Temettü defterlerinde hane reislerinin tarla, bağ, bahçe, bostan gibi gayr-i menkullerinin teferruatlı bir biçimde dökümleri yapılmıştır. Ancak bu kısımda da 1256 ve 1260-61 tarihli defterler arasında fark görülmektedir. Şöyle ki: Birincilerde tarla, bağ, bahçe gibi ekili dikili gayr-i menkullerin dönüm olarak yüzölçümü; ev, dükkan, kahvehane gibi binaların adedi ile altında kıymetleri verilmiştir. Anlaşılan, bu sayımlarda kıymetlerinin değil yıllık gelirlerinin bilinmesi mühim olduğundan ilk bilgiler yetersiz ve bir kısmı lüzumsuz bulunmuş ve 1261 (1845)'de değişiklik yapılarak bilgilerden "kıymet" hanesi çıkarılıp yerine "hasılat-ı senevisi" konmuştur. Halbuki kıymet bırakılarak hasılat ilave edilmiş olsaydı iktisat tarihi açısından çok daha faydalı olurdu. Böylece, tam değerlerin yazılmamış olduğu düşünülse bile, yaklaşık olarak o tarihteki gayr-i menkul fiatlarının tespiti da yapılabilirdi. Halbuki ikinci tahrirde 1260 yılı için hakiki, 1261 için tahmini gelirin kaydedilmesiyle yetinilmiştir[25].

Defterlerde ekili tarlalar, "mezru tarla" olarak gösterilmiştir. Kiraya verilen tarlalarla o yıl boş bırakılanlar ayrıca yazılmıştır. 1256 ile 1260-61 arasında burada da biraz farklılık görünmektedir. 1256'da bazı defterlerde bir şahsın mezru' ve varsa hali tarlaları alt alta gösterilerek toplam verilmiştir[26]. Bazı defterlerde ise başka başka yerlerde bulunan tarlalar, yerleri, bazan "killi yerde" gibi vasfı, dönümleri ve kıymetleri ile birlikte, teker teker gösterilmiştir[27]. 1260-61 sayımında "mezru" ve "gayr-i mezru— tarlalar ayrı yazılmıştır. Ekili tarlalar, hem boş bırakılanlara, hem de kiraya verilenlere nazaran çok daha fazladır. Pirinç ile pamuk, afyon, tütün, kök boya gibi sınai mahsûllere ait tarlalar ise hububat ekilen tarlalardan ayrı olarak ve ne tarlası olduğu belirtilmek üzere ayrıca kaydedilmiştir. Zaten örnek defterdeki talimat da bu merkezdedir[28]. Başka bir ifade ile sadece "mezru` tarla" adıyla yazılanlar hububat ekilen tarlalardır; hububat dışında büyük çapta ekim yapılan diğer mahsüllere ait tarlalar ayrı yazılmıştır. Kiraya verilen tarlalarda yıllık kira bedeli belirtilmiştir. Halbuki tahrir defterlerinde şahısların tasarruf ettikleri topraklar tam veya yarım çift, yahut da yarım çiftten az (bennâk) oluşlarına göre kaydedilmiştir. İki veya üç çift toprak kaydedildiği halde küsurlu rakamlar verilmemiştir. Çift kavramı ile ifade edilen topraklar ise ala, evsat ve edna olduğuna göre yüzölçümü değiştiği halde, tahrir defterlerinde bu hususlara da işaret edilmemiştir. Toprağın o yıl ne kadarının ekilip ne kadarının nadasa bırakıldığına dair her hangi bir bilgi bulmak da mümkün değildir.

Her şahsın neler ektiği ve her birinden ne kadar mahsül aldığı da vereceği öşür dolayısiyle sadece 1260-61 tarihli defterlerde kayd olunmuştur. Buğday, arpa, nohut, vs. her birinden %10 hesabıyla alınan öşrün hem ağırlık olarak miktarı, hem de buna isabet eden bedel mevcuttur. Böylece bu kısımdaki rakamları onla çarparak her şahsın tarladan kaldırdığı çeşitli mahsûllerin miktarı ile o yıl köylünün eline geçecek bedelini öğrenmek mümkündür. Ayrıca ağırlık-bedel münasebetinden mahsül fiyatları da tespit edilebilmektedir.

Mezru` tarladan sonra bağ, bahçe, bostan ve korulara[29] yer verilmiştir. 1256'da bunların da sadece yüzölçümleri ile kıymetleri yazılmışken, 1260- 61de tarlalarda olduğu gibi yüz ölçümü ile 1260 ve 1261 yılları gelirleri kaydolunmuştur. Meyve bahçeleri sadece "bahçe" adıyla yazılırken harir bahçeleri (dut kasd ediliyor) ve zeytinliklerin ayrıca kaydedilmesi istenmiş ve tatbikat da bu merkezde olmuştur.

Bağ ve bostanlar daha ziyade 1-2 dönümlük, hatta bir kısmında 1-2 ev- /ek[30]lik yerlerdir. Sadece âilenin ihtiyacını karşılayacak kadar mahsül alınan küçük bağların üzümleri için öşür tahakkuk ettirilmemiştir.

Bostanlarda da durum aynıdır. İncelediğimiz Tavas kazası köylerinde hemen her şahsın bir bağı olduğu halde bostana sahip olanların sayısı oldukça azdır. Olanlarda, tarla ve bağlar için tatbik edilen usül benimsenmiştir.

Temettü defterlerindeki bu bilgiler ziraat yapılan alanlar hakkında fikir verdiği gibi, bu toprakların ne kadarının ekili, ne kadarının dikili sahalara ayrılmış olduğu ve bunların büyüklüklerine göre sınıflandırma yapılmasına da imkân vermektedir. Nefs-i Tavas'da tarlalar, ekili-dikili alanların %89'u, bağlar ise %ll'i kadardır. Yarangüme'de ise tarlalar %91'e yükselirken, bağlar %9'a inmektedir. Bostanlar ise %re bile varamamaktadır. Yüzölçümü dikkate alındıkta Tavas'da ekili yerlerin %40'1 küçük %58'i orta, %2'si büyük işletme durumunda iken bu oranlar Yarangüme'de %44 küçük, %46 orta ve %10 büyük şeklinde karşımıza çıkmaktadır: [31].

Nesf-i Tavas ve Yarangüme'deki ekili arazilerin büyüklüklerine göre dağılışları

Binalar

Hane reislerinin sahip oldukları diğer gayr-i menkullerden, içinde oturdukları için gelire konu teşkil etmeyen evler, 1255 tarihli talimat uyarınca, kaydedilmemiş tir[32]. Hiç malı mülkü olmayanlar yazılırken "emlâki yok", sadece bir evi olanlar için ise "evinden başka emlâki yok" şeklinde not .düşülmüştür. Dükkân, kahvehane, değirmen gibi gayr-i menkullere sahib olanların bu gayr-i menkullerinin sayıları ve 1256 sayımında kıymetleri; 1261 sayımında 1260 yılında aldığı kira bedelleri ile bazan kime kiraya verildikleri de kaydedilmiştir. Eğer dükkân yahut kahvehaneyi kendisi işletiyorsa buna da "kendisi mukim" şeklinde işaret olunmuştur.

Şahsın sahip olduğu emlâkin hisseli olması halinde kiminle müştereken sahip olduğu ve hisse miktarı da yazılmıştır. 1261 sayımında nelerin nasıl yazılacağını gösteren rehber defterde öşür verilen arazide yıllı k gelirden öşrün düşürülmesinden sonra ortağın hissesinin çıkarılacağı ve yazılan şahsın gelirinin bundan sonra bulunacak rakam olacağı da misalle gösterilmiş tir[33]. Bir yerde ikamet ettiği halde emlâki başka bir yerde olanların yıllık gelir ve vergileri ile yaşadığı yerde hayvanı varsa belirtilmiş, fakat emlâkinin dökümü yapılmayarak mesela "emlak ve arazisi Fadıl'da olduğundan o defterdedir"[34] şeklinde şerh verilmiştir.

Hane reisi bazan köyünü terk ederek başka bir yere gitmekte, emlaki eşi veya annesi tarafından işletilmektedir. bu gibi haller de "Zevcesi tasarrufunda, kendisi üç sene önce Çine'nin Avcılar köyüne firar"[35] veya "Zevcesi ile birlikte iki ay önce Çine Soğancılar köyüne firar" dendikten sonra emlakinin annesi tasarrufunda olduğu da mesela "Annesi Kara kız tasarrufunda"[36] şeklinde belirtilmiştir. Tabii bu teferruatı tahrir defterlerinde görmek mümkün değildir:.

Emlakinin bir kısmını mesela bağını vakfetmiş olanlara da rastlanmaktadır. Bu gibi durumlarda vakfedilmiş olan şeyin yanında vakıf olduğu gösterildikten başka nereye vakfedilmiş bulunduğuna da

"Koyun Baba Tekyesine mevkuf bağ" "Tavas'da Hızır Paşa Cami'ine mevkuf bağ"[37] şeklinde işaret ve yıllık geliri kaydolunmuştur. Tahrir defterlerinde bu tip kayıtlar vakıf defterlerinde bulunmaktadır.

Hayvanlar Gayr-i menkullerden sonra hayvanlar yazılmıştır. Böylece bir köy veya kasabada en çok hangi hayvanların beslenip yetiştirildiği ve bunlardan ne ölçüde kazanç sağlandığının tespiti mümkün olabilmektedir. Nitekim Tavas kazası köylerinde ilk sırayı daima öküz ve inekler almıştır. Küçük köylerde, zenaat sahibi bile olsa -çok fakir olanlar hariç- hemen herkesin küçük de olsa ekilip dikilecek bir arazisi bulunmaktadır. Büyük köylerde ise çiftçiler dışında toprağı olanların sayısı çok fazla değildir[38]. Bu arazilerin sürülmesi için öküze ihtiyaç vardır. Ancak köylüler içinde öküz sahibi olanların sayısı pek fazla değildir. Mesela Tavas'ın Yarangüme köyünün 462 hanelik Orta mahallesinde öküz sahibi olanların sayısı 57; 298 hanelik Yaka mahallesinde 33; 515 hanelik Samanlık mahallesinde 157'dir. Buna göre köy halkının Orta mahallede %12; Yaka'da 701 1; Samanlık'da %30'u öküz sahibidir. Bu hayvanların da hemen tamamı ziraatla uğraşanlara aitir. Zürra, sınıfından bulunanlar arasında birkaç çift öküzü olanlar yanında hiç öküzü olmayanlar da vardır. Ekseriyeti ise iki, yahut bir öküze sahiptir. Yaka mahallesinde 70 dönümlük tarlası olan bir şahsın 6 öküzü varken 80 ve 86 dönümlük tarlaları olanların sahib oldukları öküz sayısı sadece 2'dir. Orta mahallede 120 ve 50 dönümlük tarlalara sahib iki zürra' 3'er; Samanlık mahallesinde dört kişi 4'er öküze sahiptir. Bunlardan birinin 54, ikisinin 50, birinin ise sadece 10 dönümlük arazileri vardır. Bu da birkaç çift öküzü olanların arazilerinin yüzölçümüyle sahip oldukları hay- van sayısı arasında pek orantı olmadığı intiba'ını vermektedir. Malik oldukları tarlaların büyüklü Merine oranla 'fazla hayvana sahip bulunanlar, muhtemelen bunları, tarlayı sürecek hayvanları olmayanlara kiralamaktadır.

Çeşitli meslek sahiblerinin evlerinde manda, inek ve bölgeden bölgeye değişmek üzere koyun ve keçi beslenmekte ve bunların et, süt, yün ve kıllarından gelir elde edilmektedir. Her evde hangi hayvandan kaç tane bulunduğu yazıldığı gibi 1256 sayımında hayvanların kıymetleri; 1260-61 sayımında ise inek, koyun, keçi ve kısrağa ait yıllık hasıllar ile an kovanı sayıları ve bunlardan elde edilen yıllık gelir de kaydedilmiştir. Sağman inek ve kara sığırlar için yıllık gelir 50, sağman koyun ve keçiler için 10, kısraklar için genellikle 30, arı kovanları için 10 kuruş olarak sabittir. Tavas kazası köylerinde koyun daima keçinin gerisinde gelmiştir. Bugün de durum aynıdır[39].

Bütün bunlar tek tek yazıldıktan sonra altta yıllık kazanç gösterilmiştir. Eğer şahsın tek bir işten geliri varsa o yazılmış, fakat hem ziraat, hem zenaat veya ticaretten geliri varsa her biri ayrı ayrı yazılıp her rakamın hangi fasla ait olduğu belirtildikten sonra toplamı verilmiştir. Bazı şahıslarda "zuhurat" veya "perakende" başlığı altında gelirlere rastlanmaktadır. Bunların bir kısmı köylünün bir emek sarf etmeden elde ettiği gelirlere aittir. 1261'de, temettü sayımlarında hangi kalemlerin nasıl yer alacağına dair soru-cevap şeklinde hazırlanan bir yazıda, hüday-ı nâbit palamud ve saire toplanıp satılması, mahmude, çam sakızı, neft yağı, kitre, kök boya ve kilden elde edilen gelirler her yılki kazançlar arasında ise "temettilat-ı kad- ime" addolunacağı; her yılki kazançlar içinde yer almıyorsa "zuhürat temettüü" adı altında kaydedileceği belirtilmiştir[40]. Perakende ile ilgili olarak her hangi bir açıklamaya rastlanmamıştır. Ancak, bir tarlanın sürülmesi için gerekli sayının üzerinde öküzü bulunanlarda zaman zaman zuhurat ve perakende gelire rastlanması, bunların ihtiyacı olanlara kiralanarak gelir sağlandığı intibaım vermektedir. Bu gelirler hayli yüksek rakamlara ulaşmaktadır. Orta mahallede 50 dönüm toprak ve 3 öküz sahibi bir zürra'ın gelirinin ziraattan olan kısmı %38 iken perakende olarak gösterilen kısmı %62'yi bulmaktadır. Aynı mahallede 120 dönüm arazi ve 3 öküz sahibi zürra'ın gelirinin %76'sı ziraat, %20'si perakende olarak gösterilmiş- tır. Samanlık mahallesinde 10 dönüm toprak ve 4 öküzü olan zürra'ın gelirinin %70'i; 40 ve 54 dönüm arazi, 4 öküzü olanların ise toplam gelirlerinin sadece %17,5'unu perakende olanlar teşkil etmektedir. Bu da hayvan sayısı ile perakende gelirler arasında bir doğru orantı bulunduğunu göstermektedir.

Temettü defterlerinin yazımında yetimlere âit akar ve nakdin ne şekilde kaydedileceği de ayrıca gösterilmiş bulunmaktadır. Bunlar defterlerde yer alacak, fakat nakdin neması gelir kaydedilip bundan vergi tahakkuk ettirilmeyecektir[41].

Hiç malı mülkü ve her hangi bir şekilde geliri olmayanlar için "şunun bunun iânesiyle geçinmektedir", "komşu iânesiyle geçinir" gibi notlar konulmuştur. Bu notların hangi şartta nasıl yazılacağı da yine örnek defterde gösterilmiştir[42].

Vergiler

Temettü defterlerinde vergiler her hane reisinin isminin üst tarafında ve dikine olarak yazılmışlardır. Ancak 1256 ve 1261 sayımlarındaki defterler arasında fark bulunmaktadır. Şöyle ki: 1256'da, vergilerden sadece vergi-i mahsûsaya yer verilmiştir. Ankara defterinde ruz-ı hızır ve rûz-ı kasımda alınan miktarlarla toplamı gösterildiği halde Gelembe defterinde tek rakam bulunmaktadır. 1261 tarihli defterlerde ise bir yıl önce vermiş olduğu vergi-i mahsûsa ile birlikte öşre de yer verilmiştir. Bu bilgiler hane ve numaraların yan veya üstünde isme dik bir şekilde sağdan sola "meslek" - "vergi-i mahsâsa" - "öşür" sırasıyla yazılmışlardır. Örnek defterde vergi-i mahsûsaya âit rakamın "sene-i sabıkada bir senede vermiş olduğu" vergi olarak gösterileceği belirtilmişse de tatbikatta bazı defterlerde daha açık bir şekilde "sene-i sâbıkada vergi-i mahsûsadan bir senede vermiş olduğu" veya "sene-i sâbıkada vergi-i mahsûsası" gibi verginin cinsinin belirtildiği görülmektedir. Ancak, vergi-i mahsûsa ile kazançlar arasında orantı yok- tur. Kazancı az olan daha çok; kazancı çok olan daha az vergi ödeyebilmiştir. Bu adaletsizlik dikkate alındığından yeni bir sapma ihtiyaç duyulmuştur.

Vergilerin ikincisi öşürlerdir. "Aşk olarak sene-i sâbıkada vermiş olduğu" başlığı altında hınta (buğday) ve şair (arpa) başta olmak üzere herkesin kaldırdığı mahsulden alınan öşrün önce kilesi, sonra kıymeti yazılmış ve alta kıymet (kuruş) olarak toplamı verilmiştir. Daha önce de bir nebze temas edildiği gibi böylece hem herkesin ektiği mahsuller, hem de her tarladan alınan mahsûlün miktar ve kıymeti ayrı ayrı tespit edilebilmektedir. Halbuki tahrir defterlerinde hasıllar bütün köye aittir. Genellikle yalnız buğday ve arpadan alınan öşre âid miktar ve kıymet bir arada yazılmıştır. Diğer mahsullerde sadece öşür akçe olarak verilmiştir. Hatta çok kere bir iki mahsulün öşrü birlikte yazılmıştır. Ayrıca mahsulleri birleştirme şekilleri köyden köye farklılık gösterir. Dolayısiyle sadece kaldırılan mahsulün miktarını değil, beraber yazılanların her birinin payını tespit etmek de imkânsızdır.

Sonuç olarak temettü defterleri, XV. ve XVI. yy.larda tutulmuş olan tahrir defterlerinden çok daha mükemmel ve teferruatlı bilgi veren defterlerdir ve XIX. yy. sosyal ve iktisâdi tarihi kaynağı olarak pek kıymetli bilgiler ihtiva ederler. Bunun içindir ki, bu defterlerin bir an önce belki de ekip çalışmasıyla değerlendirilmesi ve gün ışığına çıkarılması elzemdir.

<5>

Dipnotlar

  1. Gülhane Fermanı'mn ilkundan sonra 19 Zilka'de 1255 (12 Ocak 1840) tarihinde çıkarılan talimat-ı seniyyenin 4. bendinde muhassıllar nezarednde olmak üzere her yerde halkın isim, şöhret, emlak ve arazileri ile hayvanlarmı n miktarı; tüccar ve esnafın yıllı k gelirlerinin yazıldığı defterler tutulması emredilmişti. Muhassıllarm, diğer işlerinin yanında bunları bizzat yapmalarının mümkün olmayacağı düşünülerek her kazaya, oranın ileri gelenlerinden meclisçe seçilecek birinin başkanlığında olmak üzere bir katib tayiniyle sayımlann yapılması; ancak hazırlanacak defterlerin muhassıl tarafından kontrolüyle kimsenin mal ve mülkü ile kazancının eksik gösterilmemesine dikkat edilmesi emir ve suiistimalde bulunanları n ceza kanunu hükümlerine göle cezalandınlacağı bildirilmişti (Abdurrahman Vefik, Tekal ^ if Kaıiidi, II, İstanbul 1330, s. 13-14). Bu vergi, Tanzimat öncesinde alınan örfi vergiler karşılığında olup "an cemaatin vergi" veya "vergi-i mahsıla" adıyla amlnuşur. Tafsilat için bk. a.g.e., II, 58 vd. ve Abdüllatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanh Vergi Sistemi, İstanbul 1990, s. 94 vd.
  2. Bu dokuz katalogda Ankara, Aydı n, Bolu, Cezayir-i Bahr-i Sefid, Edirne, Erzurum, Hüdavendigar, Konya, Niş, Rumeli, Selanik, Silistre, Sıvas, Üsküb ve Vidin eyalet ve kazaları na ait defterler bulunmaktadır. Her kazaya ait köy ve mahallelerin defterleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Temettüat Defterleri kataloglarmda gösterilmiştir. Bu eyâlet ve kazaların kataloglarda dağıhş tanı için bkz. Basbakanhk Osmanlı Arsivi Rehben, Ankara 1992, s. 281.
  3. Structure Econoınique et Sociale d'une Region de Campagne dans l'Empire Ottoman vers le Milieu duXIXe s. Etııde Compar&amp; de neuf Villages de la Nalıiye de Kyuntepe, Sancak de Filibe, Sofia 1979; "Osmanh Tarım Ekonomisi", Türk iktisat Tarihi Yıllığı, sayı 1, İstanbul 1988, s. 225-303; "Ondokuzımcu Yüzyıl Ortalarında ödemiş Kasabasımn Sosyo-Ekonomik özellikleri", iktisat Fakültesi Mecmuası - Ord. Prof Ömer Liitfi 13arkan'a Armağan sayısı, XLI/1-4 (İstanbul 1984), 301-319. Structure Economique, ek I (s. 49-52)'de temettü defterleriyle ilgili açıklayıcı kısa bilgi mevcuttur.
  4. Arzu Tozduman, Aydın Güzelhhirinın Sosyal ve İkdsücli Durumu (1844), İstanbul 1992, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü basılmaınış yüksek lisans tezi.
  5. Bursa: Salih Aynural; Aydın-Bozdoğan: Sabri Sûrvegil; Mudurnu: Mehmet Ekincikli; Gerede: Ramazan Kaşmer; Mila's: Nuri Adıyeke; Bergama: Müzeyyen Kaşez taraflarından hazırlanmış veya henüz üzerinde çahşılmaktadır.
  6. BOA, ML. VRD. TMT, nı. 2630.
  7. Yörilkân-ı Ankara kazası temettil defteri: ML. VRD. TMT, nr. 1296, s. 25. Bk. Levha I.
  8. Karasi sancağo Başgelembe kazası temettii defteri: ML. VRD. TMT, nı. 2172, s. 154. Bk. Levha II.
  9. Tanzimatla getirilmiş olan muhassıllı klar 1842'de kaldırılarak vilâyetlerin başına milşirler geçirilirken !ikili sorumluluk defterdarlara verildi. Sancaklann miii işleri kaymakamlara, kazalannki kaza müdürlerine bırakıldı. Diğer taraftan "Muhassıllik meclisleri"nin de isimleri degiştiri lerek "Memleket Meclisi" adıyla çalısmalanna devam ettirildiler. Tafsilât için bk. Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, Ankara 1991, s. 208 %.cl.
  10. Bk. Levha III.
  11. Mesela 1256 tarihli Yörükân-ı Ankara defteri böyledir (ML. VRD. TMT., nr. 1296). Bk. Levha IV.
  12. Karasi sancağı Basgelembe kazası merkezine ait temettii defteri: ML. VRD. TMT. nr. 2172, s. 6, hane ıır. 1. Bk. Levha V.
  13. A.g.d., nr. 6.
  14. Bk. Levha VI.
  15. Gündelikci adıyla anılan zümrenin kendilerine ait toprakları da bulunmakta ve az da olsa bu topraklardan ürün kaldırarak gelir saglamaktayrblar.
  16. Tevfik Giiran, "Osmanlı Tarım Ekonomisi", s. 252, hizmetkârların ya bütün yıl veya altı ay boyunca çalışan grup olduğu; gündefikçi, orakçı ve harmancılarm ise rüz-ı hızır ile rûz-ı kasım arasında çahştınldıklarım kayd, fakat çapacılardan hiç bahsetmemektedir. Geçici işçi çalıştınlmasıyla emek maliyeti en alt düzeyde tutulmaya çalişılmaktadır.
  17. Menteşe Kazası Nefs-i Tavas Temettii Defteri, ML. VRD, TMT, nr. 2613, hane nr. 103 Hacı Molla Hüseyin oğlu Molla Mehmed.
  18. A.g.d. nr. 111 Şeyh Ahmed oğlu Şeyh Mehmed.
  19. A.g.d., nr. 232 N'ânroğlu Molla Halil.
  20. Ag.d., nr. 272 Halil oğlu Mehmed.
  21. Ag.d., nr 274 Hacı Derviş oğlu Süleyman.
  22. Ag.d., nr. 324 Sarı Mehmed oğlu Abdullah.
  23. A.g.d., nr. 290 Ma'denoğlu İbrahim, nr. 306 Emir Ahmed oğlu Süleyman.
  24. BOA, Mesâil-i Mühimme MM İradeleri, nr. 65/1, madde 23.
  25. Sayunlarda, mahsfilün kaldırılması için gerekli masrafların çıkmasından sonraki safi gelirin mi, yoksa gayr-i sâfl gelirin mi yazılmasmın uygun olacağı konusu gündeme gelmiş, fakat safi hasılat kabul edildiği takdirde gelir için yapılan masrafların toplamı ile karşılaşılması ve ilerde dedikodurı mucib olacak durumların ortaya çıkması endişesi yamnda sayımdan maksadm halkın gelirlerinin masraflar dışındaki lusnamm vergi olarak alınması değil, gelirlerin sadece uygun bir kısmının alınması manasma geldiğinden gayr-i sifl hâsılann yazılmasına karar verilmiştir. MM İradeleri, nr. 65 ve lefleri.
  26. 256 tarihli Gelembe kasabası Orta Mahalle Temettii Defteri, ML. 'VRD. TMT, nr. 2172.
  27. 256 tarihli Ankara Kazası Defteri: ML. VDR. TMT, nr. 1296.
  28. MM İradeleri, nr. 65/4.
  29. Örnek defterde misal olarak palamud korusu verilmiştir. MM İradeleri, nr. 65/4.
  30. Evlek, bağ ve bostanlarda kullanılan 1/4 dönümlük bir ölçü birimidir.
  31. Osmanlı ziraat istatistiklerinde, 10 dönüme kadar olan zirai işletmeler küçük, 10-50 dönüm arası ndakiler orta, 50 dönümden fazla olanlar ise büyük işletme kabul edilmişlerdir. Tafsilât için bk. T. Güran, "Osmanlı Tarı m Ekonomisi", s. 242. Biz de değerlendirmeyi bu esaslar dairesinde yaptı k.
  32. 255 tarihli talimat-ı seniyyenin 4. bendinde bu husus "..bazı kesaııııı babasından ve ecdadmdan kalmış ve 'kara vermeyerek kendisi süknâ ittihaz etmiş cesimce bir konağı bulunup da andan başka çiftlik ve han ve dükkan ve sair bu misillü kendüsine menafi ham] olacak bir şeyi yoğise o makulelerin yalnız o konakları kendüden galle hasıl olan emlâkden addolunmayup" (Tekâlif Kavâidi, II, 14) şeklinde ifadesini bulmuştu. 1266 (1850)'da İzmir tahririne memur Babıali tercüme Odası hulefasından Ali Efendi'ye ikinci tahrir için verilen talimatta bu husus "... bidâyet-i Tanzimat- hayriyyede emlak ve temettü'at yolunda yazılmayup ez-cümle derunlarında ashabı sakin olalı haneler müstesna tutulduğundan..." (BOA, Irade-Dahiliye, nr. 12308/2) şeklinde ifade edilmiştir.
  33. MM İradeleri, nr. 65/4.
  34. Nefs-i Tavas Defteri, ML. VRD. TMT. nr. 2613, 448 nr.11 hane reisi Hacı Yunus oğlu Ahmed.
  35. Ag.d., 402 nr.11 hane reisi Eyüb oğlu Süleyman.
  36. A.g.d., a 401 nr.h hane reisi Deveci oğlu Abdillfettah.
  37. Ag.d., nr. 3 ve 13.
  38. Maamafih, büyük toprak sahiblerinin her zaman çifçiler olduğu da zannedilmemelidir. Nitekim, nefs4 Tavas'daki iki büyük çiftliğin sahipleri bir tüccar ve bir kasapdır. Yarangilıne'nin Samanlık mahallesinde yaşayanların sahip olduklan 19 büyük çiftlikten 2'si çerçi, l'i tüccar ve 340 dönümlük en büyüğü de bir "bey"e âittir.
  39. Günümüzde de bu bölgede koyun değil keçi eti tüketilmektedir.
  40. MM iradeleri, nr. 65/1, 3. madde.
  41. Ag.b., 8. madde.
  42. Bunlar, "Sakin olduğu hanesinden başka bir nesnesi olmayup fakat sermayelü tüccardan olarak ahz u i`ta ve ticaretle mel'uf olduğu" "Hanesi ve sair nesnesi ohnayup hizmetkarlık ile meşgul olduğu" "Hiçbir nesnesi olmadığından başka hizmeti:al-11ga dahi kudreti olmayarak şunun bunun i ı nesiyle geçiıımekde olduğu". "Hiçbir şeyi olnıayup kömür yakmak ve kaldırımcılık etmek misillü ticaretle me'luf olduğu" gibi formüllerdir. MM İradeleri, ur. 65/4.

Figure and Tables