ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

Gülden Sarıyıldız

Anahtar Kelimeler: Karantina Meclisi, Tarih, Salgın Hastalıklar, Çin, Avrupa, Asya, Osmanlı

Tarih boyunca çeşitli salgın hastalıklar insanların korku kaynağı olmuş, milyonlarca insan salgınlarda hayatını kaybetmiştir. Veba, kolera, tifüs, tifo, çiçek, grip gibi bulaşıcı hastalıklar tarihte korkunç salgınlara yol açmışlardır. XIV. yüzyılda Çin'de ortaya çıkan veba salgını bütün Asya'yı kaplamış, Avrupa'yı harap etmiştir. Avrupa nüfusunun muhtemelen üçte birini[1] yok eden bu korkunç pandemide veba Avrupa'da 24 milyon, Çin'de de 13 milyon kişinin ölümüne sebep olmuştur[2]. Bunun gibi muhtelif zamanlarda hükmünü icra ederek kitleler halinde insanların ölümü ve büyük maddi kayıplarla sonuçlanan salgınlara karşı, tıbbi bilgilerin yetersizliğinden dolayı alınan tedbirler: Bulaşık yerleri kordon altına almak, hastalığın görüldüğü yerlerde, sokaklarda ateş yakmak, evlerin duvarlarını absent veya sirke ile ıslatmak ve karantinadan ibaretti [3]. Sirayet ve tecrid fikri VII, yüzyılda [4] var olmakla beraber, vebaya yani "kara ölüm”e karşı ilk karantina tatbiki XIV. yüzyılın son çeyreğinde Doğu'dan gelen gemilere karşı Akdeniz limanlarında tatbik edilmiştir. İlk karantina noktaları 1377'de Venedik ve Dubrovnik'de, ilk tahaffuzhane de 1423 yılında Venedik yakınlarında Santa Maria de Nezaret Adası'nda tesis edilmiştir[5]. Tecridhânelerde bekleme süresi genellikle kırk gün olduğundan bu usüle de kırk (quarante)'dan esinlenerek karantina denilmiştir. Akdeniz limanlarında deniz ulaşımına karşı tatbik edilen karantina tedbirleri daha sonra kara ulaşımına da uygulanmıştır. 1718 yılında imzalanan Pasarofça Antlaşması'ndan sonra Osmanlı-Avusturya ticari münasebetlerinin ve mal mübadelesinin artmasıyla Avusturya, Doğudan taşınan vebayi izole edebilmek için sık tedbirler almış ve Osmanlı sınırında karantina ağı teşkil etmiştir. Böylece karantinaya uğramadan sınırdan kimsenin geçişine izin verilmemiştir. Sınır boyunca bu işlerle uğraşan ve salgınlar söndüğü zaman da kontrollere devam eden idari bir teşkilat meydana getirilmişti'[6].

Büyük salgınlar karantinanın yaygınlaşmasında etkili olmuşsa da, karantina usülünün yaygın hale gelmesi ve yerleşmesi XIX. yüzyılda gerçekleşmiş, bu yüzyılın ortalarında bulaşıcı hastalıklara karşı milletlerarası işbirliğine gidilmiş ve modern karantinalar teşkil edilmiştir.

I — Osmanlı imparatorluğu'nda İlk Karantina Uygulamaları

Tersane-i Âmire'de ilk tıp mektebini[7] açtıran III. Selim zamanında Imparatorluğu harap eden vebanın yok edilmesi için çalışılmıştır. Bu amaçla Rumlara ait olan Yedikule haricindeki veba hastanesi, Osmanlı Devleti'ne iltica eden ve vebaya çare arayan Italyan hekimlere tahsis edilmiş, sığı r vebası hakkında Anadolu'da araştırma yapmak isteyen bu hekimlere bazı ayrıcalıklar tanınmıştır[8].

Istanbul'da sı k sık veba zuhurunun hava ve çevre kirliliğine bağlı olabileceği düşünülerek bazı tedbirler alınmıştır. 1812 yılında Istanbul'da veba salgını esnasında sokakların, meskenlerin, hanların temiz tutulması ve havanın kirletilmemesi için beyaz üzerine fermanlar çıkarılmış [9], İstanbul ve Galata'da hastalık kaynağı olarak görülen yerlerin yıkımına başlanmıştır. Önce Bahçekapısı'nda Melekgirmez Sokağı bütünüyle yıkılmış, Haliç'te Meyyit iskelesi'nden Tophâne Kapısı'na kadar olan yerlerde ve Galata çevresinde deniz üzerinde bulunan kahvehâne, manav ve berber dükkanı gibi işyerlerinin üst katlarındaki bekar odaları tamamen ortadan kaldırılmıştır[10] . Bu tür tedbirlerin ardından hastalıkların önlenmesi için karantina tedbirleri uygulanmaya başlanmıştır.

Rusya'da "kara" tâbir edilen ve vebadan daha şiddetli olan bulaşıcı hastalı k görülünce İngiltere, Rusya, Fransa ve Nemçe sefaret tercümanları Rusya'dan Osmanlı limanlarına gelecek gemilere karantina tatbik edilmesini Bâblâti'den istemişlerdir [11]. Tercümanların karantina işini görüşmek üzere Galata Nâzın Nuri Bey, liman memurları ve sefaret temsilcileri arasında görüşmeler yapılması teklifi Bâbıâlice uygun bulunarak kabul edilmiştir. Bu sıralarda karantina usülünün Osmanlı imparatorluğu'nda tatbiki konusunda Avusturya elçisi ile Bâbıâli arasında müzâkereler yapılmaya başlanmış, ayrıca Ruslarla sona eren savaştan sonra Edirne'de zuhur eden salgını n önlenmesi için karantina uygulanması hususunda Fransa sefaret tercümanı da girişimlerde bulunmuştur[12]. Bu gelişmelerin ardından Pâdişah II. Mahmud, bir yandan karantina işinin müzakere edilerek varılacak kararın kendisine arz edilmesini, diğer yandan da ihtiyaçların tanzim edilerek karantinâ icrasına başlanmasını irade etmiştir [13].

18 31 yılında başta Hindistan olmak Üzer İran, Rusya ve birçok ülkede hüküm süren "kolera morbus” denen hastalık Istanbul'a sirayet edince karantina uygulamasına gidilmiştir. Istanbul'da hastalığa rastlanınca Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi mesele hakkında hazırladığı takriri Kaymakam Paşa'ya takdim etmiştir. Hekimbaşı'nı n belirttiğine göre iki, üç saat gibi kısa bir sürede yayılabilen hastalığın tedavisi mümkün olmayı p, ancak bazı tabiplerin mektupları nda ve gazetelerde açıklandığı üzere çok dikkatli karantina edilip, diğer tahaffuz tedbirlerine de uyulduğu takdirde önlenmesi mümkün olabilmektedir[14]. Galata civarında yirmi kişide hastalığa rastlanınca özellikle Mansure askerinin muhafazasını dikkate alan Hekimbaşı "...Karadeniz'in Rumeli yakasından vürüd eden bil-cümle sefai'nin bir mahall-i münâsibde karantina tarifesi üzere meks ve tevkif ve sair tahaffuz ve ihtiyatın esbabına teşebbüsle...» kil olarak karantinaya başlanmasının "fariza-i halden" olduğunu belirtmiştir [15].

Hekimbaşı'nın uyarısı üzerine Kaymakam Paşa mesele hakkında hazır- ladığı takrin, Hekimbaşı'nın takriri ile birlikte huzura arz etmiştir. Tahaffuza dikkat etmenin zorunlu olduğunu hatırlatan Kaymakam Paşa, şimdiden gemilerin karantinasına başlansa dahi, yalnız bununla korunabilmenin mümkün olamayacağını, bu sebeple, tıp kanunları ve tecrübe göz önünde bulundurularak huzura arz edilmek üzere Hekimbaşı'nın bir layiha kaleme alacağını, bu lâyiha takdim edildikten sonra "... Serasker Paşa bendeleri ve me'rnürin kullarıyla bazı havass-ı bendegan-ı saltanat-ı seniyyelerinden ibâret olmak üzere bir meclis akdıyla...” müzakerelerin arz edileceğini ifade etmiştir [16]. II. Mahmud, tahaffuz tedbirlerine dikkat edilerek Karadeniz yönünden gelecek gemilerin karantinaya alınmalannı ve diğer ayrıntılarının da iyice düşünülerek, alınacak kararların kendisine bildirilmesini istemiştir [17]. Kaymakam Paşa'nın sözünü ettiği meclis meseleyi görüşerek "...bu usCıl derdest olan asıl karantina nizamına bir mukaddime olacağından ve bir müddetten berü Devlet-i Aliyye'nin karantina usülüne teşebbüsünü bil-cümle düvel duymuş ve işitmiş..." demek sûretiyle ileride nizam verilecek olan karantina usulünün tatbikini, yani Islam, reaya ve yabancı gemilerin Boğaziçi'nde karantina beklemesine karar vermiştir. Meclisin aldığı kararın icrâsı hususunda olumlu iradenin alınması ndan sonra karar, sadâret tarafından tercümanlar kanalıyla sefirlere iletilmiştir [18]. Galata Nâzırı Sanm Bey, elçilerle yaptığı görüşmelerin neticesini iki bend, bir kıt'adan ibaret bir lâyiha halinde sadârete takdim etmiştir. Lâyihaya göre istihdam edilecek memurların maaşlarından başka karantina için yapılacak binaların masrafları ellibin kuruş tutmaktadır[19]. Karantinayı müzâkereye memur edilen meclis, ellibin kuruşun hazine için önemli bir yük olmadığını, ancak, Sanm Bey'in vazifesi gereği karantina işi ile yeterince meşgul olamayacağı görüşünü benimseyerek, karantina hizmetine müstakil memuriyetle Kâmilzâde Mustafa Nazif Efendi'nin getirilmesinin uygun olacağına karar vermiştir. II. Mahmud hastalığın sönmüş olmasından dolayı karantina binalarına gerek olmadığını ancak, karantina nizamına ileride bir şekil verileceginden bu nizâma bir başlangıç olmak üzere Mustafa Nazif Efendi'nin müstakil memuriyetle tayin edilmesini ve derhal faaliyetlere başlanmasını istemiştir [20]. Defterdâra bir buyruldu gönderilerek Karadeniz'den Istanbul'a gelecek Islam gemilerinin Büyük Liman'da, diğer devlet gemilerinin Istinye Körfezi'nde beş gün karantina bekleyecekleri, buralarda iskan edilecek bakkal, kasap, su taşıyan sandal takımlarının ve diğer hizmetlilerin kalacağı, gemilerle gelecek yolcuların geceleyecekleri binaların yapımı için gereken ellibin kuruşun hazineden verilerek baş muhasebeye kaydedilmesi istenmiştir [21].

Karantina usülü daha esaslı olarak 1835 yılında Çanakkale'de tatbik edilmiştir. Bu tarihte Kıbrıs, Suriye ve İskenderiye başta olmak üzere Akdeniz çevresinde hüküm süren kolera sebebiyle Çanakkale'de başlatılan geçici karantina uygulaması ile Marmara ve Istanbul'a gidecek gemiler gözetim altında tutulmuştur. Çanakkale tahaffuzhânesine aylık 2500 kuruş maaşla Es'ad Efendi müdür olarak tayin edilmiştir. Es'ad Efendi'ye yardımcı olarak Avusturya konsolosunun oğlu İspiro verilmiştir[22]. Çanakkale Boğazı'nda karantina tatbikatına 5 Nisan 1835 tarihinde başlanmıştır [23]. Hastalık görülen yerlerden Çanakkale'ye gelecek yabancı tüccar gemilerinin karantinaya muhalefet etmemeleri hususunu sadâret elçiliklere bildirmiş, diğer sahillerden gelen kayıkların reislerine karantina tezkiresi verilmesi usülu ihdâs edilmiştir[24]. Bu sırada hastalık sönmeye yüz tuttuğundan Çanakkale'de karantina binalarının inşası ertelenmiş ve karantina faaliyetleri çadırlarda sürdürülmüştür.

Bulaşıcı hastalıkların imparatorluk dahilinde ve haricinde sı k sık zuhur etmesi karantina teşkilatının kuruluşunu ön plana çıkarmıştır. Karantina teşkilatı kurulmadan önce sağlık alanında da yenilikleri başlatan II. Mahmud ordunun hekim ihtiyacının karşılanması, Yakındoğu'da yayılan kolera salgınları ve kontrol edilemeyen yabancı hekimlerin çoğalması sebepleriyle Tıbbiye'yi açtırmıştır[25]. Bununla beraber, sürekli görülen salgınlar karantina nizamlarının hazırlanması ve karantina faaliyetlerinin etkin biçimde sürdürülebilmesi için Tıbbiye'den ayrı bir teşkilâtın kurulmasını gerekli kılmış ve bu ihtiyaç neticesinde 1838 yılında II. Mahmud'un emriyle Karantina Meclisi teşkil edilmiştir. II — Karantina Meclisi'nin Teşkili

Osmanlı İmparatorluğu'nda karantina usülünün tatbiki ı 83o'lann başında düşünülmüş, karantina nizamı ile ilgili olarak Nemçe sefirinin Babıali'ye verdiği belge devlet ricıali tarafından müzakere edilmiştir. Bu müzakerelerde karantinanın câiz olduğuna dair "kitâb-ı diniyye" ve "âsar-ı celile"de sarâhat olduğu belirtilerek, hekimlerin vebayı bulaşıcı olarak kabul ettikleri, ancak İslam memleketlerinde "ehl-i şer'in" muhtemel bazı fesatlardan korkarak şimdiye kadar karantinaya izin vermediği, bundan dolayı vebanın bulaşıcı olmadığı düşüncesinin umeıma hâkim olduğu ve karantina icrasının kolay olmadığı, "umür-ı cesime"den olan karantina işinin bir tarafı eksik kalır ve başarısız olursa Avrupa nazarında Osmanlı Devleti'nin mahcilb olacağı ve hazine de büyük zarara uğrayacağından karantina uygulamasına birdenbire başlanamayacağı, karantina nizamı şimdiden ilan olunmayarak Mustafa Nazif Efendi ile Kamilzade Arif Efendi'nin gizlice Babıali'ye çağrılarak karantina memuriyetinin onlara verilmesi, onların karantinayı kendilerine iş edinerek, konu hakkında bilgisi olanlarla görüşmeleri, karantinaya dair "kitab-ı efrenciyyenyi araştırarak bilgi edinmeleri, Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi ile görüşerek bir sonuca vardıktan sonra Babıali'ye bilgi vermeleri kararlaştınlmıştır [26].

II. Mahmud, karantina nizamın esası bozulmadan İslam dinine uygun olarak tatbikinin büyük yararlar sağlayacağını, fakat meydana çıkıp da sonradan işin üstesinden gelinemezse Osmanlı için ayıp olacağını, bunun önlenmesi gayesiyle ricalin ittifak ile çalışmalarını istemiştir [27].

Böylece, karantina nizamı başarısızlık ve bazı tepkilerden çekinilerek hemen ilan edilmemiş ve geçici karantina tatbiki yoluna gidilmiştir. Bu arada, Karantina Meclisi teşkil edilmeden birkaç yıl önce Istanbul'da vebalı hastaları tedavi eden Antuvan Lago karantina usülü hakkında uzun bir layiha kaleme almıştır. Lago layihasında Avrupalılar'ın salgın hastalıklarla mücadele usüllerini anlatmış, Osmanlı imparatorluğu'nda karantinanın geniş bir teşkilat ile yürütüldüğünde başarılı olabileceğini göstermiştir[28].

II. Mahmud kesin olarak tatbilcine karar verdiği karantinanın tüm ayrıntılarının özellikle de şer'i tarafının rical ve ulemadan teşkil edilecek mecliste esaslı olarak müzâkere edilmesini istemiştir. Bunun üzerine südurdan Es'ad Efendi, Çerkeşli Mehmed Efendi, Eminbeyzade Abdülkadir Bey, İsmetbeyzade Arif Hikmet Bey, Kethüdazâde Arif Efendi, Kuyucaklızade Seyid Mehmed Efendi, Serasker Paşa, Umür-ı Dahiliyye, Hariciyye, Maliyye Nazırları Paşalar, Kaptan Paşa, Aydın Müşiri Fethi Paşa, Darphane Müşiri Hasib Efendi, Takvimhane'de müstahdem olup, karantinaya dair bir risâle te'lif etmiş olan Cezayirli Hemdan Efendi, Harbiyye, Devi, Masârifat ve Tıbhane Nazırlan, Dahiliyye ve Hariciyye Müşirleri'nden oluşan meclis Babıali'de toplanmıştı r [29]. Karantinanın Şeria'da ilgili kısmı müzakere edilirken ulemâ, itibar edilen fıkıh kitaplarında, bazı hadislerde, fetvalarda ve risalelerde sirâyet fikrinin gösterildiğini ve vebadan korunmaya cevaz verildiğini belirterek karantinanın şeriâta aykırı olmadığını bildirmişlerdir [30]. Daha sonra mesele mülki yönden ele alınmıştır. Müzakerelerde birkaç sene önce karantina icrasının düşünülerek, bu iş için müstakil memurlar görevlendirildiği, ancak, o zaman yalnız Istanbul'un karantinası düşünüldüğünden beklenen faydanın görülemediğini ve tatbikattan vazgeçildiğini göz önüne alan meclis, imparatorluk genelinde karantina uygulamasının bazı hoşnutsuzluklara ve ticari faaliyetlerde bir takım zorluklara sebep olabileceğini dikkate almakla birlikte, ileride sağlayacağı faydaları düşünerek karantina tatbikatına başlanmasını kararlaştırmıştı r [31]. Ayrıca "...müteferriatı uzun uzun söyleşilüb zir-i balası etrafıyla düşünülmekle bu dahi vukuf ve malâmata tevakktıf edeceğinden karantina usülüne aşinâ çend nefer bendeleri intihâb ve müstakil bu maddeye me'mür kılınarak onlar haftada birkaç gün bir mahall-i mahsüsda birleşüb müzakere ederek buna dair hükemâ ve etibba-i salifenin risalelerini ve elde bulunan bazı layiha güne evrakı den/Uyan ve mütalaa eyliyerek...” [32] süretinde görüş belirtmiş, yani karantina faaliyetlerini düzenlemek üzere seçilecek bir kaç kişinin haftanın belli günlerinde, belli bir yerde toplanmalarını ve karantina meclisinin teşkilini istemiştir.

Meclis, karantinanı n tıbbi ve coğrafi taraflarını görüşürken tıp ilminde hüner sahibi olmasa da tıbbi bilgilere sahip kimseleri bulabileceğinden Abdülhak Molla ile Es'ad Efendi'yi müstakil karantina memuriyetiyle görevlendirmiş, münasip bulunacak hekimler ile diğer ehliyetli kimseler ve Fransız Bulard'ın da dahil edilmesini uygun bulmuştur. II. Mahmud bu kararları onaylayarak Mansure feriklerinden Selim Paşa'yı da Karantina Meclisi'ne tayin etmiştir. Bu kararların ardından Seyhülislam Mekkizâde Asım Efendi karantina uygulamasını n sel-ika uygun olduğunu belirten şu fetvayı vermiştir:

"Bir beldeye taun isabet edüb Hak sübhaniha Tiâla Hazretlerinin kahrından lütfuna iltica ile esbab-ı tahaffuza teşebbüs etmede beis var mıdır? el cevab yokdur".

Bu fetva alındıktan sonra Osmanlı Devleti'nde Karantina Meclisi'nin teşkil edildiği Takvim'-i Vekayi ile ilân edilmiştir. Tarihçi Ahmet Lütfi Efendi Karantina Meclisi'nin teşkilini şöyle anlatmaktadır:

"Zuhur-u Karantina

İlel-i sâriyeden muhâfaza içün usül-i tahaffuziyeye dikkat olunması şerran ve alden mücâz olduğuna dâir o esnâda Dâr-ı Şürâ-yı Bâbıâli'de bulunan ulemâ-i izâm taraflarından beyân olunan fetvâ-i şerlıf mu'cebince Devlet-i Aliyye'de karantina usül-ı sıhhiyyesinin icrâ'sına teşebbüs olundu. Karantina dedikleri şey âdât-ı frengiyeden olduğundan ehl-i İslam indinde buna riayet câiz olmadığı gibi o esnâda beyn-en-nâs tekevvün eden tefevvuhata karşu edille-i şeriye ve aldiye ile usii1-1 sıhhiyyenin cevâzını isbât makamında Takvim-i Velcayf nin 164. defasında mufassal bir bend neşr ile halkın zehâbı tashih edilmiştir.

Karantina usfilünün icrâ'sına teşebbüs olunduğu sırada meraci'-i şeri-yesine Suclfirdan Es'ad Efendi ve umiir-ı tıbbiyesine Abdülhak Efendi ve mesâlih-i nizâmiyesine Mansure Feriki Namık Paşa me'rnür oldu.Bunun içün Viyana tarafından birkaç me'mürin-i ecnehiye celb olundu. Abdülhak Molla'nın Anadolu lcazaskerliğiyle iştigali bu maslahata devamına mani olub Viyana'dan getürülen me'mürlar karantinanın mevâdd-ı tıbbiye ve hekimiyesini müzakere ve icrâ'ya kafi olduğundan Abdülhak Efendi'nin bu işten affiyla tesviye-i maslahat Es'ad Efendi ile Namık Paşa'ya tefviz olundu. Karantina içün teşkil olunan cemiyete -Meclis-i Sıhhiye" tesmiye kılındı. Bir müddet mürfirunda Es'ad Efendi ile Namık Paşa dahi ikmâl-i maslahatla infısâ1 ederek İzmir Muhassılı Dedeağa'ya Ferildik rütbesi ve Hıfzı lâkabı verilerek Karantina Nezâreti tevcih... kılındı...." [33].

Karantina Meclisi'nin kadrosu ve üyelerinin vazifeleri Dr-ı Şura-yı Bâbıâli ve Meclis-i Ahkâm-ı Adliyye'de müzâkere edilerek, Karantina Meclisi'nde çalışanların aylık maaş mikdârı 40900 kuruş olarak tespit edilmiştir. Karantina Meclisi'nde halen üye olarak bulunanların maaşlarının Safer ayı başından, diğerlerinin de vazifelerinin başlangıç tarihinden itibaren İstanbul karantinasının acil masrafları için tertip edilen paradan karşılanması yoluna gidilmiştir.

"Karantina Meclisi", "Meclis-i Tahaffuz", "Meclis-i Umûr-ı Sıhhiye", "Sıhhiye Meclisi'' "Sıhhiye Nezâreti", "Karantina Nezâreti" gibi değişik isimlerle adlandı rılmış olan Karantina Meclisi, "Meclis-i Tahaffuz-ı Ula" ve "Meclis-i Tahaffuzı Sâni" olmak üzere iki şube halinde şöyle düzenlenmiştir[34]:

Meclis-i Tahaffuz

Meclis-i Tahaffuz-ı f]lâ.

Hariciye Nezâretinin himâyesinde olan meclisin riyâsetine Anadolu Kazaskeri Abdülhak Molla getirilmiştir.

Nezâret-i Umûr-ı Sı hhiye ve Mevâdd-ı Tıbbiye ve Tahaffuziye

Bu vazife Abdülhak Molla'ya verilmiştir. Kendisinin arpalı kları olmasına rağmen, bu hizmeti sebebiyle bazı mecburi masraflarda bulunacağından aylık 7500 kuruş maaş verilmesi uygun görülmüştür.

Nezâret-i Umtir-ı Ser'iye ve Mevâdd-ı Tahrirât-ı Tahaffuziye

Bu hizmete Es'ad Efendi getirilerek, 7500 kuruş maaşı n yeterli olduğu belirtilmiştir.

Nezâret-i Mevâdd-ı Askeriye ve Umûr-ı Silsile-i Tahaffuziye

Bu vazifeye Selim Paşa getirilmiş ancak, Mekteb-i Harbiye'de müstakil memuriyeti bulunduğundan yerine sâbık Aydın Kaymakamı Namık Paşa maaşına 2500 kuruş zam yapılarak 7500 kuruş aylıkla tayin edilmiştir (maaşının 5000 kuruşluk kısmı Mansure hazinesinden tahsis edilecektir).

Müsteşar-ı Tahâret-i Dahiliye ve Umûr Zabtiye ve Tabtiye

Alay eminliğinden mütekaid olan Hasan Bey 2500 kuruş maaş ile bu memuriyete getirilmiştir. Müsteşarlik yüksek rütbelerden sayılchğından müsteşar-ı tahâret-i dahiliye yerine müdür-i nezâfet-i belediye denilmesi kabul edilmiştir.

Müsteşâr-ı Mevâdd-ı Ecnebiye ve Usill-ı Tahaffuziye

Bilgisi yeterli görüldüğünden 2000 kuruş aylık maaş ile tercüman Yanko bu vazifeye getirilmiş, kendisine müsteşar yerine müdür denilmiştir.

Meclis-i Tahaffuz-1 Sâni

Başkâtib: Maaşı ı 5oo kuruş olup, münasib birisi seçilecektir.

Jumal kâtibi: Kâtiblerden birisi 750 kuruş maaş ile bu vazifeye getirilecektir.

Mümeyyiz: 500 kuruş maaş ile Divân-1 Hümâyün kâtiblerinden birisi tayin edilecektir.

Gelen mektupları kaydetmek üzere: 500 kuruş maaş ile uygun birisi tayin edilecektir.

Çeşitli dilleri bilen bir mütercim: Bâb-ı Seraskeri'de harp kitapları tercüme eden tercürnan Servoz orada kendisine ihtiyaç kalmadığından 2500 kuruş maaş ile bu hizmete getirilmiştir.

Çeşitli dillerde yazabilen birisi: Maaşı 500 kuruş olacaktır.

Tabib-i sı hhiye: Veba hastalığı sebebiyle Fransa hükümeti tarafından Izmir'e gönderilmiş olan ve şimdi Istanbul'da bulunan ve Pâdişâh'ı n isteği üzerine Fransa elçisi tarafından karantina meclisine getirilen Mösyö Bulard 2500 kuruş maaş ile sıhhiye tabibi tayin olunmuştur.,

Tabib-i tahatfuzive: Meclis tarafından seçilecek olub, kendisine !000 kuruş maaş verilecektir.

Fenn-i kimyabilen bir isperiçiyar: Gereksiz bulunarak vazgecilmistir.

Hergün toplanacak olan meclis-i tahaffuz-ı sâninin üyeleri meclis reisi tarafından seçilecektir. Müsteşarlardan birisi kâtiblere, diğeri de mütercimlere nezâret edecektir. Bu meclis, tahaffuz işleri, sıhhi maddeler, Istanbul'da yapılacak temizlik işleriyle meşgul olacak, günlük olaylar ile muhtelif yerlerden gelecek mektupları, değişik dillerde yazılmış jurnalleri tercüme edip, özetlerini Meclis-i ula'ya bildirecektir.

Emir çavuşları : Dört adet emir çavuşu, asâkir-i mansure nizârn cavuşlarının liyâkatli olanları arası ndan seçilecektir. 45'er kuruş maaşları olan emir çavuşları na ilave olarak ı oo'er kuruş maaş verilecektir.

Müdür-ü kavass-ı sı hhiye: Maaşı 500 kuruş olacaktır.

Mülâzı m-ı müdür-ü sıhhiye: Nlaaşı 250 kuruş

Kavass-ı sıhhiye: Bunlar otuz kişi olup, hepsine taksim olunmak üzere toplam 5000 kuruş maaş verilecektir.

Mütetabbib ve mütetabbibeler: Yedi tanesi mütetabbib ve dört tanesi mü tetabbibe olmak üzere onbir kişiye verilmek üzere 3000 kuruş aylık verilecektir.

Başlangıçta hariciye nezaretinin bünyesinde teşkil edilen Karantina Meclisi devamlı bu nezarete bağlı kalmamıştır. Nezâret olarak isimlendirilmesine rağmen değişik tarihlerde Tophâne-i Amire Müşirliği, dahiliye, hariciye ve ticaret nezâretlerinin bünyesinde varlığını sürdürmüştür. 1840 yılı nda bir ara müstakil bir nezâret haline getirilen karantina nezâretinin bu statüsüne çok geçmeden son verilmiştir. Bağlı bulunduğu nezâretin nâzırı karantina meclisinin "reis-i evvel"i, karantina işlerini yürüten me'mör da "reis-i sani"si idi. Teşkilâttaki gelişme ve değişmelere bağlı olarak karantina meclisine 1850 yılında evrak ve muhasebe odaları[35], 1879 yılında karantina başkâtib muavini, tahrirât odası mümeyizi, Fransızca muhasebe birinci kâtibi, zabıt kalemleri[36], 1883 yılında jurnal odası ve memuru ve veznedâr[37], 1889 yılında sicill-i ahvâl müdürü[38] ilave edilmiştir. ileriki tarihlerde gerek görüldükçe çeşitli memuriyetler Karantina Meclisi'ne dahil edilmiştir.

III — İstanbul Karantinasmın Acil Masraflannın Karşılanması Başta İstanbul olmak üzere bütün İmparatorluk'da "maslahat-ı cesime” olarak nitelendirilen karantina usulünün tatbikinde masrafların karşılanması önemli bir mesele olarak ortaya çıkmıştır. Devlet'in içinde bulunduğu mali durum, karantina masraflarının hazineden tahsiline imkân vermiyordu. Mevcüd şartlarda hazineden para tahsil edilememesi sebebiyle Dar-ı Sfira-yı Babıali ve Meclis-i Ahkam-ı Adliyye meselesinin çözümünü müzakereye başlamıştır. Müzakerelerde istikraz süreti de dahil olmak üzere Istanbul'da ikamet eden bazı devlet ricâli ile zengin kimseler ve İstanbul'daki dört cemaatin yani Ermeni, Rum, Yahudi ve Katolikler'in varlıklı olanlarından "ta'viz süreti” [39] olarak veya halktan umümi vergi şeklinde tahsili gibi öneriler ortaya konulmuştur. Sadâret de masrafların hafif olması için karantina olarak kullanılacak bazı binaların satın alınmasını ve yeni inşa edileceklerin de dayanıklı olması bakımından taştan yapılmasını isteyerek, şimdilik lazım gelen kil masraflara sarf olunmak üzere "...mesela beş bin kise mikdar-ı akçenin yalnız âciz züldir ve nisvan müstesna olmak ve kaffe-i bendegân ve raiyyet-i saltanat-ı seniyyeleri taraflarından dahi olmak üzere Asitâne-i Saadetleri'nde mutavattın islam ve milel-i sâireye tevzi' ve taksim ile bittahsil Hazine-i Âmireleri'nde başkaca bir mahale yaz ve müstakil bir me'mür dahi ta'yiniyle onun marifetiyle ve maliye nazın bulunan bendenin nezaretiyle rü'yet ve idâre olunmak üzere rabıta verilmesi..." yolunda görüş bildirmiştir[40].

,Padişah II. Mahmud kil masraflara karşı tahsili düşünülen beş bin kese akçenin "süret-i tevzi" ve "taksim-i beyanı"nı "ta'mim"olarak değerlendirerek, böyle olmaktan ise başka türlü çaresine bakılmak üzere para meselesinin hariciye ve maliye nazırları arası nda müzakere edilmesini ve kendisinin müzakereleri tasvib etmesi halinde ona göre para tahsiline başlanmasını istemiştir'[41]. Maliye, hariciye ve dahiliye nazı rları hemen görüşmeye başlayarak kil masraflara karşılık tutulmak üzere Yakub Paşa, Masarifat Nazır' Salih Bey, Kıbrıs Muhassılı Hacı Mehmed Ağa, Tırnova Voyvodası sabık Derviş Bey'den "ta'viz" yoluyla derhal iki üç bin kese akçenin tahsilini; önemli yekün tutan masraflara kesin çözümün Dar-ı Süt-ayı Babıali ve Meclis-i Ahkam-ı Adliyye'de bulunmasını teklif etmişlerdir. Karantina usülünün genel sağlığın korunması yönünden faydalı olduğunu dikkate alan meclisler, bu hususta ahâli ve reayanın istenen meblağı seve seve vereceklerini, ancak gerek bu süretin, gerekse istikraz süretinin iyice düşünülmek üzere şimdilik Istanbul'un dahili temizliği ve Serviburnu karantinasının kil masraflanna sarf olunmak üzere gereken iki üç bin kese akçenin tez elden "ta'rrılm süreti" olmayarak belirtilen kimseler ve diğer zenginlerden alınmasını münasib bulmuştur [42]. Bilâcl-ı selase ve taşralarda karantina usülünün tatbikini araştırmakla görevlendirilen Abdülhak Molla Efendi, Es'ad Efendi ve Selim Paşa henüz layihalannı teslim etmemişlerdi. Bu durumda karantina masraflarının tutarı kesin olarak bilinemiyordu. Belirtilen yerlerden üç bin kese akçe tahsil edilse dahi "cesâmet-i maslahat" a kıyasla yetersiz kalacağı asikardı. Bununla beraber karantina tatbikinin daha fazla gecikmesini istemeyen Padişah, iki üç bin kese akçenin hemen belirtilen yerlerden tahsil edilmesini istemiş; karantina usülünün imparatorluk genelinde tatbiki için Viyana'dan çağrılan uzmanların beklenmesini, Karadeniz Boğazı'nda inşa edilecek binaların yerlerinin seçiminin Kaptan Paşa'ya, keşif maddesinin ebniye müdürüne, Serviburnu karantinasının bina emanetinin Tavaslı Osman Ağa'ya, havalesini irade etmiştir[43].

Katolik cemaati karantina masraflarına karşılık kendilerinden talep edilen 350 kesenin kudretlerinin üzerinde olduğunu, istenilen miktardan loo kesenin tenzil edilmesini, Kıbrıs Muhassılı Hacı Mehmed Ağa da kendisinden talep edilen 500 kesenin yarıya indirilmesini istemişlerdir. hariciye nezaretine danışıldıktan sonra bu talepler Dar-ı Şürâ-yı Babıali'de onaylanmıştır[44]. Meclis-i Ahlcâm-ı Adliyye Katolilderin talebini kabul ederken, Kıbrıs muhassılının 500 keseyi verebilecek kudrette olduğunu ve başkalarına da örnek teşkil etmemesi için talebinin reddine karar vermiştir. Böylece Istanbul'un dahili temizliği ve karantinası için acil masraflara karşılık 5oo kesesi Kıbrıs Muhassılı Hacı Mehmed Ağa'dan, 250 kesesi Midilli Nâzın Ismail Ağa'dan olmak üzere Yakub Paşa, Tırnova Voyvodası Derviş Bey, Masârirat Nazın Salih Efendi'den toplam 1250 kese; ayrıca 250 kesesi Katolilderden olmak üzere Ermeni, Rum ve Yahudi cemaatlerinden 2000 kese ki, yekün olarak 3250 kese akçe tahsil edilmiştir [45].

Istanbul'un karantinası için "ta'viz süreti” ile para tahsiline karar verildikten sonra taşra karantinalannın masraflarının karşılanması da Dar-ı Şura'yı Babıâli'de müzakere edilmiştir. Müzakerelerde ihtiyaç duyulan paranın umümı olarak halktan alınması veya bazı taraflardan istikrâ'z olunması husüsları tartışılmıştır[46].

Umürni olarak halktan istenmesi halinde iki seçenek üzerinde durulmuştur. Birincisi karantina uygulaması herkesi ilgilendiren bir iş olduğundan masrafların tamamen halktan alınması. Ikincisi umilma tevzI olunmayarak sınırlarda ve gerekli görülecek yerlerde yapılacak karantina masraflarının karantina yerine yakın yerleşim birimlerinde meskun Müslüman ve Hıristiyanların zenginlerinden alınması. Bu iki seçenek de ileride ilanı düşünülen Tanzimât'a aykırı olacağından ve vergi olarak tahsili de ağır geleceğinden sakıncalı bulunmuştur. Bunun yerine maliye nazın ve dârphâne müşiri de uygun bulduğu sürette bir kısmının hazineden verilerek kalanının halktan istenmesi daha uygun bulunmuştur.

istikraz seıreti konusunda yapılan müzakerelerde Osmanlı Devleti'nin şimdiye kadar dış borçlanmaya rağbet etmediği belirtilip, şimdi istikraz yapılması halinde alınan borcun faizi ile ödeneceği gerekeceğinden mahzurlu bulunarak bundan vazgeçilmiştir. Tartışmalar esnasında esaslı sürette karantina tatbik edildiği takdirde karadan ve denizden Osmanlı ülkesine gelerek türlü fesadlıklara yol açan yabancı tüccarların ve kayıklann nizam altına alınacağı, Galata ve Haliç'te kargaşalığın önlenebilecegi, andlaşmalar üzerine yoklanamayan gemilerin böylece kontrol edileceği karantina tatbikatından beklenen faydalar olarak sıralanmıştır. Bu konulan ihtiva eden mazbata Dr-ı Şûrâyı Bâbl'ali'de kaleme alındıktan sonra Meclis-i Ahkaın-ı Adliyye'ye havale edilmiş ve yerinde bulunarak arz olunmak üzere Sadareee gönderilmiştir. Sadrazam kendi arizası ile beraber bu mazbatayı Padişah'a arz etmiştir.

Sadâret'in arizasını ve mazbatayı gözden geçiren Padişah istikraz süretinden vazgeçilerek masrafların halka ve hazineye zarar vermeyecek biçimde tahsil edilmesini, Viyana'dan istenen uzmanların gelmesi ile karantina yerlerinin tesbitini ve giderlerin de tahminen olsa dahi belirlenmesini irade etmiştir [47].

IV - Viyana'dan Uzmanların Gelmesi ve Karantina Meclisi'nin Faaliyetleri

Osmanlı topraklarına dışarıdan bulaşıcı hastalıkların sirayetini önlemek, dahilde hastalıkları çıktığı yerde söndürmek, bu amaçla gereken yerlerde karantinalar tesis etmek ve karantina nizamlarını düzenlemelde görevli olan Karantina Meclisi, vazifeleri gereği ilgili meseleleri müzakere ederek görüş ve kararlarını Babıali'ye takdim etmeye başlamıştır. Öncelikle Hilafet merkezi olan istanbul'un salgın hastalıklardan muhafazası düşünüldüğünden, İstanbul, Anadolu ve Rumeli taraflarından geçici sürette karantina kordonuna alınmak istenmiştir. Meclisin, karantina kordonunun Rumeli tarafında Aynoz'dan Midye iskelesine kadar uzatılması isteği, Avrupa ile hudud olan Rumeli'de halkın karantinaya alışık olması ve oralann tathirinin az bir müddette mümkün olabileceği düşüncesiyle Babıali tarafından gereksiz masraf olarak görülmüş ve teklif edilen kordon nizamından vazgeçilerek Rumeli yönünden geleceklerin karantinalarını Küçükçekmece yerine karantinahâne olarak kullanılabilecek binaların bulunması cihetiyle Büyükçekmece'de geçirmeleri, Büyükçekmece dışında bulunan Taşhan'ın temizlettirilerek tahaffuzhane olarak kullanılması, Anadolu tarafının genişliğinden dolayı altı kola ayrılarak karakollar teşkil edilmesi, Anadolu'dan geleceklerin Fenerbahçe'de yoklanmaları istenmiş ve karantina mahallerinin kesin olarak Viyana'dan istenen uzmanlar tarafından belirleneceği bildirilmiştir [48]. Meclis-i Ahkam-ı Adliyye ise, mümkün olduğu takdirde Taşhan'ı n tahaffuzhane olarak teşkil edilmesini, Çekmece yolu tutulmuş bulunsa dahi Rumeli'den geleceklerin hep aynı yolu izlemeyecekleri, Kırkkilise yoluyla geleceklerin karantina uygulamasını duyunca Çorlu'dan saparak Derbend-i Kebir, Şamlarderbendi ve Yanmburgas yönlerine sapabilecekleri, tahaffuz kordonunun Midye taraflarına kadar olmasa da Karaburun'a kadar çekilmesini ve Anadolu tarafına gereken memurların gönderilmesini istemiştir[49]'.

İstanbul, Bilad-ı Selase ve Boğaziçi'nde bundan böyle hastalık zuhurunda ve her ne hastalıktan olur ise olsun ölümler olduğunda Karantina Meclisi'ne ihbar ile Meclis'ten tezkire alınmadıkça ölü kaldırılmaması husüsunun umuma ilanı istenerek, milel-i selâse'den her ne illetten olur ise olsun kadın veya erkek ölüm olayında bulunduğu mahallin memuru; bekar odalarında kalan esnaf ve rençberler arası nda olursa han bekçilerinin derhal haber vermesi, karantinadan mühürlü kağıt alınmadıkça kimsenin defnedilmemesi, vebadan öldüğü anlaşılırsa bulunduğu yerin Karantina Meclisi'nce tenbih edilecek sürette tathiri ve gereğinin yapılması için Rum, Ermeni ve Katolik patriklerine beyaz üzerine "ferman-ı arler gönderilmiş[50], bu usûlün teba ve tüccarlar hakkında da icra edileceği Istanbul'daki sefı rlere resmi müzakkerelerle bildirilmiştir[51].

Diğer taraftan karantina usülünün gereği gibi icrasına kadar Akdeniz ve Karadeniz'den gelecek gemi ve yolcular hakkında icâp eden karantina ve tütsü usülünün yürütülmesi için Tersane-i Amire'den Kapak gemisi geçici olarak Kurşunlu mahzen önüne çektirilmiş, Kapak gemisinin işlerinin idaresine, Fenerbahçe karantinasındaki tabiblik ve tercümanlı k vazifelerine ilave memuriyetle Mehmed Efendi aylı k iki bin kuruş maaşla müdür, Ahmed Efendi maiyetine üç yüz kuruş maaş ile katip; Serviburnu'na müdür tayin edilen Miralay Nuri Bey'in maiyetine aylık dört yüz kuruş maaş ile Necati Efendi kâtib, bin kuruş ile Istavri tabib ve dört yüz kuruş maaş ile Nikol tercüman tayin edilmiş, Mehmed Efendi'ye gereken iki adet filikanın Tersane-i Amire'den tahsisi Kapudan Paşa'dan istenmiştir [52]. Serviburnu'na tayin edilen Miralay Nuri Bey'e gereken yardım ve kolaylığı göstermesi için Bahr-ı Siyah Boğazı muhafızına ve iki adet filikayı acilen Nuri Bey'e tahsis etmesi için Kapudan Paşa'ya buyruldular gönderilmiştir [53].

Bu sırada Bursa havalisinde hastalık zuhuru işitildiğinden Istanbul'a gelen yolcular Kapak gemisinde müdür tarafından yoldanıp, tütsülendikten sonra ellerindeki mürûr tezkireleri işaretlenip, mühürlenerek Istanbul'a girişlerine izin verilmeye başlanmıştır. Anadolu tarafından karayoluyla gelenler için geçici olarak Kartal'a yakın Cesir Derbent'e ve Rumeli'den gelenler için de Küçükçekmece'ye birer tütsü memuru gönderilmiştir. Yanlanna birer yardımcı verilerek Cesir Derbent'e Ahmed Efendi ve Küçükçekmece'ye de Ali Ağa biner kuruş maaş ile tayin olunmuşlardır [54].

Karadeniz ile Akdeniz'deki ada ve sahillerden İstanbul'a gelip giden gemi yolcularına verilen mürûr tezkirelerine çıktıkları mahallerde hastalık olup olmadığı veya hastalık söneli ne kadar zaman olduğu ve seyahat esnasında uğradıkları iskele, liman ve civarlarının sıhhi durumunun yetkililer tarafından kaydedilmesi usillü daha önceden lâzım gelenlere husüsı emirlerle bildirilmiş ve bu yöntem tatbik edilmeye başlanmıştır. Bununla beraber, Istanbul'un da sıhhi durumunun taşralarca bilinmesi için Istanbul'dan taşraya kara ve denizyoluyla gideceklere gerek Istanbul kadısı, gerekse liman memuru tarafından her hafta Meclis-i Tahaffuz'a sorularak alınacak cevaba göre verilecek mürûr tezkirelerine Istanbul'un sıhhi durumunun kaydedilmesi Istanbul kadısına ve liman memuruna tenbih edilmiştir[55]. Diğer yandan bostan mevsimi olması sebebiyle Haliç ve Istanbul sahillerine gidip gelen bostan kayıklarının yükleriyle Kapak gemisine gelerek tütsü işlemine tabi tutulmaları zor olduğundan, sebze ve meyve taşıyan kayıkların Yenficapı'da yoklanmaları için Yenikapı iskelesine bir tütsü dolabı ile bir memur gönderilmiştir [56].

Karantina nizamına göre her millet için ayrı ayn hastahâneler inşası gerektiğinden [57], Yahudilere de kendi hastahanelerini yapma izni verilmiştir. Yahudi ve Karailer için ayrı ayrı bölümleri bulunacak hastanenin Hasköy'- deki Yahudi maşatlıgı yanına inşa edilmesi uygun bulunmuştur[58].

Istanbul'da karantina teşkilatının tam olarak tesisine çalışılırken, hastalık zuhuru sebebiyle taşralarda da karantina uygulamasına başlanmıştır. Hastalık çıktığı bildirilen Bursa ve Trabzon haricinde birer karantina yeri tespit edilerek buralardan Istanbul ve diğer yerlere gideceklerin onbeş gün karantinada beldetilmesi [59], hastalık görülen Midilli [60] ile Siroz ve Selanik'de[61] aynı tatbikatın icrası için gereken yerlere emirler verilerek, buralarda karantina uygulamak üzere Meclis-i Tahaffuz tarafından memurlar gönderilmiştir.

Doğu-Akdeniz'de yoğun bir şekilde hastalık hüküm sürdüğü bildirilince acilen Çanakkale'de geçici bir karantina yeri belirlenerek karantina tatbilcine başlanmıştır. Buraya karantinaya vakıf birinin tayini gerekmiş, dirayeti ve sadalcati yanında daha önce de karantina tatbikatını yürütmüş olan Divan-ı Hümaytiin hocalarından Es'ad Efendi yetkili müdür olarak tayin edilmiştir. Es'ad Efendi'ye verilen karantina talimatına göre:

Akdeniz'deki adalardan, Anadolu ve Rumeli'deki sahillerde bulunan kaza ve iskelelerden Istanbul'a gelecek imtiyazlı imtiyazsız bütün ıslâm, reaya ve müste'men gemi ve teknelerine ve bunlarda bulunanlara verilecek münir tezkerelerinin Çanakkale'de karantina yerine kadar geçerli olacağı; orada karantinasını tamamladıktan sonra değiştirilerek çıktıkları yerlerde hastalık olup olmadığı yahud hastalık söneli kaç gün olduğunun tezkirelere kaydedileceği; gemi ve teknelerden karantinasını icra etmeden ve karantinada tezkiresini ibraz etmeden giden olur ise Istanbul'a varışlarında derhal Çanakkale'ye iade edilecekleri gibi, bu hayırlı iş hakkında müsamaha ve rehavet gösterenler cezalandınlcalcur[62].

Gemi kaptan, tayfa ve yolcularmdan muhalefet yahud ahali ve sair kimselerden muhalefet ve işlere müdahale edilmemesi, karantina müdürüne her türlü kolaylık ve yardımın yapılması Çanakkale muhafızı'ndan istenmiş [63], durum bütün sefirlerin malümları olarak taraflarından Çanakkale ve diğer gereken yerlerdeki konsolos ve konsolos vekillerine mahsus mektuplarla bildirilmiş ve talimatnâmeye uyulması resmi müzekkerelerle sefırlerden talep edilmiştir[64]'.

Diğer taraftan karantina nizâmlarını düzenlemek üzere Avusturya'dan uzman istenmiştir. Mesele Viyana Sefiri Mehmed Rıfat ile Avusturya Devleti'nin bu işle görevlendirdiği Baron Otenfels arasında görüşülmüş ve sonuçta bir kontrat imzalanmıştır.

Bu kontrata göre:

Osmanlı Devleti'nde karantina nizâmını yürütmek üzere karantina nizâmlan konusunda herkesten fazla bilgisi olan Semlin (veya Zemun) karantinahânesinin başdirektörü Doktor Minas ve tercümanı Vasiloviç ile karantinahâneye gelen eşya ve sair şeylere bakmak için uygun görülen bir muavin hemen Istanbul'a gönderilecek; yiyecek ve elbise masrafı dahil Minas'a aylık 400, tercümana 250, diğer memura I oo Florin gelişlerinden itibaren Osmanlı Devleti tarafı ndan tahsis edilecek; bir takım zarün ihtiyaçları olacağından aralarında rütbelerine göre taksim olunmak üzere hepsine 600 Florin verilecek, vazifelerinin bitiminde dönüş harcırahları karşılanacak; hizmetleri makbul bulunursa Padişah tarafından lütufta bulunulacak; vazifede bulundukça kalacakları ev Osmanlı Devleti'nce kiralanacak; yaptıkları iş tehlikeli olduğundan ve Osmanlı Hükumeti'nin isteğine uyarak ailelerini bırakıp geldiklerinden içlerinden vebadan ölen olur ise aylıklarının üçte biri hayatta kaldıkları müddetçe aile ve çocuklarına tahsis edilecektir[65].

Karantina Meclisi'nde çalışmaya gelen Avusturyahlann yol masrafı 6560 kuruş tutmuş[66], bu meblağ "masârif-i gayr-ı adiyye”den (alışılmamış masraflar) olduğundan Mansure Hazinesi'nden karşılanması için irade çıkmıştır[67] .

Avusturya'dan istenen adamlarm gelmesi ile Abdülhak Molla karantina nezaretinden uzaklaştınlmış, karantina nezâreti Es'ad Efendi ve Namık Paşa'ya, tıbbi işlerin nezâreti de Doktor Minas'a verilmiştir[68]. Konu ile ilgili sadaret tezkiresinde şöyle denilmektedir:

"...karantina madde-i mühimmesinin ibtidâ' vaz' ve icrasında mevadd- ı şerlyesine semahatlü Es'ad Efendi ve umür-ı tıbbiyesine müşarünileyh Abdülhak Molla Efendi ve mesâlih-i askeriyesine saâdetlü Namık Paşa hazerâtı me'mur buyrulup el-haletü-hazihi Nemçe cânibinden gelenlerin karantina mesâlihinin her bir usülüne husüsiyle levazım-ı tıbbiyesine vukuf ve ma'lümatı olmasıyla müşârün-ileyh Abdülhak Molla Efendi'nin göreceği iş biterek... şimdiki halde müşârün-ileyhin me'muriyetine lüzum görülmemiş ve bu cihetle anın yerine ahı r birinin ta'yini husüsuna dahi hacet kalmamış olduğundan heman müşarün-ileyh Abdülhak Molla Efendi hazretlerinin meclis-i mezkürdan tefrikiyle umür-ı nezâret müşaninileyhümâ Esad Efendi ve Namık Paşa hazeratına münhasır olmak ve Beç'den gelen adamlar dahi onların maiyyetlerinde bulunmak müşârünileyhden münhal olacak maaş tamamen mersum Nemçelilerin mahiyyeleri mikdari demek olduğundan bu veçhile süret-i hüsnü idâreye bakılmak üzere meclis-i mezkürun idaresi süreti münâsib gibi mütalaa olunmuş...” [69].

Tahaffuzhâne mahalli, aynı zamanda da karantina eğitim yeri olarak tahsis edilen Kuleli Kışlası'nda gerekli binaların tamamlanmasının yakın olması sebebiyle başdirektör Doktor Minas, tercüman Vasiloviç ve maiyyeti olan adamın sürekli orada bulunmaları için Çengelköyü'nde bir hâne kiralanmış, gerekli mefruşat ve ihtiyaçları da tedarik edilmiştir [70].,

Doktor Minas tıbbi işlerin yöneticisi olarak Karantina Meclisi'nde çalışmaya başlayınca Padişah'ın isteği üzerine Osmanlı İmparatorluğu'nun coğrafi konumuna ve mülki yapısına uyacak biçimde karantina talimatnamesini hazırlamaya girişmiştir. , Doktor Minas ve tercümanı Vasiloviç karantina talimatnâmesinin esasını teşkil eden bir layihâ hazırlayarak bunu evvela karantina nazı rına takdim etmişlerdir. Bu layiha başdirektör Minas ve tercüman Vasiloviç'in de hazır bulunduğu Meclis-i Umür-ı Nafıa'da müzâkere olunmuş, ardında da Dar-1 Şürâ-yı Babıali'de görüşülerek Meclis-i Vala-yı Adliyye'ye havale edilmiştir. Meclis-i Vala'da yapılan müzakereler sırasında Meclis-i Umür-ı Nafi'a ile görüşülerek lüzumlu görülen düzeltmeler yapılmış ve aşağıda belirtileceği üzere üç şekilde karantinanın tatbiki kararlaştırılmıştır[71].

Birincisi: Tecrübe ile tespit olunduğuna göre veba Osmanlı topraklarında yerli ve daimi olmayı p, hariçten sirâyet etmektedir. Bu maksatla:

Avrupa ile sınırı bulunan yerler karantina bakımından güvenli olup, vebanın asıl kaynağı Mısır ve Berüşşam bölgeleridir. Bundan dolayı, karantinahâneler yalnız bu taraflara yapılarak, buralardan gelecek yolcu, yük ve canlı hayvan belirli bir müddet buralarda karantina beklettirilecektir. Berüşşam hududunda, Konya eyaletindeki Ulukışla'da, Mısır ve Berüşşam taraflarından karayolu ile Anadolu'ya gelenlerin geçiş yeri olan İrak eyaletindeki Behisni kasabasında ileride icabına göre birer büyük karantinahâne yapılmak üzere, şimdilik acilen valiler marifetiyle uygun yerlerde karantinahaneler yapılması. Tesis edilecek kara karantinaları arasında bulunan bazı geçit mahallerinde işleri kolaylaştırmak için üstü örtülü, etrafı parmaklıkla çevrili "rastel''denilen yerler yapılarak bulaşık kabul etmeyen ve birkaç gün havalandırılarak temizlenmesi mümkün olan maddeler, zahire gibi, buralarda muayyen müddet karantina bekletilecektir. Diğer eşyalar büyük karantinalara gönderilecektir. Koyun gibi zaruri ihtiyaçtan olan hayvanlar karantina nezâren tarafından verilen talimata uygun olarak suya sokularak ve temizlenerek tahafruz sınırından içeri alınacaldardır.

Mısır ve Berüşşam yönlerinden gelen gemilerin eksen uğrak yerleri Anamur ve Antalya iskeleleri olduğundan, belirtilen yerlerden gelen gemiler karantinalarmı bu iskelelerde tamamlamadan başka yerlere kabul edilmeyecek ve yükleri boşaltılmayacaktır. Rodos Adası'nda bir karantinahâne teşkil olunacaktır. Afrika yönünden gelen gemilere Rodos sapa olduğundan o taraftan gelenler Şire Adası'nda karantina olunup, buradan alınacak sıhhiye tezkireleri Osmanlı ülkelerinde muteber tutulacaktır.

Iran topraklan şimdilik taundan masun ise de ileride gerektiğinde Iran sınırında tayin olunacak yerlere karantinalar yapılacaktır.

Ikincisi: Osmanlı memleketlerinde veba oluşmasına müsait yerler bulunduğu ihtimaline karşı, vebayı zuhur ettiği yerde söndürmek için bu tür yerlere nezâret etmek üzere hekim ve memurlar göndermek. Bu maksatla:

Veba hastalığının görüldüğü yerde önünün alınabilmesi için makamı olan yerlere bir veya iki tabib tayin edilerek, emirlerine bir memur ile lüzumu kadar yardımcı verilecektir. Bunlar görevli oldukları bölgelerin sıhhi durumuna nezâret ederek sorumluluk bölgelerini dolaşarak durumu devamlı surette karantina nezârenne yazılı olarak bildireceklerdir. Bölgelerinde bir tehlike söz konusu olur ise, Nezâret tarafından kendilerine verilen talimatnâme gereğince karantina faaliyetlerini yürüteceklerdir. İlk iş olarak hastalık zuhur eden yerin diğer mahaller ile bağlantısını keseceklerdir. Bunların memuriyetlerine valiler ve zabıtaca engel olunmayacağı gibi, her türlü kolaylık ve yardım yapılarak emirlerine ihtiyaç duydukları memurlar verilecektir. Gerekirse şehirlerin dışında geçici bir karantina yeri tayin olunarak hastalık bulunan bölgeden başka yerlere gönderilecek mallar özelliklerine göre buralarda karantina bekletileceklerdir. Hastalık tehlikesi ortadan kalkar ise karantinaya son verilecek, memurların vazifeleri de karantina uygulamasının sona ermesi ile bitecektir.

Üçüncüsü: Bulaşıcı hastalıkların şiddetlenmesi vücudun direnci, hava ve çevrenin istidadına bağlı olduğundan ortamın iyileştirilmesi için sağlık kurallarının icrası. Bu maksatla:

İmparatorluk'un merkezi İstanbul'da tahaffuz usülünün yürütülmesi ve sıhhatin muhafazası için İstanbul karantina nezâreti tarafından birkaç büyük kısma ayrılarak, birkaç mahal bir kısım kabul edilecek ve her kısma bir tabib ile yanına bir memur tayin olunacaktır. Memur tabib vazifeli bulunduğu kısımda ne tür hastalık olur ise olsun muayene ve tedavi edecek, muayene ettiği hastalar arasında veba belirtileri görür ise karantina nezâretine bildirerek elindeki talimâta göre hastalık görülen hâne veya mahalle karantina tatbik edecektir. Mümkün olur ise tahaffuz usülü evlerin bahçelerinde yürütülecektir. Böyle durumlarda evlerin kapılarına karakollar, gardiyanlar tayin olunarak giriş ve çıkışlar men edilecektir. Kadın hastaların muayenesi için karantina nezâretince yeteri sayıda kadın istihdam olunacaktır.

Havayı ve çevreyi kirleten mezbeleler serasker paşanın vazifelendireceği özel memurlar tarafından ortadan kaldırılacak, hekim ve memurlar görev bölgelerindeki sokak ve evlerin temizliğine nezâret edeceklerdir. Çürük meyve, sebze, bozulmuş et, peynir gibi sağlığa zararlı ve hastalık kaynağı olabilecek maddeler ihtisab nezâretine ihbar edilecek, nezaretce bu gibi zararlı ve şüpheli unsurlar ortadan kaldırılacak, bu uyarılara uymayan esnaf cezalandırılacaktır.

Çiçek salgınını önlemek için İstanbul ve taşralara memur edilen hekimler ücretsiz çiçek aşısı yapacaklar, aynı zamanda da berberlere de aşı yapmasını öğreteceklerdir.

Havayı ve çevreyi kirleten salhâne, kirişhâne, yağhane, debbağhâne türü imalathaneler şehir dışına çıkarılacaktır.

Mezarların derinliği bir adam boyunda olacak, mezarlıldar şehir dışında tesis edilecek, sur dışından sur içine ölü defini yasak olup, yalnız Padişah'ın iradesi ile sur dışından içine ölü nakli mümkün olabilecektir. Taunlular için Yedikule yakınlarında Padişah tarafından bir hastahâne inşa ettirilmeli, bu mümkün olmaz ise genişçe bir saha tahsis edilerek rical ve kadınlardan hastalananlar haremlik ve selâmlık suretinde olarak iki ayrı bölümde taksim olunarak bunlara hizmet için müstakil hademe ve kadınlar tayin olunmalıdır.

Bu talimatnâmeye uygun olarak Üsküdar yakasında bulunan imalathanlerin Kavak ile Haydar Paşa arasındaki boş sahillere taşınması kararlaştırılırken, diğerlerinin de sahibleri ile görüşülerek varılacak karara göre hareket edilmesi serasker paşaya havale edilmiştir [72].

Istanbul ve Bilâd-ı Selâse'de veba hastalığı zuhurunda ve hangi hastalıktan olur ise olsun ölüm olaylarında ilgililer tarafından derhal Karantina Meclisi'ne ihbar edilmesi daha önce özel buyruldularla gerekenlere ihbar ve tenbih edilmişti. Buna rağmen, bu kurallara lâyıklıyla riayet edilmeyerek hastalık zuhuru ve ölümlerin haber verilmediğini, tahaffuz kurallarına ve temizliğe aykırı bazı durumların meydana geldiğini Karantina Meclisi tespit etmiştir. Nizâma uyulmasını sağlamaları için tekrar İstanbul kadı - sına, Bilâd-ı Selâse kadılarına, esnaf nâzırına, sertabibe, milel-i selâse patriklerine ve hahambaşına buyruldular gönderilmiştir[73].

İstanbul kadısına beyaz üzerine gönderilen buyrulduya göre[74]: Bir yerde hastalık ve vefat vukuunda gizlenmeyerek derhal Karantina Meclisi'ne ihbar edilmesi. Gerekirse âciz ve fakirlerden veba veya şüpheli hastalığa düçar olanlar Pâdişâh adına ücretsiz muayene edilip, ilâçlan karşılıksız verilecektir. Hastalık bulunan hânenin önüne karakollar tayin edilecek, giriş ve çıkışlar men edilecektir. Hastalık zuhuru mahalle muhtarları, imamları ve hastanın yakınlarınca ihbar edilecektir. ihbar olunmadığı takdirde haklarında cezai hükümler uygulanacaktır. Hastaya giden tabibler, cerrahlar, kan alan berberler ve ilaç veren ispençiyarlar baktıkları hastaların durumlarını Karantina Meclisi'ne bildireceklerdir.

Bulaşıcı veya şüpheli bir durumu bildirmeyen hekim, Osmanlı tebaasından ise hekimlikten ihraç edilerek cezalandırılacak, yabancı uyruklu ise sınır dışı edilecektir. Istanbul'a gelecek yolcu ve ticaret gemilerinin tezkireleri karantina memurunca kontrol edilmeden kayıkçılardan hiç kimse yanları na yanaşmayacak, durumları belli olmadan hiçbir yolcu ve yük dışarı çıkarılmayacaktır. Temizliğe son derece itina gösterilerek hastalık kaynağı olabilecek mezbele ve leşler ortadan kaldırılacaktır. Herkes sokaklarını, hânelerini daima temiz tutacaktır. Karantina talimâtnâmesine kesinlikle uyulacak, bu hususlar İstanbul kadısı tarafından Istanbul'daki mahalle muhtar ve imamlarına tenbih edilerek, bunlara uyulup uyulmadığı kontrol edilecektir.

İlgililerin tekrar tekrar ikaz edilmesindeki esas gaye, karantina kurallarının sıkı bir şekilde tatbiki ile bulaşıcı hastalıkların yayılmasının önlenmesiydi. Bununla birlikte, karantinahâne gibi kullanılan gümrük binası ve Kapak gemisi hasta muayenesi ve tedavisinde ihtiyacı karşılamaktan uzaktı. Hastaların tedavisinde gümrük binasının yetersiz kalması karşısında bir kısım hasta Fenerbahçe'de çadırlarda karantina edilmeye başlanmıştı [75]. Fenerbahçe'nin seyir yeri olması itibariyla hastaların halk ile ihtilatı önlenememiş ve daha da mahzurlu bir durum ortaya çıkmıştı. Son derece riskli ve tehlikeli durum karşısında karantina uygulamasının, sirâyeti ortadan kaldıracak geniş bir mahalde yürütülmesini mümkün kılmak için Karantina Meclisi çeşitli arayışlar içine girmiştir.Bu amaçla, Karantina Meclisi, Mekteb-i Ulum-ı Bahriye'nin mevcudu sekiz on civarında bulunan talebesinin Mekteb-i Harbiye'ye nakledilerek okulun tahaffuzhâne olarak kullanılmasını teklif etmiştir [76]. Fenerbahçe'de çadırlarda karantina faaliyetlerinin yürütülmesini onaylayan Pâdişâh, Mekteb-i Ulumu-ı Bahriye'nin tahaffuzhâne olarak teş kilini tasvip etmemiş, buna karşılık istendiği takdirde mektebin bulunduğu adanın veya civardaki diğer adaları n münasip mahallerinde çadırlarda karantina tatbik edileceğini bildirmiştir. Fenerbahçe ve Adalar'da karantina faaliyetlerinin güç üstelik de masraflı olacağını dikkate alan Karantina Meclisi, Beykoz yakınlarındaki incirliköy'de bulunan Cebibeyzâde İsmet Bey'in yalısının bazı ilavelerle karantinahâne teşkil edilmesini teklif etmiştir[77]. ihtiyacı karşılamayacağı gerekçesiyle İsmet Bey'in yalısının tahaffuzhâne haline getirilmesini uygun bulmayan Padişah, karantina tatbikinin bu sebeple ertelenmeyerek kesinlikle karantina yerinin tesbit edilmesini istemiştir.

Padişah'ın bu iradesinin ardından tahaffuzhâne olarak en uygun yerin boş durumda bulunan Kuleli Kışlası olabileceği düşünülmüş ve nihayet kışlanın bir bölümünün karantinahâne olarak teşkil edilmesine karar verilmiştir. 1838 yılı sonlarından itibaren Kuleli Kışlası Akdeniz ve Karadeniz yönlerinden Istanbul'a gelen gemilerin yoklanması ve hastaların tedavi edilmesi için tahaffuzhane olarak kullanılmaya başlanmıştır. Karantina haline getirilen kışla tamir edilmiştir. Kuleli Kışlası tahaffuzhane olmanın yanı sı ra karantina hizmetlerinde istihdam edilen personelin eğitildiği bir okul da olmuştur- [78]. Padişah'ın teşrifi ve resmi günlerde kırmızı, diğer günlerde sarı renkli bayrak çekilen tahaffuzhâne, ordunun ihtiyacı üzerine 1842 yılında tahliye edilmiştir. Kuleli Kışlası tahliye edilince sıhhiye dairesinin idâri merkezi Galata'da Kurşunlu mahzen civarındaki yeraltı câmiinin üstünde bulunan daireye taşınmıştır[79].

Karantina tatbiki esnasında karşılaşılan en önemli güçlüklerden birisi masrafların karşılanması meselesi olmuştur. Daha önce ta'viz süretiyle tahsil edilmiş olan meblağ ihtiyaçları karşılamaktan uzaktı. Bu yüzden geçici karantina kordonu masrafları, memur maaşlarının karşılanması ve Yedikule'de inşa edilecek taun hastanesi için İstanbul ve Bilâd-ı Selâse'deki hanelerden ve bazı zengin zevattan para tahsili yoluna gidilmiştir.

Babıali ihtiyaç duyulan paranın bir kısmının - memur ve tabiplerin maaşlarına karşılık - İstanbul ve Bilad-ı Selase sakinlerinden aylık vergi şeklinde alınmasını kararlaştırmıştır. Verginin kudretsiz kimseler hariç olarak "hane” hesabı ile alınması uygun görülerek, İstanbul ve Bilad-ı Selâse'deld hânelerin toplamı onbeşbin olarak tahmin edilmiştir[80]'. On beş bin hâne de beşer bin olarak üç kısma taksim edilmiştir. Birinci kısımdan hane başına yirmibeş, ikinci kısımdan on iki buçuk ve üçüncü kısımdan da beş buçuk kuruş alınması yeterli bulunmuştur[81]'. Her mahalleden tahsil edilecek aylık miktarın vazifeli memur tarafından hesaplanması, hane başına düşen bedelin bir deftere kaydedilerek, mahalle imam ve muhtarlarınca toplanması benimsenmiş, bu yolla tedarik edilecek paranın da iki yüz kırk beş bin kuruşa baliğ olacağı ve böylece maaşların yarısının karşılaşabileceği hesablanmıştı[82]. Tahmini olarak yapılan hesaba itibar etmeyen vükelâ, Babi Seraskerrden İstanbul ve Bilâcl-ı Selasede bulunan hânelerin sayısını gösteren bir icmâl defteri istemiştir. Bab-ı Seraskerrden gönderilen defterden hane sayısının 44149 olduğu, bu sürede tahsil olunacak mikdârın daha önce hesaplanmış olan iki yüz kırk bin kuruşun iki katı olduğu ortaya 9kmıştır [83]. Düşünülenden daha fazla olan paranın geri iade edilmeyerek karantina masraflarına karşılık tutulması, İstanbul kadısı vasıtasıyla tahsil edilerek Karantina Meclisi'nde bir sandıkta toplanması, aylık gelir ve giderleri gösteren defterin karantina nazırınca tanzim edilip, her ay takir ile birlikte takdim edilmesi kabul edilmiş, verginin de Safer ayı başından itibaren tahsili kararlaştırılmıştır[84]. Karantina harcamaları için İstanbul'da ihtisab nazın, Bilâcl-ı Selâse'de ihtisab memurları, deniz karantinası işlerinde de liman memuru görevlendirilmiştir.

İstanbul'un çevresine çekilecek karantina kordonunun masraflarına karşılık da, gelirleri maaşlarından ibaret olmayan varlıklı kimselerden para tahsili tercih edilmiştir. Meclislerde kararlaştırıldığı üzere Vidin Muhafızı Hüseyin Paşa, Hassa Müşiri Mustafa Nuri Paşa, Bosna Valisi Vecihi Paşa, İşkodra Muhassılı Hasan Paşa ile maaşlılardan Rumeli Müsirl Zekeriya Paşa'ya halktan hiçbir şey talep etmeden kendilerinden verebilecekleri mikdarları bildirmelerini isteyen mektupların yazılması hususunda irade zuhur etmiştir [85].

Bunun yanında, Yedikule'de tahminen altı bin keseye çıkan ve kadınlar ile erkeklere mahsus ayrı ayrı bölümleri bulunan hastane için Üsküb Muhafızı Paşa'dan üç yüz, Niş Feriki Hüseyin Paşa'dan iki yüz elli, Balıkesir Mütesellimi Şerif Ağa'dan bin, Göynük ve Torbalı Aynı Salman Ağa'dan üç yüz, Yalova Voyvodası Mehmed Ağa'dan yüz elli kese olmak üzere toplam iki bin kese akçe tahsili ile kordon hattına dahil olarak Anadolu tarafında yapılacak binaların Tavaslı Osman Ağa'ya, Rumeli'de yapılacakların Bab-ı Seraskerl'de bazı binalara müstahdem İsmail Efendi'ye hastahane binalarının da sabık kasap başı Şakir Efendi'ye ihaleleri için irade alınmıştır[86].

Tahsili kararlaştırılan paraların en erken olarak bir buçuk ayda gelebileceği düşünülerek, geldiğinde ödenmek şartıyla Darphâne-i Amire'den bin kese akçe borç alınması kararlaştırılmış, kordon teşkil edilecek yerlerin kontrolü için Doktor Minas'ın veya münasip birinin gönderilmesi karantina nâzırı'na tenbih olunmuştur[87].

Diğer yandan Padişah'ın karantinanın bütün noksanlarının tamamlanmasını istemesi üzerine karantina baş direktörü Doktor Minas karantina nizamlarının eksikliklerinin giderilmesi ve İmparatorluk'un tamamının bulaşıcı hastalıklardan korunması konusunda görüşlerini ihtiva eden bir arzuhali sadârete takdim etmiştir. Doktor Minas arzuhalinde[88];

Padişah'ın irade ettiği gibi Osmanlı Devleti'nde teferruatlı ve mükemmel bir nizamnâmenin hazırlanması ve vebanın izalesinin ancak tıp ilminde yeni bilgilerle yetiştirilmiş, ehliyetli hekimlerin çalışmaları ile gerçekleştirilebilecegini. Avrupa devletlerinde olduğu gibi birkaç doktordan müteşekkil daim? bir "Meclis-i Nizamat-ı Tahafruziyye” nin teşkil edilmesini, karantina nâzırının başkanlığında teşkil edilecek bu meclise Avusturya'dan gelen doktorlar Nauner ve Bernard[89] ile Pâdişâh'ın hekimi Mac-Carthy ve Mansure askeri ile ilgili bir kitap yazarak huzura arz etmiş bulunan tabib Mayer'in "âzâ"lık sıfatıyla alınmalarını teklif etmiş, tabibler Nauner ve Bernard'ın özel vazifelerinin bulunmasından dolayı ancak haftada birkaç gün mecliste bulunabileceklerini bildirmiştir.

Pâdişâh, Avrupalı hekimlerin "âzâ” olarak Karantina Meclisi'nde bulunmalarını onaylayarak, hekimlere verilecek maaşların tespitini istemiştir. Hekimlere verilecek maaş mikdârı sadrâzam ve karantina nâzırı arasında müzâkere edilmiş ve karar sadâret takriri ile huzura arz olunmuştur. Takrirde belirtildiğine göre, hekim Nauner ve Bemard'ın daha önceki vazifeleri için tahsis edilmiş maaşları bulunduğundan, ayrıca haftada iki gün meclise devam edeceklerinden kendilerine maaş bağlanması na sebep görülmemiş, sertabibe danışılarak Mac Carthy'nin iki bin kuruş maaşı olması, Mayer'in de Istanbul'un iklimine alışamayarak ülkesine dönme niyetinde olması nedeniyle onlara da maaş tahsisine gerek görülmemiştir [90]. Böylece Avrupalı hekimler Nauner, Bernard, MacCarthy ve Mayer üye olarak Karantina Meclisi'nde yerlerini almışlardır.

Avrupalı hekimlerden sonra Istanbul'daki sefirlerin birer temsilcilerinin de Karantina Meclisi'ne dahil edildiğini görüyoruz. Daha ziyade yabancı- lara yönelik olan karantina uygulamasına Avrupalıların ardı arkası kesilmeyen itirazlarını önlemek ve işleri kolaylaştırıp, çabuklaştırmak gayesiyle kendilerini temsilen sefırlerce birer vekilin seçilmesi, karantina maddesine dair yabancı devletlerle müzâkeresi lâzım gelen meseleler ortaya çıktıkça vekillerin meclise çağrılarak, meselelerin onlarla tartışılması fikri Sadâretçe benimsenmiştir[91]. Bunun üzerine Hariciye Nâzın Mustafa Reşit Paşa, sefirlere '''muvakkaten" bulunmak şartıyla birer temsilcilerini Karantina Meclisi'ne göndermelerini tebliğ etmiştir[90].

Avrupalı hekimlerin ardından sefir vekillerinin de dahil edilmesiyle Karantina Meclisi'nin kadrosu genişlemiş, sefir vekillerinin alınmalarından sonra Meclis'in kayıtları Fransızca olarak da tutulmaya başlanmıştır [93].

Başlangıçta "muvakkat" olarak Karantina Meclisi'ne alınmış olan sefir vekillerinin statüsü zamanla dâimiye dönüşmüş ve teşkilâtın devamı müddetince mecliste yerleri korunmuştur. "Sahib-i rey" sıfatıyla Meclis'teki müzakerelerde hazır bulunup, kararlarda etkili olmanın ötesinde, karantina nizamlarının hazırlanmasında ve icrasında söz sahibi olmuş ve çoğunluğu oluşturmuşlardır. Ekseriyeti dâima yabancı azaların teşkil ettiği ve dört Osmanlı azaya karşılık ondört yabancı azanın yer aldığı sıhhıye meclisi istinad ettiği muahede aksine, kendi teşkilatına "muahede-i beynelmilel mahiyet vermiştir[94]. Osmanlı Devleti'nin hukuk ve çıkarlarına tamamıyla ters düşen son derece sakıncalı durumun bertaraf edilmesi ve ekseriyetin Osmanlı azaların eline geçmesinin sağlanması için sıhhiye meclisine on kadar Osmanlı tabib "fahri aza" olarak tayin edilmişlerdir [95]. Çoğunluğun Osmanlı üyelere geçmesi için tayin edilen tabiblerin memuriyetleri sonraları fesh edilmiştir.Umulduğu gibi, sefir vekillerinin Karantina Meclisi'ne alınmaları meselelerinin çözümüne yardımcı olmamış, tersine durumu daha da zorlaştırmıştır. Yabancı gemilerden karantina resmi alınmasını temin eden ve karantina teşkilatının en önemli gelir kaynağı olan Karantina Rüsürnat Tarifesi ancak 1872 yılında yürürlüğe konulabilmiştir. Karantina kurallarına uymayanlara verilecek cezaları belirleyen Ceraim- i Sıhhıye Kanunu [96] da 1883 yılında tanzim edilebilmiştir.

Osmanlı Devleti'nin bir teşkilatı olarak, umumi sağlığın muhafazası ve bulaşıcı hastalıkların izalesi gibi insani amaçlarla teşkil edilen karantina meclisi, karşılıksız verilen tavizler neticesinde "muhtelit sıhhiye meclisi” ne dönüştürülmüş ve kapitülasyonlara "sıhhiye kapitülasyonları” adı ile bir yenisi ilave edilmiştir.

Karantina meclisi genişletildiği sırada, deniz karantinası usülünü bilmediğinden Doktor Minas karantina başdirektörlüğünden alınarak yerine Yunanistan karantinalarını kuran ve o sırada İstanbul'a bulunan Fransız Mösyö Robert getirilmişti[97]'.

Ocak 1840 (Zilkade 1255) tarihinde karantina hizmetlerini daha iyi yürütebilmek için dahili ve harici nizamları Babıali'ye, askeri işleri Bab-ı Seraskeri'ye, ticari işleri Ticaret Nezâretine, tıbbi işleri de seretibbaya müracaat edilerek düzenlenmek üzere müstakil Karantina Nezareti teşkil edilmiştir[98].

Taşralara gönderilecek hekimlerin seçimi ve tayinleri yetkisi uhdesine bırakılmış olan nazır, tayin ettiği hekimlerin isim ve ünvanlarını gösteren bir defteri Babıali'ye takdim etmekle yükümlü kılınmış; hekimlerin imtihanlarının Tıbhane-i Amire'de yapılmasına, maaşlarının da vazife yapacakları yerlerden karşılanmasına karar verilmiştir[99].

Bununla beraber, müstakil karantina nezâreti varlığını uzun süre koruyamamış, çok geçmeden nezâretin müstakil statüsüne son verilmiştir. Bundan böyle teşkilatın devamı müddetince Karantina Meclisi diğer nezaretlere[100] bağlı olarak varlığını sürdürmüştür.

Bir yandan karantina meclisinin statüsündeki değişiklikler devam ederken, diğer yandan da meclis faaliyetlerini sürdürmüştür. Ocak 1841'de Istanbul'a gelmekte olan donanmanın başkente varmadan önce bazı eksikliklerinin tamamlanması için Marmaris Limanı'na gideceği bilindiğinden, donanma hakkında gereken tahafruz tedbirlerinin de burada icra edilmesi sıhhıye meclisine ihale edilmiştir. Askerin hemen tathir edilerek Istanbul'dan gönderilecek elbiselerin giydirilip, on iki gün karantina beklettirilmesi, sudan etkilenmeyen eşyanın suya bastırılarak temizlenmesi, donanmanın demirlediği mahal sahilinde karantina memurlarının tarifiyle bir adet hastane tesisi ve hastaların burada tedavi olunması, karantina memur ile eşya ve elbiselerin hemen Marmaris'e gönderilmesi için mahsus vapur kiralanması gibi önlemleri sıhhıye meclisi kararlaştırmıştır[101]. Bahriye neferleri için lazım gelen sekiz bin kat elbise tedarik edilmiş, mekülât ve harcırah bahası olan 29000 kuruş maliye hazinesince verilerek kiralanan Üsküdar vapuru ile sıhhıye personeli ve malzeme Marmaris'e gönderilmiştir. Tahaffuz meclisince donanmanın tathiri için Marmaris'e gönderilen memurların ismi ve onlara verilecek mekülat ve harcırah miktarı şöyledir [102]:

Başdirektör Mösyö Robert'e 7500 kuruş Meclis-i tahaffuz memurlanndan tabib Marchand'a 3500 kuruş Meclis-i tahaffuz azasından tabib Herman'a 3000 kuruş Meclis-i tahaffuz azasından tabib Dickson'a 4000 kuruş (Meclis'e ücretsiz devam etmekte olduğundan) Tabib HerzschlaOr'e 2000 kuruş Muavin Coustantin Ghisi'ye 2000 kuruş Muavin Molden'e 2000 kuruş

Yirmi nefer gardiyanın her birine 250 kuruş olmak üzere 5000 kuruş.

Önemli kolera dalgalarından biri 1865 yılında zuhur etmiştir. Bu tarihte kolera Bombay'dan denizyolu ile Mekke'ye taşınmış, 1865-1873 döneminde Kızıldeniz'den Akdeniz ve Karadeniz'e sirayet etmiş, Avrupa ile Amerika'da da hükmünü icra etmiştir.

Kolera İstanbul'a hasta bir Osmanlı paşasını Mısır'dan getiren Osmanlı vapuru ile taşınmıştı'. [103]. Vapurun dönüş seferinde ölen iki kişinin cesedi denize atılmış, vapur ise doğrudan doğruya tersaneye girmiş, aynı gün akşam üstü iki asker tersane hastahanesine kaldırılmış ve birkaç gün sonra da Hasköy ve Kasımpaşa'da hastalık yayılmıştır[104].

1865 kolerasında İstanbul'un muhafazası için sadrazamın huzurunda sadârette bir komisyon teşkil edilmiştir. Bu komisyon şu faaliyetlerde bulunmuştur[105]:

Her tarafa tabib ve eczacılar gönderilmiş, fakir ve âcizlerin tedavisi için barakalar inşa edilmiş, hânelerin kiralanmasıyla mütcaddid hastane teşkil edilmiş, izdihamı önlemek için fakir ve garip ahalinin şehir dışına nakli ile iskânları için de barakalar tesis edilmiş, hastalar için gereken erzak, elbise ve yatak takımları dışarıdan satın alınmış, bir takımı nizâmiye ve Tophane-i Amire ambarlarından verilmiş, hastanelere yeter sayıda hizmetçi tedarik edilmiş, fakir ve gariblerden ölenler komisyon tarafından tebhir ve defn olunmuş, İzmir, Çanakkale ve Adalar ile zabtiye idaresine bağlı kazalara hastalık zuhuru anında istek üzerine ecza ve sair eşya ile beraber tabib ve eczacılar tayin edilmiştir.

Bunların gerçekleştirilmesi için 22 yük 57 bin 8o6 kuruş 7 para harcanmış, hastalığın sönmesinden sonra yıkılıp satılan barakalar ile ecza ve sair eşyanın hasılatı ise 57 bin kuruşa baliğ olmuştur [106]. Böylece 22 yük 805 kuruş 3 para tutarındaki masraflar hazinece karşılanmıştır. Hastalığın şiddeti nisbetinde vefat olmamıştır[107]

Karantina tatbikatında, vapur kumpanyaları ve kaptanlarmın, menfaatperest esnafın ve zaman zaman da büyük güçlerin muhalefeti dışında, pek fazla örneği görülmese de, dini istismar ve kışkırtma neticesinde kitle halinde muhalefetle karşılaşılmıştır. 1886 yılında iki üç bin silahlı Arnavut'un karantina kordonunu yararak tahaffuz tedbirlerini etkisiz hale getirmeleri[108] ve 1845 yılında kışkırtılan hacıları n sebep olduğu olaylar kitle muhalefetinin birer örneğini teşkil eder.

1845 yılında Arabistan'ın şüpheli durumundan dolayı ihtiyat tedbiri olarak, Hicaz'dan dönen hacıların Adana dışında karantina beldetilmeleri ilgililere bildirilmiştir. İstanbadan gönderilen emre uygun olarak Konya'dan tertip olunan 150 zabtiye askeri, Adana'da bulunan karantina tabibi ve Adana mutasarrıfının görevlendirdiği memur hacılara karşı giderek karantina bekleyeceklerini bildirdiklerinde, hacılar buna karşı çıkmış ve mutasarrıfı görmek istemişlerdir[109]. Durumdan haberdâr edilen mutasarrıf "... eğerçe hüccâc itaât edüb karantina bekler ise âlâ, beklemedikleri sürette istedükleri mahale gidebülürler..." cevabını vermiş, Aydın, Manisa, Amasya, Kastamonu ve Taşköprülü hacıların çoğunlukta olduğu iki bin beş yüz kadar hacı, karantina çadırlannın kurulduğu Adana köprüsü kapısına gelerek baltalarla kapıyı kırmışlardır [110]. Tanzimat usülüne uygun olarak hacılara dokunmamaları mutasarrıf ve memleket meclisince kendilerine tenbih edilen askerler duruma müdahale etmemiş, Adana'ya giren bazı hacılar karantinahâneye giderek burayı yağmalamış, vurmak istedikleri karantina gardiyanı kaçarak kurtulmuştur [111]. Adana mutasarrıfının kayıtsızlığı ve ihmalinden başka, Demircili bir müftünün Misis'de "karantina lâzım değildir" diye kışkırtıcı fetva verip, dellal çıkarması [112], umumi sağlığın muhafazası için büyük gayret ve masrafla uygulanmaya çalışılan karantinayı etkisiz hale getirmiştir.

Mutasarrıfının azli, müftünün te'dibi için irade çıkarken, Konya'dan bir bölük asker Adana'ya sevk edilmiş, askeri çok göstermek için 300 esnaf asker arasına katılmış, Konya hekimi ve yardımcısı, Mersin hekimi Adana'ya gönderilmiştir. Adana'dan temiz sağlık belgesi almadan kaçan hacıların yakalanarak on beş gün karantina ve haps edilmeleri için sadaretten ilgili vilâyetlere emirler gönderilmiştir. Bu emre uygun olarak bazı icraat yapılmış [113], karantinaya muhalefet edenler nizâmlara uygun olarak cezalandırılmışlardır.

Tatbikattaki bu tür zorluklara rağmen, karantinanın yürütülmesinde en büyük güçlük mâli sıkıntıdan kaynaklanmıştır.

V — Memur Maaşlarında Yapılan Düzenleme ve Bazı Karantinaların Lağv Edilmesi

Her geçen gün artan karantina giderlerine henüz mâli kaynak bulunamadığından, masraflar karşılıksız olarak mâli.ye hazinesinden tesviye edilmiştir. Yapılan hesaplara göre karantina gelirleri [114] giderlerin yaklaşık onda biri nisbetindeydi [115]. 184.1 yılında Osmanlı karantinalarında istihdam edilen memurların maaş ve diğer masrafların bedeli 5 yük 666 keseye baliğ olurken, gelirler masrafların ancak onda biri mertebesinde kalmıştır[116] Karantinalarda lüzumundan ziyade adam istihdamı ve maaşların yüksek olması masraf artışına yol açtığından, masrafların azaltılması düşüncesiyle, İstanbul ve taşralardaki karantinalarda ihtiyaçtan fazla adam istihdamı yasaklanmış, gerekli görülmeyen karantinalar lağvedilmiş, memur maaşlarında da indirime gidilmiştir.

Taşra karantinalarında görevli müdür, memur ve tabiblerin maaşlarında Haziran 184.1 'den itibaren geçerli olmak üzere yapılmış olan düzenleme şöyledir [117].

Bilecik karantinası, Eskişehir karantinasına ilhak edildiğinden müdür ve tabibi ilga olunmuştur.

Bodrum karantinasına ilhak olduğundan ilga olunmuştur.

Karantina tabibi aynı zamanda müdürlük vazifesini de yapmaktadır.

ileriki tarihlerde de karantina masraflarını azaltmak için, memur maaşlarında indirim ve memur sayısında azaltmaya gidilmiştir. 1842 yılında tahaffuzhâne olarak teşkil edilmiş olan Kuleli Kışlası ordunun ihtiyacı dolayısıyle tahliye edilmiş, memurları Çanakkale başta olmak üzere diğer karantinalara dağıtılmıştır.

Kuleli Tahaffuzhânesinin Ekim 1842 tarihindeki personeli ve maaş miktârları şöyledir [118].

Müstedimlerin - 7500 kuruş
Başkâtib Saffet Efendi - 3000 kuruş
Tahrirât katibi Sâlim Efendi - 1000 kuruş

Karantina usûlünün tesisinde karantina rüsûm tarifesi, İstanbul ile bazı yakın yerlerde icrasına başlanan karantina ve tahaffuzhaneler maaş ve masraflarına yetecek derecede hesap ve tanzim olunmuştur. Her geçen gün karantina uygulama alanı ve buna bağlı olarak da karantina masrafları devamlı olarak artarken, sıhhıye rüsûm tarifesi aynen kalmış ve Devlet zarara uğramıştır. Aleyhte gelişen bu durumu değiştirmek amacıyla, sıhhiye meclisinden sıhhiye rüsûm tarifesinin yenilenmesi istenmiş, ancak Sıhhiye Meclisi bu konuda bir teşebbüste bulunmamıştır.

VI — Karantina Rüsnm Tarifesinin Yenilenmesi

1851 yılında Paris'de toplanan milletlerarası sağlı k konferansının "her devlet masârif-i tahaffuziyesine mukabil tahsil-i resm eylemesi" kararına dayanarak Fransa, Sardunya ve diğer bazı devletler sıhhiye tarifelerini yenilemişlerdir. Osmanlı Devleti'nin de daimi sıhhiye masraflarına karşılık sıhhiye tarifesinin yenilenmesi için bir komisyon kurulmuştur. Komisyon 1856 yılında eski tarifeyi fesh etmiş, hazırlanan yeni tarife sıhhiye meclisinde ittifak ile kabul ve tasdik edilmiştir [119]

Yeni tarife ile yabancı gemilerden sıhhıye harcı tahsili mümkün olamamış, mesele 1872 yılına kadar Devleti meşgul etmiştir.

1865 yılında zuhur eden büyük kolera dalgası üzerine 1866 yılında İstanbul'da toplanan milletlerarası sıhhiye konferansında, kolera hakkında bir nizâmnâme düzenlenmesi gereği ortaya konulmuştur. Bu karar doğrultusunda 1867 yılında İstanbul'daki sefirler tarafından tayin edilen memurlar, tahaffuz meclisi yetkilileri ve diğer ilgili memurlar Osmanlı Devleti'ne denizyolu ile gelen gemi, yolcu, yük ve eşya hakkında karantina usulünün deniz ticaretine zarar vermeyecek bir surette düzenlenmesi ve icrasını müzakere ederek, sonuçta, bir hayli kapsamlı olan Karantina Nizâmnâmesini [120] hazırlamışlardır. Nizâmnâmenin tanzimine karşılı k, sıhhiye rüsüm tarifesinin yenilenmesi kolay olmamıştır. Osmanlı ve diğer devlet temsilcilerinden müteşekkil Birinci Muhtelit Tarife-i Sıhhiye Komisyonu, Mart 1868'den Mayıs 187I'e kadar süren uzun müzakerelerin ardından 1872 yılından itibaren yürürlüğe konulan yeni sıhhiye rüsum tarifesini hazırlamışlardır.

Bu tarifeye göre, harp gemileri hariç olmak üzere Osmanlı veya yabancı devlet gemilerinin istisnasız uyacakları sıhhiye rüsüm tarifesi şöyledir[121].

Tahaffuzhânede iskan için ücret alınmayacaktır. Beylik sefıneleri yalnız gardiyan yevmiyelerini vereceklerdir.

Sıhhiye rüsümatı, Karantina Meclisi'nin teşkilinden 1872 yılına kadar sıhhıye idaresi tarafından "hazine-i celile" adına kabz olunmuştur. Sıhhiye masrafları da hazinece karşılanmıştır. 1872 yılında bu usülde bir değişiklik yapılmış ve sıhhiye rüsüm tarifeleri muhtelit komisyonlarca tanzim edilmiştir. Birinci Muhtelit Tarife-i Sıhhıye Komisyonu 27 Mart 1871 tarihli toplantısında sıhhıye gelirlerinin "münhasırân" sıhhiye meclisince idare olunmasına, sıhhiye resimlerinden hâsıl olacak gelirlerin de "münhasıran" sıhhiye memurlarının maaşlan ile karantinahâneler masraflarına karşılık tutulmasını oy birliği ile karara bağlamıştır. Bu kararın yürürlüğe girdiği 13 Ocak 1872 tarihinden itibaren sıhhiye sandığı sıhhıye meclisinin eline geçmiş, karantina masrafları ve memur maaşları sıhhıye gelirlerinden karşılanırken, yine bu gelirlerden karşılanması gereken karantinahâne kesisi ve tamiri masrafları, ayrıca Hicaz sıhhıye masrafları hazineye yüklenmiştir.

* Bu makale Yüksek Lisans tezinin bazı ilâveler yapılmış özetidir.

Dipnotlar

  1. Henri Pirenne, Ortaçağ Avrupası'mn Ekonomik ve Sosyal Tarihi, Çeviren Uygur Kocabaşoğlu, İstanbul 1983, s. 156.
  2. John Baldry, "The Ottoman Quarantine Station On Kamaran Island 1882-1914", Quarterly Jaurnal of Institute of History of Medicine and Medical Research, New Delhi 1978, S. 4.
  3. Oskar Kolling, "XVIII. Asırda Veba Salgını Devirlerinde Ticaret Münasebetleri", Ülkü (Seçmeler 1933-1941), Çeviren Sadrettin Karatay, Ankara 1982, s. 423.
  4. "Bir beldede taun işitirseniz oraya girmeyiniz, eğer sizin bulunduğunuz beldede zuhur ederse ondan kaçmak için o yerden dışarı çıkmayınız" mealindeki hâdis tecrld ve sirâyet fikrinin VII, yüzyı lda islâmda var olduğunu açı kça göstermektedir.
  5. Daniel Panzac, Quarantaines et Lazarets L' Europe et la peste d'Orient (XVIPXX' siecles) Edisud, Aix-en Provence 1986, s. 33.
  6. Avusturya'nın Osmanlı sınırında teşkil etmiş olduğu karantinalarda vebanın zuhuru ve intişan bakımından üç devreli tatbikat görülürdü. Birinci devre: Vebanın henüz hiçbir belirtisi görülmezken Doğu'dan gelen her yolcu karantinada sıkı gözetim altına alınırdı. Burada hiç kimse ile temasa izin verilmezdi. Osmanlı makamlanndan hastalıktan salim yerlerden geldiğine dair bir belge ibraz edebilen karantinadan kurtulurdu. Yine de ihtiyati tedbirler ihmal edilmez, yolcuların eşyaları arasında bulunan pamuklu ve yünlü giyecekler yı - katılırdı. İkinci devre: Osmanlı İmparatorluğu'nun herhangi bir uzak eyaletinde vebanın zuhuru haber alındığında tatbik olunurdu. Karantinaya alınanlann bütün eşya ve elbiseleri özellikle de hastalığı taşımaya daha müsait olan yünlü ve pamuklular tam bir dezenfeksiyona tabi tutulurdu. Bunlar havalandınlır, tütsülenir ve yıkaulırdı. Denkler, çuvallar açılır ve ameleler çı plak kollarla bunları n içlerini karış tı rı rlardı. Amele bu işlemi yaptıktan sonra karantinada gözetim altına alınır, veba belirtisi gösterip göstermediği izlenir, eğer hastalık belirtisi görülürse temas ettiği bütün eşya ve mallar yakılırdı. Böylece bazı zamanlarda tüccar büyük kayıplara uğrardı. Hastalık belirtisi görülmezse tüccann malı= vebadan salim olduğuna dair bir belge verilirdi. Hububat bulunduğu kaptan tel kalburlara dökülür, tahta bir oluk vasıtasıyla yeni bir çuval veya fıçıya boşaltılırdı. Kahve çuvallan da değiştirilirdi. Ağaç, bakır ve diğer madeni eşyalar yıkatılır, bal mumu ve sünger kırksekiz saat suda bırakılırdı. Bu dönemde yolcular ve yanlarında getirdikleri şüpheli eşya ve mallar on gün karantinada beklettirilirdi. Üçüncü devre: Yakın Osmanlı vilayetlerinde veba zuhuru haber alındığında uygulanırdı. Vebayı taşıdığına dair şüphe duyulan kimselere karşı çok sıkı tedbirler alınır, hatta böyleleri karantinaya dahi alınmazdı. Sağlıklı görünen yolcuların girmelerine de ancak üzerlerindeki elbiseleri çıkarıp, sınırın ötesine bıraktıktan sonra izin verilirdi. Bu kimseler yirmi gün, hastalığı taşıması muhtemel eşya da kırkiki gün karantinada beklettirilirdi. Bu uzun tecridden kaçmayı başarabilenler yakalandıklannda şiddetli cezaya çarptınlırlardı. Salgınlar sınıra çok yakın olduğu zamanlar nakliyat tamamen dururdu. Bulaşık sayılan yerlerden gönderilen mektuplar sirke buğusuna tutularak veya tütsülenerek dezenfekte edilirdi. Dezenfeksiyon işlemi için gereken duman ateşe güherçile ve zacyağı karıştırılmış kepek saçılmak sı:ıretiyle elde edilirdi. Evlerin oturulan kısımlan tuz ruhlu dumanla, boş bulunan kısımları da tuz ruhlu ve güherçileli dumanla tütsülenirdi. Canlı hayvanlar uzun bir süre karantinalarda beklettirilirdi. Osmanlı İmparatorluğu'nun herhangi bir yerinde sığır vebası ‘eya başka bir hayvan hastalığı olursa, oradan getirilen hayvanlar yüzdürüldükten sonra 1-3 hafta karantinada beklettirilirdi (bu konuda daha fazla bilgi için bk. Oskar Kolling, "XVIII. Asırda Veba Salgını Dev irlerinde Ticaret Münasebetleri", s. 423-425.)
  7. Tersane-i Amire'de açılan ilk tıp mektebi hakkında fazla bilgi için bk. Ali İhsan Gençer, "İstanbul Tersanesi'nde Açılan İlk Tıp Mektebi", Tarih Dergisi, İstanbul 1978, sayı 31, S. 301-316.
  8. Italyan hekimlerin çalişmalan ve kendilerine tanınan ayrıcalıklar için bk. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), Cevdet Sıhhıye, Nr: 484.
  9. Şanizâde Ataullah, Tarih, II, İstanbul 1290, s. 137.
  10. Osman Şevki Uludağ, "Son Kapitülasyonlardan Biri Karantina", Belleten, 11/7-8, Ankara 1938, S. 446.
  11. BOA, Hatt-ı Humâ.y•Cın (HH), Nr: 40784. Kaymakam Paşa takriri.
  12. BOA, HH, Nr: 23967.
  13. BOA, HH, Nr: 40784. Kaymakam Paşa takriri Uâsındaki hatt-ı humâyün.
  14. BOA, HH, Nr: 47952-A. Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi'nin takriri.
  15. Aynı takrir.
  16. BOA, HH, Nr: 47952. Kaymakam Paşa takdri.
  17. 17Aynı takrir bülâsındaki hatt-ı humâyün.
  18. BOA, HH, Nr: 47951.
  19. Aynı vesika.
  20. Aynı vesika.
  21. BOA, Cevdet - Sıhhıye, Nr. 651; Bu karantina uygulaması ile ilgili olarak tarihçi Ahmed Lütfi Efendi şu bilgiyi vermektedir: "Cenab-ı hak kaffe-i bildı masun buyursun. Kolera namıyla o esnada zuhör eden illet-i mühlikeden tahafTuz içün karantina usülüne tevfikan riayeti lazım gelen harekat-1 tıbbiyyeye dair Hekimbaşı Behçet Efendi ma'rifehyle kaleme alınan risalenin bir kaçının nüshası Matbaa-i Amire'de tab' ile umöm ve ahaliye meccanen taksim olundu. Karadeniz'den gelen gemiler içün Büyükliman ile Boğaziçi'nde istinye Körfezi'nde Mısır Kethüdası Kamilzade Nazif Bey ma'rifetiyle müceddeten inşa olunan karantina mahallelerinde illet-i mezkörenin zevaline kadar onar gün karantina beklettirildi (Ahmed Lütfi, Tarih, V, İ stanbul 1302, s. 126).
  22. Bedi şebsuvaroglu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, Basilmamis Doçentlik Tezi, İstanbul 1955, s. 20.
  23. BOA, HH, Nr: 25569-E Çanakkale Karantina müdürü Es'ad Efendi'nin 18 Zilhicce 1250 tarihli ârizasi.
  24. BOA, HH, Nr: 25569.
  25. Niyazi Berkes, Türkiye'de Çakdaşlaşma, İstanbul, s. 180.
  26. BOA, Irâde Mesâil-i Mühimme Karantina, Nr: 2537. Kaymakam Paşa takdri.
  27. Aynı takrir bâlâsındaki han-ı humâyı:ın.
  28. Osman Şevki Uludağ, "Son Kapitülasyonlardan Biri-Karantina", s. 447.
  29. BOA, Bâbıali Evrak Odası (BEO) Ayniyat Defteri, Nr: 1714, S. 3. 2 Safer 1254 tarihli sadâret takdri.
  30. Aynı takrir.
  31. Aynı takrir.
  32. BOA, BE0 Ayniyk Defteri, Nr 1714, s. 3. 2 Safer 1254 tarihli Sadâret takriri, Bedi Sehsuvaroğlu Karantina Meclisi'nin teşkilini belirten bu takririn tarihini tahmini olarak Cumadel Cila 1253 olarak vermektedir bk. Bedi şehsuvaroğlu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, s. 20.
  33. Ahmed Lütfı, Tarih, V, s. 125-126.
  34. BOA, BEO, Ayniyât Defteri, Nr: 1714, S. 17-18; Ahmed Midhat, "Devlet-i Aliyye- i Osmaniye'de Karantina yani Usi:11-1 Tahaffuzun Tarihçesi", Salname-i Nezâret-i Hafidye, İstanbul 1318, s. 44o-442; Bedi Şehsuvaroğlu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, S.30-3 1.
  35. Ahmed Midhat, "Devlet-i Aliyye-i Osmanıye'de Karantina yani Usül-ı Tahaffuzun Tarihçesi", S. 455.
  36. Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, sene ı 2g6 (bk. Meclis-i Umılr-ı Sıhhiye).
  37. Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, sene 13oo (bk.Meclis-i Um(ir-ı Sıhhiye).
  38. Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye, sene 13°6 (bk. Meclis-i Umılr-1 Sıhhiye).
  39. "Taviz stıreti" karşılık alınmak siiretiyle, karşılık olarak anlamına gelir. Borç verme durumlarında bu deyime yer verildiğinde, alınan borcun ileride borç verenin alacağından kesildiği veya kesileceği anlaşılır.
  40. BOA, BEO, Ayniyit Defteri, Nr: 1714, s. 6. 5 Safer ı 254 tarihli Sadâret takriri.
  41. Aynı defter, aynı yer. Hatt-ı Hütnayiin süren.
  42. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, s. 8.
  43. Aynı defter, s. 9. Han-1 Hümâyün sCıreti.
  44. Aynı defter, s. 14. Dr-1 Şür-yı Babıali mazbatası.
  45. Bedi Şehsuvaroğlu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, s. 34.
  46. Tartışmalar konusunda geniş bilgi için bk.BEO-AyniyAt Defteri, Nr: 1714, s. ı 1- 13.
  47. BOA, BEO-Araiyit Defteri, Nr: 1714, s. 13. Hatt-ı Hümayün sıireti.
  48. BOA, BEO, Ayniyât Defteri, Nı-. 1714, s. 15-17. 27 Safer 1254 tarihinde Karantina Meclisi'ne gönderilen ilmühaber.
  49. Aynı defter, aynı yer.
  50. BOA, BE0 - Ayniyat Defteri, Nr: 1714, s. 17. Karantina Meclisi'ne gönderilen 27 Safer 1254 tarihli ilmühaber. Rum, Ermeni ve Katolik patriklerine 27 Safet 1254 tarihiyle gönderilen buyruldular için bk. Aynı defter, s. 21.
  51. 9 Rebifilevvel 1254 tarihli resmi müzekkereler için bk. Aynı defter, s. 21.
  52. Aynı defter, S. 22. Maliye nazınna gönderilen buyruldu.
  53. Aynı defter, S. 24. Bahr-ı Siyah Boğazı muhafizına ve Kapudan Paşa'ya gönderilen Rebiülâhır 54 tarihli buyruldular.
  54. BOA, BEO-Ayniyilt Defteri, Nr: 1714, s. 24. 27 Rebiülevvel 54 tarihinde Meclis-i Tahaftuz'a gönderilen ilmühaber ve maliye nazı rı na gönderilen buyruldu.
  55. Aynı defter, S. 25. Istanbul kadısına gönderilen 15 Rebiü'lahir 54 tarihli buyruldu. Bedi Şehsuvaroğlu Akdeniz, Karadeniz ve Marmara'daki iskelelere gidip gelen yabancı kayıkların sıhhi kontrole tabi tutulup, deniz yolculanna sağlık tezkiresinin Nisan 184o, kara yolculanna da Mayıs 1840 yılında Doktor Minas'ın isteği ile verilmeye başlandığını belirtiyor (bk. Bedi Şehsuvaroğlu, "Türkiye Karantina Teşkilaunı Idare Edenler", İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, sayı 1, Istanbul 1958, s• 149.
  56. Ayniyit Defteri, Nr: 1714, s. 26. Meclis-i Tahaffuz nâzırlan olan Es'ad Efendi ve Namık Paşa'ya gönderilen ı g Cemaziyelevvel 54 tarihli buyruldu.
  57. Yedikule'de Rumlann bir veba hastahânesi vardı. Ermenilere de 1833 yılında II. Mahmud'un emri ile Kazhçeşme ile Bakırköy arasındaki İskender Çelebi Bahçesi'nin yerine Ermeni hastanesinin bir şubesi olarak veba hastanesini açma izni verilmiştir. (Eremya Çelebi Kömürcüyan, İstanbul Tarihi - XVII. Asırda İstanbul, Tercüme ve Tahşiye Hırand D. Andreasyan, İstanbul 1952, s. 203).
  58. Masrafları Yahudi ve Karailerce karşılacak olan ve Hasköy'de Yahudi maşatlığı yanındaki Karaağaç ile Kırkağaç arasında bulunan Yağcıderesi'nde yapımı kararlaştırılan hastane binalarının inşası ebniye-i hassa müdürüne havale edilmiştir, 3884 zirâsında Tersane- i Amire için zeytin tohumu üretilen bu saha 22271 zirâdır ve 18387 zirâsı hastane inşası için tahsis edilmiş, hastane için gereken iskelenin de tohum ocaklarının başka bir yere nakli ile boşalacak alanda yapımı uygun bulunmuştur. (BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, s. 26. Hahambaşı'na 22 Rebiü'lâhir 54 tarihi ile beyaz üzerine gönderilen buyruldu).
  59. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, S.26. 21 Cemaziyelevvel 54 tarihinde liman memuruna gönderilen buyruldu.
  60. Aynı defter, aynı yer. Liman memuruna gönderilen 29 Cemaziyelevvel 54 tarihli buyruldu.
  61. Aynı defter, aynı yer. Liman memuruna gönderilen 7 Receb 54 tarihli buyruldu.
  62. BOA, Cevdet - Sıhhiye. Nr: 347. Biga sancağı Mutasamfı ve Bahr-ı Sefıd Muhafızı Vasıf Paşa ile Hacegân-ı I:Mvân-ı Hümâyun'dan Es'ad Efendi'ye Evâil-1 Rebiirlevvel 54 tarihi ile gönderilen ferman.
  63. Aynı vesika.
  64. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, s. 21. İngiliz sefirine verilen g Rebiü'levvel 54 tarihli müzekkere-i resmiye.
  65. BOA, HH, Nr: 37475-F. Viyana Sefıri Mehmed Rıfat'ın 29 Safer 54 tarihli olarak Istanbul'a gönderdiği tahrirât.
  66. BOA, HH. Nr: 25553-A.
  67. BOA, HH, Nr: 25553.
  68. Abdülhak Molla'nı n Karantina Meclisi'nden uzaklaştınlmasında tasarruf fikri ve karantina hakkı ndaki bilgisinin yetersizliği etkili olduğu gibi (bk. Bedi Şehsuvaroğlu, "Türkiye Karantina Teşkilâtını Icike Edenler", Istanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, sayı 1, Istanbul 1958, s. 149) Avusturya'dan gelen uzmanları n işlerine müdahale etme isteği ve karantina idaresinde ehliyetsiz kimseleri istihdam etmek istemesi de rol oynamıştır (bk. BOA, HH, Nr: 25533).
  69. BOA, HH, Nr: 25553-A.
  70. BOA, HH, Nr: 25562.
  71. Karantina lâyihaslyla ilgili daha fazla bilgi için bk. BEO, Ayniyât Defteri, Nr: 1714, s. 28-31.
  72. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, s. 32; HH, Nr: 25568.
  73. Buyruldular için bk. Aynı defter, S. 27-28.
  74. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr: 1714, S. 27-28. 19 Şaban 54 tarihli olarak İstanbul kadı sı na beyaz üzerine gönderilen buyruldu.
  75. BOA, HH, Nr: 25574.
  76. BOA, HH, Nr: 25574.
  77. BOA, HH, Nr: 25551.
  78. BOA, HH, Nr: 25562; Bedi Şehsuvaroğlu,Türkiye Karantina Tarihine Giriş, s.4.1.
  79. Ahmed Midhat, "Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de Usül-ı Tahaffuz...", s. 4.48.
  80. BOA, HH, Nr: 25568
  81. Aynı vesika.
  82. Aynı vesika.
  83. BOA, HN, Nr: 25542.
  84. BOA-HH, Nr. 25568.
  85. Aynı vesika.
  86. Aynı vesika.
  87. Aynı vesika.
  88. BOA, HH, Nr:25563-a. Karantina başdirektörü Doktor Minas'ı n arzuhali.
  89. Doktor Nauner ve Doktor Bernard, Saray'da ve Tıbhâne-i Amire'de hizmet etmek için getirilmiş, sonra da Karantina Meclisi'ne alınmışlardır (bk. irâde-Mesâil-i Mühimme Karantina, Nr: 2563).
  90. BOA, HH, Nr: 25563; Bedi Şahsuvaroğlu Ahmed Midhat'dan naklen Avrupalı hekimlerin Karantina Meclisi'ne üye olarak dahil edilmelerinden dolayı kendilerine maaş tahsis edildiğini ifade ediyor (bk. Bedi Şehsuvaroğlu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş. s. 37).
  91. BOA, HH, Nr: 40743.
  92. BOA, Cevdet-Sıhhiye, Nr: 896. 13 Zilkade 1255 tarihli olarak Karantina Nâzın Lebib Efendi'ye gönderilen buyruldu.
  93. Ahmed Midhat, "Devlet-i Aliyye-i Osmaniye'de Karantina yeni Usül-ı...", s. 446.
  94. Said Paşa, Hâtırât, İstanbul 1328, s• 145.
  95. Meclis-i Vükelâ karan ve Pâdişâh iradesi ile Sıhhiye Meclisi'nce fahri âzâ tayin olunanlar şunlardır: Tophâne-i Amire sertabibi, umür-ı sıhhıye-i insaniye teftiş komisyonu reisi, sı hhiye dairesi birinci şube müdürü Mirluva Salih, Emin ve Hasib Paşalar, umür-ı sıhhiye- i insaniye teftiş komisyonu zâsından ve Mekteb-i Tıbbiye muallimlerinden Miralay Ispiraki ve Ferdinant, Beylerbeyi hastahânesi tabib-i evveli ve sı hhiye dairesi ikinci şube müdür muavini Halim ve Behçet Beyler (BOA, irâde-Dahiliye, Nr: 73547. 22 Zilkade 301/1 Eylül 1300 tarihli Sadâret tezkiresi).
  96. Cerâim-i Sıhhiye Kanunu'nun tanzimi 1882 yılında 3111111),e meclisinden istenmiş, bir yıl geçtiği halde sonuç alınamayınca Şürâ-yı Devlet Tanzimat Dairesi Ceza Kanunu'na zeyl olmak üzere Cerâim-i Sıhhiye Kanun Lâyihası'nı hazırlamıştır. Cerâim-i Sıhhiye Kanunu: "Ilel-i Sâriyenin Usül-ı Ilanı ve Ahkâm-ı Umtimiye" başlı klı 1-5. maddeleri ihtiva eden birinci fasıl ile, 6-17. maddeleri ihtiva eden "Ahkâm-ı Cezaiyenin Derecâtı" başlığını taşıyan ikinci fasıldan meydana gelmiştir. Bu kanun 3 Mayıs 1822 tarihinde yürürlüğe konulan ve 1876 yılında bazı değişikliklere uğrayan Fransız kanunnâmesi esas alınarak tanzim edilmiştir. Yalnız bazı şiddetli durumlar karşısında Fransa kanunnâmesinde tayin edilen "idam cezası" hafıfietilerek, yerine "müebbeten kürek cezası" vaz olunmustur (BOA, Meclis-i Mahsus, Nr: 3424 ve ekleri; Kavanin-i Nizâmât Defteri, Nr: 1, s. ı 3o-ı 35.
  97. BOA, Cevdet-Sıhhiye, Nr: 896. Karantina Nâzı rı Lebib Efendi'ye gönderilen 13 Zilkade 1255 tarihli buyruldu; Bedi Şehsuvaroglu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, s. 46.
  98. Aynı vesika.
  99. Aynı vesika.
  100. Başlangıçta hariciye nezketine bağlı olarak tesis edilen sıhhiye yani karantina meclisi, hariciye nazırı nca tayin edilen bir memur tarafından idare ediliyordu. Sonradan birbiri ardınca karantina meclisi, tophane, tersane ve ticaret nezaretlerine ilhak edilmiş, Mahmud Paşa'nın Tophane müşirliğine tayini üzerine buraya bağlanmıştı r. Mahmud Paşa'n In Tophane müşirliğinden ayrılması üzerine sıhhiye meclisi hiçbir tarafa bağlı olmayarak açı k kalmıştı r. Sı hhiye işlerinin sekteye uğramaması ve sıhhiye meclisinin bütün muamele ve icraatı nda urrüm milletlere yönelik bir vazife ve mükellef olması hesablyla hariciye nezketinden başka bir yere bağlanması uygun görülmemiş ve bu hustı sta sıhhiye meclisinin maruzatı da dikkate alı narak hariciye nezketine ilhak edilmiştir (BOA, irade Hariciye. Nr: 16790. 6 Safer 295/28 Kanun-ı Skil 293 tarihli sı hhiye meclisi tezkiresi ve ekleri).
  101. BOA, lıddı Mesdıl-t Mıdumme - Karantina, Nr: 2586. Meclis-i tahaffuzdan ticaret nezaretine takdim edilen tezkire.
  102. Aynı vesika, lef.4.
  103. Gülden Sarıyıldız, Ifıcaz Karanttna İstanbul 1989, s. 20. Nr. Dr. TE 79 (I.Ü. Edb. Fak, Genel Ktp).
  104. Aynı eser, aynı yer.
  105. BOA, irade-Dahiliye, Nr: 37997. 19 Ramazan 282/23 Kanun-ı sani 28! tarihli mübayat komisyonu mazbatası.
  106. Aynı mazbata.
  107. Aynı mazbata.
  108. BOA, Irade Dahiliye, Nr: 801 25.
  109. BOA, İrade-Meclis-i Vâlâ, Nr: 1225 Adana'da bulunan karantina tabibinin Rebiii'levvel 1261 tarihli arizasını n tercümesi.
  110. Aynı ariza.
  111. Aynı ariza.
  112. Aynı ariza.
  113. BOA, Cevdet-Sıhhiye, Nr: 273. Hamid Kaymakamı Mehmed Celaleddin'in sadaret tahrirâtına cevap olarak gönderdiği 7 Rebiü'lâhir 61 tarihli şukka.
  114. Karantina gelirleri ecnebi tebaa hariç olmak üzere sahil karantinalarmda tahsil edilen han: ile ihtisahdan alı nan "harc-ı tezkire"den ibaretti. Buna ilave olarak gelirleri bir ölçüde de olsa çoğaltmak düşüncesiyle yolculara verilmekte olan sıhhiye tezkirelerine karşılık her yolcudan birer kuruş alınrnaya başlanmıştır. Hergün İstanbul çevresinden sebze ve meyve taşıyan bahçıvanlar bundan hariç tutulmuşlardır.
  115. BOA, BEO, Ayniyât Defteri, Nr: /715, s. 135; Bedi Şehsuvaroğlu, Türkiye Karantina Tarihine Giriş, s. 59.
  116. Aynı Defter, s. 135. vd.
  117. BOA, BEO-Ayniyat Defteri, Nr:1715, s. 130. vd.
  118. BOA, Cevdet Sıhhiye, Nr: 673.
  119. BOA, İrâcle-Hariciye, Nr: 6850. 25 Zilkade 1272 tarihli Tophâne-i Amire Müşiri'nin tezkiresi. Türkçe ve Fransızca olarak tanzim edilen tarife vesika lefleri arasında çıkmamıştır.
  120. Düstur, c. 11, ilk Tertib, s. 821-895.
  121. Aynı eser, S. 837-839.

Figure and Tables