ISSN: 0041-4255
e-ISSN: 2791-6472

İnci Koçak

Anahtar Kelimeler: Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Mesnevî, XIII. yüzyıl, Lübnan, Arap Şair, Cubrân Halil Cubrân, 1883-1931

“Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor”[1] diyerek Mesnevî’sine başlayan Mevlânâ Celâleddin Rûmi (12O7-1273)’nin, XIII. yüzyılda söylemiş olduğu bu ünlü beyiti, altıyüz yıl sonra, Lübnan’da dünyaya gelmiş bir Arap şairi olan Cubrân Halil Cubrân (1883-1931)’nın şiirlerinde etkisini sürdürmüştür.

Cubrân Halil Cubrân, Amerika’ya göç etmiş şair ve yazarlardandır. 1895 Yılında ailesiyle birlikte Boston’a giden Cubrân, orada resimle ilgilenerek, bazı ressamlardan dersler almıştır Bir süre sonra Beyrut’a dönmüş ve “Medresetü’l-Hikmet’te dört yıl okumuştur. 1908’de Paris’e giden Cubrân, resim öğrenimini sürdürmüş ve Rodin’den ders almıştır. Bu şehirde yaklaşık olarak üç yıl kalmıştır. Daha sonra New York’ta 1920 .yılında “er- Râbıtatu’l-Kalemiyye” adlı edebî bir cemiyet kurmuştur. Kuzey ve Güney Amerika’ya göç eden İlyâ Ebi Mâdî (1889-1957), Mihâ’il Nu’ayma (doğ. 1889) gibi göçmen edebiyatçıların önderi durumunda olan Cubrân için: “Sanki yazarın kalemi ile değil, ressamın fırçası ile yazmıştır” denmektedir. Arap edebiyatına akıcı bir üslûp getirmiştir. Cubrân Halil Cubrân, Hıristiyan olmakla beraber tasavvuf konusuyla ve ayrıca Budizm gibi eski doğu dinleriyle de ilgilenmiştir. Batı edebiyatıyla da uğraşan Cubrân, Shakespear ve Milton gibi İngiliz edebiyatçılarını incelemiştir. Cubrân’ın şiirlerinde sevgi konusunun özel bir yeri vardır[2].

Omar Ferrûh; Cubrân’ın, Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden etkilenerek أعطي الاى وص Bana ney ver ve şarkı söyle” mısraını yazdığını ve “el- Mevâkib” adlı eserinde bu ifadeyi birçok kez kullandığını belirtmektedir[3]. Yine aynı yazar, Cubrân’ın bu beyitlerini Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden etkilenerek söylediğini önesürmekte ve şunları yazmaktadır:

“Çok kişi, Cubrân Halil Cubrân’m: “Bana ney ver ve şarkı söyle, şarkı” beyitinden hayrete düşer. Cubrân bu beyiti, Celâleddin Rûmî’nin Mesnevi’sinin matla (ilk) beyitinden almıştır. Cubrân, Celâleddin Rûmî’nin Mesnevi’sini bilmiyordu fakat, bu matla beyit hakkında İngilizce çevirilerden birşeyler okuduğu şüphesizdir”.

Omar Ferrûh, Mesnevi’nin giriş kısmını Arapça’ya da çevirmiştir. Bu çeviri aynen şöyledir:

Bu Arapça çevirinin sonunda Omar Ferrûh şu cümleleri yazmaktadır:

“Celâleddin Rûmî’nin bu soylu düşüncesini okuyan insanın, Cubrân’m bu beyitlerinin Celâleddin Rûmî’den başkasından alınmamış olduğunu okumasına gerek yoktur”.

Bu ifadesiyle de Omar Ferrûh, Cubrân Halil Cubrân’ın, Mevlânâ’dan kesinlikle etkilendiğini açıkça belirtmektedir.

Cubrân Halil Cubrân’ın, “ney” motifini kullanmış olduğu bazı beyitleri şunlardır:

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, akılları güder.
Neyin inleyişi daha edebîdir,
Ulu ve düşkün kişiden”.

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, sıkıntıları yok eder (siler).
Neyin inleyişi kalır,
Zaman geçtikten sonra.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, içeceklerin en iyisidir.
Neyin inleyişi kalır.
Yaylalar yok olduktan sonra.”

“ Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, kalplerin adaletidir.
Neyin inleyişi kalır,
Günahlar yok olduktan sonra.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, nefislerin kararlılığıdır.
Neyin inleyişi kalır,
Güneşler yok olduktan sonra.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, bilimlerin en hayırlısıdır.
Neyin inleyişi kalır,
Yıldızlar söndükten sonra."

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı; doğru, dürüst bir sevgidir.
Neyin inleyişi daha edebîdir,
Güzel ve hoş şeyden.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı, cisim ve ruhtur.
Neyin inleyişi daha edebîdir,
Akşam içilen sütten ve sabah şarabından.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Şarkı ebediyetin simdir.
Neyin inleyişi kalır,
Varlık yok olduktan sonra.”

“Bana ney ver ve şarkı söyle
Unut derdi ve devayı,
İnsanlar ancak satırlardır.
Ama, suya yazılmışlardır”.

Mevlânâ’nın, “Dinle bu ney nasıl şikâyet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor” sözleri, Cubrân Halil Cubrân’da, “Bana ney ver ve şarkı söyle....” mısraları ile yankısını sürdürmüştür.

H.Ritter tarafından yazılmış olan, İslâm Ansiklopedisi’ndeki “Celâled- din Rûmî” maddesinde, Mevlânâ’nın Mesnevî’sinin batı dillerinde yapılan şerhleri ve çevirileri hakkında şu açıklamalar yer almaktadır: “Mesnevinin, uzun senelerin çahşma mahsûlü olarak, en eski yazmalara istinaden vücuda getirilmiş tenkitli bir tab’ı ve şerhi vardır (R.A.Nicholson, The Math- navvi of Jelâlu’d-din Rûmî, edited from the oldest manuscripts available: with ciritical notes, translations and commentary; EJ. Gibb Memorial, New Series, London, 1924-1940, VI, 1-8)……Avrupa dillerine daha önce yapılmış olan tercümeleri şunlardır: Georg Rosen, Leipzig, 1849; F.Rosen tarafından bir mukaddime ile, München, 1913; James W. Redhouse, London, 1881; E.H.Whinfield, London 1887, 1898; C.E. Wilson London, 1910"[17].

Mevlânâ’nın dünyaca ünlü bu eseri Abdülbâki Gölpınarh tarafından da tercüme ve şerh edilmiştir. Abdülbâki Gölpınarh, “Mesnevi Tercemesi ve Şerhi” adlı kitabında; Mesnevî’nin Mevlâna tarafından bizzat yazılan I.-18. beyitlerinde birinci plânda “ney”in olduğunu ifade etmekte ve şunları yazmaktadır: “Şikâyet etmektedir; ayrılıkları anlatmaktadır. Kamışlıktan kesileli feryâd etmedeyim; erkek-kadın, herkes feryâdıma uymada, ağlayıp inlemededir[18].” Yine aynı şerhte: “Mevlânâ, “Dinle, bu ney nasıl şikayet ediyor; ayrılıkları nasıl anlatıyor”derken hem kamışlıktan kesilen neyi, hem de Mutlak Varlık’tan mukayyet varlığa düşen kendisini kastetmektedir[19]” şeklinde bir açıklama bulunmaktadır. Ney’in inleyişi için de, şu ifade yer almaktadır: “O, ezel âlemini, Mutlak Varlık’taki sübûtu arar, özler; bu kayıtlar âlemine, bu izâfi varlık âlemine düşmesi, ona âdetâ bir gurbet görünür. Ama o, âlemde de kendi varlığını yok etmiş, Hak varlığıyle varolduğunu bilmiş, bu bilişi buluş ve oluş haline getirmiş, irâdesini Hak irâdesine vermiştir. Bu bakımdan özleyişi, feryâdı, niyaz yollu değil, naz yolludur. Mukayyet görünür, fakat ıtlaak âlemindedir. Feryâdı, şikâyeti, bilmeyenlere gerçeği anlatmak içindir. Onun sırrı, bu feryattadır; fakat her gözde o sırrı görecek kaabiliyet, her kulakta o remzi anlayacak kuvvet yoktur[20].

Sonuç olarak, Cubrân Halil Cubrân’ın, “ney” den bahsettiği beyitlerinde Mevlâna’dan etkilendiği açıktır. Cubrân bu beyitlerinde, “neyin inleyişinin ebedî olduğunu” vurgulamaktadır.

Dipnotlar

  1. Abdülbâiti Gölpınarlı, Mesnevi Tercemesi ve Şerhi, İnkılâp ve Aka Basın, vi, İstanbul 1981, I, 14.
  2. Şevki Dayf, Dirâsetu fi'ş-ŞiiriTArabi el-Mu’âsır, Dâru’l-Maârif, Kahire 1979, 245- 288; Hannâ ei-Fâhûri, Tanhu’l-Edeb el-Arabî, Matbaacu Bulisiyye (tarihsiz), 1113, Ebâ Uvs Ahmed el-Fârâbî Abdullatif, el-Hareketii’I-Fikriyye ve’l-Edebiyye fi’l-Alem el-Arabî el-Hadis, Dâru’l-Beydâ 1985, 346-348.
  3. Omar Ferrûh, eş-Şâbbi, Beyrut 1980, 16 not: 1.
  4. Omar Farrûh, a.g.e., 16.
  5. Omar Farrûh, a.g.e., 17.
  6. Aynı eser.
  7. Cubrân Halil Cubrân, el-Mevâkib, el-Mektebetü’s-Sakâfiyye (tarihsiz), 4.
  8. Cubrân Halil Cubrân. a.g.e., 5.
  9. Aynı eser 7.
  10. Aynı eser, 10.
  11. Cubrân Halil Cubrân, a.g.e., 11.
  12. Aynı eser, 13.
  13. Aynı eser, 19.
  14. Cubrân Halil Cubrân, a.g.e., 25.
  15. Aynı eser, 28.
  16. Aynı eser, 30.
  17. H.Ritter, Celâleddin Rûmî, İslâm Ansiklopedisi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1963, III, 57-58
  18. Abdülbâki Gölpınarlı, a.g.e., I, 17.
  19. Aynı eser, 20.
  20. Aynı eser, 20-21.

Figure and Tables