Bu konuda benim tek selefim olan Giacinto Romano, yetmiş yıl kadar önce Archivio Storico Lombarda dergisinde[1] çok yararlı ve ilgi çekici araştırmalar yayınlamıştı. Çalışmasının hemen başında XV. yüzyılda İtalyan devletlerinin siyasetine Türklerin yaptıktan etkiyi incelemek önemden uzak değildir der. Bu düşüncesine ek olarak, çok eskiden beri yaygın olan bir kanıya göre, bu devirde İtalyan devletlerinin Türklerle olan ilişkilerinin daima sistemli bir düşmanlıkla şekillendiğine dikkati çeker. Bilhassa İstanbul’un 1453 yılında Türklerin eline geçmesinden sonra, birçoklarının kabul ettiğine göre, hristiyanlık düşmanlarının tehdit edici hücumlannı önlemek için aralarında gizli bir anlaşma yapmış olmaları olasılığı bulunmaktadır. Adı geçen tarihçinin vardığı sonuca göre, Türklerin girişimleri böyle bir sonucu sağlıyamadı.
O zamandan beri geçen yetmiş yıl zarfında İtalyan yarımadası üzerindeki devletlerin siyasetine Türklerin yaptığı etkiye dair bir monografi yazılmasına girişilmedi. Zannıma göre bunun iki nedeni bulunmaktadır: birincisi İtalyan devletlerinin ki bunlar arasında bilhassa Cenova [2], Floransa [3], Napoli[4], Milano hattâ Papa’lık ve kısmen de Venedik Cumhuriyeti’nin OsmanlIlarla olan ilişkilerinin daha çok diplomatik alanda vukû bulması, diğeri ise çalışılacak belge ve malzemenin çok gizli tutulmaları olabilir. Olayların arka cephesine bakmamızı sağlayan belgeye çok ender rast geliyoruz. Birçok kez bu gizli diplomatik girişimlerden bildiklerimiz, şüpheli ve dalavereci düşmanların yaptıkları marifederdir. Tatmin edici olmaktan uzak bu kaynakların sık sık karşımıza değiştirilmiş veya abartılmış tarzta çıkmaları doğaldır. îtalyan devletlerinin arşivleri bu düzenli değil de arızî olarak yapılmış siyasî ilişkilerin nedenleri üzerinde çok az şey söyler. Kaldı ki elimizdeki arşiv malzemesi pek fazla olmadığı gibi, Türk arşivlerinde de bu zamana ait hiç bir vesika yoktur [5]. Karşılıklı elçiliklerin kararlarından, katılanlann isimlerinden ve itimatnamelerin hülâsasından başka bir şey bilmediğimiz gibi, girişimlerin esas nedenlerinden hiç bir şey bilmiyoruz. Venedik ve bazı hallerde de Floransa’yı[6] hariç tutarsak, elimizdeki malzeme Türk-îtalyan münasebetlerinin anahattını tayin etmemize olanak vermiyor. Elçi isimlerinin listesi bile ihmal edilemiyor.
Visconti ve Sforaa’lar devrindeki Milano dukalığının müslüman Şark ile münasebederine dair bilgimiz kıttır. Giacinto Romano’nun bu konuyu inceledikten sonra neşretmediği araştırması hariç tutulursa, ondan sonra da bu meseleyi alâkadar eden belgeler sathî dahi olsa ele alınmamıştır. Hatta G. Romano bile, arkadaşı ve izleyicisi E. Rota’ya göre [7] kritik-analitik alanda kalarak yapılacak derin bir incelemenin yanlış anlaşılmasından çekinerek felsefi yönden tarih sentezleri yapmayı tercih etmişti. Bunun içindir ki, F.M. Visconti’nin Türklerle olan münasebetlerini zaten evvelce de bilinen basılı kaynaklardan incelemiş, bu arada ihmal edilmemesi lâzım gelen çalışmaları araştırılması vazgeçilemeyecek kronikleri taramaya ve hatta basılı olanlarına bile bakmaya yanaşmamıştır. Halbuki adı geçen Milano dukası, damadı ve halefi F. Sforza ile en son Ludovico il Moro’ya kadar uzanan karışık ilişkileri işlemek isteyenlere bu yorucu çalışma muhakkak gerekir. Benim mütevazi görüşlerim bu açıdan kıymetlendirilmelidir. Bununla beraber, Milano ve diğer İtalyan şehirlerindeki arşiv kaynaklarının hepsini kullanabildiğimi iddia edemem.
Osmanh imparatorluğu ile girişilen ilişkileri işleyeceğim bu araştırmada, F.M. Visconti’nin seleflerinin İslam dünyası ile giriştikleri temaslara en kısa tarzda bile dokunmıyacağım. Zira çağdaş kronikler ve arşivler hiçbir şey söylemez. Bunun yanında, meselâ Duca’nm, II. Murad (1421 -1451) Beyin tahta çıkmasından sonra (1421), Pietro Corti adında bir elçi yollayıp, leopar ve o devrin av kuşu olan şahin istediğine dair bilgimiz azdır. G. Romano bile[8] bu mektubu 1890 senesinde “en kısa zamanda neşretmeye” [9] söz vermiş, fakat geride kalan otuz yıllık hayatı boyunca kıskançlıkla sakladığı bu vesikayı neşretmemişti. Bu heyet Milano ile Osmanlılar arasında eskiden beri bulunan dostlukdan dolayı yollanmıştı. Bu mektup neşredilmiş olsaydı F.M. Visconti’nin Türk-îtalyan münasebetlerine dair faaliyetini öğrenmiş bulunacaktık. Herşeyden evvel çelişkilerle dolu bir görüş olan ve Biscione’nin, Sultan I. Bayezid ile gizlice mektuplaştığı ve onu 1396 senesinde Hiristiyanlar tarafından tertiblenen Haçlı seferinden haberdar ettiğinden dolayı Niğbolu bozgunundan sorumlu tutulmasına dair sav ispat edilmelidir.[10] Bu sitemin hemen reddedilemiye- ceği kanısındayız. Zira G. Visconti başa geçer geçmez Memlûk Sultanı Berkuk’a bir mektup yollayıp[11], Beytullahim’deki Nativitâ Kilisesinin tamirine izin istemişti. Siena’h B.dei Mignanelli kaleme aldığı “Ruina Damasd” adlı eserinde[12], Şam şehri civarındaki arap ordugâhında Milanolu elçi Jacobo da Croce ile karşılaştığına ve Visconti’nin mektubunu arapçaya ve Memlûk Sultanın arapça olan cevabını latinceye çevirdiğini yazar. Faaliyetlerini Conte Louis de Mas-Latrie’nin yorulmak bilmeyen çalışmaları sonunda yazmış olduğu “Traites depaix et de commerce au moyen âge” (Paris 1868) adlı eserinden öğrendiğimiz F. Maria’nın ve Ben-i Hafs’lardan Tunus Emiri Ebu Faris Abdulaziz el Mütevekkil ile münasebetlerinin yanında aynı zamanda Cenova Cumhuriyetinin de Milano hâkimiyetinde kaldığını ortaya koymakta (1421-1435), bu da bize Milano Duca’smın Osmanhlarla olan temaslarını bildiren ilk kaynakların aynı devire ait olabileceğine işaret etmektedir. II. Murad bey tahta çıktığı zaman (Mayıs 1421) iç savaşlar Osmanh Devletini karıştırmış ve çok kötü duruma düşen devleti 1413 senesinde adeta yeniden kuran Sultan I. Mehmed’in meydana getirdiği birliği yoketmişti. Bu büyük Sultan devletinin düzenini ve bilhassa Anadolu’daki durumunu sağlamlaştırmak için mümkün olan herşeyi yapmalıydı. Binaenaleyh 1413-1421 yılllarında yabancı devletlerle ilişki kurmağa durum uygun değildi. Şüphesiz Büyük Türk, temelinden sarsılmış bulunan egemenliğini yeniden kurabilmesi için, bir dış baskıya uğramamaktan da memnundu. Macaristan, Venedik ve küçük Balkan sülâlerine karşı giriştiği mücadeleler sonunda, II. Murad Avrupadaki eski kuvvetine tekrar kavuştu.
II. Murad, 21 Mayıs 1421 tarihinde henüz 17 yaşında tahta çıkarken, Cenova Cumhuriyeti kayıtsız ve şartsız Visconti’lere bağlanmıştı. Her ne kadar Cenova’nın Şark'taki kolonileri oldukça mükemmel bir bağımsızlığa sahip idiyse de, F.M. Visconti’nin başa geçmesiyle ticari çıkarlarını o kadar iyi muhafaza ettiki buna Cenova Cumhuriyeti tek başına başaramazdı. Maamafi bu vaziyetde Şarkta bulunan kolonilerinde karşılıklı zararlara da katlanarak Venedikliler ve Floransalılarla harp etmeyi göze almış bulunuyorlardı. Milano Duca’smın başlattığı ve Visconti’lerin Sultan II. Murad ile devam ettirdikleri münasebetler, Cenova’nın Ortadoğudaki çıkartan ile sıkı sıkıya bağlıdır [13] ve gene bu Sultan zamanında Osmanhlarla yakın ve dostça temas kurmak istemişlerdi.
II. Murad, Cenovalılann ticari faaliyetlerine katılmak için hiçbir fırsatı kaçırmak istemediğinden onlara özel imtiyazlar tanımıştı. Maamafi Cenova kolonilerinin tarihi ile ilgili, bilhassa Galata’nın XV. asır başındaki tarihine ait bilgimiz çok azdır. Luigi Tommaso Belgrano, L. Sauli ve bilhassa XVI. yüzyılın ikinci yarısı üzerinde çalışan Amedeo Vigna’mn derin incelemeleri, Cenova’nın Şarkta bulunan kolonilerinin tarihini teferruatıyla aydınlatmaya yetmemiştir. Zaten evvelce de Camillo Manfroni[14] Galata kolonisinin tarihinin bilhassa XV. asır başlarına ait devrin çok karanlık kaldığını söylemiş, bu devire ait belgelerin bazı noter evrak ve Belgrano tarafından dikkatlice taranan vesikalardan öğrendiğimiz Podestâ adlan olduğunu ilâve etmişti1 . Gene Manfroni’nin bildirdiğine göre Cenova ve yabancı kroniklerde Şarkdaki sorunlara ait bölümler yoktur.
Bununla beraber, Osmanlı sarayında büyük bir saygı kazanan ve hiç değilse isimleri ile girişimlerini bildiğimiz üç Cenovalı vatandaş-tüccan zikredebiliriz. Bunlara önce I. Mehmed tarafından sağlanan nüfuz, II. Murad tarafından II. Mehmed devrine kadar sürdürülmüş ve öyle bir duruma gelmişti ki, yeni Milano Duca’sı da tanımaktan başka birşey yapamamıştı, önce Cenova Doge’si Giorgio (1413-15)’nun oğlu Giovanni Adorno’yu[15] zikredelim. Bu zat önce İzmir civarında bulunan Yeni Foça’daki şapın mukataasmı ele geçirmişti. Bunun için Sultana yıllık yirmibin altın ödemekteydi. Sultan I. Mehmed’in ölümünden sonra oğlu ve halefi II. Murad’a eski borçlarını ödedi. Saltanat müddeisi, Mustafa’ya karşı girişilen savaş esnasında (1422), 800 Cenovalı muharip ve yedi gemi yanında ayrıca ellibin duca altını kadar nakit ve dokuzbin altınlık haraç katkısı ile yardımda bulundu. Bu belâdan Adorno ve değerli generali Barnaba di Cornelia sayesinde kurtulan Sultan Murad, ona kaydı hayat şartı ile Yeni Foça’nın işletme imtiyazını verdiği gibi, ticari çıkarı bakımından mühim bir yer olan Makedonya sahilindeki Peritheorion [16] adlı muhkem kaleyi de hediye etti. Adorno 1421 de hiç bir varis bırakmadan ölünce, yerine geçen Percivalle Pallavicino [17] Türklerle çok iyi ilişkiler kurdu. O devrin Bizansh tarihçisi Dukas’ın [19] etraflıca anlattığına göre, Sultan Murad’ın İzmir ve îpsili[18] beyleri ile giriştiği mücadeleye üç çektiri ile yardım etti. Üçüncü Cenovah şahıs, bunların arasında en meşhur olanıdır. Fatihin de candan arkadaşı olan Francesco Drapperio (De Draperiis)nun romantik hayatı [20] burada dikkate alınmaz; çünkü o bir Osmanlı vatandaşı idi. Bütün faaliyetini kendi anavatanı için değil Büyük Beyi için yapıyordu. Kaynakların yetersizliğinden dolayı, Cenovahlann XV. asrın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğundaki durumlarını aydınlatmak kolay değildir, örneğin: Boğazlarda Anadolu Hisarı[21] kalesinin yapımına girişen, Cenovah asil bir aileye mensup Di Negro’nun faaliyetine dair hiçbir şey bilmiyoruz. Bu çok önemli sahil kalesinin yapılışında gerçekten görev almışsa, Sultanın özel ilgisini kazanmış olduğu muhakkaktır. Filippo Maria Visconti’nin, Şarkdaki Cenovah tüccarların yardımı ile, Büyük Türk ile dostluk ve menfaat ilişkilerine ilk kez ne zaman giriştiğini kesinlikle saptayamayız. Bugün bile Cenovada asil bir nesli bulunan Domenico de Mar qu. Ginesio[22] gençliğinde bu işi başarmayı denemiş, örneğin Livomo’da askeri vali bulunurken, 1421 de Visconti ile temasa geçmiş ve onun yanında elçi olarak bulunurken Galata’ya vali atanmıştı. Fakat orada çok fena bir idare tarzı gösterdiğinden dolayı, 1424 yılında Magosaya gönderilmiş, orada da aynı kötü idareye devam ettiği için, halkın şikayeti üzerine geri çağrılmıştı. Aynı rütbede iken 1426 yılında beraber bulunduğu heyet herhalde onun vatan dönmesinden sonra yollanmıştı. 1422-1442 yıllarını anlatan Diarii Veneti[23] adlı yazma bir Venedik kaynağına göre, aynı yılın Ekim ayında Domenico da Mar, Galata’ya Milano Duca sının aracısı olarak “Cenovalılann parasını istemek” üzere gelmişti. Böyle bir tutum belki önemsiz olabilirdi. Ancak bizi aynı kaynağın şu iddiası ilgilendiriyordu. “Mezkur Domenico Türk Amurato (Murat II bey) ile görüştü ve Milano Duca’sı Filippo namına Venediklilere karşı birleşmeğe çağırdı. Zira onlar silahlı gemilerle Tatar Hanını bulmak ve beraberce Tana [Azak] yı almak istiyorlardı”. Devrin siyasal durumu gözönünde tutulursa, bu iddiayı doğru kabul edebiliriz. Milano uzun yıllardan beri Venediğe karşı mücadeleye girişmişti. Bu mücadele sırasında Carmagnola kontu olan Francesco Bussoni, 1425 yılı Şubat ayı sonunda Venedik ile birleşti ve kara bölgesinin genel komutanı oldu, aynca 1426 yılı sonbaharında Brescia’ şehir ve şatosunu almakla Milanoya fırsat vermedi. Bu sırada Venedik’te San Giorgio Maggiore adasındaki manastırda yapılan sulh (30.12.1426) Viscontilcre pek az ümit veren aleyhde bir durum yaratmıştı. Kendiliğinden meydana çıkan hal şudur ki: Milano Duca’sı kendi çıkarları için Türk Sultanını Venediğe karşı tahrik etmekle kuvvetli bir müttefik kazanmak istemişti. Aynı nedenden dolayı, 1426 yılı yaz mevsiminde, Federico de’Pezzi adında bir elçi olarak II. Murad’a gönderilerek, Romalıların Kralı Sigismond (1411-1437) ile bir andlaşmanın sağlanması istenecekti[24]. Böylece Sultan ile beraber Venediğe karşı bütün kuvvetleri seferber edebilecekti. Milano Duca’sının niyederini iyice öğrenen Federico’de’ Pezzi, Sigismond’un nezdine varıp diğer Milanolu elçilerle beraber düşünülen projeyi tartışma emrini aldı. Tertip gizlenmedi ve açık açık “Venedik şehrinin tamemen tahribi isteniyor” denildi. Heyetin gizli planlan tamamen öğrenildi. Dei Pezzi’nin Osmanlı nezdinden kralın yanma gitmesi emredildi[25], gideceği sırada da kendisine Milano’da verilmiş olan özel belgeyi unutmaması bildirildi. Sigismond Temmuz ayı ortalarına doğru Gran (Esztergom) ile VVaitzen (Vac) arasındaki Vişegrad (Plintenburg) kasabasında Arpadlann tarihî malikânesine maiyeti ile yerleşmişti. Burada F. dei Pezzi ile görüştü. Görüşmeler çok uzadı ve sonunda Osmanhlara bir heyet yollanması karanndan vazgeçildi. Milanolu elçi kralın yakın bir gelecekte Italyaya gelmesini sağlamak ve Alp dağlarının ötesinde “velut Messias cum summo desiderio” [büyük bir arzu ile kurtarıcının beklendiğini] [26] bildirmekle görevlendirildi. F. dei Pezzi bu meselede 1430 yılı sonuna kadar oyalandı. Büyük Türk nezdindeki elçilikten bir daha bahsedilmedi. Onun yerine, bu konularda büyük bir diplomat olan ve daha ziyade Benedetto Folco de Forlivion adı ile tanınan Forli'li Benedetto de’Folchi görevlendirildi. Bu zat Milano ile Osmanlılar arasında çok defa elçilik görevini başarı ile yaptı.
Forli’li arkadaşlarımın yardımı ve kendi gayretimle bu mühim şahsın faaliyetlerinin büyük bir kısmını aydınlatabildim. Onun siyasî ve diplomatik çalışmalarını incelemek çok yararlıdır. Benedetto Folco’yu ilk kez 15 Ekim 1410 yılına ait Forli belgeleri arasındaki bir parşömen üzerinde kayıtlı görüyoruz[27]. Ser Benedetto loannis Budonis de Fulchi adlı bir noterin hazırladığı bir borç işindeki hücceti vardır (Forli Devlet Arşivi. Rosetti bölümü). Şüphesiz gene aynı şahıs 1423 yılı başlarında [28] Milano egemenliğine giren Forli şehrinin tarihinde görülür. O zaman Benedetto de’Folchi, Milano Duca’smın emrine girmiş ve Visconti’lerin yararına çalışmağa başlamıştı. Bu kanate şöyle varıyoruz: Aynı yılın 8 Martında Forli şehrine, Messer Benedetto di Budo Folci ve Giovanni da Faruzzano’nun başkanlık ettikleri bir Milano heyeti gelmişti. Bunu Sigismondo Marchesi’nin Supplemento Islorico della Forli (1675) adh eserini kaleme alırken yararlandığı Annales Forlivienses [ = RIS XXII (Milano 1783) sütun 211 ] den öğreniyoruz. Benedetto’nun babası Giovanni Budo de’Folchi, burada Fulci tarzında görülmektedir. Herhalde 1380 senelerinde doğmuş olan Noter Benedetto’nun sülâlesi, şüpheli olmakla beraber bu kâğıtta görülmektedir. Cenova’h üç müşahidin latince olan kayıtlarını bilmeseydik [29], Milano Duca’smın emrindeki Forli’li elçilerin sonradan ne yaptıklarını öğrenemiyecektik. Bu itimatnameler 20-5-1427 de Cenova Comissario'su tarafından gönderilmiş ve başlıklarında Forli li sayın Bay Benedictus” kaydı vardır. îlk ikisi Sultan Murad’a, üçüncüsü de vatandaş- tüccar Percivalle Pallavicino’ya gönderilmişti. Bu vesikalardan Milano Duca’sına bir Türk elçisinin gönderildiğini ve Duca nın da bu elçiyi
Cenova’ya gönderdiğini öğreniyoruz. Bu münasebetle ilk kez Milano’ya gönderilen bir Osmanlı elçi heyetinden bahsedilmişsede, benim bildiğim hiçbir Milano ve Cenova kroniği bunu kaydetmemektedir.
Her üç itimatnamede de açıkça anlaşılacağı üzere, D.de’Folchi, Büyük Türk ve kudretli Percivalle Pallavicino’nun iane ve yardımına sığınıyordu. Bu haberden asil Forli’linin ilk kez 1427 yılı ilkbaharında Osmanlılara gönderildiğini öğreniyoruz. Bu seyahatinin Türk elçisi ile beraber, Sakız adasında büyük bir cesaretle oturan Cenova’lı Filippo Giustiniani (Longhi) nin gemisinde yaptı. Türk elçisi çok övülmektedir, ‘habuit enim se studiose, pfudenter, modeste et in omni re vigilanter [çalışkan, zeki, mülevazi ve her konuya vakıf]
Benedetto de’Folchi onun yanında Cenova adına Büyük Türke yollanması ve ricalarda bulunması muhtemeldir. Milano heyetinin Türkiye’deki faaliyeti hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Diğer taraftan aynı Messer Benedetto’nun aşağıda görüleceği üzere Osmanhlar nezdinde girişmek istediği diplomatik teşebbüslere dair Milano Düca’sma garantiler vermiştir.
Evvelce de belirtildiği üzere, Federico de’Pezzi’nin Osmanlılara elçi olarak gönderilmesinden, hatta yerine Ludovico Sabili’nin [30] gönderilmesi vazgeçilmesine rağmen, Filippo Maria Visconti bütün ümitlerini kaybetti. Yalnız kendi kuvvetleriyle kalınca derhal Savoia Dücası, Marci Giacomo 1 Paleologo di Monferrato ile ve en sonunda da Venedik-Floransa ittifakı ile bir andlaşma yaptı (Aralık 1427-Nisan 1428). En büyük hoşnutsuzluğu Kral Sigismond duydu. Zira bu andlaşmalar yüzünden güney-batı Avrupadaki niyetlerine set çekileceğine inanmıştı. Tuna kıyısındaki Golubac [Güvercinlik] Kalesi civarında uğradığı felâket Sultan Murad’a egemenlik yolunu açmış ve bilhassa sulhdan da ümit kesilince Sırp Despotu ve Türk müttefiki Brankovic sonradan Macaristan’la ilişkilerini keserek, Sultan’a yıllık vergi vermeğe ve asker yardımında bulunmağa yükümlü tutulmuştur. Romenler Kralını da Venedik ile iki yıllık bir mütareke (4- Temmuz 1428) ve en sonunda da Türk Sultan’ı ile bir pakt yapmağa zorladılar[31]. Benedetto dei Folchi Milano’nun en son sefaret heyetinde görevlendirildi ve bu sırada Güvercinlik felâketine (1428 yılı yaz) [32] de bizzat şahit oldu. Messer Benedetto’nun bütün imparatorluğu ilgilendiren önemli bir maslahatla görevlendirildiği anlaşılıyor. Zira Sırp Despotunun aracılığı ile Osmanhlarla bir anlaşma yapılamamıştı. Benedetto Folchi’nin ne için yola çıktığını ve Milano Duca’sının ne münasebetle izin verdiğini şimdilik ayrıntılarıyla bilemiyoruz. Duca’nın yolladığı bu kurul ya 1428 yılı sonunda veya 1429 yılı başında yola çıkmış[33] olabilir. Visconti’nin bir mektubuna göre[34], kurul 6-Nisan-1429 gününden evvel dönmüştü. Çünkü bu mektupta Milano Duca’sının, Sultanla yapılan antlaşmadan dolayı tebrikleri bulunmaktadır. Aynı tarihi taşıyan diğer bir mektup[35], bu konu hakkında Federico dei Pezzi’ye bilgi vermektedir. Bu iki kurulun sonradan kutlandığı anlıyoruz. Büyük T ürk, Sigismond’un arzularını kabul etti. Duca, elçisi başarılı bir iş yaptığı için kutluyordu, ‘confecisti enim facinus non indignum memoria' gerçekten hatırlanacak bir iş yaptın [36]. Sultanla yapılan bu antlaşmanın nasıl işlediğini bilemiyoruz. Çok önemli başarı da ancak üç yıllık bir mütarekeden ibarettir. Bir müddet sonra, Messer Benedetto’nun Selânik şehrini Venediklilerin kaybetmesinde rol oynamakla itham edildiğini [37] görüyorsak da böyle bir iddiayı hemen kabul edemeyiz. Zira burasının 40/50 günlük bir muhasaradan sonra 1430 senesinin Mart ayının ikinci yansında alındığını biliyoruz. Benedetto Falco’nun bu olaya çok önceden karıştığına ihtimal veriyorum. Sorun yalnız zamanın temayülü ve Visconti siyasetinin gizli emelleriyle açıklanamaz.
Messer Benedetto, Edirne’den döndükten sonra imparatorluk maiyyetinde kalmağa, belgelerden de anlaşılacağı üzere Milano’daki efendisinden çeşitli görevler almağa devam ediyordu. Bu sırada gene Visconti’nin emri üzerine (10-Şubat-1430), Papanın nezdine gelerek Kral Sigismondun İtalya’ya gelmesine dair görüşmelere girişdi [38]. Nisan ayı başlarında Romadan 'cum bullis apostolıcis” [Kutsal mektuplarla] [39] ayrılıp, Papa V. Martino’nun (1417-1431) arkadaşlık niyetlerine değinerek, Sigismond’u îtalyaya gelmeğe teşvik etti. Messer Benedetto nun diplomatik kabiliyeti, Milano Duca’smın aile sorunlarında da yaradı; örneğin gayrimeşru çocuğu Bianca Marianın kontesliği[40] (1430 yılı Eylül ayı sonu) veya Piemonte prensinin kızkardeşi Bonanın ölümünde taziyet bildirme[41]. Birkaç hafta sonra, 2-Kasım-1430 da, Benedetto Folco Osmanlılar nezdindeki üçüncü seyahatinden önce842], Sigismond ile tekrar görüşmeğe gitti. Meşhur Burgognalı seyyah olmasa idi, çok masrafa yol açan bu kurulun esas niyetini bilemiyecektik. Sefirin yanma altı aylık malzeme, sekiz at, aralarında Milanolu asil Giovanni Visconti’nin bulunduğu yedi kişi verildi[43]. Meselenin esas gayesi herhalde 4-Eylül-1430 tarihli Osmanh- Venedik sulhu idi. Milano Ducasının Sigismonda yolladığı 2-Kasım-1430 tarihli mektup’da[44] mütarekesinin uzatıldığı tlungatio’ ve karışıklıklardan düşmanlarımızın yararlandığı yazılı idi: ‘de aliis detrimentum inimicorum nostorum concementibus’.
Romalılar kralının bu teşebbüse güvenmediği Milano’da biliniyordu. Duca, Macar kralı nezdinde bulunan en inanılır adamlarından Bartolomeo Mosca’dan aldığı bilgiye göre Sigismond bizzat kendi aracıları ve temsilcileri yoluyla andlaşmalara girişmek istiyordu. Bu da, Romenlerlc Osmanlılar arasına girmek isteyen Filippo-Maria Visconti için hiç beklenmeyen bir engel meydana getiriyordu, önceleri Messer Benedetto’- yu, Kral Sigismonda haber vermeden Türkiyeye deniz yolu ile göndermeyi tertipleyen Duca, sonradan bu niyetinden vazgeçip, elçisini karayolu ile gönderdi[45]. Elçi, önce Sigismond’a uğrayacak ve onun arzusuna göre yoluna devam edecekti. Ayrıca Duca Sigismond’a yollamış olduğu 9- Arahk-1430 tarihli bir mektubda onun Sultana bir elçi göndermesine razı olduğunu, ancak kendi ekonomik çıkarlarını da gözönünde tutmasını istedi[46]. Türklere kendisine oldukça ağır masrafa çok pahalı hediyelerle yüklü bir kurul göndereceğini de bildirdi. Ser Benedetto Folco’nun hareket zamanı boyuna geciktirildi. Nisan ayı sonuna doğru Sigismond İtalya’ya gelmeyi kabul etti. 1-Ağustos-1431 günü Visconti ile bir andlaşma imzalandı. Kasım 1431 de Milanoya gelen Sigismond dokuz gün sonra S. Ambrogio’da taç giydi. 4-Aralık-1431 günü itimatnameler Messer Benedetto Folco’ya verildi[47]. Sultan Murada yazılanların yanında, aynı anlamda olmakla beraber az önemde olanlar da, Bizans İmparatoru loannis VIII, Sırp Despotu Brankoviç’e Genovah Gattilusio’lardan olan Midilli hakimi I. Dorino’ya[48] ve Şark’daki duca’nın komutanına, Galata ve Sakız kolonileri Comunita’larına gönderildi. Görüldüğü üzere, seyahat programı pek geniş tutulmuş, Şarkdaki bütün Genovah tüccarları ilgilendirmişti. 21-Şubat-1432 de Benedetto Falco henüz Milanodan ayrılmamıştı, fakat seyahat hazırlıklarına devam ediyordu [49]. Bu gecikmenin nedenini Milano devlet arşivindeki belgeler bize bildirmez. Bununla beraber, Milano’lu elçinin Şark seyahatinden dönüşü esnasında, Galata’ya gelişinden birkaç hafta sonra meydana gelen olayları biliyoruz [50]. Burgognah gezgin Bertrandon de la Broquiere’in sefaretnâmesi sayesinde, olayı detaylarıyla öğreniyoruz.
Burgogna Dükü iyi Filip’in (1419-1467) başkilercisi olan Broquiere, 1432 de gezdiği Anadoluyu çok güzel tasvir eder. Seyahat izlenimlerini yazdığı Le Voyage d’Oulremer adlı meşhur eseri [51], Fransız Akademisi üyesi tanınmış bilgin Charles Schefer tarafından mükemmelen yayınlanmış ve her zaman kabul edilemiyecek birçok değerli notlarla donatmıştır (Paris 1892). îşte bu eser, Messer Benedetto’nun elçiliğini kısmen de olsa aydınlatmaktadır. Bu eser olmasaydı, Milano tarihinin bir parçası daha karanlıkta kalacaktı. Bu iki zat memleketlerine dönmek üzere iken, ilk kez 22-Ocak- 1433’de Galata’da buluştular. Aralarında hemen kurulan samimiyet bağlanndan dolayı, Ser Benedetto Folco elçilik görevlerinin neler olduğunu bu Burgonyalıya anlatmakdan geri durmadı. Bu vesile ile, Forlili soylu kişinin, Selaniğin düşmesine dair söylediklerinde doğru olmayan beyanlar vardır. Bununlar beraber, burada Broquiere’in verdiği bilgiye satıı satır tekrar etmiyeceğim. örneğin, Milano’lu elçinin Edirne’deki kabul töreni ile ilgili haberlerde olduğu gibi [52], bütün detayları verebilmek için, yorucu bir çalışma yapılması gereklidir. Burada Benedetto dei Folchi, Sultanın davetine mazhar olabilmek için onbir gün sabretmek zorunda kaldı. Sultan II. Murad’ın cevabı da az tatminkârdı. Kardeşi ve yakın dostu ‘ilsuofratello e vicino’ Milano Duca’sı ile ilgili yüzeysel düşünceler ve tebriklerle yetindi. 12- Mart-1433 de beşbin akçe-altın değil gümüşpara-alan elçi Bulgaristan, Sırbistan ve Macaristan yolunu izlemeğe başladı. Leitha’daki Bruck’a vardıklarında iki seyyah birbirlerinden ayrıldılar. Oradan Milano’ya dönen elçi BenedettoFolco muhtemelen Duca’ya da uğradı. Fakat elimizde verdiği raporun bir özeti bile bulunmamaktadır. Gerçek olan taraf, Osmanlılann
Venediğe karşı kendilerine müttefik olmalarını sağlıyamamalarıdır. Herhalde, Duca’nın Cenovalılarla ilişkilerini gören Sultan, ‘iyi kardeşini’ bazı ayrıcalıklar verip oyaladı. Hatta 1433 yılı daha bitmeden 31 Mayıs 1433 tarihinde Konsilin toplandığı Basilea Duomo’sunda[53], oniki kadar asil Türk, kral Sigismond’a değerli hediyeler vererek, hem taç giyişini tebrik ettiler, hem de yeni bir dostluk devresinin başladığını bildirdiler. Sultan II. Murad’ın hediyeleri arasında duka altınlarıyla dolu oniki altın kupa, işlemeli ipek ve mücevherler bunuluyordu. Kral da kendisine yakışacak değerde hediyelerle karşılıkta bulundu ve sulh yenilendi. Messer Benedetto dei Folchi’nin çok şey bilinmeyen elçiliği bile bu Türk heyeti arasında bir bağ kurma ihtimali azdır, hatta Milanolu elçilerin de bu işe önayak olabileceklerini düşünmemeliyiz.
Şimdiye kadar elde edilen belgelerin hiçbirinde Filippo Maria Visconti, elçisinin Milano’ya dönüşünden sonra, yeni bir diplomatik teşebbüse giriştiğine rastgelinmiyor, aksine Messer Benedetto’nun üçüncü kere elçiliğinden sonra Milano Dukasının Osmanlılar ile olan teması kesilmiş olabilir. Benedetto dei Folchi’nin sonraki faaliyetine dair bilgimiz yoktur. 21 Şubat 1432 tarihli bir noter senedinde [54], “Forli’li loannisde Folchi oğlu asil ve muhterem Benedictus halen Milano’da mukim” tarzında bir kayıt görülmektedir. Herhalde uzun bir süre geçmeden Milano’da öldü [55]. 1437 senesi sonuna doğru da imparator Sigismond öldü. Aşağı yukan on sene sonra da Filippo Maria Visconti devletini normal bir dengede bıraktıktan sonra öldü. En büyük özelliği gayet iyi tertipler hazırlıyabilmesiydi. Şüphesiz bu arada da Osmanlılara yeniden bir oyun oynamağa kalkışmadı. Ferrara Konsilinde de (1439), orada toplanmış Bizanslılar ile beraber “Dünya Grek Monarşisi” 'mouarchia orbis grecani hayal bile etti[56].
Kendisi Batı imparatorluğunun Naibi seçilebilirdi. Belki de 1435 senesinde Messer Benedetto dei Folchi’nin aracılığı ile Bizansla temasa geçmek istedi. Bu konu bir Cenova heyetinin raporunda şu acı cümlelerle anlaşılıyor: “rem nostram venumdaret pretio qua si certo proposto (et) submergeret nos [karşılığı olmayan bir bedele bizi sattılar ve batırdılar]. Ancona’lı Ciriaco, Kuzey ttalyaya yaptığı bir seyahat esnasında [57] Milano Duca’sı ile hiç değilse (1433’de) bir kere görüştü. Francesco Scalamonti tarafından yayınlanmış olan 1-Ocak-1441 tarihli mektubu[58] sundu. Buradaki arzusu: Theucris Parlhisve superbis... honorabile denique ex Italia per Illyriam Afacedoniamque bellum inferre. [Türkler çok mağrur oldular... İtalya’dan îllirya ve Makedonya taraflarına savaşa gitmek şan ve şeref verir]
Zira Türkler “Muratbey” idaresi altında Yunanistan hariç, her yeri almışlardı. Acaba bu meşhur seyyah ve arkeolog bir iş yapmak için boşuna mı konuşuyordu yoksa Milano tarafından anlayışla karşılanacağını mı zannetmişdi? Buna karar veremedim. Amma bilindiği gibi onun hayattaki en büyük arzusu Türkleri Avrupadan çıkartabilmekti.
Filippo Maria Visconti’nin damadı (1441) ve halefi (1450) olan Francesco Sforza, Fatih’in Balkanlardaki azametli fütuhatına ve hayatının sonuna doğru (1466) patlak veren uzun Türk-Venedik harbine bizzat şahit olduğu için, devrinin Şark sorununa karışmamayı uygun buldu. Zaten olaylar da ne Genova’nın ne Bari’nin sakince idaresine olanak bırakmadığından Büyük Sultanın harp niyetlerine hiç karışmadı.
14 Şubat 1451 de, Milano’da Viscontilerle görüşen Francesco Filelfo, onbir sene evvel görevlendirildiği bir işe girişerek o zaman İngilizlerle çetin bir mücadeleye girişmiş bulunan Fransa Kralı Charles VH’a bir mektup götürerek[59] Türkleri Avrupadan çıkartmak için kurulacak bir haçh ordusunun başına geçmesini önerdi. Bu tuhaf girişimin esas gayesi Fransa’nın siyasal durumunun iyi anlaşılmamış olması yanında, övmek ve gurur vericilik olduğu kadar, yeni efendisi Francesco Sforza’nm durumunu ortaya koymak içindi. Milano Ducası, onun da haberi olunca İtalya’da kimse parah, sağlam ve devamlı değildir demiş ve bu teşebbüs esnasında VII. Charles’a verilecek bir yardım olmadığını da açıklamışdı. Hatta Bessarione’nin koruduğu Bizans imparatoru hem o sene hem de ertesi sene için yardım taleb ettiği zaman, Türklerle bir mücadeleye girişmeğe zorlanacak gibi değildi. Diğer taraftan Fatih, Sultan II. Mehmed Milano’yu ve kuvvetlerinin varlığını kabul ediyordu. Yakın müşavirlerinden Benedetto Dei (1418 - 1492) ile yaptığı bir sohbet sırasında[60], kendisince en önemli olan dört İtalyan devleti arasında Milano’yu da saymıştı. Venedik Cumhuriyeti’nin amansız düşmanı ve Büyük Türk’ün danışmanı siyasi dalaverelerini yürütebilmek için-ki Ludovico Frati’nin araştırması tatmin edici değildir[61]- Sforza’lann nezdine geldiği zaman, Francesco Sforza ölmüş bulunuyordu. Benedetto Dei’nin Milano’ya bir kronik yazarı olarak değil, kanşık siyasi niyetlerle geldiği hemen hemen gerçektir.
Moro diye tanınan Ludovico Sforza, hükümran olabilmek için yeğenini üç asil suikastçıya öldürterek naib sıfatı ile 1479 yılında Ducalığı eline geçirdiği zaman Fâtih Sultan Mehmed henüz hayatta idi[62]. Niyeti
OsmanlIlarla anlaşma sağlayıp, amansız düşmanı Venediğe karşı Türkleri ve Floransalıları saldırtmaktı[63]. Böyle bir niyeti de ancak II. Bayezid’in ölümünden sonra gerçekleşebildi.Bu devirde Osmanlı-Venedik ilişkileri kesik olmasından dolayı istediği fırsatı bulabilme şansına sahipti. Venedikliler de bu teşebbüsten haberdardılar. Hatta Floransahların, Bayezid’e bir elçi ile 50.000 duka altını yollayarak, Venediğe karşı bir ordu göndermesini istediklerini öğrenmişlerdi. Maamafıh bu teşebbüslerle ilgili Milano belgeleri önceki ilişkilerde olduğu gibi, tatmin edici değildir. Milano’lu Bernardino Corio’ya asalet ünvanı ve arşivlerde çalışma izini vererek bir Milano tarihi yazma vazifesi veren Ludovico il Moro, 9-Kasım- 1494 de Cenovalı Ambrogio Bugiardo ve Martino da Casale adlı elçilere verdiği itimatnameleri ile, “faaliyetinin bütün ayrıntısını” belirtmesini istedi[64]. Tek faaliyet olan girişimi bu çalışma olmasaydı öğrenemiyecektik[65]. Duca, Dijon’da esir tutulusunun ilk yıllarında (Nisan yahut Mayıs 1500) kaleme aldığı anılarında, Venedik Cumhuriyeti ne karşı savaşmak için Türk’e hiç bir şey göndermediğine yemin etti[66]. Fakat onun övücüsü
Corio, Milano Duca’sınm her iki elçiye bu iş için verdiği talimatı etraflıca aktarmaktadır. Bu kurul da hiçbir şonuç elde edemedi. Bunun nedeni de danışmanlarının Türklerden gelecek bir yardımla Venedik Cumhuriyeti’ne kesin bir darbe vurmak isteyen Moro’nun niyetine katılmamalarıdır.
XV. y.y. sonlarında, Sforza’lann güçleri, Fransanın İtalya siyasetine *494/5 yıllarındaki etkisi ile sönmeğe başladı. Böyle bir durum da, îtalyanın adı geçen Milano Duca’sı hiç de küçümsenmeyen bir sorumluluk taşımaktadır.
Bu araştırmamı İsviçreli tarihçi Jacop Burkhardt’ın şu cümlesile bitirmeme izin verin [67]: Türklerin yaydığı korku hissi o kadar büyük ve gerçek tehlike idi ki, hiçbir İtalyan devleti gösteremeyiz ki, II. Mehmed ve haleflerinden biri ile; diğer bir İtalyan devletine karşı çıkabilmek için, bir defa bile görüşmemiş olsun. Belki gerçekten olmayabilirse de birbirlerinden daima şüphe etmişlerdi.
Elinde bulunan kaynakları, araştırıcı tarih gerçekleri bakımından gösterdiğim görüşle inceleyip değerlendirmelidir.