Wiesbaden 1974 Franz Steiner Verlag GMBH. VIII+172 sah. ve XVI Levha.=Freiburger Islamstudien Band V.
Osmanlı diplomatik’i üzerinde yaptığı çalışmalarla tanınan yazar burada konuyu Sultan Süleyman’ın (Kanunî) orijinal vesikaları üzerinde yoğunlaştırarak, bunlar üzerinde bazı analizler yapıyor. Eser esas itibariyle bu dönemdeki Osmanlı kançılaryasının yapısı ve çalışma usullerini aydınlatmağa yöneliktir.
Osmanlı kançılaryası ilk zamanlarındaki basit kuruluşunu çabuk terketmiş ve Kanunî devrine gelmeden yüksek bir gelişim evresine ulaşmıştır (s. 18). İki yüzyıl içinde Osmanlı emirliğinin bir imparatorluk haline gelip, İber yarımadasından Hind adalarına kadar bütün dünya ile ilişkilere geçmesi, kançılarya hizmetlerinin nicel ve nitel olarak gelişmesine neden olmuştur.
Yazar Divan-ı Hümayun üyelerini ve Divan-ı Hümayuna bağlı ofisleri sayıyor. Vardığı yargıya göre Sultan Süleyman (Kanunî) devrinde Divan-ı Hümayun ofisOsmanlılerinin manzumesi bir saray kançılaryasından çok, bir devlet dairesinin özellikleOsmanlırini taşıyordu (s. 20).
Kanunî devrinde Osmanlı kançılaryasının en önemli memuru Nişancıdır. Yazar; nişancının görevleri, durumu ve dönemin nişancılarının biyografilerini verOsmanlıdikten sonra Divan-ı Hümayunun diğer önemli memuru Reis’ül Küttab hakkında bilgi veriyor (s. 33-44). Kanunî devrinde Reis’ül Küttablık en yüksek görevlerden değildi ve bu memur Divan-ı Hümayun üyesi sayılmazdı. Bu dönemde dış işlerini yürütmek fonksiyonu da pek belirli değildi. Kanunî döneminde gelen R. K. ların biyografilerinden sonra Nişancı Kalemi (ofisi)nin yapısı personel ve görevleri naklediliyor.
Bundan sonra Defterdarların görevleri ve ofisin yapısı üzerindeki açıklamalara geçiliyor. Rumeli Defterdarı Rumeli kıtasının mâliyesi ve hasları ile meşgul olur ve erkân-ı devletten (en yüksek rütbelilerden) sayılır. Yazar onun bütün imparatorluk mâliyesi üzerinde birinci derecede söz sahibi olduğunu kabul ediyor (s. 58). Haleb Defterdarlığı ki (Arab vilayetlerinin mâliyesi ile meşguldür) Kanunî devri sonlarında ihdas edilmiştir. Başdefterdarın makamında (ikametgâhda) kurulan ve malî mahkeme görevini gören divanın bu dönemde mevcut olduğuna dair bir delil yoktur. Defterdarlar bütün Osmanlı mâliyesini yönetir ve malî meselelerle ilgili fermanların istihsaline yetkilidirler, (s. 59).
III. Bölümde Kançılaryadaki işlerin, vesikaların hazırlanması sürecinin ve muamelâtın üzerinde duruluyor (s. 64-120). J. Matuz incelediği vesikaları Ahidnâmeler (bir anlaşma mahiyeti olanlar) nâme (normal nota’lar) ve hükümler (herhangi bir konudaki emirler) olarak tasnif etmiştir. Bunlar Divan-ı Hümayunda Mühimine defterlerine işlenip kaydedilirdi. Bu arada bu fermanların ulaşacağı yere nasıl gönderildiği veya verileceği konusu da açıklanıyor (s. 80-89). Vesikaların sakOsmanlılanma konusuna ise (89-91. sahifeler) arasında değiniliyor, ilk mahzen-i evrak Yedikule’de idi. Sonra At meydanı’nda saklanmıştır. Yazar, nâme (s. 93-101) hüküm (s. 101-114) lerin diplomatik yönden analizini yapıyor. 121-152. sahifeler arasında Kanunî dönemine ait 16 adet belgenin yayını (emandasyon) ve almanca çevirisi yapılmıştır. Bu belgelerin orijinallerinin fotokopileri de ekte yer alıyor. 46 yıl süren Kanunî döneminde takriben 2300 nâme kaleme alınmıştır. Bu dönem boyunca Osmanlı merkez kançılaryasında kaleme alınan bütün hükm ve ahdnâme gibi vesikaların sayısını ise yaklaşık olarak 70.000 civarında hesaplıyor (s. 119). Bu sadeOsmanlıce ahkâm-ı mühimine olup, ahkâm-ı şikâyet ve maliyyeye ilişkin belgelerle sayı 150.000 e ulaşmaktadır (s. 120). Böylece nişancı ve defterdarın ofisindeki sayıları 25’i bulan sekreter yılda ortalama 3400 adet (adam başına 136 tane) yazıyı kaleOsmanlıme almak zorundaydılar.
Dr. İLBER ORTAYLI