Ankara’da 5 Kasım 1925’te açılan ilk yüseköğretim kurumu Leylî Hukuk Mektebidir. Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk’ün bir konuşması ile T.B.M.M. salonunda açtığı bu kuruluşun önemi, Türk devrim hareketlerinde hukuka verilen üstün değerin ifadesidir. Cumhuriyet devrimizde prensip olarak Türk devrimi, sosyal hayatın kaynağı ve esası olan yeni hukuk anlayışına dayatılmıştır.
Atatürk bunu şöyle ifade ediyor :
“Cumhuriyet Türkiye’mizde eski hayat kaideleri, eski hukuk yerine yenilerinin konmuş bulunması bugün tereddüt edilmeyecek bir emrivakidir”.
Cumhuriyet devrimizde çağdaş uygarlık daima bir amaç olduğu için, her devrim hareketinin, yeni hukukî esaslara ve ihtiyaçlara göre kanunlaşması gerekiyordu.
Atatürk bu açış konuşmasında özellikle yeni sosyal değişikliklerin, yeni hukuk esaslarına göre alınması ve bunun öğrenimine önem verilmesi üzerinde durur ve aynen şöyle der:
“Umumî hayatımızın yeni hukuk esaslarını nazarî ve tatbikî olanlar da tecelli ve tahakkuk edinceye kadar, geçecek zamanı temin eden bizzat milletimiz ve onun inkılâbındaki yorulmaz ve yıpranmaz kuvvet olacaktır”.
Yeni öğrencilerin bu konularda yetişecek cumhuriyet devrinin hakiki hukuk bilginleri olmalarını ve bir an önce yetişmelerini dileyerek öğretim üyelerinin bu ödevi hakkıyle yapacaklarından emin olduğunu beyan eder ve devlet başkanı olarak:
“Cumhuriyetin müeyyidesi olacak bu büyük müessesenin açılışında hissettiğim saadeti hiç bir teşebbüste duymadım ve bunu açıklamakla ve ifade etmekle memnunum” diye sözlerini bitirir.
T.B.M.M. tutanaklarından bu kuruluşun tarihçesini izleyecek olursak, şu gelişmeyi görebiliriz :
İlk defa (16 Mart 1337 /1921) Kastamonu Milletvekili Abdulkadir Kemali Bey, Ankara’da bir Mekteb-i Hukuk açılmasını teklif ediyor. Gerekçe olarak da Cihan savaşının memleketin irfan ordusunu perişan ettiğini öne sürüyor, milletlere saadet verecek tek kuvvetin, ilim ve irfan ile zenginleşen fertler olacağını yazıyor. Bunların çoğalması hükümetin ve T.B.M.M.’nin en önemli ödevlerindendir diyor ve Birinci Cihan savaşında birçok cephelerde, yükseköğrenim görmüş ve bazıları da bitirmeden askere gitmiş gençlerimizin yerini yeniden doldurmak gerektiğini ve o savaş yıllarında öğrenimleri yarım kalmış gençlerin, bugün girecekleri yüksekokul bulamadıklarını, çünkü, yükseköğretim kuruluşlarının savaş sonrasında fiilen kapanmış olduğunu ifade ediyor. Bu sebeplere dayanarak 3 maddelik kanun teklifinde, Ankara’da Adalet Bakanlığına bağlı bir Hukuk Mektebi açılmasını teklif ediyor.
Fakat, Maarif Encümeninde incelenen bu teklif şu sebeplerden dolayı kanunlaşamıyor. Esasen bu tarih, Kurtuluş savaşının en çetin günlerinin yaşanmakta olduğu bir devirdir. Bununla beraber, eğitim işlerine hükümetçe önem verilmekte isede, maddî imkânsızlıklar yüzünden ilköğretim için bile bina ve ders araçları bulunamazken, yükseköğretim için şimdilik bir şey yapılamayacağından, bu teklif kanunlaşamıyor. Fakat yeni tekliflerle, gelecek yıl bütçesine ödenek konulmasını ve Anadolu’da mutlaka yükseköğretim kuruluşlarının açılması teklifi kabul ediliyor.
Bu yıllardan sonraki dönem, Kurtuluş savaşının sonuçlanmasını ve Lozan antlaşması ile sınırları belirli Türkiye’mizin Cumhuriyet idaresine kavuşmasını sağlar. İstanbul da artık bu sınırlar içine girdiği için, orada bulunan Darülfünun (Üniversite), doğrudan doğruya Millî Eğitim Bakanlığına bağlıdır. Fakat ikinci dönem T.B.M.M.’de, Ankara’da bir Hukuk Mektebinin açılması meselesi yeniden müzakere konusu olur. Adalet Bakanı Mahmut Esat (Bozkurt) Bey bunda ısrarlıdır. Uzun müzakerelerde, bu açılacak yükseköğretim kuruluşunun bağlı olacağı bakanlık üzerinde durulur ve bir de yatılı olması meselesi vardır. Çünkü o yıllardaki Ankara’ya gelecek yükseköğrenim gençlerini barındıracak yerin önceden hazırlanması şarttır. Onun için adına “Ankara Leylî Hukuk mektebi” denir. Bu deyime yalnız Tunalı Hilmi Bey karşı çıkar ve “leylî” yerine “yatılı” denilsin derse de, bu Türkçe kelime, Mecliste kabul edilmez.
Bu müzakerelerden sonra “Ankara Adliye Hukuk Mektebi Talimatnamesi” 2740 numarayla, Cumhurbaşkanının imzası ve Bakanlar Kurulu kararnamesiyle yürürlüğe girer (11.XI. 1341 / 1925). İşte buradaki esaslara göre 17 maddelik bir yönetmelik hazırlanmıştır. Öğrenim üç yıldır. Yatılı ve gündüzlü öğrenci alınacaktır. Bu kuruluş, Adalet Bakanlığına bağlı olup, yönetmelik onun tarafından yürütülecektir.
Milletvekillerinin de öğretim üyeliği yapmaları ve ona göre ücret almaları, 15 Şubat 1926’da “Resmî Gazete”de (3 Mart 1926, sayı: 312) ilân edilmiştir.
Aynı yıl (17.XI. 1926) lise mezunlarının bu okula alınacakları tespit edilmiştir.
Bu arada 30.V.1934 tarihinde 2474 sayılı Kanuna bağlı kadro cetvellerinde bu okula “Ankara Leylî Hukuk Fakültesi” denmiştir. Aynı gün kabul edilen 1934 yılı bütçe kanununda ise, “Ankara Hukuk Mektebi” adıyle yazılmıştır.
1933 yılında İstanbul Darülfünunu lağvedilerek “Üniversite” adını almıştır. Burada bir reform hareketi yapıldığını hatırlamak gerekir.
İstanbul Üniversitesi için 11.X.1934 tarihinde kabul edilen Bakanlar Kurulunun kararı aynen şöyledir:
Madde 1 — Bilgi sahalarında araştırmalar yapmak, milli kültürü ve yüksek bilgiyi genişletmeğe ve yaymağa çalışmak, devlet ve memleket hizmet ve işleri için ergin ve olgun unsurlar yetişmesine yardım etmek, gibi vazifeler için kurulmuş olan İstanbul Üniversitesi; Tıp, Hukuk, Edebiyat ve Fen fakülteleriyle bunlara bağlı mektep ve enstitülerden mürekkeptir”.
Yine bu yıl Ankara’da “Yüksek Ziraat Enstitüsü”, Ziraat Vekâletine bağlı olarak kurulmuştur (6.VI. 1933). Böylece başkent Ankara’da sonradan üniversiteyi teşkil edecek olan iki yükseköğretim kuruluşu, her bakımdan gelişmeyi sağlamıştır. Yalnız görüldüğü gibi Hukuk Adalet Bakanlığına, Ziraat ise Tarım Bakanlığına bağlı olmuşlardır.
Kültür Bakanlığına* bağlı Ankara’daki ilk fakülte ise 10.VI. 1935 tarihinde 2795 sayılı kanunla kurulması gerçekleşen Dil ve Tarih- Coğrafya Fakültesi’dir (6 maddelik).
Kanunun 1. maddesinde: “Ankara’da bir Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi açmak için Kültür Bakanlığına yetki verilmiştir” denir.
Esas konumuz olan Hukuk Fakültesi ise, 31.V. 1940 tarihinde 3848 numaralı Kanun ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlanmış, öğretim süresi dört yıla yükseltilmiştir. 1946 yılındaki 4936 numaralı Kanun ile de bütün bu kuruluşlar Ankara Üniversitesini oluşturmuştur.
Bu kuruluşlar, yıllarca süregelen bir gelişmenin ifadesidir. Bugün Cumhuriyet’in 50. yılında Ankara Üniversitesi on bir fakülteden oluşmaktadır ve bundan başka iki Üniversite daha vardır.
Ancak, şunu da kaydetmek yerinde olur ki, ilk yükseköğretim kuruluşu olan Hukuk, Ankara’nın gerek siyasî gerek sosyal ve hukuk yönünden aydın çevrelere, fikir hareketi olarak büyük katkıda bulunmuştur. Çünkü T.B.M.M.’de kanunlaşan Devrim hareketleri, ilkönce hem milletvekili hem de öğretim üyesi olan şahsiyetlerin hukuk bilgilerine dayanmıştır. 1930’dan sonraki yıllarda, bu çeşitli hukukî konuların Atatürk’ün çevresinde konuşulduğuna ve tartışıldığına şahit olmuşumdur.
Bunlar benim için hem öğretici, hem de bir ders ve seminer yapmanın örnekleri idi. Çünkü Atatürk, meseleleri ortaya attığı vakit, lehte ve aleyhte olanları ayırır, ona göre tartışmaları idare eder ve bundan sonuçlar çıkarırdı.
Bütün bu açıklamaları elimde bulunan bir belgeyi yayınlamak için yaptım. Cumhurbaşkanı K. Atatürk’ün 7 Ocak 1930 Çarşamba günü Hukuk Mektebini ziyaret ettiği, Hâkimiyeti Milliye gazetesinde bildirilmiştir. Mektebin sınıf ve kütüphanesini gezen ve öğretim üyeleriyle görüşen Cumhurbaşkanı, öğrencilerle de konuşmuş ve Öğretim kurumları hakkında bilgi almışlardır. İşte bu ziyaret vesilesiyle 7.1.1930 tarihini taşıyan belgeyi aynen veriyorum.
Burada okunacağı gibi Profesörler Kurulu, Cumhurbaşkanının bu ziyareti vesilesiyle kendisine “Tedris Heyeti Fahrî Reisliği”ni yani “Öğretim Kurulu Fahrî Başkanlığı”nı vermişlerdir. On yedi imzalı bu belgede, o dönemin hem siyasî alanda, hem de hukukî konularda tanınmış şahsiyetlerinin isim ve unvanları vardır.
Görüldüğü gibi Tedris Heyeti Reisi de, Adliye Vekili olan Mahmut Esat (Bozkurt) Bey’dir.
1934’ten sonra, diğer üç profesör gibi Hukuk Fakültesi dershanelerinde Türk Devrim tarihi derslerini verdiğinde kendisini dinlemeye giderdim. Ankara Hukuk Fakültemiz o yıllardan beri pek çok öğrenci yetiştirmiş ve Türk aydın çevrelerinde hakikî yerlerini almışlardır.
1921’lerde özlenen ve imkânsızlıklardan dolayı başlayamayan hukuk öğrenimi, Cumhuriyetimizin ellinci yılında gerek yayınlan, öğretim kadrosu ve gerekse yetiştirdiği yeni nesillerle amacına ulaşmıştır ve daha da ulaşacaktır. Çünkü, ideallerin sonu yoktur. Daima ileri gelişmelerdir ki, bir ulusun çağdaş uygarlıktaki yerini kuvvetlendirir.
İmzalar :
1) Tedris Heyeti Reisi: Adliye Vekili ve İzmir Milletvekili Mahmut Esat (Bozkurt)
2) Reis Vekili: Hukuk-i Düvel Profesörü M. Cemil (Bilsel)
3) Tarih-i Siyasî Profesörü: İstanbul Milletvekili Yusuf Akçura
4) Hukuk-i Esasiye Profesörü: Kars Milletvekili Ahmet Ağaoğlu
5) Hukuk-i Ceza Profesörü: Bahaeddin (Kantar)
6) Tıbb-ı Adlî Profesörü: Dr. Fahri (Ecevit)
7) Maliye Profesörü: Trabzon Milletvekili Hasan (Saka)
8) Deniz Ticareti Profesörü: Mazhar Nedim (Göknil)
9) Hukuk-i Amme Profesörü: Burdur Milletvekili Mustafa Şeref (Özkan)
10) Hukuk-i Hususiye-i Düvel Profesörü: Nusret (Metya)
11) Hukuk Muhakemeleri Usulü Profesörü: Sabri Şakir (Ansay)
12) Hukuk Tarihi ve Türk Hukuk Tarihi Profesörü: Sadri Maksudi (Arsal)
13) Hukuk-i İdare Profesörü: Süheyp (Derbil)
14) Ticaret Hukuku Profesörü: Şevket Mehmet Ali (Bilgişin)
15) Roma Hukuku Profesörü: İstanbul Milletvekili Tevfik Kâmil (Koperler)
16) Hukuk-i Medeniye Profesörü: Veli (Saltık)
17) İktisat Profesörü: Sinop Milletvekili Yusuf Kemal (Tengirşenk)