Yayınladığımız bu iki belgenin aşılları Cumhurbaşkanlığı Arşivinde bulunmaktadır. İlk bakışta anlaşılacağı gibi bu belgelerin önemi, biri Mütareke günlerinde Mustafa Kemal Paşanın İstanbul’da düşmüş olduğu maddî sıkıntının bir yanını göstermesi ve ötekisi de genç generalin karakteri hakkında bilgi vermesi olmak üzere, başlıca iki noktada belirtilebilir.
Bilindiği üzere Birinci Dünya Savaşı sonunda bağlaşıklarımızdan Almanya’nın yenilerek savaştan çekilmesi üzerine, o sıralarda Filistin cephesinde Yıldırım Ordular Gurubu adı ile çarpışan Osmanlı birliklerinin komutanı olan Alman generali Liman von Sanders yurduna dönmek zorunda kalmış ve Yıldırım Ordular Gurubu komutanlığını Mustafa Kemal Paşa üzerine almıştı. Yeni komutan, yerli Arapların da desteği ile daha önce saldırıya geçmiş olan İngiliz ordusunun çok üstün kuvvetleri karşısında geri çekilmeğe zorlanan Osmanlı kuvvetlerini tam bir bozguna uğramak ve imha edilmekten korumayı ve Toroslara kadar geriye getirmeyi başarmıştı. Ancak, tam bu sırada Osmanlı Devleti de, yenilmiş olan bağlaşıkları gibi, İ’tilâf Devletleri ile Mondros’ta bir ateşkes anlaşması imzaladı (30 Ekim 1918) ve buna göre Yıldırım Ordular Gurubunu lağv etti. Komutanı Mustafa Kemal Paşaya da Başkente dönmekten başka yapacak bir iş kalmadı. Gerçi O ordudan ayrılmıyor ve Harbiye Nezâreti emrinde alıkonuyordu, fakat artık fiilî bir görevi yoktu.
İşte, böyle ağır koşullar altında İstanbul’a dönen Mustafa Kemal Paşa, Mütareke Devri dediğimiz o acı günlerde, herşeyin tam bir karanlık ve herkesin tam bir şaşkınlık içinde bulunduğu bir zamanda memleketin nasıl kurtarılabileceği üzerinde düşünür, görüşür ve plânlarını hazırlamağa çalışırken türlü güçlüklerle karşılaşmıştır. Aşağıdaki belgeler bu güçlükler ve sıkıntılardan bazı örnekler vermektedir. Görüyoruz ki Paşa, herşeye rağmen mevkii ve şerefi ile uygun düşmeyen bir duruma sokulmak istek ve girişimlerine karşı isyan etmektedir. Kimseye ve hiçbir olupbittiye boyun eğmemekte, kişiliğini herşeyin üstünde tutabilmektedir. Bu vesile ile de kendisinin kim ve ne olduğunu karşısındakilere anlatmak, kendini tanıtmak zorunluğunu duymuştur. Aslında Atatürk, hayatının sonuna kadar kendisinden söz etmeği sevmemiştir. Zaferleri ben kazandım, vatanı ben kurtardım, devrimleri ben yaptım gibi kendini öven sözlerine rastlanmaz. Herşeyi millet yaptı, ben ve arkadaşlarım sadece görevlerimizi yerine getirdik, okadar, kanısında olan Atatürk, bu belgelerde, hiç değilse bir cephesi ile, kendi benliğini dile getirmekte, karekterinin bir yüzünü açığa vurmaktadır:
Ordu komutanlığı sıfat ve yetkileri saklı kalmak üzere zamanın Savunma Bakanlığı emrinde alıkonulduğuna, ordu komutanlığından istifa etmediğine, azl edilmediğine veya emekliye ayrılmadığına, açığa da çıkarılmadığına göre bundan böyle kendisine, bugüne kadar şeref ve başarı ile yapmış olduğu ordu komutanlığı veya buna denk bir görev ve mevki verilmelidir. Değeri (kadri) daha aşağı düşürülmemeli ve geçimi de günün koşullarına göre ayarlanmalı, katlanılması mümkün olmayacak bir düzeye indirilmemelidir. Ciddî ve önemli olmayan hiçbir görev teklifini kabul etmeyecektir. Eğer anlamsız görev tekliflerinden maksat kendisini devlet hizmetlerinden uzaklaştırmak ise izlenen yol yanlıştır. Çünki kendisi, her halde gelişigüzel bir tuğgeneral (mirliva) değildir. O, ordu ve ordular gurubu komutanıdır. Ohalde hakkında uygulanacak işlem de bu sıfat ve memuriyeti üzerinden olmalıdır. Emsâl diye gösterilen kişilerden hiçbiri kendisine emsâl olamaz. Çünki O, geçmişteki suçları yüzünden ne bir kanunî kovuşturmaya uğramıştır, ne tutuklanmıştır; ya da tutuklanmak korkusuyla kaçmış değildir. İngilizlerin etkisi ile hizmetten affı gerekenlerden, savaş alanlarında ordusunu perişan bir halde bırakarak İstanbul’da ve dışarda görev alan komutanlardan da değildir. Bugüne kadar namusu ile ve fedakârca vatanına hizmet etmiş olmakla övünen bir komutandır. Eğer, kendisine söylendiği gibi, vatanı tehdit eden para sıkıntısı, henüz seferberlik bitmeden kendi ödeneğinin kesilmesi ile hafifleyecek ve devletin malî durumu bununla feraha kavuşacaksa, değil ödeneğini, şimdiye kadar vatanı uğrunda hiçbir dakika esirgemediği canını feda etmekle en büyük mutlular sırasına geçecektir. Bununla beraber kendisine ayrıcalı bir işlem yapılmasını değil, yürürlükteki kanunlara göre hakkının verilmesini istemektedir.
BELGELER
Cumhurbaşkanlığı Arşivi
Kutu No. 1-4
Dosya No. 4
Fihrist No. 16-2
HARBİYE NEZÂRETİ
24-2-335
Suret
MÜLGA YILDIRIM ORDULAR GURUBU KUMANDANI MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİNE
20-2-35 tarihli tezkere-i aliyyeleri alındı. Seferi kadroda ordu kumandanlarının ma’yetlerindc yaver-i zati bulunacağı sarahaten görülmekte ise de hazerî kadroda buna tekabül edebilecek olan ordu müfettişlerinin bile yaver-i zatileri bulunmamaktadır. Şu hale nazaran mülga ordu kumandanları nezdindeki yaver-i zatîlerinin devam-ı memuriyetlerine bittabi’ mahal kalmamış ve hakk-ı saadetlerinde tatbik edilen husûs emsâlleri hakkında da aynen tatbik olunmuştur. Muhassasât meselesine gelince henüz mülga olmayan makamâtın muhassasâtını tesviyede devam olunmak tabiî ve müsteşarlık muhassasâtının Meclis-i Mebusân-ı Osmanînin kararına mübtenî bulunmasiyle bunun ba’demâ da ol suretle tesviyesi bedihîdir. Esasen ibka muamelesinin ihtiyârı hem artık hazere rücû’ olunmasına mebnî lüzumu kalmayan mühim kadroların tasfiyesi ve hem de vatanı tehdit eden müzâyaka-i mâliyeden Harbiye Nezâretine isabet edecek kısmının tehvîni gibi bir maksad-ı meşrû’ ve ma’kûle mübtenî bulunduğunu herkes gibi zât-ı âlilerinin de takdir buyuracaklarından eminim. Bu suretle ma’rûz kalacakları sia-i maişet tenezzülüne yalnız şahs-ı saadetlerinin hedef ittihaz edilmediğini teslim buyuracakları da şüphesizdir. Mesbûk hidemât-ı aliyyeleri ise hiçbir vakit taklîl edilemeyeceği gibi taraf-ı senâverîden de bunun aksini gösterecek bir hale ma’rûz kalamayacağınıza teklif-i hizmet yolundaki teşebbüs-i âcizânemi işhâd ederim. Fakat bu teşebbüsüm ümmid ve intizârımın hilâfına olarak kabul buyurulmamıştır. Hidemât-ı sâbıka ve muntazıralarına mebnî bugün hubb-i nefs-i saadetlerini cerîhadâr etmiş görünen ve hiç olmazsa iş’âr-ı saadetlerinden öyle anlaşılan tedbirin geçen harb senelerinde hidemât-ı ber-güzîdeleri mesbûk umum zevât-ı kirâm haklarında siyyânen câri olması hasebiyle de mücerred teşkilât-ı hazeriyyeye rücû’ olmak maksadiyle mecburîy-ül-ihtiyâr olan tedâbirin muvafık-ı hâl ve maslâhat görüleceğine müteferri’ i’timadınu takviye ve te’yid buyuracaklarına intizâr eylerim.
Harbiye Nâzırı
ÖMER YAVER
Cumhurbaşkanlığı Arşivi
Kutu No. 1-4
Dosya No. 4
Fihrist No. 16 ve 16-1
3-3-335
HARBİYE NEZÂRET-İ CELÎLESİNE
Selef-i devletleri zamanında câri muameleye ait son iki kıt’a tezkere suretlerini mütalâa buyurulmak üzere rabten takdim ediyorum. Nezâret-i celîlece mazbût kuyûd ve muameleden müstebân buyurulacağı veçhile âcizleri kumandanı bulunduğum Yıldırım Ordular Gurubunun lağvı üzerine ordu kumandanlık sıfat ve salâhiyetim mahfûz olarak Orduy-ı Hümâyûnca ve Devletçe istihdâmıma lüzûm olur ihtimaline binâen olacak Nezâret-i celîle emrinde alıkonuldum. Her halde ordu kumandanlığından isti’fa etmedim, mezkûr kumandanlıktan azl ve infisâl veya tekaüd edilmedim, açığa dahi çıkarılmadım. Devletçe fî-mâ-ba’d tevdi’ olunacak vazifenin dahi bugüne kadar inâyet-i Hakla bihakkın kesb-i liyâkat eylemiş olduğum ordu kumandanlığı veya buna muâdil olabileceği tabiîdir. Binâenaleyh âcizlerinin Orduy-ı Hümâyûnca muhafaza edilmekliğime lüzum görülüyorsa kadrimin tenzil edilmemesi ve maişetimin -kuyudât-ı askeriyyemin idâmesi halinde- bugünkü şeraite göre gayr-ı kabîl-i tahammül bir derekeye indirilmemesi lâzımgeleceği mütalâasındayım. Ömer Yaver Paşa Hazretlerinin tezkeresinde teklif-i hizmet yolundaki teşebbüsün taraf-ı âcizânemden kabul edilmemiş olduğu hakkındaki fıkra medlulü muhtac-ı tefsirdir. Fil-hakika Yaver Paşa Hazretleri İstanbul’a gelmiş olan İngiliz kumandanı Allenby’nin İhsan Paşayı istemediğini esbâb-ı mûcibe serdine mecburiyeti olmadığı beyaniyle muhakkirâne bir tarzda bildirmiş ve yerine ta’yin olunacak kumandanı ertesi gün beraber alıp götürebileceğini ilâve eylemiş olduğunu ve İhsan Paşanın yerine âcizlerini münasip gördüğünü söyledi. Bu yoldaki teklife iki sebepten nâşi beyân-ı ma’zeret eyledim. Birincisi maddeten rahatsız bulunuşum, İkincisi mahiyet-i memuriyettir ki bunun tefsirini zâid görürüm. Birinci sebep olmamış olsaydı dahi İkincisi arz-ı i’tizâra bence kâfi idi. Bundan başka teklif olunan işbu hizmette ciddiyet ve mübremiyet dahi mefkud idi. Bu aynı zamanda altıncı ordunun lağv edilmiş olmasiylc taayyün etti. Böyle bî-ma’na tekliflerden maksat âcizlerini hizmet-i devletten tebâüde mecbur etmek idiyse ta’kib edilmiş olan tarzın sekameti bedihîdir. Her halde âcizleri herhangi bir mirliva değilim. Ordu ve ordular gurubu kumandanıyım. Hakkımda tatbik edilmek istenilen muamele bu sıfat ve memuriyetim üzerinden tatbik olunmak lâzımgeleceğini zannederim. Yâver Paşa Hazretleri hakkımda tatbik olunan muamelenin emsâlim hakkında da tatbik olunduğundan bahs ediyor ki bunda bir galat ve iğlâk olmak lâzımgelir. İsim tasrihine lüzûm görmem, fakat Yâver Paşa Hazretlerinin âcizlerine emsâl göstermek istediği zevâtın hiçbiri emsâlim değildir. Âcizleri mesâvî-i maziyesinden dolayı hakkında ta’kibât-ı kanuniye icra edilen veya tevkif olunan veya tevkif olunmaktan ihtirâzen firar eden veya hasbe’s-siyâse İngilizlerin te’siri ile hizmetten afvı lâzımgelenlerden, muharebe meydanında ordularını perişan terk edip İstanbul’da ve hariçte vazife alan kumandanlardan da değilim. Bugüne kadar vatanıma kemâl-i namus ve fedakârı ile hizmet etmekle mübâhî bir kumandanım. Şurasını da ilâveten arz edeyim ki âcizleri Yâver Paşa Hazretlerinin mevzû-ı bahs ettiği vatanı tehdid eden müzâyaka-i mâliyeyi teşdîd etmek istemem. Eğer muhassasât-ı âcizânemi daha seferberlik hitâm bulmadan kat’ etmekle müzâyaka-i mâliye-i devlet tehvîn olacaksa bu husûsta ben muhassasâtımı değil şimdiye kadar vatanım uğrunda hiçbir dakika esirgemediğim hayatımı feda etmekle en büyük bahtiyarlar sırasına geçerim. Kanun ve hakk-ı müktesebim dairesinde tatbiki tasvîb buyurulacak muameleye müsaade-i Nezâretpenâhîleri ma’rûzdur.
Fahrî Yaver-i Hazret-i Şehriyârî Mülga Yıldırım Ordular Gurubu Kumandanı
Mirliva
M. KEMAL (imza).